• Sonuç bulunamadı

2. ESERLERĠ VE ESERLERĠNDEKĠ ĠNKILÂPÇI MUHTEVA

2.1. PEDAGOJĠ SAHASINDA VERDĠĞĠ ESERLER

2.4.2. Dinde Tefekkür

Hilmi Malik Evrenol, 1961 senesinde “OnbeĢ Günlük Tarafsız Siyaset Ġktisat Kültür Dergisi” takdimiyle okuyucusu ile buluĢan Forum adlı mecmuanın 173.–

174.–175. ve 176. sayılarında neĢretmiĢ olduğu teolojik görüĢlerini ihtiva eden yazılarını, Dinde Tefekkür383 adı altında küçük bir kitapçıkta cem etmiĢtir. Ancak kitapçığı meydana getiren yazıların büyük bir kısmı 1953 yılında yayımladığı Dinin Kalkınması adlı daha evvel incelediğimiz kitabına aittir.384 Bu yazılarını tekrara düĢmemek için atlayıp bilhassa ilk defa temas etmiĢ olduğu meseleleri ele almaya çalıĢacağız. Öncelikle Hilmi Malik Bey; bu eserinin baĢına bir önsöz yazmak yerine Devlet BaĢkanı Cemal Gürsel‟in modernist, ilerlemeci (progressivist) ve faydacı (pragmatist) bir felsefi söyleme gayet güzel bir numune teĢkil eden 29 Temmuz 1960 tarihli Ġskenderun konuĢmasını nakletmiĢtir.385 Esasen bu konuĢmanın Hilmi Malik

382Hilmi Malik, a.g.e, s. 18–19

383Hilmi Malik Evrenol, Dinde Tefekkür, Tan Gazetesi ve Matbaası, Ġstanbul, 1962

384Bu yazılar: “Dinin Kalkınması”, “Dinin Sosyal Manası”, “Din ve Sosyal Ġlimler” yazılarının tamamı ve “Rasyonel Din” yazısının baĢlık hariç tamamı aynen bu kitapçıkta da yer almıĢtır. Bkz.

Hilmi Malik, Dinin Kalkınması, Güven Matbaası, Ankara, 1953

385Cemal Gürsel 27 Mayıs 1960 darbesinden yaklaĢık iki ay sonra Devlet BaĢkanı ve BaĢbakan sıfatıyla Ġskenderun da halka hitaben: ―Aziz VatandaĢlarım, bizi Ģimdiye kadar bütün din adamlarımız bir lokma bir hırka esasına göre inandırmak istemiĢlerdir. Bu sebeple bizi dünya iĢlerinden uzaklaĢtırmıĢlardır. Bunun ikisi de asla doğru değildir. Bir insan muhteĢem bir yaratıktır. Bir insan, Tanrıdan bir parça olan mükemmel bir mahlûk bir lokma bir hırka peĢinden koĢamaz. Tanrı, bütün dünya nimetlerini insanlar için yaratmıĢtır. Ve bize de demiĢtir ki: Ey Ġnsanoğlu, bütün bu nimetleri senin için yarattım. Dünyada iĢimiz yok, cennete gideceğiz lafı saçmadır. Dünyada iĢi olmayan bir adamın Cennete gideceği lafı saflıktır ve safdilliktir. ġu halde, kemal-i hale ulaĢmak için yalnız çalıĢmak değil, yalnız Cenneti düĢünmek değil, iyi Ģeyler yapmak, çalıĢmak, çalıĢmak, gene çalıĢmak lazımdır. Ġlim, fen, teknik yolunda çalıĢmak lazımdır. ġu gördüğünüz gemileri Avrupalılar vermese 300–400 sene evvelki kayıklara sahibolacaktık. Neden bizde onlar gibi yapmayalım? Ġlme ve fenne arkasını dönmüĢ mahlûklar yok olmaya mahkûmdur. ÇalıĢmak insan yoludur. Ġlk önce ilim yolunu

120 Bey tarafından kitaba konulan bu kısmı, Hilmi Malik‟in teolojik yazılarının tümünün vermek istediği mesaj ve taĢıdığı ana fikirle tamamen uyum içinde olmuĢtur.

