• Sonuç bulunamadı

Bir gerçekliğin şiir hâline gelmesi, ona verilen biçimle olanaklıdır. Biçiminden bağımsız düşünülecek hiçbir tema şiir olamaz. Bu yüzdendir ki örneğin

yalnızlık veya aşk bazı biçimlerin içinde farklı, şiirsel bir biçimin içinde daha farklı

görünür. Bu bakımdan temayı sıvı bir maddeye, örneğin şaraba; biçimi de bu şarabın konulacağı kadehe benzetmek olanaklıdır. Kadehin biçimi şarabın da biçimini belirleyecektir.

Şiirde biçim dendiğinde araştırmacılar bundan farklı şeyler anlamaktadırlar. Geleneksel anlamda şiirde biçim, genellikle sadece uyak, ölçü, vb. şeyleri anlatır. Ancak dilbilimsel açıdan yaklaşıldığında daha farklı ayrıntılardan bahsedilir. Aksan (1995), şiirde biçimden şiiri oluşturan dizelerin sayısı, sözcelerin sıralanma ve bölünmeleriyle ilgili kalıplar ve bunların dışındaki değişik düzlemleri anladığını belirtir. Yalçın’ın bu konuya yaklaşımı daha farklıdır:

“Şiirsel dil açısından anlatımın biçimi, şiiri oluşturan bürünsel düzlemin kesitlenmesi sonucunda ortaya çıkar; koşuk öğelerinin (ölçü, uyak, vurgu, vb. belirleyen öğelerin), sayfa düzlemine dağılımın biçiminin ve yazım (imla) uygulamasının, hatta yazı ve noktalama dışı başka türden imlerin sergilendiği her boyuttaki kesitlenme ve bağıntılar, şiirsel anlatımın biçimini belirler” (1991e: 77).

Şiirsel betiklerde işleyen biçimler ana hatlarıyla üç çeşittir (Yalçın, 1991e): Ölçülü/uyaklı betikler, özgür dizeli betikler ve düzanlatımlı betikler. Bunlardan birincisi koşuk biçimidir. Türk halk şiirinde, divan şiirinin birçok türünde bunlara sıkça rastlanır. Bu tür şiirlerde ölçüler, vurgular dize sonlarında yer alan uyaklar belirgin olarak fark edilir. Özgür dizeli şiirlerde nicelik bakımından dizeler arasında bir koşutluk bulunmaz. Düz anlatım şiiri ise dizelerle yazılmaz. Bunlar bir paragraf biçimi sunan şiirsel betiklerdir. Bu şiirsel biçimlerin kimilerinde ses öğesi, kimilerinde anlam öğesi, bazen de her ikisi birden belirgin olarak işleyebilir.

Şairin biçimsel bakımdan yaratıcılığı genellikle kullandığı dilde gözlemlenir. Dilin, şiirde doğal dilde olduğundan farklı bir kullanımı vardır. Edebî eserlerin genel özelliği olarak da sunulan bu farklılıklar dört başlıkta toplanabilir: Koşutluk, yineleme, önceleme, sapma (Özünlü, 2001). Bu yapılar şiirde hem anlatım, hem içerik düzleminde görülür. Bir şiirde bazen bunların tamamı, bazen de birkaçı bulunur.

Şiir incelemelerine dilbilimsel yöntemlerle yaklaşılması, dilbilimin ayrı dalları olan sesbilgisi, biçimbilgisi, sözdizimi ve anlambilimin kullanılmasını gerektirir. Bir şiir bu dallar için gerekli olan verileri içermektedir. Bununla birlikte şiirde dilötesi ve dildışı yapılar da bulunmaktadır. Dilötesi yapılar önvarsayımlar, sezdirimler, çıkarımlar; dildışı yapılar da tip ve yazım yapıları, koşuk ve bölük yapılar, büyük harfler, noktalama ve dize yapılarıdır (Özünlü, 2001). Bunların tamamı şiirin oluşumunda belli ölçülerde rol oynarlar.

Biçim kavramı söz konusu olduğunda bu genel sınıflandırma dışında başka bazı öğelerin de önemini belirtmek gerekir. Dizenin yapısı gereği bazı anlatımlar kendi arasında bir yapı oluşturabilir. Aynı sözdiziminin altalta gelmesi veya anlatımda kullanılan öğelerin kendi içinde özel bir ilişki, bir yapı sunması bunlardan bazılarıdır. Sina Akyol'un (1994: 14)

Tırtılın

yaprağa söylediğini dal

duyar.

