• Sonuç bulunamadı

Beslenmenin fizyolojik etkilerinin yanı sıra sosyolojik ve psikolojik etkileri bulunmaktadır. Bedensel ve zihinsel yönden sağlıklı olmak yeterli ve dengeli beslenme neticesinde gerçekleşebilir (Yılmaz & Özkan, 2007; Erçim & Pekcan, 2014). Vücuda ihtiyacından fazla enerjinin alımı, beden kütlesinin artmasına neden olur. Bu yöndeki beslenmenin bedensel düzeydeki etkisi ise normal ağırlıkta bir bireyin, şişman veya obez hale gelmesine sebebiyet verir. BKİ sayesinde bireyler ağırlıklarına göre zayıf, normal, hafif şişman, şişman veya obez olarak sınıflandırılmaktadır. Normal değerler dışındaki BKİ’ye sahip bireyler dış görünüşlerinden dolayı sosyal ve psikolojik kaygılar yaşamaktadır (Karslı, 2014). Nitekim obez bireylerin beden algısına yönelik yapılan bir çalışmada, BKİ’nin beden memnuniyetsizliğini anlamlı düzeyde etkilediği ifade edilmiştir (Hamurcu vd., 2015). Ayrıca günlük diyetinde şeker ve doymuş yağ oranı yüksek besinlere öncelik veren bireylerde akne vb cilt sorunları görülmekte ve bireyin dış görünüşü etkilenmektedir. Bireylerin beden memnuniyetlerini etkileyen bu etmenler, beden algısının beslenme ve diyet kalitesi ile olan ilişkisine örnek teşkil etmektedir (Burris vd., 2014).

Beden algısı, bireyin bedeni hakkında ne düşündüğü ve ne hissettiğidir. Beden algısı bireyin düşüncelerinin yanı sıra önyargılarını, hayal gücünü ve duygularını da içerir. Bireyin aynada gördüğü kendi halini veya diğer bireylerin gördüklerini yansıtmaz. Zayıflık veya zayıf olma arzusunun sebep olduğu düşük beden algısı genellikle; anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve binge eating gibi yeme bozuklukları, diyet, aşırı egzersiz ve düşük benlik saygısı, depresyon, anksiyete gibi zihinsel sağlık sorunları ile bağlantılıdır. Düşük beden algısı veya beden memnuniyetsizliği, bireyin bedenini toplumun ve medyanın ideal beden ölçüsü ve şekli olarak aktardıklarıyla karşılaştırmasından da kaynaklanabilir. Algılanan ideal beden zamanla değişebilir ve kültürlere göre farklılıklar gösterebilir (Anonim, 2016). Ball & Kenardy (2002) Avustralya’ya taşınan yabancı uyruklu kadınların, Avustralya’da kaldıkları süre arttıkça o coğrafyanın kültürünü daha çok benimsedikleri ve geldikleri ülkede yaygın olmayan ideal beden imajına ve diyet alışkanlıklarına yöneldiklerini ifade etmektedir.

Düşük beden algısı, kişinin diyet kalitesini ve beslenmesini etkileyebilir. Bazı bireyler sağlıklı besinler yiyerek veya gün boyunca daha fazla fiziksel aktivite yaparak dış görünüşlerine olabildiğince dikkat ederken, bazı bireyler ise öğün atlama, ana öğün yerine toz besin takviyeleri kullanma veya bilinçli olarak doygunluk için gereken miktardan daha az besin yeme gibi sağlıksız davranışlarda bulunmaktadır (Suliga vd., 2012).

Sağlıklı beslenme davranışlarını sürdürmek önemli olmakla birlikte, sürekli olarak düşük kalorili diyet uygulamak normal ağırlık değerlerinin altına inmeye ve beraberinde sağlık problemleri ile depresyona neden olabilmektedir. Ortoreksiya nervoza olarak da adlandırılan sağlıklı beslenme takıntısı olan bireylerde, kalori bazlı diyet ile beslenme veya besin gruplarının dengeli olarak tüketilmediği tek yönlü beslenme alışkanlığı görülmektedir. Genellikle bu vb davranışlar bazı bireylerin, normal değerlerde olmasına rağmen kendilerini fazla ağırlıkta olarak düşünmelerine yol açmaktadır (Anonim, 2016). Alves ve ark. (2012), İspanya’nın Bask bölgesindeki 47 kişilik bir grup kız üniversite öğrencisi ile yaptıkları çalışmada normal ağırlık aralığındaki 29 Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencisi ve 18 Sosyal Hizmet Bölümü öğrencisinin diyet kalitesi ve beden algısı arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Araştırmacılar, vücut ağırlığından memnun olan öğrencilerin oranını %27.7, orta düzeyde memnun olmayanların oranını %57.4 ve aşırı düzeyde memnun olmayanların oranını ise %14.9 olarak belirlemişlerdir. Katılımcıların %83'ünün iyileştirilmesi gereken olarak sınıflandırılan bir diyet kalitesine sahip olduğu tespit edilmiştir. Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencilerinin diyet kalite puanları, Sosyal Hizmet Bölümü öğrencilerinden daha yüksek bulunmuştur (p<0.001). Beslenme ve Diyetetik Bölümü öğrencisi olan katılımcıların bilgilerinin diyet kalitelerini etkilediği saptanmış ancak sağlıklı bir diyet alışkanlığı sağlamak ve vücut memnuniyetsizliğini azaltmak için bunun yeterli olmadığı belirtilmiştir.

