• Sonuç bulunamadı

5.6. Şiirsel İmge

5.6.1. Şiirsel İmgenin Yapısı

Şiirin oluşumunda yer alan her türlü gösterge, belli bir yapının öğeleri durumundadır. Her bir öğe, yapı içinde bir işlevi tamamlar. Bunlardan birinin yokluğu, oluşturulmak istenen düzenekte bazı aksamalara neden olur. Çünkü yapısal bir bütünlük, birtakım birimlerin birbirleriyle bakışımlı olmasını gerektirir. Şiir de bir yapı olduğuna göre imgeler bu yapı içinde yer alan öğelerden biri olarak değer kazanır.

Levin'in (1977) çiftlenim terimiyle karşıladığı bakışık öğeler, dizelerde yer alan göstergelerle örneklenmişti. Şiirsel imgede bakışık öğeler ise biri dizede, diğeri bilinçte olan bir yapı gösterir. Dizelere yerleştirilen bazı göstergeler, bilinçte o göstergelerin doğal dildeki karşılığından daha farklı şeyleri çağırmaya yönelir. Çağrılan bu şey şiirsel imgedir. Bazen imgeyi çağıran göstergeler, şiirin somut gerçekliği içinde başka öğelerle de bakışımlı olabilir. Bu, durumu değiştirmez.

Şiirde yer alan göstergeler, bilinçte çeşitli şemalara bağlıdır. Şemalar, bilinçte bilginin depolandığı varsayımsal birimlerdir. Bilişsel şiirbilimin özellikle üstünde

durduğu şema kuramı, belli bir edebiyat metnin alımlanması sürecinde okurun bilincinde ne olup bittiğini açıklamak için kullanılır (Stockwell, 2002). Bir metinde yer alan herhangi bir gösterge, bilince çeşitli şekillerde yansır. Göstergenin metin içindeki (ve dışındaki) değeri onun bilinçteki karşılığının ne olduğunu belirler.

Stockwell (2002), bilişsel şiirbilimin okumayla olan yakın ilgisine değinir. Her metin, biri tarafından okunmak için yazılır. Okuma, bilişsel bir işlemdir. Bir kâğıt parçası üstünde varolan grafiklerin bilişsel boyutları vardır ve bunlar özellikle edebiyatta çok özeldir. Dilsel göstergelerin edebî metin içinde kazandıkları değer bağlamla da ilgilidir. Stockwell'e (2002) göre bağlam değiştiğinde anlam da değişir. Bu yüzden bağlam, bilişsel şiirbilim için anahtar terimlerden biridir.

Bilişsel şiirbilim, bağlamın yanında şekil/zemin ilişkisi, prototipler, dikkat, bilişsel gösterim, bilişsel dilbilim, şemalar ve metaforlar üstünde de durur (Stockwell, 2002). Bunların her biri, bir edebiyat metniyle okurun bilinci arasındaki ilişkiyi betimleyecek birer araçtır. Bununla birlikte bu terimler, okurun edebiyat metni karşısında pasif değil, aktif bir rol üstlendiğini imlemesi bakımından da önemlidir. Bu çalışma açısından bu terimlerden en önde geleni şema kuramıdır. Bu yüzden şema kuramı üstünde durulacaktır.

Şema kuramı, bireyin öğrendiği bilgileri zihninde nasıl düzenlediğini, onları nasıl sakladığını ve gerektiğinde nasıl kullandığını araştırır. "Şema kuramı temelde bilgi hakkındadır; bilginin nasıl gösterildiği ve bu gösterimin bilginin çeşitli yollarda kullanımını nasıl kolaylaştırdığı hakkında bir kuramdır. Şema teorilerine göre, tüm bilgi birimler içinde paketlenmiştir. Bu birimler şemalardır. Bu bilgi paketlerindeki yerleştirmeler, aynı zamanda bunların nasıl kullanılacağı hakkındaki bilgilerdir" (Rumelhart, 1980).