şiiri böyle bir yapı sunar. Bu dizelerde geçen tırtıl, yaprak ve dal yaşamda aynı şema içinde bulunan öğelerdir (İlerleyen bölümlerde şema ve şema kuramı ile ilgili bilgi verilecektir).

Şiirin biçimsel özellikleri ile ilgili olarak üstünde durulması gereken şeylerden biri de sahip olduğu müzikal yapıdır. Doğal dil kullanımında toplumsal uzlaşıya uymak zorunda kalan bireyler kullandıkları tümcelerde onların ses yapısını pek de dikkate almazlar. Ancak şiir dilinde bazı göstergeler, gösterenlerinin içerdiği ses özelliklerine göre seçilirler. Koşuk sanatında dize sonlarında yer alan uyaklarda bu ilke belirgin bir şekilde görülür. Bazen bu ses yapısı göstergelerin doğal dilde imlediği göndergelerin dışında bazı gerçeklikleri de çağırır. Nazım Hikmet’in (2006a: 22) Makinalaşmak şiiri buna bir örnektir:

trrrum, trrrum,

trrrum!

trak tiki tak!

Makinalaşmak istiyorum!

Mutlak buna bir çare bulacağım ve ben ancak bahtiyar olacağım karnıma bir türbin oturtup

kuyruğuma çift uskuru taktığım gün! …

Bu şiirde geçen “trak tiki tak”, “mutlak”, ancak” gösterenleri kendi aralarında bir ses yinelemesi oluştururken aynı zamanda içerdikleri “k” sesiyle bir makinanın çalışma seslerini çağrıştırmaktadır. Böylece bu göstergeler sadece gösterilen yönüyle değil, gösteren yönüyle de bir şeyleri anlamlar duruma getirilmişlerdir. Nazım Hikmet’tin Salkımsöğüt adlı şiirinde de aynı durum söz konusudur.

Saussure (1998), dilsel göstergenin niteliklerini betimlerken onun çizgiselliğinden bahseder. Ona göre gösteren işitimsel bir niteliğe sahip olduğu için zamandan kaynaklanan nitelikler taşır: a) Bir yayılım gösterir ve b) Bu yayılım bir tek boyutta ölçülebilir: O da bir çizgidir. Bu nitelik diğer gösterenlerde yoktur. Örneğin görsel gösterenler eşsüremli olarak algılanır. Dil göstergesinin bu özel niteliği onun zaman çizgisine koşut alımlanmasını gerektirir. Sözgelimi ‘sevgi’ göstereni kendisini oluşturan sesbirimlerin zaman içindeki yayılışıyla anlam kazanır. Biz bu göstereni ‘s.e.v.g.i’ sırasıyla algılarız. Bu özellik günlük okuma etkinliğinde de işler. Ancak şiirsel okuma söz konusu olduğunda çizgisel bir okumanın yanında çizgisel olmayan bir okuma da bulunmaktadır. Bu, dizelerde yer alan ancak art arda

sıralanmayan bazı göstergelerin sahip olduğu sesbirimlerin kendi içinde oluşturduğu şiirsel bir birimdir. Nâzım Hikmet’in yukarıya alınan Makinalaşmak adlı şiirinde yer alan ‘k’ sesleri böyle bir okumanın sonucudur.

Çizgisel olmayan okuma tek başına gerçekleştirilemez. Bu, ancak çizgisel okumanın içinde gerçekleşir. Bu okumanın bilincine çizgisel okuma sona erdikten sonra varılır. Bununla birlikte çizgisel ve çizgisel olmayan okuma eşzamanlı olarak başlamaz ve bitmez. Şiirin içinde özerk bir yapı olarak işleyen bu niteliğin gereği, Aksan’ın Schlerath’tan aktardığı “bir dil ya da müzik kuruluşunun, biraz önce çıkarılan ton bellekte tutulursa henüz kulakta olan parçaların bellekteki bütünle ilişkiye sokulduğu” (1995: 185) ifadesinde yatmaktadır. Bu ilişki, şiirdeki ritmik yapının oluşumu için temeldir.

Şiirin sahip olduğu özgün yapı, hemen her şiir karşısında okurun farklı bir tavır almasını gerektirir. Çünkü şiirsel anlatımda aktarılmak istenen düşünce veya imge, onunla yakın olan göstergelerle değil, dolaylı yollarla aktarılır (Aksan, 1995). Bunun için bazen alışılmamış bağdaştırmalara, bazen gizli benzetmelere başvurulur. Bu, şair tarafından yapılandırılır; okur tarafından çözümlenir. Örtük bir şekilde yapılandırılan böyle bir bildirinin çözümlenmesinde okurun kişisel nitelikleri önemli rol oynar.

Benzer Belgeler