Hilmi Malik Evrenol, kitapçığın “Bağlantılar” baĢlıklı kısmında Mısırlı yazar modernist ve reformist Taha Hüseyin ve Abdullah Ali El HaĢimi‟nin fikirlerine ehemmiyet verdiğini ve iĢtirak ettiğini ifade etmiĢ ve bu reformist yazarlara atıfta bulunmuĢtur. Ġslam dünyasını “dini doktrinlere istinat eden cehaletin zincirlediğini ve kurtulmak için ise bu “müteaddid düğümleri çözmek” ya da “halkalardan birini koparmak” gerektiğini ifade etmiĢtir. Hıristiyanları ve Müslümanların birlikte yaĢadıkları her yerde aralarındaki sosyal ve maddi farkın (Hıristiyanlar lehine)

“derhal göze çarptığını” yazmıĢtır. Dolayısıyla; “Ġslam Medeniyetini yükseltecek maddi refahtır” kıymet hükmünü vermiĢtir.386 Ġslamı geri bırakan sebeplerin baĢında Müslümanların “dini liderlerine” olan safi bağlılığını ve sadakatini “acı ve ızdırap verici” bulmuĢtur. “Bizdeki dindarlar hayata, geçici ve pasif nazarıyla bakmaktadırlar” derken “kabahati dinde değil de pasif ruhta aramak gerektiğini”

vurgulamıĢtır.387 Yüzyıllar boyunca Ġslam Medeniyetinde insanoğluna ne kadar büyük olduğunun değil de “bedenen ve zihnen küçük yaratılmıĢ olduğu” kanaatinin telkin edildiğini bu telkinlerin neticesinde “geri” kalındığını ifade etmiĢtir. Bu satırların sonuna yine bir “garp” ve “Ģark” mukayesesi de koymuĢtur:

―…ġu halde Garp dünyası her sahada dev adımları ile ilerlerken, bizim ilme, fenne ve tekniğe bigâne kalmamıza müessir olan maddi ve manevi kuvvetlere müsamahakâr kalmamıza imkân var mıdır?‖388

Hilmi Malik Bey, “çocukluğunda pasif ruh telkin eden bir terbiyeden geçmiĢ ve teĢebbüs-ü Ģahsi melekesi baskılanmıĢ bir ferdin” içine düĢtüğü trajik durumu ifade için;

―Avrupa‘da ve Amerika‘da tahsil edenlerin bile, bu çocukluk devirlerinde erken yaĢta edindikleri terbiyenin ve bilginin esas tesirlerinden arayacağız. Bunları yapmamak demek, Ġslamiyet‘ten uzaklaĢmak demektir. Ġnsan, mükemmel olmak için, Tanrısına yaklaĢmak için, çok kazanması için çalıĢır. ÇalıĢmayan insanın ne kadar sefalet içinde olacağını sizlerin idrakine bırakıyorum.‖ Bkz. Hilmi Malik, Dinde Tefekkür, s. 3

386Hilmi Malik, a.g.e, s. 6

387Hilmi Malik, a.g.e, s. 7

388Hilmi Malik, a.g.e, s. 10

121 kurtulmaları güçleĢir yahut imkânsız kalır. Hatta Ģahsi temayüllerin bile muhitin ezici tesirinden kurtulması kolay kolay mümkün değildir. ġu halde, yurdun dıĢında tahsil görenler bu iki muhit ve terbiyenin arasındaki ruhi ve kültürel bir mücadelenin zebunudurlar. Sonraları hayat ve ümit kırıklığı ile biten bu gibilerin hayatlarını gördük. KurtuluĢları zihnendir, zira hareketleri ve adetleri geleneklerde mevcut itici ve ezici kuvvetin ve tesirin esiridirler.