Şemayı bir tiyatro oyununa benzeten Rumelhart, onların birden çok öğeden oluştuğunu ve yaşama farklı şekillerde yansıyabileceğini şu sözleriyle ifade eder:

Şema, bellekteki soyut kavramları temsil etmeye yarayan veri yapılarıdır. Bütün kavramlar hakkında bilgilerimizi temsil etmeye yarayan şemalar vardır: onların altındaki nesneler, durumlar, olaylar, olayların sıklığı, eylemler ve eylemlerin sıklığı. Şema, özünde, düşünülen kavramın bileşenlerinden oluştuğu varsayılan ilişkiler ağını içerir. Şema teorisi, anlamın prototip teorisini somutlaştırır. Yani zihinde depolanan bir kavramın şeması o kavramın anlamının karşılığı olduğundan, anlamlar o kavramı örnekleyen tipik veya normal durumlar veya olaylar bakımından kodlanır (1980: 34).

Bu sözlerden de anlaşılacağı üzere, şema bir prototiptir. Rumelhart (1980), şemayı oyuna benzetirken, bir oyunun belli bir metninin olduğunu, ancak bunun farklı oyuncular tarafından farklı uzam ve zamanlarda gerçekleşebileceğini söyler. Buna bir ALIŞVERİŞ (satın alma) şemasını örnek verir. Böyle bir şemada belli bir ALICI, bir SATICI, belli miktarda PARA ve bunun karşılığında satın alınan bir MAL bulunur. Böylece alışveriş şemasını oluşturan bu öğelerden biri, diğerlerini de bilince çağırır. Bu bir şemadır ve her türlü gerçekleşiminin prototiptir. Her türlü alışverişte bunlar bulunur; ancak kişiler, yer ve zaman farklı olabilir. Eğer bir alışveriş durumunda bulunulduğu biliniyorsa, örneğin bunun için paranın kullanıldığı söylenmez, ancak paranın varlığı yine de bilinir. Çünkü para, alışveriş şemasının içinde bulunan bir bileşendir. Böylece şemalar belli bir durumda bulunan, ancak söylenmeyen öğelerin bilincinde olunmasını sağlar.

Senemoğlu (2004), şemayı bilgiyi organize etmek için kullanılan temel çerçeve niteliğindeki yapılar olarak tanımlar. Şema, bu niteliğiyle bir yapı özelliği gösterir. İhtiyaç duyulan bilgi kullanıldığında bu yapıdan yararlanılır. Bununla ilgili verilen en yaygın örnek restoran örneğidir. Bir restorana gidildiğinde yapılacak şeyler şema hâlinde bilinçte bulunur: Bir masaya oturulur, sipariş verilir, yemek yenir, hesap ödenir… Bu işlem sırası şemanın içinde bulunur ve o kültürde yetişen biri bunları bilir.

Senemoğlu'nun (2004) Slavin'den aktardığına göre, şemalar bireylerin belleklerindeki kavramlar, ilişkiler, işlemler ağı olarak tanımlanır. Bu ağ kavramları, ilişkileri, önermeleri, işlemleri ve gelen yeni bilgiyi eskilerle ilişkilendirmeyi sağlar. Böylece şemaların alt setleri oluşur. Türk kültüründe bayram şeması düşünüldüğünde yeni elbiseler giyinme, büyükleri ziyaret etme, küslerin barışması, diğer günlere göre daha mutlu olma… gibi alt setlerden bahsedilebilir.

Bir insanda belli bir şemanın oluşabilmesi için, o konuda daha önce belli deneyimleri yaşamış olması gerekir. Örneğin, otomobil kullanmayı bilmeyen biri, bununla ilgili şemaya sahip değildir. Otomobil kullanmayı öğrenmesi ise ilgili şemayı bilincine yazması anlamına gelir. Bundan sonra o kişide fren, gaz, debriyaj olgusu; vites bilgileri; otomobile binerken emniyet kemerinin bağlanması; trafik kurallarına uyma gibi setler yapılanacaktır. Bu konuda daha sonra öğrenilen bilgiler şemanın genişlemesini sağlayacak, aynı şekilde unutulan bilgiler de şemanın

daralmasına neden olacaktır. Çünkü şemalar durağan değil, dinamik bir yapıya sahiptir.

