• Sonuç bulunamadı

ÖZEL EĞİTİMDE FİNANSMAN VE "ÖZEL" ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI Türkiye'de özel eğitim gerektiren bireylerin haklarının korunması anayasal bir

Belgede Eğitim Hakkı (sayfa 107-110)

Engellilerin İstihdamına İlişkin Sorunlara Yönelik Çözüm Öneriler

ÖZEL EĞİTİMDE FİNANSMAN VE "ÖZEL" ÖZEL EĞİTİM KURUMLARI Türkiye'de özel eğitim gerektiren bireylerin haklarının korunması anayasal bir

yükümlülüktür. Anayasanın 42. maddesinde 'Devlet durumları sebebiyle özel eğitime ihtiyacı olanları topluma yararlı kılacak tedbirleri alır', 50. maddesinde 'Bedeni ve ruhi

yetersizliği olanlar çalışma şartları bakımından özel olarak korunurlar', 61. maddesinde ise 'Devlet, sakatların korunmalarını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirleri alır. Bu amaçla gerekli teşkilat ve tesisleri kurar veya kurdurur.' hükümleri yer almaktadır. Anayasa maddelerinden de anlaşılacağı gibi, özel eğitim gerektiren bireylerin toplumsal yaşama uyumunu sağlamak üzere Devletçe alınması gereken tedbirlere vurgu yapılmaktadır.

Anayasada yer alan bu temel ilkeler yanında pek çok yasa, yönetmelik ve tüzük aracılığıyla özürlülerin tıbbi bakım, rehabilitasyon, eğitim, sağlık, sosyal yaşam gibi temel alanlarda yaşadıkları sorunların giderilmesine yönelik çeşitli tedbirler alınmıştır.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 1993 yılında kabul edilen "Özürlü Kişiler İçin Fırsat Eşitliği Konusunda Standart Kurallardın 17. maddesinde "Devletler, özel eğitimle ilgili konularda ulusal bir ilgi konusu olarak hizmet vermek için ulusal koordinasyon kurumlarının kurulması ve güçlendirilmesi ile yükümlüdür. Bunlar sürekli olmalıdır, hem uygun idari hem de yasal düzenlemeye dayandırılmalı, karar alma kapasiteleri ile ilgili olarak sorumluluklarını yerine getirmek için yeterli özerklik ve kaynaklarla donatılmalı, Devletin en üst düzeyine kadar ulaşmalıdır. Özel eğitimle ilgili olarak hizmet veren özel ve kamu kuruluşları temsilcilerinin biraraya gelmesi, sektörler arası ve disiplinler arası bir oluşum sağlanmalıdır." ifadesi yer almaktadır.

Özel eğitim gerektiren bireyler, ülkenin içinde bulunduğu genel ekonomik ve toplumsal koşullardan olumsuz biçimde etkilenerek paylarına düşeni daha fazla işsizlik, daha fazla mesleksizlik, daha fazla eğitimsizlik, daha fazla yoksulluk, daha az gelir, daha az sağlık, daha düşük yaşam standardı olarak almaktadır. Özel eğitim gerektiren bireyleri liberal ekonomi politikalarına, serbest piyasa ekonomisinin insafına terketmek en hafif ifadeyle onların yaşamlarını gerçekleştirirken önlerine yeni engellerin konulması, piyasa ekonomisinin dayattığı zorlu rekabet ortamında savunmasız bırakılmaları, engelliler açısından zaten mevcut olan eşitsizliğin daha fazla derinleşmesi anlamına gelmektedir (Okur, 2001).

1980'den günümüze kadar uygulanan neo liberal politikalar Türkiye'de eğitim sisteminin özelleştirilmesi ve devlet okullarının ticarileştirilmesinin yolunu açmıştır. Neo- liberal politikalarının eğitim alanına taşınması ve yayılmasında uluslararası ticaret ve yatırım anlaşmaları; IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar ve Avrupa Birliği gibi bölgesel örgütlenmeler önemli rol oynamaktadır. "Neo liberal politika, Dünya Ticaret Örgütü'nün GATS adlı hizmet ticaretini küresel serbest ticaret konusu haline getirmeyi amaçlayan anlaşmasıyla sağlama alınmakta, Avrupa Birliği bu doğrultuda politikaları teşvik etmekte, OECD bunun nasıl yönetilebileceğine ilişkin reçeteler geliştirmekte, Dünya Bankası uygulama için krediler açmaktadır." (Keskin, 2003).

Özel eğitim gerektiren bireylerin eğitimi ile ilgili göstergeler incelendiğinde, engellilerin en temel hakları olan eğitim görme hakkından gereği kadar yararlanamadıkları görülecektir. Kamu tarafından verilen özel eğitim hizmetlerinin yeterince yaygınlaşmamış olduğu görülmektedir (Okur, 2001). GATS'a imza koymuş bir devletin, kamusal eğitimi yaygınlaştırılması da beklenmemelidir.

Özürlü nüfusun okuryazarlık durumu incelendiğinde, altı ve daha yukarı yaştaki kişilerden okuma yazma bilmeyenlerin oranı ortopedik; görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerde % 36.33 iken süreğen hastalığı olanlarda % 24.81 olduğu görülmektedir. Toplam nüfus için bu oran % 12.94'tür. Ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı hem toplam nüfustan, hem de süreğen hastalığı olanlardan daha yüksektir. Toplam nüfus içerisinde her on kişiden yaklaşık bir kişi okuma yazma bilmemekte iken bu süreğen hastalığı olanlarda iki kişiye ve ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlü olanlarda da dört kişiye çıkmaktadır.