Bazen inanırlar, bazen inanmazlar, hatta tabirleri ve ıstılahları bile değiĢtirirler, ama varlık ve mevcudiyetlerinin realitesini asla değiĢtirmezler.

Bu çatlaklık ve ihtilaf, yaptıkları bütün iĢlerde müĢahede edilir. Bir insanın baĢına gelebilecek en garip ve acıklı Ģey budur‖389

Bu cümleleri ile Ġslam toplumlarında bir fay hattı ve fikri çatlak olarak gördüğü ikilemi izah etmeye çalıĢmıĢtır. Bu çeliĢki “iki arada bir derede kalmıĢlık”

duygusuna eĢlik eden yabancılaĢma kaygısıdır. Bize göre burada Hilmi Malik Bey

“kendi trajik hikâyesini” anlatmıĢtır. Yine de Hilmi Malik ―bedbaht kitleleri bu eskilerin eserlerine inanmaktan kurtarmaktan ve vazgeçirmekten baĢka çare yoktur‖

diyerek “inkılâpçı ruhunun” tüm imkânları ile “geleneksel” olana hücum etmiĢtir.390 Hilmi Malik Bey; “din” mefhumunu “ulusun dinamizmini” artıracak bir vasıta olarak gördüğünü Ģöyle beyan etmiĢtir:

―Ġnsanoğlunun ve topluluğun bugünkü maddi ve manevi ihtiyaçlarını ve zaruretlerini karĢılayacak böyle bir imana sahip olmak için ilme, fenne ve tekniğe arkamızı çeviremeyiz. Bunu yaptığımız gün kendimizi mistisizme vermiĢ oluruz. Hâlbuki biz bu devirleri çok geride bırakmıĢ bulunuyoruz.

Büyük iĢler peĢinde koĢan genç ve dinamik bir milletin dinamik bir dine ihtiyacı olacağı tabiidir‖391

Hilmi Malik teolojik mülahazalarını mutlaka “bilimselci” tutum ve “akılcı”

felsefe ile izah etmeye gayret etmiĢtir.

―öyle rasyonel bir imana sahip olalım ki, modern insanoğlunun gayri tabii muhayyilesinde bile yer bulamayan mazinin tabiatüstü hayalin ve batıl ve pasif itikatların yerine Tanrının ve tabiatın sonsuz nimetlerinden layıkıyla faydalanarak Yurdu ve Dünyayı bir mamureye ve halkın anlayıĢında bir cennete çevirecek Tanrının türlü türlü kabiliyet ve istidatlarla yarattığı insanoğlunu tebcil ve teclil edelim.‖392

389Hilmi Malik, a.g.e, s. 13

390Hilmi Malik, a.g.e, s. 18

391Hilmi Malik, a.g.e, s. 33

392Hilmi Malik, a.g.e, s. 33–34

122 Hilmi Malik önsöz yerine kitapçığın ilk sayfasında yer verdiği Devlet BaĢkanı Cemal Gürsel‟in konuĢmasında geçen ―…Bir insan muhteĢem bir yaratıktır. Bir insan, Tanrıdan bir parça olan mükemmel bir mahlûk…‖ ifadelerindeki “panteist”

(vahdet-i vücut) itikadını kendi cümleleri ile ―…Ġnsanoğlu Tanrısına inandığı kadar, Tanrının ve tabiatın bir parçası olan hemcinsine de daha fazla bağlanacaktır. Bu prensip dinin ve imanın esasını teĢkil etmektedir‖393 demek suretiyle “hümanist”

felsefeye yaklaĢmıĢtır. Hilmi Malik Evrenol tüm bu “öznel” teolojik görüĢlerini teyit etmek için ve de hemen her eserinde azami itina gösterdiği “liderini yücelten” bir söyleme mutlaka yer açmıĢtır. Bu meyanda; “Tanrının insanoğluna verdiği önemi

