• Sonuç bulunamadı

1. VERGİ KAVRAMI VE VERGİYE GENEL BİR BAKIŞ

1.3. Vergi Türleri

1.3.2. Dolaysız Vergiler

Modern devlet anlayışında en yaygın olması gereken vergiler dolaysız vergilerdir. Dolaysız vergiler, doğrudan gelir ve/veya kazanç üzerinden alınan vergiler olduğu için, vergide sosyal adaletin sağlanabilmesi açısından tercih edilmesi gereken vergilerdir. Dolaysız vergileri, gelir ve servet üzerinden alınan vergiler olmak üzere iki başlık altında incelemek mümkündür.

1.3.2.1.Gelir Üzerinden Alınan Vergiler

Gelir, bir takvim yılı içinde elde elden kazançlardır. Vergi mükellefinin gerçek ya da tüzel kişi oluşuna göre gelirleri ayrı isimlerle vergilendirilir. Gerçek kişilerin kazançları vergilendirecek ise farklı, tüzel kişiliğin kazancı vergilendirilecek ise farklı vergi ödemek durumundadırlar. Kazançlar üzerinden alınan bu vergiler;

gerçek kişilerin gelir veya kazançlarından alınıyorsa gelir vergisi, bir kurum kazancından alınıyorsa kurumlar vergisi olarak adlandırılır.

1.3.2.1.1. Gelir Vergisi

Gelir vergisi, tüzel kişiliğe sahip olmayan tüm kişilerin, belirli bir dönemde elde ettikleri gelir ve kazançların brüt tutarı üzerinden, mükellefin kişisel ve ailevi durumu göz önünde bulundurularak hesaplanan vergidir. Gelir vergisi her ülkeye göre değişkenlik göstermekle birlikte, uygulamada genel olarak artan oranlı bir tarifeye göre alınmaktadır. Dolaysız bir vergi olan gelir vergisi, aynı zamanda artan oranlı olarak uygulanabilmesi nedeniyle adil bir vergi türüdür (Kanlı, 2007: 74).

Gelir vergisi, genellikle çalışanların kazançları üzerinden alınan bir vergidir. Verginin mükellefi çalışan ve/veya herhangi bir kişisel faaliyetinden dolayı gelir eden kişidir. Çalışanlar açısından gelir vergisi, ücret/maaş ödemesi esnasında işveren tarafından kaynaktan kesinti yapılmak suretiyle kesilir. Bir başka ifade ile ücretli çalışanlardan stopaj usulü ile gelir vergisi kesilmektedir. İdare adına gelir vergisini stopaj ile kesen kişi, kurum veya kuruluş, aynı zamanda verginin sorumlusudur. Bir başka bir ifade ile gelir vergisinin mükellefi vergiden sorumlu olmayıp, vergiyi kaynaktan kesen sorumludur. Gelir vergisi, mükellefin veya vergi sorumlusunun beyanı ile tarh (hesaplama) edilmektedir. Gelir vergisine ilişkin düzenlenecek muhtasar beyannameleri her ayın 23. günü (tatil olması halinde izleyen ilk iş günü) ilgili vergi dairesine verilir ve tahakkuk edilen vergi ayın 26’sında nakden veya hesaben ödenir.

1.3.2.1.2. Kurumlar Vergisi

Kurumlar vergisi, tüzel kişiliğe sahip kurum ve kuruluşların, bir takvim döneminde elde ettikleri kazanç üzerinden alınan dolaysız bir vergidir. Kurumlar vergisi, Türkiye’de 1949 yılında çıkarılan 5422 sayılı Kurumlar Vergisi Kanuna göre, kurumun kazancı üzerinden %30 oranında alınmakta iken, 13.06.2006 tarihli 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ile %20’ye indirilmiştir (Kanlı, 2007: 75).

K.V.K. 32. Maddesine göre yıllardır %20 olan vergi oranı, geçici 10. Maddeye göre iki puan artırılarak 2018 yılından itibaren üç yıl boyunca geçerli olmak üzere %22’ye çıkarılmıştır.

