• Sonuç bulunamadı

DOĞAL MİRAS ÇALIŞMALARI VE YASAL BOYUT

2. BÖLÜM KURUMSAL VE KAVRAMSAL ÇERÇEVE

2.11. DOĞAL MİRAS ÇALIŞMALARI VE YASAL BOYUT

Jeolojik miras öğelerini de içinde barındıran doğal mirasların korunmasına ilişkin ilk çalışmalar Paris’te 16 Kasım 1972’de düzenlenen 17. UNESCO Genel Konferansı’nda kabul edilen Dünya Kültürel ve Doğal Mirasının Korunmasına Dair Sözleşme’de ortaya konmuş olup, yok olma tehdidi altında bulunan doğal miraslar

BM ve UNESCO bütçesinden sağlanan kaynak ile uluslararası düzeyde koruma altına alınmıştır (İnan, 2008). 1991 yılında Fransa’da Digne toplantısında jeolojik miras ile ilgili yeryuvarının haklarını içeren ilk bildiri yayınlanmıştır (Acar, 2008).

Digne Bildirgesi’nde “Yerküre uzun süren evrimi ile yaşadığımız çevreyi şekillendirmiştir. Bizim tarihimiz ile yaşadığımız çevreyi şekillendirmiştir. Bizim tarihimiz ve yerkürenin tarihi çok yakından ilişkilidir. Yerküre geçmişin ve olayların kaydını tutar. Bu kayıtlar hem yüzeyde hem derinliklerdedir, kayalarda ve kırlardadır. Bu bize kalan jeolojik mirastır” şeklinde jeolojik olay ve süreçler ile jeolojik mirasın önemi otaya konmuştur. Bu bildirge 13 Haziran 1991’de yayınlanmıştır. Bu bildirgeyi 30’dan fazla ülke kabul etmiştir (Şaroğlu, 2010).

Jeolojik Koruma konusunda milat teşkil eden on üç maddelik bu bildirgede, ilk kez, yerkürenin inorganik bölümünün de korunmaya ihtiyacı olduğu, bunların yenilenemeyen, yerine konulamaz oldukları, kayaç, fosil, istif vb. bazı oluşukların yerkürenin geçmişine ait belge nitelikleri vurgulanarak “jeolojik sit - jeosit” ve “jeolojik miras” kavramları yüksek sesle dillendirilmiştir (Kazancı, vd., 2015).

Jeolojik miras kavramı sonraki dönemlerde sözcük dağarcığımızda yer etmeye başlamış ve jeolojik mirasın korunması amacıyla Avrupa'da düzenlenen I. Uluslararası Jeolojik Mirası Koruma Sempozyumu'nda öncelikle "Avrupa Jeolojik Mirası Koruma Derneği" (ProGEO) adında bir dernek oluşturulmuştur. Daha sonraları, 1996, 2000 ve 2002’de yapılan toplantıların sonucunda da jeolojik mirası koruma çalışmalarının kapsamı dünya çapında genişletilerek "Dünya Jeolojik Miras Listesi" adlı büyük UNESCO projesi hayata geçmiştir (İnan, 2008).

Ülkemizde doğa koruma ile igili yapılan çalışmalarda 1956 yılı bir dönüm noktası olarak belirtilmektedir. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 25. maddesinde ilk defa milli parklar tanımı kullanılmış ve doğal miras unsuru alanların korunması gerektiği resmilik kazanmıştır (Kazancı, 2001).

1983 yılında Milli Parklar Yasası, Orman Kanunu’ndan ayrılmıştır. Koruma açısından daha geniş bir yasal dayanak ortaya çıkmıştır (Gürler, 2000). 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 2872 sayılı Çevre Kanunu 1983 yılında yürürlüğe girmiş olan kanunlardır (Acar, 2008). Günümüzde doğal miraslar ya da jeopark hakkında oluşturulan bir yasa mevcut değildir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun amacı; “Korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ile ilgili tanımları belirlemek, yapılacak işlem ve faaliyetleri düzenlemek, bu konuda gerekli ilke ve uygulama kararlarını alacak teşkilatın kuruluş ve görevlerini tespit etmektir” şeklinde ifade edilmiştir. 2863 sayılı Kanunda araştırma konusuyla ilgili geçen tanımlamalar;

“(1) (Değişik:14/7/2004 – 5226/1 md.)"Kültür varlıkları"; tarih öncesi ve tarihi devirlere ait bilim, kültür, din ve güzel sanatlarla ilgili bulunan veya tarih öncesi ya da tarihi devirlerde sosyal yaşama konu olmuş bilimsel ve kültürel açıdan özgün değer taşıyan yer üstünde, yer altında veya su altındaki bütün taşınır ve taşınmaz varlıklardır.

(2) "Tabiat varlıkları"; jeolojik devirlerle, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait olup ender bulunmaları veya özellikleri ve güzellikleri bakımından korunması gerekli, yer üstünde, yer altında veya su altında bulunan değerlerdir.