“Atatürk‟ün de koca Türk milletini” insanoğluna emanet ederek verdiğini”

söyleyerek394 Türkçe Kur‟an bahsine geçmiĢtir. Hilmi Malik Kur‟an-ı Kerim‟in

“tercüme” meselesine, her zaman muhafaza ettiği “inkılâpçı” yaklaĢımıyla;

―Kur‘anın Türkçeye, güzel Türk diline çevrilmesi mümkündür, elzemdir. Çevrilmez diyenler ve iddiasında bulunanlar eski skolâstik zihniyetinden kurtulamayan kimselerdir‖395 cümleleri ile kendi ihtisas sahası olmamasına rağmen üst perdeden net bir görüĢ serdetmiĢtir.

1908 Ġnkılâbından sonra Kur'anın Türkçe olması tartıĢmaları bilhassa Türkler arasında da Milliyetçilik ve Türkçülük cereyanları baĢlayınca yaygınlık kazanmıĢtır.

Bu durum iktidarın siyasî ve fikrî eğilimlerinin bir tezahürü olarak ortaya çıkmıĢtır.

Nitekim bu dönemde “Türkçe Kur‟an” meselesi ile alakalı tartıĢmalar incelendiğinde, münakaĢalara katılan zevatın, Kur'anın Türkçe tercümesi ile yapılmıĢ inkılâp arasında bir bağ kurmaktan geri kalmadıkları, hatta Kur'anın Türkçe'ye çevrilmesinin inkılâpçılığın bir gereği olduğunu net bir biçimde ifade etmiĢlerdir.396

Türkçe Kur‟an ve Türkçe Ġbadet tartıĢmalarının “ihtilal” ve “inkılâp” ile iliĢkilendirilmesi hadisesine bir misal de Tüccarzade Ġbrahim Hilmi‟nin 1926 senesinde bastırdığı Türkçe Kur‘anı Kerim Tercümesi için yazmıĢ olduğu bir önsözün muhtevasıdır. Burada; ―Öteden beri vatanımda bir 'inkılâb-ı fikrî ve içtimaî' yapmak için var kuvvetimle çalıĢtığımdan ve bu hususta Kur'an tercümesi en büyük bir âmil olduğundan…‖ denilmiĢtir. Cumhuriyet dönemi Türkçe Kur'an çevirilerinin,

393Hilmi Malik, a.g.e, s. 34

394Hilmi Malik, a.g.e, s. 37

395Hilmi Malik, a.g.e, s. 38

396Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet Ġdeolojisi, Kitabevi, Ġstanbul, 1998, s. 22

123

"inkılâpların hayata geçirilmesinde en büyük âmil olduğu" bir döneme, Cumhuriyet dönemine gelindiğinde, din-siyaset iliĢkileri daha da sıkılaĢmıĢ ve ilk birkaç ay içinde yayımlanan Türkçe çevirilerin giriĢlerinde bu husus mütemadiyen tekrarlanmıĢtır. 397

Cumhuriyetin ilanından beĢ yıl sonra 1928‟de dinin yeniden yapılandırılmasına dair Ġstanbul Darülfünun Ġlahiyat ġubesi için Ġsmail Hakkı Baltacıoğlu‟na hazırlatılan raporda Türkçe ezan uygulaması dıĢında “Türkçe Ġbadete” dair tüm tatbikatlar beklemeye alınmıĢtır.398 1932 yılına gelindiğinde ise Aydın Mebusu Dr. ReĢit Galip‟e Mustafa Kemal tarafından hazırlatılmıĢ Müslümanlık: Türk‘ün Milli Dini adlı çalıĢma ile “Türkçe Ezan”, “Türkçe Hutbe” ve

“Türkçe Kur‟an” tatbikatları da hız kazanmaya baĢlamıĢtır. Wilfred Cantwell Smith 1953 senesinde ―Modern Türkiye Dini Bir Reforma mı Gidiyor?‖ baĢlığı ile yayımladığı makalesinde yine kendisi bu sualini “…henüz altyapı çalıĢmaları yapıldı fakat bir Luther için erken olabilir” yaklaĢımı içinde cevaplandırmıĢtır.399

Sonrasında konu ile ilgili “Demokrat Parti” iktidarının icraatlarını “gerici”

adımlar olarak niteleyen “1960 Ġhtilali” tekraren “inkılâpçı” hamlelere giriĢmiĢtir.

