• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

2.8. Dramanın Tanımı ve Tarihçesi

Drama Yunanca “dran” kelimesinden türemiştir ve yapmak, etmek anlamına gelmektedir. Tiyatro bilimi içinde bu kavram soyutlanmış, özetlenmiş eylem anlamını taşımaktadır. Türkçede yer alan “drama” sözcüğü Fransızcadaki “drame” kelimesine dayanmaktadır ve Fransızcada burjuva tiyatrosu anlamına sahiptir. Ülkemizde ise daha çok halk dilinde acıklı oyun olarak algılanmıştır. Dramayı, insanın insanla doğrudan giriştiği etkileşim olarak tanımlamak mümkündür (San, 2006b: 46-47). Drama, önceden yaşanmış bir durumu insanların tiyatral süreçte yeniden üretmesi, yorumlaması

durumudur (Sağlamöz, 2006: 89). Erdoğan’a göre drama; insan tarafından yapılan her türlü eylem ve edimde var olan durumların tamamıdır (2008: 1). Diğer bir tanıma göre amacı ve yöntemi olan, katılımcının merkezde bulunduğu ve tüm bedeniyle yer alarak deneyim kazandığı bir iştir (Sağlam, 2009: 15). Ya da bir grubun dramatik bir durumu tiyatro tekniklerini kullanarak paylaşmasıdır (Aslan, 2009: 27).

Dramada eylemsel durumlar söz konusudur. Aynı zamanda dramayı oynayan kişi anlattığı şeyleri gerçekmiş gibi duyumsar. (San, 2006b: 54). Dramanın bir yaşama sanatı olduğu söylenebilir (Kavcar, 2006: 19). Drama denilince aklımıza sadece acıklı olan şeyler gelmemelidir. Çünkü insanın yaptığı her türlü eylemde drama söz konusudur. Oyun pedagojisi açısından önemli olan eylemsel ve iletişimsel durumlardır (San, 2006d: 119-120). Drama bir öğretim yöntemi olmasının yanı sıra aynı zamanda bir sanat disiplinidir (Başer ve Haktanır, 2006: 403).

Bu yöntem eğitimde ilk defa Fransa’da uygulanmaya başlamıştır. J.J. Rousseau da bu tekniğin öncülüğünü yapmıştır. 1870’lerden itibaren İngiltere’de çocuğun boş bir levha gibi görülmesiyle birlikte, “çocuk merkezli eğitim” kavramı oluşmaya başlamıştır (Aral, Baran, Bulut ve Çimen, 2000: 33-34). Rousseau’dan etkilenilmesi bu kavramın oluşmasında etkili olmuştur (Bolton’dan Akt: San, 2006b: 50). Bu dönemde İngiltere’de oyun yoluyla davranış geliştirmeye çalışılmıştır. Oyun sonucunda ortaya çıkan üründen çok sürece önem verilmiştir (San, 2006b: 50). Özellikle İngiltere bu alandaki çalışmalarıyla dikkat çekmektedir. Bu alanda dikkate değer çalışmaları olan kişilerin şunlar olduğu söylenebilir: Caldwell Cook, Elcie Forgety, Peter Slade, Brian Way, Dorothy Heathcote, Gavin Bolton ve günümüzde Jonh Jonathan Neelands’ tır (San, 1994: 72).

Çocuklarda drama yöntemi ilk defa Amerika ve İngiltere’de uygulanmaya başlamıştır. İngiliz Peter Slade 1920’li yıllardan itibaren bu tekniği gruplar oluşturarak çocuklar üzerinde uygulamaya başlamıştır. Ona göre çocuk draması ayrı bir türdür ve tiyatro bir alternatiftir. Fakat tiyatro ile olan benzerliğini bütünüyle inkâr etmez (Önder, 1999: 34). Slade, drama ile çocukların farklı rollere bürünebileceklerini ve böylece kendilerini daha iyi ifade edebileceklerini söylemiştir. (Aral vd. 2000: 34). Ayrıca Slade, dramaya doğaçlama tekniğinin girmesine öncülük etmiştir (San, 2006b: 51).