Kurumlar vergisinin mükellefi olan tüzel kişiliklerin gelirleri, gelir vergisinin konusuna giren gelirin unsurlarını meydana getiren ticari ve zirai kazançlar, ücretler, serbest meslek kazançlar, menkul ve gayrimenkul sermaye iratları ile sair kazanç ve iratlardan oluşur. Gelir vergisi kişisel, subjektif ve artan oranlı bir dolaysız vergi olduğu halde kurumlar vergisi, gayri kişisel, objektif ve tek oranlı bir vergidir. Bu açıdan gelir vergisinde görülen çeşitli götürü usuller ve vergi matrahının tespitinde çeşitli indirimler kurumlar vergisinde yer almamaktadır. Türkiye’de uygulanan yatırımları teşvik kanunlarının mükelleflere sağladığı çeşitli muafiyet ve istisna uygulaması hakkı, gelir dağılımı üzerinde bozucu etkiye sahiptir. Türkiye’de pek çok kurumlar vergisi mükellefi kurumun bu istisna ve muafiyetlerden bir şekilde yararlanıyor olması nedeniyle, kurum kazançlarının önemli bir bölümünün vergilendirilmemesine neden olduğu ifade edilmektedir. Yine kurumların sermaye kazançlarının, kurumlar vergisinden muaf tutulması, yüksek sermaye gerektiren banka ve aracı kurum gibi kuruluşların vergi yükünü kurumlar vergisi oranının oldukça altına düşürmektedir. Bunun yanı sıra devlet tarafından sağlanan yatırım teşvikleri, kurum ve kuruluşlar için vergiden kaçınmak yöntemi olarak kullanılmaktadır. Kurum ve şirketlerin, yatırım indirimlerinden yararlanmak için, yatırım oranlarını yüksek göstermeleri, demirbaş ve malzemelerin ithali için yasa kolaylıklarına sarılması ve şirket giderlerini yüksek tutmaları, bu mükelleflerin kurumlar vergisinden kaçış için uyguladıkları bir diğer kaçış yolu olarak gösterilebilir.

Yukarıda aktarılan çeşitli nedenlerden dolayı yüksek vergi ödeme gücüne sahip kurum ve kuruluşların düşük oranda vergilendirilmesi hem kurumlar vergisi (dolaysız vergi) gelirlerini azaltmakta, hem de vergi adaletini ciddi anlamda bozmaktadır. Gelişmiş ülkelerdeki vergi gelirlerinin yaklaşık %70’inin dolaysız vergiler (kurumlar, gelir ve servet üzerinden alınan vergiler) olması, genel tüketim üzerinden alınan (KDV, ÖTV, ÖİLV, vb.) vergilerin oranlarının düşmesine ve dolayısı ile vergi adaletinin sağlanmasına katkısı büyüktür. Ayrıca vergi oranlarının düşmesi, verginin tabana yaygınlaştırılarak, daha çok vergi tahsilâtı yapılmasını sağlamaktadır.

1.3.2.2.Servet Üzerinden Alınan Vergiler

Kavramdan da anlaşılacağı üzere servetler üzerinden alınan vergilere servet vergisi denilmektedir. Vergilerin temel amacı devlete gelir ve kaynak sağlamak iken, servet vergileri devletin sosyal adaleti gerçekleştirmek için uyguladığı bir vergi türüdür. Bu nedenle servet vergileri, dolaylı veya dolaysız vergiler grubunda yer almayan özellikli vergiler olarak nitelendirilebilir. Her ne kadar servet vergileri sosyal ve toplumsal adaletin sağlanması, servetin tespit edilerek devlete gelir sağlaması amacıyla savunulan bir vergi türü olsa da, bu verginin etkin olarak uygulanabilmesi, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile doğrudan ilgilidir denilebilir. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde, siyasal yönetim anlayışı ve vergi sisteminin gelişmemesi nedeniyle servetin tespit edilerek hesaplanabilmesi oldukça güçtür. Bu nedenle bu ülkelerde dolaysız vergiler gibi servet üzerinden alınan vergiler de etkin bir şekilde kullanılamamaktadır (Kanlı, 2007: 77).

Türkiye’de servet üzerinden alınan vergiler, Emlak Vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi, Veraset ve İntikal Vergisi olarak örnek gösterilebilir. 11 Aralık 1985 tarih ve 18955 sayılı Resmi Gazete’ de yayınlanan 3239 sayılı yasa ile emlak vergisini toplama yetkisi merkezi idare tarafından yerel yönetimler olan belediyelere devredilmiştir. Bu nedenle merkezi yönetimin toplam vergi gelirleri içinde emlak vergi gelirleri yer almamaktadır.