• Sonuç bulunamadı

Dil, bir bildirişim aracıdır. İnsanların birbirleriyle bilgi alışverişinde bulunmalarını sağlayan her türlü araç dil olarak nitelendirilebilir. Çeşitli simgeler, izler, davranış biçimleri, vb. geniş anlamda dili oluşturur. İnsanların töz olarak sesi

kullandıkları dil, bu dilin sadece bir türüdür. Bu nedenle Saussure (1998), geniş anlamdaki bu dilin göstergebilim olarak nitelenmesini ve dilbilimin de bunun bir dalı olmasını önermişti. Sadece insan topluluklarının kullandığı bu dile dar anlamda dil (doğal dil) olarak bakılabilir.

İnsan topluluklarına ait olan dil, sesli göstergeler dizgesidir. Onun soyut kuralları bir yana bırakılırsa, en önemli öğelerinin göstergeler olduğu söylenebilir. Gösterge terimi Saussure (1998: 110) tarafından "iki yönlü anlıksal bir kendilik" olarak tanımlanır. Göstergenin anlıksal (kavramsal) yönü onun imge ile olan ilgisini ortaya koyar. Saussure, gösteren ve gösterilen terimlerine yönelik şu ayrıntıyı vurgular:

Dil göstergesi bir nesneyle bir adı birleştirmez, bir kavramla bir işitim imgesini birleştirir. İşitim imgesi salt fiziksel nitelikli olan özdeksel ses değildir; sesin anlıksal izidir, duyularımızın tanıklığı yoluyla bizde oluşan tasarımdır. Duyumsaldır bu imge. Eğer yer yer 'özdeksel' diye de nitelendirilirse, bundan yalnızca imgenin duyumsallığı ve genellikle daha soyut olan öbür çağrışım öğesinin, kavramın karşıtı olarak ele alındığı anlaşılmalıdır (1998: 109).

Saussure (1998), yaptığı bu ayrımı doğrulamak için kendi dilimizi gözlemlemeyi önerir. Ona göre dudaklarımızı ve dilimizi kullanmadan konuşabilir, bir şiiri içimizden ezbere okuyabiliriz. Bu, ses imgesinin ses özdeğinden bağımsız olan varlığıyla olanaklıdır. Bununla birlikte ses özdeğine bağlı ses imgesi ile kavramsal imge arasında sıkı bir ilişki vardır. Bunlar birbirinden soyutlanamaz. Saussure, bu ilişkiyi göstermek için birkaç şema kullanır. Öncelikle kavramla iştim imgesi arasındaki ilişki söz konusudur:

Bu şemada görülen elips, gösteren ve gösterileni bir bütün olarak sunduğu için göstergeye karşılık gelir. Gösterge, gösteren ve gösterilenin birleşimidir. Burada işitim imgesi gösteren, kavram ise gösterilen durumundadır. Aralarındaki çizgi bu öğelerin birleşim yerlerini, her iki tarafta bulunan oklar, işitim imgesi ile kavramsal imgenin karşılıklı ilişkisini işaret eder. Daha sonra Saussure (1998), durumu

somutlaştırmak için, Latince'de arborun karşılığı olan 'ağaç' göstergesini kullanarak aşağıdaki şemaları verir:

Sağdaki şekilde görülen ağaç figürü, nesnel gerçeklikte bulunan 'ağaç' varlığını değil, insan bilincindeki 'ağaç imgesi'ni imler. Aynı şekilde 'arbor' da özdeksel olarak arbor sesini değil, arbor'un bilinçteki imgesini gösterir. Her iki düzlemde yer alan imgesel varlıklar, doğadaki nesnel varlıklardan bağımsızdır; onların insan bilincindeki yansımalarıdır.

Yukarıdaki açıklamalar, dil ile imgenin girişik özelliğini gösterge olgusu açısından ortaya koymaktadır. Ancak dilde göstergeler tek başlarına kullanılmazlar. Onlar, dilin en önemli iletişim birimi olan tümcelerin oluşumlarına katkı sağlarlar. Göstergeler, tümceler içinde birbirleriyle çeşitli bağıntılar kurarak işlemeye başlarlar. Bu bağıntılar sonucunda anlam oluşur.

Anlam, gösterge açısından ele alındığında gösterilen düzlemi karşılar. Vardar (1998a: 20) anlamı "dildeki bir birimin aktardığı ya da uyandırdığı kavram, tasarım, düşünce" şeklinde tanımladıktan sonra, onun dil içi bağıntıların yanı sıra bağlam ve durum tarafından da belirlendiğini vurgular. Böylece belli bir dilin sözlüğünde geçen herhangi bir dilsel göstergenin gösterileni, tümce içinde girdiği bağıntılar sonucunda değişebilir. Bu yüzden sözcüklerin anlamlarının olmadığını, bunun yerine kullanımlarının olduğunu söyleyen Guiraud (1999: 34), anlamın oluşumu hakkında şunları belirtir: "Konuşma ya da söylemde bize iletildiği biçimiyle anlam, sözcüğün aynı bağlamdaki öbür sözcüklerle kurduğu ilişkilere bağlıdır. Bunlar dil dizgesinin yapısıyla belirlenir. Her sözcüğün anlamı, daha doğrusu anlamları bu bağıntıların tümüyle tanımlanır, taşıdığı varsayılan imgeyle değil". Bu açıklama, bir sözcüğün temel ve yan anlamlarını çağrıştırır. Sözcüğün hangi anlamının aktif olduğunu anlamak için onun kullanımına bakmak gerekir.