―1946'dan ve bilhassa 1950'den sonra yeni çevirilerin yayınlanmasının ve Kur'anın Türkçe'ye çevrilmesiyle ilgili Ģiddetli münakaĢaların baĢlamasının en önemli nedeni ise, bu yıllarda çok partili hayata geçilmesi, bir süre sonra da Demokrat Partinin iktidara gelmesidir.

Bu bağlamda, 27 Mayıs 1960'da ihtilâl yapanların ilk icraatlarından birisinin, Kur'anı Türkçe'ye tercüme ettirmek olduğu ve yeni yönetim tarafından görevlendirilen bir ekibin 1 Kasım 1960'da resmen faaliyete geçirildiği hatırlanmalıdır. Nitekim bu ekibin çalıĢmaları 8–9 ay içerisinde tamamlanmıĢ ve tamamlanan bu çeviri (Kıır'an-ı Kerim ve Türkçe Anlamı, Eylül 1961) 'Diyanet ĠĢleri BaĢkanlığı' eliyle yayımlanmıĢtır. Bu çevirinin 12 Eylül 1980'den önce ve sonra gerçekleĢtirilen basımları ve basım miktarları incelendiğinde, bu iki dönem arasında mukayese kabul edilemeyecek ölçüde

397Dücane Cündioğlu, a.g.e, s. 28

398Eric-Jan Zürcher, ModernleĢen Türkiye’nin Tarihi, ĠletiĢim, Ġstanbul, 2005, s. 280

399Wilfred Cantwell Smith, “Modern Türkiye Dini Bir Reforma mı Gidiyor?”, AÜĠFD, II/1, 1953, s.

7–20,Bkz:

www.ankara.edu.tr(EriĢim)https://www.google.com.tr/url?sa=t&rct=j&q=&esrc=s&source=web&cd=

1&cad=rja&uact=8&ved=0ahUKEwivhdW34LnMAhXTbZoKHSXlD9gQFggdMAA&url=http%3A

%2F%2Fdergiler.ankara.edu.tr%2Fdetail.php%3Fid%3D37%26sayi_id%3D740&usg=AFQjCNESS6 7WAVwrcRhV8ZJv0aXIVaCGiw&bvm=bv.121070826,d.bGs, 29.04.2016

124 bir farklılığın ortaya çıktığı ve Diyanet çevirisinin asıl tanınıp yaygınlaĢtığı dönemin 12 Eylül sonrasına rastladığı görülecektir.‖400

1960 Ġhtilalinden sonra “inkılâpçılık” saikıyla yeniden alevlenmiĢ ve böylece baĢlatılmıĢ bu meseleye Hilmi Malik Bey‟in kalemiyle ciddi destek verdiği söylenebilir. Hatta Hilmi Malik Bey bu konuda bazı tavsiyelerini de sıralamıĢtır:

―Bizim burada tavsiye edeceğimiz bir iki nokta vardır: Kur‘anın Türkçeye, bugünkü güzel dilimize çevrilmesi, bütün milletçe büyük bir emel ve gaye edinilmelidir. Bu iĢ Milli Eğitim Bakanlığımızın münasip göreceği dini ve ilmi bir heyet tarafından ele alınmalıdır. Tercüme iĢi bitince, eser bir edebi heyete verilir ve ruhuna sadık kalmak Ģartıyla sade, açık Türkçemize çevrilmiĢ Kur‘anı herkes bilhassa köylümüz seve seve okuyacak, dilini zenginleĢtirecek ve derinleĢtirecektir… Dilimiz zenginleĢtikçe ve güzelleĢtikçe Kur‘anın tercümesi yeniden gözden geçirilir‖401