(3) "Sit"; tarih öncesinden günümüze kadar gelen çeşitli medeniyetlerin ürünü olup, yaşadıkları devirlerin sosyal, ekonomik, mimari ve benzeri özelliklerini yansıtan kent ve kent kalıntıları, kültür varlıklarının yoğun olarak bulunduğu sosyal yaşama konu olmuş veya önemli tarihi hadiselerin cereyan ettiği yerler ve tespiti yapılmış tabiat özellikleri ile korunması gerekli alanlardır (2863 Sayılı Kanun)”.

2863 sayılı Kanunu; “Korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları” ve “Korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları” olmak üzere iki kategoriye ayırarak koruma alanlarını belirlemiştir.

“Kanunun 6. Maddesine göre; Kaya mezarlıkları, yazılı, resimli ve kabartmalı kayalar, resimli mağaralar, höyükler, tümülüsler, ören yerleri, akropol ve nekropoller; kale, hisar, burç, sur, tarihi kışla, tabya ve isihkamlar ile bunlarda bulunan sabit silahlar; harabeler, kervansaraylar, han, hamam ve medreseler; kümbet, türbe ve kitabeler, köprüler, su kemerleri, su yolları, sarnıç ve kuyular; tarihi yol kalıntıları, mesafe taşları, eski sınırları belirten delikli taşlar, dikili taşlar; sunaklar, tersaneler, rıhtımlar; tarihi saraylar, köşkler, evler, yalılar ve konaklar; camiler, mescitler, musallalar, namazgahlar; çeşme ve sebiller; imarethane, darphane, şifahane, muvakkithane, simkeşhane, tekke ve zaviyeler; mezarlıklar, hazireler, arastalar, bedestenler, kapalı çarşılar, sandukalar, siteller, sinagoklar, bazilikalar, kiliseler, manastırlar; külliyeler, eski anıt ve duvar kalıntıları; freskler, kabartmalar, mozaikler, peri bacaları ve benzeri taşınmazlar; taşınmaz kültür varlığı örneklerindendir. Bu fıkraya 14/7/2004 tarihli ve 5226 sayılı Kanunun 2 nci maddesiyle "mozaikler" ibaresinden sonra gelmek üzere ", peri bacaları" ibaresi eklenmiş ve metne işlenmiştir”.

2863 Sayılı Kanunun 23. Maddesine göre korunması gerekli taşınır kültür ve tabiat varlıkları;

“a) Jeolojik, tarih öncesi ve tarihi devirlere ait, jeoloji, antropoloji, prehistorya, arkeoloji ve sanat tarihi açılarından belge değeri taşıyan ve ait oldukları dönemin sosyal, kültürel, teknik ve ilmi özellikleri ile seviyesini yansıtan her türlü kültür ve tabiat varlıkları,

Her çeşit hayvan ve bitki fosilleri, insan iskeletleri, çakmak taşları (sleks), volkan camları (obsidyen), kemik veya madeni her türlü aletler, çini, seramik, benzeri kab ve kacaklar, heykeller, figürinler, tabletler, kesici, koruyucu ve vurucu silahlar, putlar (ikon), cam eşyalar, süs eşyaları (hülliyat), yüzük taşları, küpeler, iğneler, askılar, mühürler, bilezik ve benzerleri, maskeler, taçlar (diadem), deri, bez, papirus, parşümen

veya maden üzerine yazılı veya tasvirli belgeler, tartı araçları, sikkeler, damgalı veya yazılı levhalar, yazma veya tezhipli kitaplar, minyatürler, sanat değerine haiz gravür, yağlıboya veya suluboya tablolar, muhallefat (religue'ler), nişanlar, madalyalar, çini, toprak, cam, ağaç, kumaş ve benzeri taşınır eşyalar ve bunların parçaları,

Halkın sosyal heyetini yansıtan, insan yapısı araç ve gereçler dahil, bilim, din ve mihaniki sanatlarla ilgili etnografik nitelikteki kültür varlıkları olarak belirtilmektedir” (aregem.kulturturizm.gov.tr).

Ülkemizde doğal sit alanları ile ilgili yasa ve yönetmeliklerle, sahalar belirlenmeye ve bu alanlarla ilgili çalışmalar sürdürülmeye çalışılsa da bu konu ile ilgili en önemli sorunu birbirinden bağımsız ve ayrı olarak sürdürülen çalışmaların karmaşası oluşturmaktadır. Orman ve Su İşleri Bakanlığı (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü), Çevre ve Şehircilik Bakanlığı (Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü), Kültür Bakanlığı (Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu), Jeoloji Mirası Koruma Derneği (JEMİRKO), Türkiye Tabiatı Koruma Derneği (TTKDER), Doğa Derneği, Doğa ve Çevre Vakfı (DOÇEV), Doğal Hayatı Koruma Derneği (DHKD), Doğal Hayatı Koruma Vakfı (DHKV) olmak üzere birçok kurum ve kuruluş bağımsız çalışmalar yürütmektedir.(Görmüş ve Öner Akın, 2017).

2.12. JEOLOJİK KORUMA (JEOKORUMA) VE DİĞER KORUMA