Şemaların oluşumunda kültürün önemli bir rolü vardır. Bu yüzden farklı toplumsal yapılarda yaşayan insanlar farklı şemalara sahip olur. İskoçya'da erkeklerin giyim şemaları içinde eteklerin de bir seçenek olarak bulunmasına karşın, Türk kültüründe böyle bir olgu söz konusu değildir. Çünkü Türk kültürü, Türk toplumunda yaşayan bireylere böyle bir şema yapısı sunmamıştır.

Çeşitli etkenlerle yapılanan şemaları Stockwell (2002) üçe ayırır: Durumsal, bireysel, araçsal şemalar. Durumsal şemalar bir restoranda yapılacak işlemleri içeren şemalardır. Bireysel şemalar hiç tanımadığımız biriyle nasıl konuşacağımızı veya birinden şikâyet ederken takınacağımız tavrı içerir. Bunlar bireysel niteliklidir. Araçsal şemalar ise bir kitabın nasıl okunacağı veya bilgisayarın nasıl açılacağı türünden bilgileri içeren şemalardır. Bu şemalar, karşılaşılan durumların niteliklerine göre kullanılır.

Stockwell (2002) şemaların yapılarının üç yolla değiştiğini belirtir: 1. Ekleme yoluyla (varolan şemaya yeni bilgilerin eklenmesi) 2. Düzenleme yoluyla (yeni ilişki ve bilgilerin şemaya uydurulması) 3. Yeniden yapılandırma (yeni şemaların yaratılması)

Şemaların değişimine neden olan bu yollar, yaşamın günlük akışında ortaya çıkabileceği gibi edebiyat metinlerinde de görülür. Günlük yaşamda her gün geçilen yolda bulunan nesneler insanı şaşırtmaz. Sürekli kullandığı yolda gördüğü bir binanın yıkıldığını fark eden biri, bu yolla ilgili sahip olduğu şemada bir değişiklik yaşayacaktır. Bununla birlikte okunan bir romanda anlatılan bir olay da sahip olunan bir şemayı değiştirebilir. Yaşar Kemal, İnce Memet'te olumlu yönleriyle öne çıkarılan bir eşkiyayı betimler. Böyle bir bilgi, eşkiyayla ilgili şemayı sarsmayı ve değiştirmeyi hedefler.

Şemaları bilginin yeniden yapılandırılması, şemanın korunması, şemanın güçlenmesi, şema eklenmesi, şema aksaması, şema yenilenmesi başlıklarıyla özetleyen Stockwell (2002), edebî alanda şemanın işleviyle ilgili üç alandan bahseder: Dünya şemaları, metin şemaları ve dil şemaları. Dünya şemaları içerikle, metin şemaları dünya şemalarının dizilim ve yapısal düzenlemeleri açısından sahip

olunan beklentilerle ilgilidir. Dil şemaları ise uygun dilsel formların neler olduğu konusundaki fikirlerle ilgilidir. Stockwell'e (2002) göre bunlardan son ikisi birlikte alındığında metinsel yapı veya biçemsel yapıdaki aksaklıklar söylem sapmasını oluşturur. Bu da şema yenilenmesini gerektirir.

Başarılı bir edebî ürün, okurun beyninde yeni şemalar oluşturan metinler olarak belirir. Bu özellik hem dünya, hem metin, hem de dil şemaları için geçerlidir. Şiirsel bir metin böyle bir iddiaya sahiptir. Nesneyi olduğundan farklı algılayan ve farklı bir yolla yansıtan şiir, daha önceden edinilmiş şemalar üstünde yaptığı oynamayla değerini kazanır. Genellikle bir şiirin başarısı, bir şeyi herkesten farklı bir şekilde aktarabilmesiyle olanaklıdır. Bu ise dili farklı kullanmak ve içeriği çarpıcı kılmakla olur. Başka bir deyişle o içeriğin genel şemalar içindeki konumunu sarsmak ve değiştirmek gerekir.

