• Sonuç bulunamadı

Muhafazakârlık ve Ġnkılâpçılık

2. ESERLERĠ VE ESERLERĠNDEKĠ ĠNKILÂPÇI MUHTEVA

1.4. Muhafazakârlık ve Ġnkılâpçılık

Ġktidarda olanların yerine geçmek arzusunu taĢıyan yeni seçkinlerin kendi menfaatleri yerine çoğunluğun ortak çıkarlarının peĢinde koĢacaklarını, bunu temin edebilmek için savaĢacaklarını ve bu savaĢın sadece bir zümre uğruna değil de tüm

“vatandaĢlar” için verileceğini ilan ederek yola çıktıkları söylemi meĢhur bir sosyolojik tespit olagelmiĢtir.530 Cumhuriyetin ilanına giden yolda ve Cumhuriyet ilan edildikten sonra, “Kemalist Kadronun” da sıklıkla vurgulamıĢ oldukları “halkın ortak çıkarları” için yapılmıĢ olan “inkılâpların” “muhafaza edilmesi” meselesi

“inkılâpçı cumhuriyet aydınının” en temel endiĢesi olmuĢtur. “Ġnkılâp Dersleri” de veren bir “inkılâpçı cumhuriyet aydını” olan Recep Peker inkılâpların “mahdut bir süre” muhafazasını değil “ebedileĢtirilmelerini” Ģöylece temenni etmiĢtir:

529Hilmi A. Malik, “KıĢla ve Köy Terbiyesi”, Ülkü, Cilt:1, Sayı:3, Ankara, 1933, s. 239

530Vilfredo Pareto, Seçkinlerin YükseliĢi ve DüĢüĢü- Kuramsal Bir Sosyoloji Uygulaması, DOĞUBATI, Ankara, 2013, s. 17

165

―Ġnkılâbı kökleĢtirmek vazifesi üstünde ısrar ediyorum. Ġnkılâp neticelerini bütün ulusa mal etmiĢ olmak için yurttaĢların bu neticelerin getirdiği yaĢayıĢa alıĢmıĢ olmasını yeter saymamak gerekir. Ġnsan fena Ģeylere alıĢtığı gibi, iyi Ģeylere de alıĢabilir. Yeni yaĢayıĢı yalnız alıĢıldığı için değil, anlaĢılıp Ģuur halinde kökleĢtirmek ve yaĢatmak istiyoruz. Bizim gibi yaĢayıĢ Ģartlarını baĢtanbaĢa değiĢtiren bir inkılâbın korunması ve ebedileĢmesi için ona, insanların bu yola baĢlarını ve göğüslerini koyacak bir inançla beslenip güçlenmeleri elzemdir.‖531

Esasen “muhafaza edilen” sadece “inkılâplar” değildir. “Ġnkılâpları” yapmaya muvaffak olmuĢ “Kemalistlerin” elde etmiĢ oldukları “iktidarın korunması” mevzu bahis olmuĢtur. Zira “Kemalist ideoloji” son derece “pozitivist”, “rasyonalist”,