Hilmi Malik, teolojik görüĢlerini eserin son kısmında “büyük insanlık ideali”

ve “dünya kardeĢliği” temennileri içinde “deist” bir jargon ile bitirmiĢtir.402

―ġunun bunun mukaddes kitaplarını tenkit etmekle bir Ģey kazanılmaz… Bu asrın çocuklarına verilecek dini terbiye, herkesin dinine ve dini kültürüne müsamahalı olmalıdır. BaĢka dinden ve mezhepten olanları taĢlamak değil, müsamaha ve güler yüz göstermek gerekir… Bütün insanlara ve insanlığa inandığımızı her hal ve tavrımızla belli etmemiz kendimiz için, insanlık için ve küçük dünyamız için elzemdir… Küçük dünyamızı türlü ırklar ve milletlerle dolduran Tanrımızın baĢka bir gayesi olabilir miydi?‖403

400Dücane Cündioğlu, Türkçe Kur’an ve Cumhuriyet Ġdeolojisi, s. 21, ( AlıntılanmıĢ metindeki koyu renk tarafımdan kullanılmıĢtır.)

401Hilmi Malik Evrenol, Dinde Tefekkür, s. 38–39

402 Bu teolojik yaklaĢım tarzının “Ġnkılâpçı cumhuriyet aydınlarının” fikirlerinde ve eserlerinde müĢterek bir özellik olarak dikkatimizi çekiĢi bir sosyolojik araĢtırma konusu olmaya layık görünmektedir.

403Hilmi Malik, a.g.e, s. 43–45

125 2.5. FELSEFE SAHASINDA VERDĠĞĠ ESERĠ

Hilmi Malik Bey bazı makalelerinde felsefi mülahazalarını açıklamıĢtır.

Hilmi Malik Bey için ―filosofi demek, hikmet ve aklı sevmek demektir. O kadar ki onun emirlerinden harice çıkmamak, sadelik içinde müstakıl, âli ve itimatkar bir hayat yaĢamaktır… Hakikat bizi zengin ve servet sahibi yapamaz fakat serbestiyet ve istiklalimizi temin eder‖404 demiĢtir. Hilmi Malik “ilim, fen, felsefe ve sanat”

mefhumlarını tanımlama gayretine giriĢirken “sembolik” bir üslubu benimsemiĢtir:

―Tetkik edilen herhangi bir sahadan elde edilecek malumatın sahih bir formüle ifrağı kabil olursa ona ilm ve fen denir. Binaenaleyh, her ilim ve fen filosofi olarak baĢlar ve sanat olarak hitam bulur… Filozofi hakikati buluĢta harp safhalarında en ilerdeki hatta düĢmanla boğaz boğaza çarpıĢanlara benzer, ilim ve fen ise zabtedilmiĢ bilat ve topraktır‖405 demek suretiyle görüĢlerini ifade etmiĢtir. Bir yazısında felsefenin

“metafizik” ile meĢgul olmaması gerektiğine dair fikrini beyan ederken “materyalist”

bir yaklaĢım içinde: ―Felsefe‘nin vazifesi beĢeriyetin gayelerini ve maksatlarını tenvir etmek ve beĢeri hayatı tanzim etmek ve yükseltmek olduğuna göre metafiziğe ait mesaili dine ve psikoloji vaka‘larını da psikologlara terk etmesi lazım gelir‖406 tespitini yapmıĢtır.