Doğaçlama unsurunun eklenmesiyle çocukların kendilerini daha iyi ifade etme olanağı bulduğu ve ayrıca yaratıcı fikirler ortaya koyup olaya yeni boyutlar kazandırmasının sağlandığı söylenebilir.

Brian Way, Peter Slade’in öğrencisidir ve 2. Dünya Savaşı esnasından sıkıntı çeken çocuklara drama ile fayda sağlamaya çalışmıştır (Önder, 1999: 34). Yayımladığı “Drama Yolu İle Gelişim” adlı kitabında çocukların kendilerine karşı güven duygusunu nasıl kazandırılacağı hususu üzerinde durmuştur. Way bu yönteme zihinsel ve bedensel özürlü çocuklar da dâhil olmak üzere hepsinin katılabileceğini ve onların gelişimine katkı sağlayacağını belirtmiştir. Bunun nedenini ise yaparak yaşayarak öğrenmeye bağlamıştır (Aral vd. 2000: 34). Way, sınıfta yapılan drama çalışmalarına duyusal yaşantıları eklemiştir. Rol yapmadan daha ziyade çocukların yaşantısal becerileri kazanması gerektiğini vurgulamıştır (San, 2006b: 51-52). Tiyatro ve dramanın birbirinden farklı olduğu görüşündedir. Çünkü tiyatro seyirciye yönelik gerçekleşirken drama katılımcıların kendileri için gerçekleştirilir. Drama sayesinde çocuğun gelişmesi amaçlanır (Önder, 1999: 34-35). Bu çalışmalar yapıldıktan sonra drama, İngiliz eğitim sisteminde ilköğretim ve ortaöğretimde bir ders olarak, üniversitelerde ise seçmeli ders olarak okutulmaktadır (Ömeroğlu, 2006b: 145).

John Dewey çocuk merkezli eğitime 1921’lerde geçildiğini söylemiştir. Frank Cisec ise çocuğun kendini sanatla eğitmesi gerektiğini vurgulayan ilk kişi olmuştur. Harriet Finley Jhonson okulda uygulanan drama yönteminin okul tiyatrosundan farklı olduğu üzerinde durmuştur. Cook dramayı farklı bir şekilde ortaya koyarak bunun okullarda yapmaya değer tek etkinlik olduğunu vurgulamış ve böylece dramanın kuramsal temellerini oluşturmuştur. Viola Spolin 1963’te “Tiyatro İçin Doğaçlama” adlı bir kitap yayınlamıştır. Kitabında çocuğun içinden geldiği gibi rol oynamasının gerek fiziksel gerek zihinsel gerekse sezgisel olarak ona tecrübeler kazandıracağını söylemiştir. Newson ise raporunda dramanın daha çok psikoterapik yönü üzerinde durmuş ve çocukların drama yolu ile problem çözme becerisine kavuşabileceğini vurgulamıştır (Aral vd. 2000: 34-35).

Betty Jane Wagner, 1970’lerde eğitimde drama konusu üzerinde çalışan Dorothy Heathcote’nin yaklaşımını tanıtmak üzere bir kitap yazmıştır. Heathcote drama

yönteminde öğretmenin de yer alamsı gerektiği görüşünü savunmuştur (Aral vd. 2000: 35). Ergenlerin ve çocukların kendilerini ifade etmelerini doğru bulmuştur. Ancak; buna hemen izin vermemiştir. Belli bir çaba gösterdikten sonra özgürlüklerini elde edebileceklerini söylemiştir (Bolton’dan Akt: San, 2006b: 52). Ders başlamadan önce öğrencilere ısınma hareketleri yaptırmıştır (Heatcote’ten Akt: Levent, 2006: 44). Heathcote drama çalışmalarının daha etkili olabilmesi için öğretmenin öğrenciye yardım etmesini ve süreç içerisinde birlikte çalışmalarını doğru bulmuştur (San, 2006f: 351). Dramanın okul programının her kısmında kullanılabileceğini belirtmiştir (Önder, 1999: 35). Heathcote 1970’li yıllarda dramayı yeniden incelemiş ve drama ile eğitim arasındaki ilişkiye eğilmiştir. Bunu yaparken aynı zamanda öğretmene düşen görevler de yeniden incelenmiştir (Çalışkan ve Karadağ, 2008: 45).