Okuma yazma bilmeyenlerin oranı cinsiyet bazında ele alındığında, toplam nüfus, ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlü olan nüfus ve süreğen hastalığı olan nüfusun her üçünde de cinsiyetler arasında farklılık gözlenmektedir. Ortopedik,

görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlü erkeklerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 28.14, kadınlarda % 48.01 iken süreğen hastalığı olanlarda okuma yazma bilmeyenlerin oranı erkeklerde % 9.78, kadınlarda ise % 35.04'tür. Toplam nüfusta okuma yazma bilmeyenlerin oranı erkeklerde % 6.89, kadınlarda ise % 18.83'tür. Her üç nüfus grubunda da okuma yazma bilmeyen kadınların oranı erkeklerden daha yüksektir.

25 ve daha yukarı yaştaki özürlü kişiler içinde tamamlanmış eğitim düzeyine göre ortopedik, görme, işitme, dil ve konuşma ile zihinsel özürlülerde okuma yazma bilmeyenlerin oranı % 36.37 ile süreğen hastalığı olanlardan (% 26.64) ve toplam nüfustan (% 5.5 ) daha yüksektir. Ortopedik, görme, işitme dil ve konuşma ile zihinsel özürlü olanlarda tüm eğitim düzeylerinde kentteki oranlar kırdan, erkeklerin oranları ise kadınlardan daha yüksektir. Süreğen hastalığı olanlarda ilkokul mezunu olanların oranı kırda daha yüksek iken ortaokul, lise ve yüksek öğretim mezunu olanların oranı kentte daha yüksektir. (Türkiye Özürlüler Araştırması, 2002).

Özel eğitime gereksinimi olan bireylerin eğitim hizmetlerinden yararlanma oranı 6 Haziran 1997'de yürürlüğe giren 573 sayılı Özel Eğitim Hakkında Kanun Hükmünde Kararname hükümleri gereği kaynaştırma programına ağırlık verilmesiyle bir miktar artış göstermiş olmasına karşın okullaşma oranının çok düşük olduğu görülmektedir. Anayasal bir hak olan eğitim, özel eğitim gereksinimi olan çocuklara ulaştırılmamaktadır.

Bütçeden özel eğitime ayrılan payın yetersiz olması, özel eğitim hizmetlerinin yaygınlaştırılması ve nitelikli hale getirilmesini önemli oranda engellemektedir. 1993- 1995 yıllan arasında MEB bütçesi konsolide bütçenin yaklaşık % 10.11'ini oluştururken; Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesi bu oranın ancak binde 75'i civarındadır. 1995 yılından itibaren MEB bütçesi genel bütçenin ancak % 7'sini alırken Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçesi binde 65'ler civarına gerilemiştir. MEB bütçesi 2002 yılında % 7.60, 2003 yılında % 6.93 ve 2004 yılında % 8.58 olurken Özel Eğitim Rehberlik ve Danışma Hizmetleri Genel Müdürlüğünün bütçeden aldığı pay ise 2002'de binde 76, 2003 yılında binde 82 ve 2004 yılında % 1.1'de kalmıştır.

Bütçeden eğitime ayrılan payın azaltılması son yıllarda eğitimin paralı hale getirilmesi amaçlı bir yaklaşımın sonucudur. GATS gereği kamu hizmeti olan eğitim ve sağlığın özel kurumlara devredilmesi planlanmış ve bunun sonucu olarak Personel Reformu Yasa Tasarısı, Yerel Yönetim Yasa Tasarısı ve TKY uygulamaları ile eğitimin özelleştirilmesi hayata geçirilmeye çalışılmaktadır.

Özel eğitimde aslında fiilen bir özelleştirme gerçekleşmiştir. Son verilere göre ülke genelinde yaklaşık 450 "özel" özel eğitim kurumu açılmıştır. Bu kurumların öncelikli ''müşterisi" SSK ve Emekli Sandığına bağlı çalışanların çocuklarıdır. Sosyal güvenlik kurumları öğretici başına Ekim 2004 itibariyle ayda 300 milyon TL "eğitim gelişim yardımı" adı altında "özel" özel eğitim kurumlarına para ödemektedir. Kendi özel eğitim okullarına yeterince kaynak ayırmayan anlayış, özel kurumlara bol keseden para vermektedir. Üstelik bu kurumların verdikleri eğitimin süresi ve niteliği şehirden şehre, kurumdan kuruma değişebilmektedir. Örneğin Uşak'taki "özel" özel eğitim kurumlarında haftada 5 gün özel gereksinimli çocuklara eğitim verilirken, Ankara'da haftada 2 gün eğitim verebilmektedirler. Yine haftada 2 gün verilen eğitim yetersiz görüldüğünden velilerden ek ücret alarak ek ders vermeyi sürdürmektedirler.

Bu konudaki bir diğer sorun ise eğitim geiişim yardımı alanların devam ettiği "özel" özel eğitim kurumlarının nitelik olarak değil, yalnızca sayısal açıdan bir artış göstermiş olmasıdır (Okur, 2001). Bu kuruluşlar salt kar elde etmek amacıyla kurulmuş "denetimsiz" kuruluşlar haline gelmiştir.

Engelİiliğin önlenmesi de aslında finânssal bir sorundur. Engelliliğin nedenleri incelendiğinde, DİE ve Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarafından 2002 yılında yapılan araştırmaya göre, doğuştan olan özrün nedeni % 50 oranında belirlenmektedir. İkinci olarak doğum sırasında yaşanan sorunlar olarak belirlenmiştir. Sonradan engelli olanların engel nedenleri incelendiğinde, kaza ve hastalık nedeniyle engelli olanların oranı tüm engel türlerinden yüksek olduğu görülmektedir. Gerekli eğitim ve sağlık yardımını

almayan yurttaşlar engellilikten korunmak için gereksinim duydukları hizmetlerden

Belgede Eğitim Hakkı (sayfa 107-110)