Chin & Chang (2005), Güney Kore’de üniversite öğrencilerinin vücut ağırlığı kontrolü, sağlıkla ilgili yaşam tarzı ve diyet davranışlarının beden algısı ve obezite indeksi ile ilişkisini incelemişlerdir. Araştırmacılar, öğrencilerin beden algısı, vücut ağırlığını kontrol etme isteği ve vücut ağırlığını değiştirmeye yönelik tecrübe durumu

ele alındığında, kız ve erkek üniversite öğrencileri arasında p<0.001 düzeyinde anlamlı farklılıklar görüldüğünü ileri sürmüşlerdir.

Etnik kökeni farklı bireylerin, bedenlerini nasıl gördükleri (algısal beden imgesi) ve bedenleri hakkında nasıl hissettikleri (tutumsal beden imgesi) arasındaki farklar, ağırlık değişikliklerine ve ağırlık kontrolüne nasıl tepki verdiklerini etkileyebilmektedir (Rucker & Cash, 1992; Fitzgibbon vd., 2000). Bununla birlikte, beden algısını değerlendirmenin çok boyutlu olması, literatürdeki tutarsızlıklara katkıda bulunmakta ve bu genellikle yorumlama güçlüklerine neden olmaktadır. Beden algısının incelenmesindeki karmaşıklığa rağmen, etnik kökenler baz alındığında sonuçlar Hispanik kadınlar arasında beden algısının obezite için bir risk faktörü olabileceğini göstermektedir (Flynn & Fitzgibbon, 1998; Fitzgibbon vd., 2000).

Bohlman (2013), ABD’nin Wisconsin Eyaleti’nde yürüttüğü çalışmada, beden algısının diyet kalitesi ve fiziksel aktivite üzerindeki etkisini araştırmış ve günlük tüketilen sebzelerin porsiyon sayısı ile vücut görüntüsü alt ölçeği arasında anlamlı bir ilişki (p<0.05) olduğunu ifade etmiştir. Araştırmacı, görünüm değerlendirme, vücut bölgeleri memnuniyeti ölçeği olan beden algısı alt ölçekleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığını belirtmiştir. Günlük tüketilen öğün, atıştırmalık ve meyve porsiyon sayısı, nişastalı gıda, tatlı, tam tahıl, su, süt ve et tüketiminin her biri ile araştırmada kullanılan tüm beden algısı alt ölçekleri arasında anlamlı bir ilişki tespit edilememiştir. Genellikle düşük beden algısı, yeme bozukluğu ve diyetle ilişkilidir ancak çalışmada beden algısı ile diyet kalitesi arasında ilişki saptanamamıştır (Bohlman, 2013). Tahran’da yapılan başka bir çalışmada ise süt ürünleri tüketimi haricinde aynı sonuçlarla karşılaşılmıştır (Kargarnovin vd., 2013). Araştırmalardan elde edilen bu veriler, obezite ve obeziteye bağlı sağlık risklerinin, farklı kültürlere sahip toplumlarda diyet kalitesi ve beden algısına yönelik farklı neticeler gösterebileceğini ifade etmektedir. Buradan hareketle temel amaç genç yaşlardaki bireylerin diyet kalitesini iyileştirmek amaçlanmalı ve genç bireylerde sağlıklı beslenme, egzersiz alışkanlığı ve olumlu bir beden algısının geliştirilmesi üzerinde durulmalıdır (Fitzgibbon vd., 2000).