“pragmatist” dolayısıyla “realist” bir düĢünce sistemi olmuĢtur. Mustafa Kemal

“devrimin bekçiliğini” yapabilmenin “yeter Ģartını” ―Ġnkılâbın hedefini kavramıĢ olanlar daima onu muhafazaya muktedir olacaklardır‖532 özlü anlatımı içinde belirtmiĢtir. Hilmi Malik Bey‟in eserlerinde “inkılâpların muhafaza edilmesi” için gösterilen sebep, toplumun “dogmatik” olandan hızla uzaklaĢmasını temin etmek iken, eserlerinde belki de farkında olmadan bir baĢka “dogmatik” yapının savunuculuğunun yapılmıĢ olduğunu artık söyleyebiliriz. Böylece bu savunu etrafında geliĢtirilen her türlü izah; “seküler bir kutsallık” mahfazası inĢaa edilerek bu “yeni dogmanın” muhafaza altına alındığı gerçeğini değiĢtirmemektedir ki bu bize göre “muhafazakâr inkılâpçılık” kavrayıĢının ta kendisi olmaktadır. Hilmi Malik Bey için de Ġnkılâpları muhafaza etmek “sadakat” ile mümkündür ki o, ―Bu inkılâbın çizgileri içinde yuğrulan, ona sadık kalacaktır, onun için ölecektir‖533 düĢüncesini bir “dava adamı”, bir “görev adamı” duygusu içinde paylaĢmıĢtır. Yine bu kavramsallaĢtırmada da olduğu gibi esasen “Ġnkılâp” sürekli ilerlemenin bir imkânı değil de statik ve dogmatik, “hıfz edilip sabitlenmiĢ” bir doktrine dönüĢtürülmüĢtür.

Böyle bir politik tutumun esasen “ilerlemeci” felsefe ile de çeliĢtiği ortadadır.

Denilebilir ki; “Cumhuriyet Aydını” ya bu çeliĢkinin farkına varabilecek felsefi donanımdan/derinlikten yoksun ya da samimiyetten uzak bir bigâneliği seçmiĢtir.

531Recep Peker, Ġnkılâp Dersleri, ĠletiĢim, Ġstanbul, 1984, s. 18

532Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve DüĢünceleri, Atatürk AraĢtırma Merkezi Yay., Ankara, 1997, s. 98

533Hilmi Malik, Ġnkılâp Yolunda, s. 50

166 1.5. Ġnkılâpçılık ve Ahlakçılık

“Ġnkılâpçı Cumhuriyet Aydını” tipolojisinin sahip olduğu “değerler sistemini”

anlamlandırabilmek imkânını veren dolayısıyla bize göre kullanıĢlı bir kavramsallaĢtırma olan “devrimci ahlakçılık” özünü Machiavellist siyaset felsefesine ve onun görüĢlerine borçludur. Çünkü Batı Siyasi Tarihi içinde raison d‘etat yani

“hikmet-i hükümet”, iktidarı elinde tutan “seçkin zümreye” Ģartlar (conjoncture) neyi icap ettirirse, “muktezi hale göre” hareket edebilme esnekliği kazandırmıĢtır.534 Kemalist devrim gerçekleĢtirmek istediği ulus-devlet sistemi içinde tam anlamıyla

“batılılaĢtırılmıĢ” bir toplum inĢaası için bu “esneklikten” pragmatik bir biçimde yararlanmıĢtır. Yine bu esnekliktir ki Kemalist Kadronun “söylem ve eylemlerini”

kendi içinde varmak istediği nihai hedefler bakımından “tutarlı” fakat dönemsel olarak birbiri ile çeliĢebilen hususiyette kılmıĢtır. Misal olmak üzere, meclisin açılıĢı Müslümanların “mübarek gün” olarak inandıkları, topluca ibadet için bir araya geldikleri Cuma gününe denk getirilmiĢ ve büyük bir dini merasim içinde dualar yapılmıĢtır.535 Bu dönemin ruhunu izah edebilmek için M. Kemal “Nutuk” adlı eserinde Milli Mücadele devam ederken Cuma tatilini cebren değiĢtirmek isteyen “düĢmanlara” karĢı yapmıĢ olduğu müdafaasında:

―Ġstanbul‘un fethinden beri, gayr-ı müslimlerin mazhar buldukları bu imtiyazâzât-ı vâsia (geniĢ imtiyazlar), milletimizin dinen ve siyâseten dünyanın en müsaadekâr ve civanmert milleti olduğunu isbat eder en bâriz delilidir. Milletimize bu istinâdatta bulunan muârızlar insaf etsinler de, dünyanın en büyük ve en medenî milletyi olduğunu iddiâ edenlerden, din-i Ġslâmı sûret-i resmiyede tanımayan, Ġslâmları Pazar gününü yevm-i tatil ve mübârek sûretinde tanımaya icbar(zorlayan) eden ve Ġslâmların yevm-i mahsusu olan Cumâ gününü resmen tanımayan milletler olduğunu unutmasınlar‖536