Göstergenin bir gösteren bir gösterilenden oluştuğu gerçeği tümce için de geçerlidir. Bir gösterge bir ses imgesi (gösteren), bir de kavramsal imge (gösterilen)

içerir. Bunlardan birinin yokluğu diğerini de yok eder. Aynı şekilde tümcenin de imgesel olarak bir ses, bir de kavramsal karşılığı vardır. Tümcenin bir bileşeni olan göstergenin yapısı şu şekildedir:

gösterge kalem

gösteren gösterilen k.a.l.e.m 'kalem'

(ses imgesi) (kavramsal imge)

Bu yapı olduğu gibi bir tümceye de uyarlanabilir:

gösterge Adam eve geldi.

gösteren gösterilen A.d.a.m e.v.e g.e.l.d.i. 'Adam eve geldi' (ses imgesi) (kavramsal imge)

Yukarıdaki şemalardan birincisinde nesnel gerçeklikteki varlıklardan birinin imgesi yaratılmıştır. Bir iletişim sırasında konuşucu, dinleyicinin bilincine o varlığın sadece imgesini sunmayı amaçlar. Bunun için sesin özdeksel varlığını araç olarak kullanır. İkincide de aynı durum söz konudur. Ancak burada konuşucu anlamı bir tümce kurarak oluşturmuştur. Dinleyici bu tümcedeki anlama ulaşabilmek için, sözcükler arasındaki bağıntıyı dikkate almak durumundadır. Anlamlama sonucunda dinleyici, dış gerçeklikte yer alan bir olayın imgesini edinecektir, kendisini değil. Bu imge ise adamın evine geldiği gerçekliğidir.

Bir göstergenin ya da bir tümcenin sahip olduğu imgeler yanında bunların çağrışımsal özellikleri de söz konusudur. Saussure (1998) buna özellikle gösterge açısından değinir. Çağrışımsal bağıntılar olarak nitelenen bu özellik, aynı anda bir arada bulunmayan öğeleri gücül bir belleksel dizide birleştirir. Birleşen bu öğeler arasında birtakım ortak noktalar söz konusudur. Bu ortak noktalar gösteren açısından da, gösterilen açısından da olabilir. Sözgelimi, Türkçede sevgi göstergesi iki

biçimbirimden oluşur: sev- ve -gi. Bunların her biri farklı dizileri çağrıştırır. sev- biçimbirimi sevgili, sevi, seviliş, sevilme, sevim, vb.; -gi biçimbirimi ise sergi, yergi, vergi, algı, saygı, vb. göstergelerini çağrıştırır. Bununla birlikte sevgi göstergesine bağlı kimi anlamsal diziler de oluşur: mutluluk, evlilik, kavuşma, paylaşma, vb. Çağrışımsal bir dizide bulunabilecek bu tür öğelerin sayısı değişkendir. Söylemde bulunmayan bu dizileri Saussure (1998) şu şekilde şemalaştırır:

sevgi

sevgili sergi mutluluk

sevi yergi evlilik seviliş vergi kavuşma

sevilme algı paylaşma

sevim saygı huzur

vb. vb. vb.

Söylemde bulunan bir göstergeye bağlı olarak yapılanan bu diziler ve her bir dizide bulunan öğelerin sayısı göstergenin ve kişinin özelliğine göre değişiklik gösterebilir. Bu dizilerle ilgili olarak belirtilmesi gereken şey şudur: Belli bir dilsel öğenin imgesi düşünüldüğünde bu sadece gösterilenle ilişkilendirilmemeli, aynı zamanda çağrışımsal dizilerin öğeleri de düşünülmelidir. Çünkü gösterenin özdeksel veya imgesel varlığına bağlı olarak gösterilenden başlayan ve algılanması gittikçe bulanıklaşan kimi diziler söz konusudur. Bunların tamamı dilsel bir gösterenin imgesel alanını oluşturur.

Yukarıdaki açıklamalarda görüldüğü üzere, dili imgeden ayrı düşünmek güçtür. Her dilsel öğe bir imge içerir. İletişimsel bir etkinlikte bu imgelerin iletimi ve alımı amaçtır. Göstergenin tanımlanmasında kullanılan "kendi dışında bir şey gösteren" (Vardar, 1998a: 111) ifadesi onun imgesel yönünü belirtir. Aynı şekilde imgenin algısallaşması da belirli bir dil aracılığıyla sunulmasına bağlıdır. Bu da onun biçimlendirilmesini gerektirir.

Benzer Belgeler