2.5.1. Gerilikle SavaĢan Filozoflar

Hilmi Malik Evrenol 1966 yılına gelindiğinde 30 sayfadan ibaret derleme bir kitapçık hazırlamıĢtır.407 Kitapçık üç kısma taksim edilmiĢ olup birinci kısımda Spinoza, ikinci kısımda Voltaire ve üçüncü kısımda ise Kant muhtasar bir biçimde tanıtılmıĢtır. Hilmi Malik Bey kitapçığın baĢında bir “önsöz” ya da sonunda “sonuç”

404Hilmi A. Malik, “Felsefeyi ve DüĢünmeyi Sevenlere”, Türk Yurdu, Cilt: 3, Sayı: 15–16, Ankara, 1929, s. 28

405Hilmi A. Malik, “Felsefeyi ve DüĢünmeyi Sevenlere”, Türk Yurdu, Cilt: 3, Sayı: 15–16, Ankara, 1929, s. 29

406Hilmi A. Malik, “Amerika‟da Hayat Felsefesi”, Türk Yurdu, Cilt: 21, Sayı: 200, Ankara, 1928, s.

323

407Hilmi Malik Evrenol, Gerilikle SavaĢan Filozoflar, Tan Gazetesi ve Matbaası, Ġstanbul, 1966

126 gibi herhangi bir yazı yazmamıĢtır. Her bölümün sonunda tanıtmıĢ olduğu filozof ile ilgili bilgileri iktibas ettiği kaynağı belirtmiĢtir. Bu çalıĢmasını bilhassa “esas kaynak” Ģeklinde belirtmiĢ olduğu Will Durant‟a ait 1926 tarihli “The Story of Philosophy” adlı eserden derlemiĢ olduğu anlaĢılmaktadır.408 Hilmi Malik Bey‟in seçmiĢ olduğu üç filozofun da ortak özelliği kendi devirlerinde “modern felsefe için en büyük inkılâbı”409 yapan düĢünürler oluĢudur. Bu düĢünürler “yapmak istedikleri fikri inkılâplar” uğruna “aforoz edilmiĢ”410, “yazdıkları sansüre uğramıĢ”411 ve

“kilise tarafından cenazelerine dahi dini merasim layık görülmemiĢ”412 ve en mühimi kendilerinden sonra gelen düĢünürler için geleneksel olana, yerleĢik olana baĢkaldırarak “öncü”413 kimseler olmuĢlardır. Hilmi Malik Bey bu çalıĢmasına; “esas kaynak” nitelemesiyle zikretmiĢ olduğu W. Durant‟ın kitabının isminin tercümesi olan Filozofların Hikâyeleri değil de Gerilikle SavaĢan Filozoflar adını vermiĢtir.

Hilmi Malik Bey “felsefeyi” tüm eserlerine ve yazılarına yansımıĢ olan “inkılâpçı”

ve “ilerlemeci” (progressivist) kabullerini ve bakıĢ açısını ortaya koyabilmek için bir

“vasıta” ve yarayıĢlı bir imkân olarak görmüĢtür. Hilmi Malik için meta-fizik

“gericiliği” ve pozitivizm ile rasyonalizm ise “ilericiliği” temsil etmiĢtir. Dolayısıyla Hilmi Malik için meta-fizik olanla giriĢilen tüm mücadeleler “ilerlemenin imkânları”

olarak değerlendirilmiĢtir. Yalnız burada özellikle belirtmemiz gereken husus; Hilmi Malik Bey‟in Kolombiya Üniversitesinden hocası John Dewey‟in tesiriyle düĢünce sistemindeki çok yoğun ve koyu siyasi pragmatizm ve enstrümantalizm sebebiyle meta-fizik olanın dahi “ilerlemeye” alet kılınıĢıdır. Esasen Batı‟da toplumsal yapının temeli olarak “tecrübî felsefenin” ya da diğer bir tabirle deneysel metotların kullanılmasıyla elde edilen bilginin barbarlıktan medeni olan yaĢantıya kavuĢabilmek için zaruri olduğu yönündeki tezlerinden dolayı “ilerlemecilik”(progressivism);

Aydınlanma Dönemi sonrası bir hayli revaçta tutulmuĢtur. Bu “ilerleme”

modellerinin her türlü toplum yapısına adapte edilebilen evrensel bir uygulamasının bulunduğu ve bunun “Batı DüĢünce Sistemleri” eli ile tüm dünyaya yayılacağına inanılmıĢtır. “Ġlerlemecilik”; Politik, ekonomik, sosyal ve hukuki konularda muhafazakâr, inkılâp karĢıtı sistemleri savunanlara karĢı yenilik taraftarlarını ifade

408Hilmi Malik Bey hazırlamıĢ olduğu derleme kitapçığın 13. sayfa, 24. sayfa ve 31. sayfalarında

“esas kaynak” olarak bu eseri not etmiĢtir.