Kemalist Kadronun kurmuĢ olduğu “yeni rejim” yerleĢikleĢtikten ve iktidarı da pekiĢtikten sonra bu bakıĢ açısı tam ters bir istikamet kazanmıĢtır. Hafta tatili 1 Haziran 1935 tarihli Resmi Gazete ilanı ve “tam batılılaĢma” saikıyla Cuma

534Ekrem Buğra Ekinci, “Machiavelli ve Hukuk Tarihindeki Yeri”, MÜHFHAD, Cilt: 10, Sayı: 1–3, 1996, s. 213- 252

535Sabahattin Selek, Anadolu Ġhtilali Cilt: 1, KastaĢ Yay., Ġstanbul, 2010, s. 65

536M. Kemal Atatürk, Nutuk, Cilt: 3, TTK Yay., Ankara, 2012, s. 1183

167 gününden Pazar gününe alınmıĢtır. Dolayısıyla ulus-devlet yapılanmasında görülen bu ve buna benzer konularda yapılmıĢ olan “Batıya Çark” “Ġnkılâpçı ahlakçılığın”

içerdiği yoğun pragmatizmi iĢaret etmektedir. Bu yoğun pragmatizmdir ki hemen bir müddet sonra M. Kemal PaĢa‟ya;

―… Terakki yolumuzun üstünde önünde dikilmek isteyenleri ezip geçeceğiz. Teceddüt vadisinde duracak değiliz. Dünya müthiĢ bir cereyanla ilerliyor. Biz bu ahengin haricinde kalabilir miyiz?” ifadelerini kullandırmıĢtır. 537

Yukarıda birbiri ile tenakuz içeren iki farklı “söylemin” ve “eylemin” sahibi de aynı “liderdir”. Bize göre bu çeliĢik bulunuĢ, yoğun “politik pragmatizm” içeren

“Ġnkılâpçı ahlakçılık” kavramsallaĢtırması içinde ancak izah bulabilmektedir.

Ġnkılâpçı Ahlakçılık, bu izahın yapılabilmesini mümkün kılan “esnekliği” ya da

“oportünizm”i özünde barındırmaktadır.

Bu dönemde “inkılâpçı cumhuriyet aydınları” iktidarın da arzusu istikametinde ve “devrimci ahlakçılık” kapsamında, ulus-devlet projesi içinde vatandaĢı “moral” bakımdan tarif ederken “kanunlara uyan”, “çalıĢkan”, “itaatkâr”

dolayısıyla “idealize edilmiĢ vatandaĢ modeli” vurgusu yapmıĢtır. Bilindiği üzere iktidarda bulunanlar tarafından, inkılâpların toplum tarafından benimsenmesi için

“iyi vatandaĢın” tarifini de içeren bir “değerler manzumesi” ortaya koyulmuĢtur. Bu tanımlamada “mesuliyet duygusu-vazifeĢinaslık” “iyi vatandaĢın” ahlaki özelliklerinden sayılmıĢtır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte “vatandaĢ” sadece haklarıyla var olan bir “kategori” değil, mesuliyetleri de bulunan bir “görev adamı”

anlayıĢıyla bütünleĢmiĢtir. Bu bakımdan “toplumsal vazife Ģuurunun” teĢekkülüne katkıda bulunurken “ulusun ortak çıkarları” söylemi “ahlaki bir norma”

dönüĢtürülmüĢtür.538 Mustafa Kemal de “ahlakın” bir “amaç” değil de “araç”

olduğuna dair düĢüncelerini yeri geldikçe ifade etmiĢtir.

537Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri Cilt III, Türk Ġnkılâp Tarihi Enstitüsü Yay., Ankara, 1962, s. 72

538Füsun Üstel, Makbul VatandaĢın PeĢinde: II. MeĢrutiyet’ten Bugüne VatandaĢlık Eğitimi, Ġstanbul, ĠletiĢim Yayınları, 2005, s. 17–23

168

―Milletin toplumsal düzeni ve huzuru, bugün ve gelecekte refahı, mutluluğu, güvenliği ve dokunulmazlığı, uygarlıkta ilerleme ve yükselmesi için insanlardan, her hususta ilgi, gayret, nefsin özverisi ve gerektiği zaman seve seve nefsinin fedasını isteyen milli âhlaktır. Mükemmel bir millette, milli âhlak gerekleri, o millet bireyleri tarafından adeta düĢünmeksizin vicdanî, hissî bir güdü ile yapılır. En büyük milli duygu, milli heyecan budur.(...) Ahlâkın milli ve toplumsal olduğunu söylemek ve ortak vicdanın bir ifadesidir demek, aynı zamanda ahlâkın kutsal sıfatını da tanımaktır. Ahlâk kutsaldır;

çünkü aynı değerde eĢi yoktur ve baĢka hiçbir çeĢit değerle ölçülemez.‖539

Ġnkılâpçı Cumhuriyet Aydını Hilmi Malik Evrenol‟un eserlerinde de

“devrimci ahlakçılığın” “ulusal çıkarlara” yapmıĢ olduğu vurguya sıklıkla rastlanılabilir. Hilmi Malik‟in ifadelerinde bizatihi “Ģahsi terakki” çok yer almamıĢtır. Hilmi Malik Bey için “çocuk terbiyesi” “faydalı vatandaĢ” yetiĢtirmek anlamına gelmiĢtir. Onun anlayıĢında Ana babanın ve mürebbinin vazifeleri… Onun mensup olduğu cemiyet ve millete müfit bir vatandaĢ olmasına çalıĢmaktır.540 Cumhuriyetçiliğin tabiatında yer alan “ortak çıkar” prensibi “devrimci ahlakçılık” ile bütünleĢmek suretiyle Hilmi Malik‟e ―…Kendisinden ziyade baĢkalarının, halkın, ulusun çıkarını göze alarak hareket edenleri övmeli ve arasıra maddiğce öndelemeli(mükâfatlandırılmalı) çocuk denemeyle ve zamanla öğrenmelidir ki, baĢkalarının iyiliğine çalıĢmak her Ģeyden önce gönül doyurucu bir iĢtir, ulusal bir ödevdir‖541 fikriyatını telkin etmiĢtir. Bahsi geçen “ulusal çıkarlar” otoriteryen özellikler gösteren “Kemalist iktidarın” tayin ettiği istikamette tanımlanmıĢtır. Her türlü inanç ve tutum, “devrimlere karĢı durmadığı” müddetçe “ahlaki” kabul edilmiĢ aksi takdirde her türlü muhalif duruĢ normalite dıĢına itilip “gayri ahlaki” olarak tanımlanmıĢtır. Yine bize göre “devrimci ahlakçılığın” tipik yaklaĢım tarzı olan her Ģeyi “devrime amade birer araç” olarak gören “soğuk pragmatist” bakıĢ açısı, Hilmi Malik‟in Ģu ifadelerine de sinmiĢtir: ―Neferlerin talim ve terbiyesi ile sıkı sıkıya meĢgul olmak, inkılâbımızın bir an evvel memleketimizin her tarafına yerleĢmesi demektir.542 Bu ifadelerden anlaĢılacağı üzere “neferin talim ve terbiyesi” dahi bizatihi “bireyin geliĢimini” değil de, inkılâbın intiĢarını hedeflemiĢtir.

539Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve DüĢünceleri, s. 318

540Hilmi Malik, Yaratıcı Küçük Ġnsan ve Kabiliyeti, s. 90

541Hilmi Malik Evrenol, “Kıskançlığın BaĢlaması GeliĢmesi ve Sonucu”, Ülkü, Cilt: 6, Sayı: 36, Ankara, 1936, s. 426

542Hilmi A. Malik, a.g.m, s. 237

169 2. CUMHURĠYET DÖNEMĠ ĠNKILÂPÇI AYDINININ DEĞERLER SĠSTEMĠ EKSENĠNDE DEVRĠMLER VE TOPLUMUN YENĠDEN YAPILANDIRILMASI PROJESĠ

" ... ben bazıları gibi efkâr-ı avâm-ı, efkâr-ı ulemâyı yavaĢ yavaĢ benim tasavvuratım derecesinde tasavvur ve tefekkür etmeye alıĢtırmak suretiyle bu iĢin yapılacağını kabul etmiyor ve böyle harekete karĢı ruhum isyan ediyor. Neden, ben, bu kadar senelik tahsil-i âli gördükten, hayat-ı medeniye ve içtimaiyeyi tetkik ve hürriyeti tezevvük için sarf-ı hayat ve evkat ettikten sonra, avâm mertebesine ineyim. Onları kendi mertebeme çıkarayım, ben onlar gibi değil, onlar benim gibi olsunlar."543

Mustafa Kemal

2.1.Ġnkılâpların Topluma Benimsetilmesinde Aydınların ĠĢlevi

“Ġnkılâpçı Cumhuriyet aydınının” vazifesi, devrimleri tefsir edip tesir sahasını geniĢleterek toplumda yerleĢikleĢmesini temin etmek olmuĢtur. Hilmi Malik Bey‟in eserlerinde de daha evvel teĢhis etmiĢ olduğumuz bu “tefsir” metodunu “halkın anlayacağı formda sunmak” ve inkılâpları “yukarıdan aĢağıya” indirmek için kullanmıĢlardır. Halkın devrimleri tam anlamıyla kavrayamayacağını düĢünen

“inkılâpçı cumhuriyet aydını”, kendisine “devrim kılavuzluğunu” münasip görmüĢtür. Hilmi Malik Bey‟in eserleri üzerinde önceki bölümlerde derinlemesine yapmıĢ olduğumuz analiz neticesinde vardığımız bu tespit dönemin pek çok “aydını”

için geçerlidir. Misal olmak üzere; “Ġnkılâpçı Cumhuriyet Aydını” kategorisi içine dâhil edilebilecek olan Burhan Asaf (Belge) incelendiği zaman da aynı bakıĢ tarzı ortaya çıkmaktadır. Burhan Bey bir yazısında “aydın kimliği” ile “halka” rehberlik etmenin bir ödev olmanın ötesinde “aydın hakkı” olduğunu Ģöyle ifade etmiĢtir:

543Levent Köker, ModernleĢme Kemalizm ve Demokrasi, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 1995, s. 172

170

―Halk hakkında ve onun için yazmak, gazetecinin vicdanında hakla vazifenin karıĢtığı noktadır. Halk hükümetiyle idare edilen memleketlerde, bizde, halkın dili olmak kadar tatlı bir Ģey olamaz… Kimse kızmasın, yazdıklarımız hep onun hakkında ve onun içindir‖544

Fransız Ġhtilali‟nin dünya milletlerine bıraktığı en müĢahhas miras olan Ulus-Devlet sistemi, Kemalist Kadro eliyle Modern Türkiye Cumhuriyeti projesinde bir ulus oluĢturma amacıyla, toplumu “türdeĢ” kılabilmek için kullanılmıĢtır. Böylelikle Kemalist kadrohedeflemiĢ olduğu Ģekilde, Ġnkılâp ruhunu içselleĢtirebilmiĢ fertler ve bu fertlerden mürekkep yeni “cumhuriyet ulusunu” inĢa etmeye giriĢmiĢtir.

Ġnkılâpları halka benimsetmek için laik bir eğitim programı hem okullar aracılığı ile yeni nesil cumhuriyet öğrencilerine, Halkevleri marifeti ile de “halkın” geriye kalan yetiĢkin kesimine tatbik edilebilmiĢtir.545 Esasen Mustafa Kemal topluma Ģekil verebilme hususunda “okula ve eğitimcilere” özel bir önem atfetmiĢtir.