Gavin Bolton daha çok bilişsel süreçler üzerinde durmuştur. Çocuklara sorular sorarak ayrıntılara girmeyi tercih etmiştir. Ona göre eğitimde dramanın temel amacı uyumdur (Önder, 1999: 35). McCaslin televizyon ve video oyunları gibi şeylerle aktif olmayan çocukların yaratıcı drama ile aktif hale gelebileceğini söylemiştir. Aynı zamanda yaratıcı drama ile çocuğun bedensel, bilişsel, duygusal ve sosyal yeteneklerinin geliştirilebileceğini belirtmiştir (Önder, 1999: 36).

Ülkemizde drama çalışmalarının başlangıcı meşrutiyet dönemine kadar götürülebilir. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bu noktada önemli bir yere sahiptir. Çünkü tiyatroyu okul programına eklemiştir. (Aslankara, 2006a:283-284). Yine Baltacıoğlu hiçbir sözcüğün anlatılmak isteneni yüz, el ve benden kadar etkili ve tam anlatamayacağını belirtmiştir (San, 2006g: 434). Ayrıca dramanın Türkçe derslerinde kullanılabileceğini vurgulamıştır (Aral vd. 2000: 35). Daha sonra bunu 1950’de Selahattin Çoruh, 1965’te Emin Özdemir’in yayınları takip etmiştir (Aslankara, 2006a:284).

Çoruh yayımladığı “Okullarda Dramatizasyon” adlı eserinde çocukların aktif, yaratıcı olmaları gerektiğini bunu ise çocukların vücudunu harekete geçirerek işin içerisinde yer almalarıyla olacağını belirtmiştir (Çoruh, 2006: 20). Dramatik gösterileri, temsilleri, bütün beden hareketlerini bir terbiye aracı olarak görmüştür (Çoruh, 2006: 28). Okullarda yer alan drama gösterilerini serbest ve bağlı olarak ikiye ayırmıştır. Bağlı

gösterilerde önceden şekle sokulmuş dramatik olaylar varken serbest gösteride şiir, hikâye ders konuları veya gerçek hayattan sahnelerin yer alabileceğini belirtmiştir (Çoruh, 2006: 30). Dramatik gösterilerde esas olan konuları çocuk oyunu, manzum parçalar şiirler ve şarkılar, müzik, müzikli oyunlar, rontlar ve rakıslar olarak belirmiştir (Çoruh,2006: 30-32).

Emin Özdemir 1965 yılında “Uygulamalı Dramatizasyon” adlı bir eser yayımlamıştır. Burada dramanın çocukların taklit yetilerine dayanan doğal bir öğrenme yolu olduğunu belirmiştir. Dramanın çocukların deneyimlerini zenginleştirmeye imkân sağlayacağını belirtmiştir (Özdemir, 1965: 3). Dramanın parmak oyunu, sözsüz oyun, öykünmeler, bağımsız dramatizasyon, kukla ve bebekler türleri ile gerçekleştirilebileceğini belirmiştir (Özdemir, 1965: 4-13). Dramanın eğlendirerek öğretmesi üzerinde durarak ana dili öğretiminde, sosyal bilgiler, fen ve tabiat bilgileri gibi alanlarda da kullanılabileceğini belirtmiştir (Özdemir, 1965: 13).

1998 yılında eğitim fakültelerinin Okulöncesi Öğretmenliği, Sınıf Öğretmenliği, Türkçe Öğretmenliği ve Yabancı Dil Öğretmenliği bölümlerinde drama, mecburî ders olarak okutulmuştur. 2006 yılında Eğitim Fakültelerindeki program yeniden değerlendirilmiş ve Beden Eğitimi Öğretmenliği, İlköğretim Sosyal Bilgiler Öğretmenliği, İşitme engelliler ve Üstün Zekâlılar öğretmenliği bölümlerinde mecburî ders olarak yer almıştır (Yeğen, 2009: 17).

Benzer Belgeler