409Hilmi Malik, a.g.e, s. 29

410Hilmi Malik, a.g.e, s. 10

411Hilmi Malik, a.g.e, s. 12

412Hilmi Malik, a.g.e, s. 24

413Hilmi Malik, a.g.e, s. 27

127 eden ve ilerlemeci fikirleri ihtiva eden bir felsefi akım olmuĢtur.414 Binaenaleyh Ġlerleme fikriyatının olmazsa olmazı beĢ öncülünü sıralayacak olursak:

Batı Sivilizasyonunun müktesebatı bakımından geçmiĢin değeri (value of the past)

Batı Sivilizasyonunun yüceliği ( nobility of Western civilization)

Ekonomik/teknolojik büyümenin değeri (worth of economic/technological growth)

Nedensellik ve nedenselliğe bağlı elde edilmiĢ bilgiye olan “mutlak” iman (faith in reason and scientific/scholarly knowledge obtained through reason)

Dünyanın ve dünyevi hayatın içsel önemi ( intrinsic importance and worth of life on earth) 415

“Ġlerlemeci” felsefi kavrayıĢın yapı taĢları olan bu beĢ “öncül” dikkate alındığında Hilmi Malik Bey‟in tüm meselelere yaklaĢımının anahtarını elde ettiğimizi de artık söyleyebiliyoruz.

2.6. EDEBĠYAT SAHASINDA VERDĠĞĠ ESERLER

Türkiye Cumhuriyeti‟nin ilk yıllarında Kemalist Kadro eliyle her alanda gerçekleĢtirilmeye çalıĢılan inkılâp hareketlerinin topluma kabullendirilmesi çalıĢmalarından biri de bir “edebiyat kanonu” tesis etmek olmuĢtur. Bu edebiyat

“inkılâp edebiyatı” olduğuna göre bu türden bir kanonik faaliyet de “inkılâp kanonunu” teĢkil etmiĢtir. Kanon kelimesi, ulus-devletlerin kurulma sürecinden sonra politikleĢmiĢ ve ulus-devletin kendi mitini, kuruluĢ anlatısını yaygınlaĢtıran edebî metinler için kullanılmıĢtır.416

414Harold Mah, Enlightenment Phantasies: Cultural Identity in France and Germany 1750–1914, Cornell University, 2003, p.p. 157

415Robert Nisbet, History of The Ġdea of Progress, Basic Books, New York, 1980, p.p. 4–5

416Orhan Tekelioğlu, “Edebiyatta Tekil Bir Ulusal Kanonun OluĢmasının Ġmkânsızlığı Üzerine Notlar”, Doğu Batı, Sayı: 22, 2003, s. 65–77

128

"Kanon oluĢumuna her zaman bir ideolojinin karıĢmıĢ olduğu", hatta

"bir kanon yapmanın (ya da var olan bir kanonu sürdürmenin) baĢlı baĢına bir ideolojik eylem olduğu" gerçeği dikkate alınacak olursa Türkiye'de 1920'li yıllardan itibaren oluĢturulmaya çalıĢılan kanonun resmî ideoloji

"bir kanon yapmanın (ya da var olan bir kanonu sürdürmenin) baĢlı baĢına bir ideolojik eylem olduğu" gerçeği dikkate alınacak olursa Türkiye'de 1920'li yıllardan itibaren oluĢturulmaya çalıĢılan kanonun resmî ideoloji