• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet dönemini ve bu dönemin “aydın” olarak isimlendirilen erbabını tartıĢabilmek için öncelikle Cumhuriyet dönemindeki zihniyet dünyasını ve ideolojileri tanımak ve anlamak, bunun için de, Tanzimat‟a kadar gitmek icap etmektedir. “Nihayetinde Osmanlı aydınları, Cumhuriyet aydınlarının ataları ve öncüleridir.‖98

Bu dönemdeki “Osmanlı Münevveri” ile “ahali” arasındaki kopukluk ve ikilik Tanzimat Fermanı‟nın tesis ettiği atmosfere ilaveten kadim medrese tedrisatı ile modern okullar ve Ģer‟i ve medenî mahkemelerin toplumda meydana getirdiği düalist ve çeliĢkili yapının belki de bu “iki farklı dünyanın” uzlaĢtırılamamasından neĢet etmiĢtir.

―Osmanlı aydınları, bir ikileme düĢerek, Batı‘nın bilim, felsefe ve teknolojide ilerlemeyi dinden uzaklaĢarak gerçekleĢtirdiğini düĢündüler/

inandılar. O halde biz de dinle aramıza bir engel koyarsak ve ondan bağımızı koparırsak, hedeflediğimiz seviyelere ulaĢabiliriz düĢüncesini taĢımaya baĢladılar. Tercih ―Doğu mu, yoksa Batı mı olacak, bilim mi yoksa din mi rehber olacak‖ kavgası, bu ikilemi ayakta tutmaktaydı.‖99

97Yakup Kadri Karaosmanoğlu‟nun 1932 yılında yazdığı bu romanında 1922 Türkiye‟sinde milli mücadele yıllarında, Türk aydınının kendi yurdunda kendi insanları arasında kendini bir “yaban” gibi hissediĢinin trajik hikâyesi bulunur. Bkz. Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Yaban, ĠletiĢim Yay., Ġstanbul, 2001, s. 36

98Yılmaz Karakoyunlu, “Aydın Geleneğimizin OluĢumu ve Cumhuriyet Aydınları”, Türk Aydını ve Kimlik Sorunu, Bağlam Yay., Ġstanbul 1995, s. 119

99Süleyman Hayri Bolay, “Türkiye‟de Dinî DüĢüncenin Macerası”, Türk DüĢüncesinde Gezintiler, s.

267–268

39 Genelde Batı Sivilizasyonu‟nun tesis ettiği düĢünce dünyası, özelde Fransız Ġhtilali‟nin tesirinde ortaya çıkan yeni aydın kimliği, “Devlet nasıl kurtulur?”

sorusunun cevabını arayan, iktidarı tenkit eden basın-yayın imkânlarını kullanarak, beslendiği dolayısıyla “aydınlatıldığı” Batı‟nın siyasi jargonunu yedeğine alarak halkı “aydınlatan” ve eĢitliğe, hürriyete, anayasaya dayalı bir yönetimi talep eden bir noktaya ulaĢınca Osmanlı modernleĢme hareketlerinin Cumhuriyet‟e kadar olan ana ekseni de bu minvalde seyretmiĢtir.100 Ġslâmî kavramları ve kurumları modern ve yeni bir söylemle ortaya koymaya çalıĢan Yeni Osmanlılar, “ilerlemeyi”,

“demokratik ilkeleri” ve “insan haklarını” basın ve yayın marifetiyle, kültürel değiĢim-dönüĢüm için seferber etmiĢlerdir. “ÇağdaĢlaĢma”, “modernleĢme” ve

“terakki” fikriyatının temelinde “aydınlanma dönemi” ve “pozitivist zihniyet” yer almıĢtır. Bu pozitivist dünya görüĢü, Ziya Gökalp‟in sosyolojik çalıĢmalarıyla ülkemizde tesir sahasını iyice geniĢletmiĢtir. Neticede Cumhuriyet Türkiye‟sinde bu zihniyet, kurucu M. Kemal‟in vecizesiyle “Hayatta en hakikî mürĢit, ilimdir.”

Ģeklinde özetlenmiĢtir.101 “Cumhuriyet Aydını”nın mebde-i evveli, varoluĢsal temelinin atıldığı bu kültürel değiĢim- dönüĢüm ortamında, Tarık Zafer Tunaya‟nın deyiĢiyle Cumhuriyet‟in formüllerinin hazırlandığı MeĢrutiyet‟in ilanında ve bu