“Herhalde babalarımızın, analarımızın, eğiticilerimizin ruh ve dimağlarımızın geliĢmesinde verimli etkileri vardır. Gerçi biz, belki burada bulunanların tümü, dünyaya geldiğimiz zaman, bu topraklar üzerinde yaĢayanlarla birlikte, yok edici bir zorba yönetimin pençesinde idik. Ağızlar kilitlenmiĢti. Öğretmenler, eğiticiler, yalnız bir noktayı dimağlarda yerleĢtirmek zorunluluğunda tutulmakta idi. Benliğini, her Ģeyi unutmak bir korkunç hayale boyun eğmek, onun kölesi olmak... Bununla birlikte anımsamak gerekir ki, o baskı altında bile bizi bugün yetiĢtirmeye çalıĢan gerçek ve özverili öğretmenler, eğiticiler eksik değildi.(...) Açıklamak istiyorum ki, ilk esin, ana-baba kucağından, sonra okuldaki eğiticinin dilinden, vicdanından, eğitiminden alınır‖546

Okullar için hazırlanmıĢ olan müfredata iyice yedirilmiĢ “inkılâp terbiyesi”

çalıĢmaları sayesinde taze dimağları “laik eğitimle” yoğuran devlet, yetiĢkinlerin de

544Aytaç Yıldız, Burhan Asaf Belge: Cumhuriyetin Erken Döneminde Aydın ve Ġktidar ĠliĢkisi, Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü YayımlanmamıĢ Doktora Tezi, 2009, s. 69

545Ozan Erözden, Ulus-Devlet, Dost Kitabevi, Ġstanbul, 1997, s. 124

546Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara, 2006, s. 629

171

"iyi vatandaĢlar" olmaları için “inkılâpçı cumhuriyet aydınları” ile birlikte projeler üretmiĢtir. Bunların hemen herkesçe bilineni Halkevleri projesi olmuĢtur.547 Tüm bu projelerin tabii takipçisi “inkılâpçı cumhuriyet aydınları” olmuĢtur. Bu “aydınların”

ayırt edici özellikleri iktidara muttasıl konumlanmak suretiyle toplumun dönüĢtürülmesinde yüklendikleri “misyon” olmuĢtur. Hilmi Malik Bey‟in

“inkılâpların halka benimsetilebilmesi” noktasında pek çok eser ve makalelerini kaleme almıĢ olduğu 30‟lu yıllar Türkiye‟sinde Kadro Dergisi etrafında toplanmıĢ

“inkılâpçı cumhuriyet aydınları” görev baĢında olmuĢtur. Yakup Kadri (Karaosmanoğlu), ġevket Süreyya (Aydemir), Vedat Nedim (Tör), Burhan Asaf (Belge), Ġsmail Hüsrev (Tökin), M. ġevki (Yazman) gibi isimler inkılâpların toplumda aklileĢtirilip yaygınlaĢtırılabilmesi amacına matuf olarak “iktidar” ile iĢbirliği halinde olmuĢlardır. Bu dönemde Takrir-i Sükûn ile birlikte tüm muhalif unsurlara bir “tedbir” geliĢtirilmesiyle “siyasete kapıların kapatıldığı”, fikri bakımdan “tekdüzeliğin” devlet politikası haline geldiği yıllar yaĢanmıĢtır. Fakat gerek Hilmi Malik olsun ve gerekse Kadrocular olsun hemen hepsi rasyonalist ve pozitivist bir eğitimden geçmiĢ oldukları için tabiatıyla tüm “Kemalist inkılâpları”

suhuletle ve samimiyetle önce kendileri benimseyebilmiĢler ve sonrasında “inkılâp kılavuzluğuna” kalkıĢmıĢlardır. Bu “inkılâpçı cumhuriyet aydını” kategorisini temellendirebilmede “aynı formasyona sahip olma” bulunuĢu gerçekten mühim bir tespit olabilir. Esasen hepsi Batı Yakası ahalisidirler. Mustafa Kemal yapmıĢ olduğu devrimin, “kült lideri” olarak, “Batı Medeniyeti” haricinde bir alternatif bulunmadığına dair kat‟i inancını ―Ülkeler çeĢitlidir, ancak medeniyet birdir ve bir milletin ilerlemesi için de bu tek medeniyete katılması gerekir‖548 cümleleri ile beyan etmiĢtir.