Juarascio ve ark. (2011), üniversite öğrencilerinde beden memnuniyetsizliği ve düzensiz beslenme özelliklerini incelemişlerdir. Araştırmacılar, birinci sınıf öğrencilerinde vücut ağırlığı, düzensiz beslenme ve beden algısındaki memnuniyetsizliğin arttığını ileri sürmüşlerdir. Üniversitenin birinci sınıf yılı, bazı öğrencilerin yeme davranışlarında, beden algılarında ve vücut ağırlıklarında büyük değişiklikler yaşadıkları bir zaman olarak tanımlanmıştır. Bu değişimleri öngören faktörlerden biri, incelik/zayıflık idealinin içselleştirilmesidir. Başka bir ifadeyle, bireyin toplumsal güzellik ve zayıflık değerlerini kabul ettiği ve bu değerleri kendine uyguladığının göstergesidir. Özellikle üniversiteye yeni başlamış olan genç yetişkin kadınların ince bir bedene sahip olma idealini benimsediği ve içselleştirdiği görülmektedir. Kitle iletişim araçları, akranlar ve ebeveynler, kişinin vücut ağırlığının durumuna ilişkin algıların oluşmasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu algıların ortaya çıkmasına zemin hazırlayan nedenler irdelendiğinde; birçok çalışma lise öğrencileri arasında normal ağırlıkta erkek ergenlerin kas yapısını ve ağırlık durumlarını küçümseme eğiliminde olduklarını belirtmektedir. Bunun yanı sıra normal ağırlıktaki kadın ergenlerin de ağırlık durumlarını abartma eğiliminde oldukları ifade edilmektedir (Griffiths & McCabe, 2000, Jones vd., 2004; Lee & Lee, 2016; Liechty, 2010; Mellor vd., 2009).

Öngören (2015), yaptığı bir çalışmada diyet yapmayan katılımcıların beden algı düzeylerinin diyet yapanlardan daha yüksek olduğu belirlemiştir (p<0.05). Araştırmacı diyet yapanların çoğunluğunun kadın olduğunu ifade etmiştir. Fiziksel görünüme odaklanma, zayıflığı ideal beden olarak görme ve fiziksel görünümünün toplumsal bir başarı olarak aktarılması yeme bozukluklarının ortaya çıkışındaki sosyokültürel faktörlerdir. Yoğun olarak medya aracılığı ile bu faktörler topluma iletilmektedir. Özellikle ince ve zayıf olmaya yönelik aşırı baskı ve tekrarlamalar sonucunda bireylerde sürekli olarak diyet yapma, yediklerinden geri çıkarma girişimi ve diüretik ve müshil etkili ilaçlar kullanma gibi yeme davranış bozuklukları oluşmaktadır. Diyet çeşitleri, diyet ürünleri ve beden biçimini değiştirmeye yönelik araçlar ile ilgili medya içerikleri genellikle kadınları hedef almaktadır (Aslan, 2001; Öngören; 2015).

Akdevelioğlu & Gümüş (2010), zayıflığın bir güzellik ölçütü olarak kabul edilmesinin yanlış yeme tutum ve davranışları edinmeye sebep olduğunu belirtmiştir. Kazkondu (2010) ise, şişman olmaktan korkup sürekli zayıf olmayı düşünmenin ve başkalarının yanında yemek yemekten utanmanın veya yemeği reddetmenin getirdiği psikolojik düşünce yapısı ile yemek yeme sonrasında duyulan suçluluktan kurtulmak için müshil alma, kusma ve aşırı egzersiz yapma gibi olumsuz davranışların oluştuğunu aktarmaktadır. Kocabaşoğlu (2001), yeme bozukluklarının genellikle 12- 18 yaş arasındaki genç kız ve erkeklerde daha fazla görüldüğünü belirtmiştir.

Contento ve ark. (2003), annelerin beden algıları ile çocukları için yaptıkları yiyecek seçimleri arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışmışlardır. Araştırmacılar, beden algısına yönelik konuları içeren yetkin beslenme eğitiminin, annelerin çocukluk çağındaki obezitenin sağlık sonuçlarını anlamalarına, çocuklarının fazla ağırlıkta olduklarını farketmelerine ve çocuklar için sağlıklı yiyecek seçimlerinin önemini anlamalarına yardımcı olması gerektiğini belirtmişlerdir. Özgen ve ark. (2012), yaptıkları bir çalışmada ergenler arasında mutlu olmanın yeme davranışı üzerindeki etkisinin diğer duygulara göre daha güçlü olduğunu ifade etmişlerdir. Lane (2003) ise, yaptığı çalışmada ergen bireylerin stresli/mutsuz olma durumlarında yemek yeme sıklıklarını arttırdıklarını belirtmiştir. Tüm bu etmenlerin bireylerin diyet kalitesini veya beden algısını ya da her ikisini birlikte etkileyebileceği göz ardı edilmemelidir.

Benzer Belgeler