“siyasi laboratuvar” da ortaya çıkmıĢtır.102

―Ġttihat ve Terakki‘nin fikrî kanadını oluĢturan aydın bürokratlar, MeĢrutiyet döneminde Cumhuriyet‘in iĢaretlerini vererek yeni devletin ideolojisi olarak, pozitivizmi benimseyeceklerdir. ―Bu seküler misyoner aydın-bürokrat hareketi, bir baĢka açıdan bakıldığında toplumun, yüzyıllar öncesinden tevarüs ettiği dünya görüĢüne, dinine, mitlerine, hurafelerine, yaĢama tarzına ve diğer toplumsal kurumlarına açılmıĢ bir savaĢtı. Bu savaĢta kullanılan biricik etkili entelektüel silah, ‗bilim‘di. Böylece ‗bilim‘, pozitivist ideolojinin mantığı gereği, mevcut toplumsal kurumlara karĢı giriĢilmiĢ bu kutsal savaĢta bir silah olarak kullanıldı. Dahası, ‗bilim‘in, pozitivist aydın-bürokrat sınıfın, toplum içindeki meĢruiyetini sağlayan en etkili araç olmak gibi bir fonksiyonu daha vardı.‖103

100Nevin Yazıcı, Osmanlılık Fikri ve Genç Osmanlılar Cemiyeti, Ankara, 2002, s. 12

101Süleyman Hayri Bolay, “Cumhuriyet Döneminde Zihniyetler ve Ġdeolojiler”, Türk DüĢüncesinde Gezintiler, Ankara, 2007, s. 235–238.

102Ġkinci MeĢrutiyet, Cumhuriyet‘in adeta ―siyaset laboratuvarı‖ (deyim Tarık Zafer Tunaya‘ya ait) iĢlevine sahip bir dönemi ifade etmektedir. Ġttihat ve Terakki‘nin etkisinin ideolojik, sosyolojik ve kadro bağları Cumhuriyet döneminde CHP‘deki izdüĢümleri yaĢadığımız zamana kadar varlığını sürdürmektedir.‖Bkz. Sina AkĢin, Jön Türkler ve Ġttihat ve Terakki, Ġstanbul, 1987, s. 308

103Hüsamettin Arslan, “Pozitivizm: Bir Bilim Ġdeolojisinin Anatomisi”, Türk Aydını ve Kimlik Sorunu, Bağlam Yay., Ġstanbul, 1995, s. 568-569.

40 Ġttihat ve Terakki‟nin yücelttiği “pozitivizm” ideolojisinin dönemin bürokrat-aydınları tarafından öncelikle “devletin kurtarılmasına” hizmet eden sosyal ve politik bir araç olarak kullanılmasına karĢın Cumhuriyeti kuran kadro ve seçkinleri toplumun kültürel dönüĢümü için “pozitivizmi”, “laisizm” temeline oturtmuĢ ve bu doğrultuda zihniyet değiĢikliğinin stratejisi olarak belirlemiĢlerdi.

―Cumhuriyet rejiminde büyük ölçüde modernleĢmenin zorunlu bir unsuru olarak görülmesi nedeniyle laisizm ideolojisinin karakteri değiĢmiĢtir.

1923 sonrasında üstün bir konuma yerleĢen bürokratik seçkinlerin büyük

―modernleĢme‖ ve ―ilerleme‖ olgularına ekonomik, sosyal ve politik ilerleme olarak değil, özünde kültürel bir değiĢme hareketi olarak baktılar… Böylece Cumhuriyet rejiminde laisizm, Türklerin beyinlerini Ġslam‘ın egemenliğinden kurtarmak ve böylece arzulanan bir Ģey olduğu düĢünülen çağdaĢ uygarlığın ilkelerini benimsemelerini sağlamak amacıyla geliĢtirilmiĢ pozitivist bir ideoloji oldu. BaĢka bir deyiĢle modern Avrupa uygarlığını yakalamak ancak düĢünsel düzlemdeki değiĢim yoluyla gerçekleĢebilecek yeni bir inanç haline geldi.‖104

Felsefe; modern yenidünya vizyonu olarak modernleĢmenin hız kazandığı dönemlerde “BatılılaĢmanın gerekçeleri” oluĢturulurken belirleyici olmuĢ bilhassa Cumhuriyet dönemi aydınlarını tesir altına almıĢtır. Ancak Cumhuriyet döneminde felsefe, bir taraftan Osmanlı düĢünce geleneğinden uzaklaĢmıĢ, dolayısıyla Ġslâmî kainat tasavvurunun özünde var olan “metafizik” kökeninden arındırılmıĢ, diğer taraftan da yaygınlaĢtırılan seküler felsefî düĢünceden determinist ve pragmatist bir formda Türk inkılâplarının izahının yapılıp topluma benimsetilmesi hedeflenmiĢ, hatta Mehmet Emin EriĢirgil gibi bazı felsefeci cumhuriyet aydınları bu çerçevede bir takım faaliyetlere giriĢmiĢlerdir.105

Milli Mücadele Döneminde, Cumhuriyet ilan edilmeden önce, kurucu kadro bu “laisizm” ideolojisini topluma çok yüksek perdeden ve aĢikâr olarak hemen enjekte etmemiĢ ve “tedrici” bir yaklaĢım benimsemiĢtir. Esasen, “Kemalizm”

kendisine destek sağlayan gruplarla arasında bir istifham doğuracak olan “politik

104Kemal H. Karpat, Türkiye’de Siyasal Sistemin Evrimi 1876–1980, (Çev. Esin Soğancılar), Ġmge Kitabevi Yay., Ankara, 2007, s. 43

105Osman Kafadar, Türkiye’de Kültürel DönüĢümler ve Felsefe Eğitimi, Ġz Yayıncılık, Ġstanbul, 2000, s. 463–464.