Şiirsel imgelerin mantıksal olmayan yüzeysel yapıları, estetik yönü güçlü yeni şemalar yaratma peşindedir. Yukarıda şiir için söylenen şey, özellikle şiirsel imgeler üstünden gözlenir. Şiirsel imge sözcük seçimi, sözdizimi ve içerdiği anlamsal yapı bakımından varolan şemaları sarsıp genişletmeye eğilimlidir. Çünkü şiirsel imgelerde seçilen sözcükler ve içeriğin biçimlendirilme tarzı çarpıcı olma iddiasındadır.

Şema kuramının şiirsel imgeler için başka bir önemi de imgelerde söylenmeyen, ancak varlığı bilinen öğelerle ilgilidir. Şemaların çeşitli bileşenlerden oluşan birer ağ olduğu yukarıda belirtilmişti. Şiirsel imgelerde de dizede geçmediği hâlde, okurun bilincine taşınan kimi öğeler söz konusudur. Bu yapı hem üretim, hem okuma aşamasında gerçekleşir. İmgenin doğasında bulunan bu özellik, şema kuramı üstüne kuruludur. Bilgi, bilinçte şemalar hâlinde bulunmasaydı, şiirlerde her şeyin doğrudan söylenmesi gerekebilirdi.

Yukarıda söylenenleri örneklemek için, Cemal Süreya'nın (1998: 68) İşte Tam Bu Saatlerde adlı şiirinde geçen şu dizelere bakmak yararlı olacaktır:

Yine de yine de sevişirken Kullandığımız her kelime Hırsızın devirdiği eşya.

Burada bir aşk durumundan bahsedilmektedir. Aşkın özellikle cinsel boyutu öne çıkarılmıştır. Yani şema aşktır. Bu şemanın içinde bir de hırsızlık şeması bulunmaktadır. Hırsızlık şemasının araç, aşk şemasının amaç olduğu bu dizelerde, görünürde olmayan bazı gerçeklikler düşünülmektedir ve bu da şema kuramı sayesinde işlemektedir. Bir hırsızlık şemasında her şeyden önce bir hırsız, soyulacak bir yer, çalınacak eşyalar veya paralar, hırsızın sessiz davranışları, yakalanma kaygısı, vb. şeyler bulunur. Bunun yanında hırsızlığın yasadışı bir eylem olduğu, yakalandığında yasalarla yüzyüze geleceği veya hırsızlık yaptığı yerde yakalanırsa, kendi açısından birçok kötü şey olacağı da bu şemanın içinde yer alan diğer öğelerdir. Cemal Süreya'nın dizelerinde bu öğelerin bazıları aktif bir şekilde bulunmaktadır.

Dizelerde geçen aşk durumunun heyecanı, benzetme yoluyla hırsızın yakalanma korkusuyla özdeşleştirilmiştir. Bir hırsız, herhangi bir eşyayı düşürürse gürültü olacaktır. Bu gürültü hırsızlık yapılan yerde bulunan insanları harekete geçirecek ve hırsızın yakalanmasına neden olacaktır. Böylece hırsızlık eylemi başarısızlıkla sonuçlanacak ve hırsız yakalanacaktır. Bu bilgiler tamamen hırsızlık şemasının içindedir. Bir prototip olarak işleyen bu yapı, Süreya'nın dizelerinde geçen aşkı yaşayan kişinin durumu ile özdeşleşmektedir. Böylece dizelerde söylenmeyen bu durumlar, bilginin bilinçteki şematik yapısı sayesinde çağrılmakta ve âşık olan kişi için okur tarafından düşünülmektedir.