Buradan hareketle; “inkılâpçı cumhuriyet aydınının” tamamında mevcut olan bu müĢterek bilinç durumu, hedeflenen toplum yapısının teĢkil edilebilmesi için kendi fikirlerine ve inançlarına duyduğu “mutlaklık” içinde izah bulabilmektedir.

Onlar, böyle bir “Kadro” eliyle ülkenin tüm problemlerinin çözüleceğini düĢünmüĢlerdir. Bu “inkılâpçı cumhuriyet aydınlarının” bir iĢlevi de, iktidarın

547Bu proje Halk Parti programında detaylı olarak ele alınmıĢtır. Programda; " Klâsik okul yetiĢtirmesi dıĢında, yığına, devamlı ve Türkiye'nin ilerleyiĢ yollarına uygun bir halk eğitimi vermeği önemli görürüz. Bu hizmet için çalıĢan Halkevlerini devlet, imkân elverdiği kadar koruyacaktır" denilmiĢtir.

Bkz. Taha Parla, Kemalist Tek-Parti Ġdeolojisi ve CHP'nin Altı Ok'u, Cilt: 3, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 1995, s. 77

548Mustafa Kemal Atatürk, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s. 578

172 programına paralel olarak, laik eğitimin yaygınlaĢtırılması ve maziye ait müspet izlerin hafızalardan kazınıp menfi örnekler öne çıkarılarak geçmiĢin yeniden tasarlanması olmuĢtur. Cumhuriyetin ilanından sonra devrimlerin halka benimsetilebilmesi noktasında eğitim araçsallaĢtırılmıĢ ve Maarif Vekâleti eliyle mekteplere tamim edilen hususlar Cumhuriyet Halk Fırkası‟nın parti programını yansıtacak biçimde hazırlanmıĢtır. Bu genelgelerde en çok üzerinde durulan

“değerler”; milliyetçi, inkılâpçı, cumhuriyetçi, laik vatandaĢ ideallerini yansıtan

“değerler” olmuĢtur.549

Son tahlilde “inkılâpçı cumhuriyet aydınları” halkın üzerinde yürüyeceği

“Ġnkılâpların ideolojik zeminini” “bürokratik bir rolün icabı” olarak hazırlamaya çalıĢmıĢlardır.550

2.2.Ġktidarın Desteklediği Aydın Profili

Yeni bir ulus-devlet inĢaa etmek gayretlerinin mahsulü olan “Türkiye Cumhuriyeti projesini” yöneten askeri devrim kurmayları “Kemalist Devrimi”

gerçekleĢtirdikten sonra hızla “inkılâp hareketlerine” giriĢtiler. Ülkenin “Batılı normlara” entegrasyon sürecini hızlandırmayı daha açığı Gayri Ġslami toplumların

“dünyayı, hayatı ve insanı” yorumlarken, onlara felsefi bir zemin teĢkil eden “Batılı değerler sistemine” ülkeyi ve vatandaĢları bütünleĢik kılmayı hedeflediler. Kemalist Kadro bunu yapabilmek ve Ġnkılâpları halka benimsetebilmek için stratejik olarak

“inkılâpçı cumhuriyet aydını” kategorisine ihtiyaç duyulacağını öngörmek suretiyle bu “aydın zümresini” sadece arzu etmekle kalmadı onu teĢkil etmeye de çalıĢtı. Bu sözünü ettiğimiz “aydın kategorisinin” nevi Ģahsına münhasır hususiyetlerini mündemiç bulunan zevatı da, her daim destekledi ve taltif etti. Bir baĢka açıdan denilebilir ki; Kemalist Devrim “kendi aydınını” da oluĢturmaya gayret etmiĢtir. Bu noktada en müessir vasıtalardan birisi kuĢkusuz “eğitim” uygulamaları olmuĢtur.