41 yüzünü” Türk Ġstiklal Mücadele‟sinin akabinde, cumhuriyetin ilanından sonra göstermeye baĢlamıĢtır. “Kemalist cumhuriyet” ya da ulus-devlet projesi, devlete sadakatle bağlanmıĢ, geleneksel-yerleĢik kültürel değerlerinden arındırılmıĢ; bunun yerine cumhuriyet ve onun ulusal değerlerine bağlı bir toplum inĢa etmek hususunda kararlı bir program yürütmüĢtür. Bu programın “halka” yerleĢikleĢtirilmesi vazifesini de aydın kategorisine yüklemiĢtir. Bu durum “Cumhuriyet Aydını”nı içinden çıktığı cemiyetin “Yaban”ı kılıp, toplumla kendi arasında bir “mesafe” teĢkil etmiĢtir.106

“Cumhuriyet Dönemi Ġnkılapçı Aydını” kendisine yüklenen misyon istikametinde inĢa etmeyi kararlaĢtırdığı “modern Türk toplumu” için inandığı değerler sisteminin

“mutlak” olduğu ön kabulünden taviz vermemiĢtir.

―Cumhuriyetin kuruluĢunu izleyen yıllarda ve daha sonraları Köy Enstitüleri‘nde sembolleĢen misyoner aydın tipi, esas itibariyle öğretmen-aydın tipini öne çıkarmıĢtır. Burada aydının tavrı, diğerlerinin bilmediği hakikate sahip ve bunu diğerlerine bildirmekle görevli bir rahip tavrıdır. Bu tavır, kolonizasyon döneminde batı uygarlığını, Asya‘da, Güney Amerika‘da, Afrika‘da vs. yaymaya çalıĢan misyonerlerin tavırlarından biçimsel olarak farklı değildir.

Misyoner-aydın herkes için geçerli ve hayata geçirilmesi zorunlu bir toplum modeline sahip olduğu inancıyla hareket etmektedir.‖107

Tezimizin ilgili bölümlerini beklemeden daha en baĢtan denilebilir ki; Dr.

Hilmi Malik Evrenol‟un da içinde bulunduğu Osmanlı‟nın son devri içinde yetiĢmiĢ eğitimli kuĢak “Ġnkılâpçı Cumhuriyet Aydını” tipolojisini eserleri ve fikirlerinde çok iyi tebarüz ettirebilmiĢlerdir. Onlar eserleri ve düĢünceleriyle “halkı” aydınlatmanın metodunu “öğretmen- öğrenci” formülü ile tanımlamıĢlardır.

Tezimizin “Ġkinci ve Üçüncü Bölümlerinde” Hilmi Malik Bey‟in eserleri ve görüĢlerini incelerken tafsilatlı olarak ele alacağımız; “Devlet-Aydın” bütünleĢmesi içinde örülmüĢ “değerler sisteminin” ana eksenini oluĢturan “Totaliter Cumhuriyetçilik”, “Laik Milliyetçilik”, “Devletçi Halkçılık”, “Muhafazakâr Ġnkılâpçılık”, “Devrimci Ahlakçılık” gibi oximoron108 ihtiva eden ve amaca

106Süleyman Seyfi Öğün, Türk Politik Kültürü, Alfa Yay., Ġstanbul, 2004, s. 329

107Nuri Bilgin, “Toplumdan Sosyal Sisteme Entelektüeller”, Türk Aydını ve Kimlik Sorunu, Bağlam Yay.,Ġstanbul, 1995, s. 195

108“Oksimoron”, birbiriyle çeliĢen ya da tamamen zıt iki kavramın bir arada, yan yana kullanılması ile oluĢturulmuĢ paradoks içeren ifade türüdür. ÇeliĢki, bu zıtlığın bir arada kullanımından kaynaklanır.

42 ulaĢabilme adına “tüm zıtlıkların içtima” edebildiği en geniĢ anlamıyla

“Cumhuriyetin amentüsü”; her esere, her söyleme ve her eyleme bu “aydın kategorisi” eliyle adeta sinmiĢ görünmektedir.

43 ĠKĠNCĠ BÖLÜM

DR. HĠLMĠ MALĠK BEY’ĠN (EVRENOL) HAYATI, ESERLERĠ VE ESERLERĠNDEKĠ ĠNKILÂPÇI ÖZ