Cemal Süreya'nın bu dizelerinde geçen imgenin çarpıcı olmasını sağlayan öğelerden biri de hırsızlık ve aşk olgularının farklı değerlerde olmasıdır. Aşk insanların olumlu, hırsızlık ise olumsuz olarak niteleyebileceği olgulardır. Bu dizelerde aşkın bir yönünün aktarılması için farklı değerde bir olgunun seçilmesi yerleşik bazı şemaları da sarsmaktadır. Genel beklenti, olumlu şeylerle olumlu şeyleri veya olumsuzlarla olumsuzları anlatma yönündedir. Böyle bir yöntem, yerleşik şemalara uygun bir davranış olurdu. Ancak iyi bir şiir yeni şemalar üretme veya varolan şemaları genişletme eğiliminde olduğu için, Süreya böyle bir seçim yapmış olabilir.

Şiirsel imgenin şema kuramı ile olan ilintisini Ece Ayhan'ın (1999: 73) Kargınmış Bir İlkyaz şiirinde geçen şu dizesiyle de örneklemek olanaklıdır:

mor gözlü çocuk ölüsü bir pazar

Ece Ayhan'dan alınan bu dizede, bazı şemaların değiştirilmesi veya sarsılması söz konusudur. Bu dizelerde üç şema bulunmaktadır. Bunlardan birincisi "mor gözlü" sıfat tamlaması ile çağrılmıştır. Mor gözlü olmak, dayak yemenin bir sonucudur. İnsan, şiddete uğradığı zaman mor gözlü olur. Şiddet, istenmeyen bir durumdur. İkinci şema "çocuk ölüsü" tamlaması ile belirmektedir. Çocukluğun yaşamın en hayat dolu dönemi olmasından dolayı, bir çocuğun ölümü oldukça trajik bir sondur. Çocuğa ilişkin yerleşik şemada oyun oynama, gülümseme, koşma, zıplama, yaşamın kötü yüzünden uzak olma gibi bileşenler söz konusudur. Bunların dışında varolan olgular bu şemanın yapısında değişikliklere neden olur. Ölüm, böyle bir özelliğe sahiptir. Sonuncu şema ise "pazar" sözcüğü ile kendini gösterir. Haftanın son günü olan Pazar, insanların genellikle dinlendiği; bu yüzden de kendilerini huzurlu hissettiği bir gündür. Ancak bu dizenin öznesi için Pazar çok daha olumsuz özelliklere sahiptir. Böylece bu şema da bir değişikliğe uğramıştır.

Dizenin şemalar düzleminde çarpıcı olmasını sağlayan en önemli şey, birkaç sözcükle geniş düşünsel alanlara ulaşılabilmiş ve bunların yaygın yöntemlerden daha farklı bir şekilde sunulmuş olmasıdır. Ancak şemalarda yapılan her değişiklik şiirsel değildir. Şiirsel bir imgenin içeriğinde bulunan bilgiler (dünya şemaları) şiirin içeriğiyle koşut ve estetik sınırlar içinde olmalıdır. Bunun dışındaki değişiklikler, şiirin yapısıyla ilgili olmadığı için, bu çalışmanın da sınırları dışındadır.

Görüldüğü gibi, bilişsel psikolojinin çatısı altında gelişen şema kuramı, şiirsel imgelerin bilinçle ilgili olan yönlerini açıklamakta önemli yararlar sağlamaktadır. Şiirsel imgenin yapısıyla insanın bilgi depolarının yapısı arasında koşutluklar vardır. Çünkü şiirsel imge, varlığını şemalara borçludur. Bilinçte bulunan şemaların yapısı, şiirsel imgelerdeki dolaylı anlatımın gerekçesidir. Bu yüzden okurun şiirsel imge karşısındaki tepkileri, okuduğu dizede geçen içerikle ilgili şemalarının yapısına bağlı olarak biçimlenir.

Benzer Belgeler