Milli Eğitim Bakanlarından Ġsmail Safa Bey‟in direktifleri ile yayımlanmıĢ olan

549Tahsin Yücel, Atatürk ve Atatürkçülük, Gözde Dizgi, Ġstanbul, 2000, s. 77.

550KurtuluĢ Kayalı, Türk DüĢünce Dünyasının Bunalımı, ĠletiĢim, Ġstanbul, 2014, s. 15–23

173 genelge Maarif Vekâleti Mecmuası‟nda 1925 tarihinde de yayımlanmıĢtır. Bu genelge de hulasa olarak;

―Cahilliği ortadan kaldırarak, ulusal ve çağdaĢ eğitimi yurdun en uzak köĢelerine kadar götürmek, yeni kuĢakları geleceğin ihtiyaçlarına göre yetiĢtirmek, gençleri fikren çok kuvvetli, bilim ve ahlak açısından sarsılmaz bir karakter ile donatmak, ülkeyi ekonomik yönden kölelik altında bırakmayacak dimağları hazırlamak, bunun için gençliği, çalıĢmak fikri ve üretim araçlarıyla donatmak, milliyetçi, halkçı, inkılâpçı ve laik cumhuriyet vatandaĢları yetiĢtirmek, birer hayat okulu olan orta dereceli okullardan çıkanların hayata güvenle bakabilmelerini sağlamak, her yerde kuvvetli ve azimli olmak ve kuvvetli, sorumluluk sahibi, kendisine güvenen ve haklarını korumayı bilen yurttaĢlar yetiĢtirmek…‖551

Bu dönemde “eğitimin” en mühim görevi politik ve sosyal alanda yapılan

“inkılâp” hareketlerini, “Batıya ait değerleri” “vatandaĢa” benimsetebilmek ve yaygınlaĢtırabilmek olmuĢtur. Böylece “devrim yapan iktidarın” arzu ettiği istikamette bir “ulusal bilinç” tesis edilmek suretiyle, bu “yeni değerler dizisini”

sürdürülebilir kılmak asıl hedef olarak tayin edilmiĢtir. Kemalist Ġdeolojiyi harç olarak kullanan “Devrimci Kadro”, muhtelif dinleri ve inançları, farklı dilleri konuĢan insanları yeni ulus-devlet projesine dâhil etmeye çalıĢmıĢtır. Bu hedefe etkili bir biçimde ulaĢabilmek için “inkılâpçı cumhuriyet aydını” tipolojisine uyumlu olan kiĢilerin iktidar tarafından desteklenmiĢ olmaları da gayet tabii görülmüĢtür.552

“Ġnkılâpçı Cumhuriyet Aydını” genellikle yurt dıĢında, “Batı‟nın değerler bütününü”

aldıkları “eğitim” sayesinde hem kafaca hem de ruhen öncelikle kendisi hazmetmiĢ ve içselleĢtirmiĢ, yurda döndükten sonra bu “değerler sistemini” kendi

“yurttaĢlarına” idarecilik, yazarlık, öğretmenlik, akademisyenlik gibi belirli vazifeler üzerinden toplantılar yaparak, konferanslar vererek, eserler üreterek telkin etme gayretinde bulunmuĢlardır. Bu çaba iktidarın arzu ettiği istikamette seyrettiği için de

“yurttaĢlarına” idarecilik, yazarlık, öğretmenlik, akademisyenlik gibi belirli vazifeler üzerinden toplantılar yaparak, konferanslar vererek, eserler üreterek telkin etme gayretinde bulunmuĢlardır. Bu çaba iktidarın arzu ettiği istikamette seyrettiği için de