• Sonuç bulunamadı

“Dijital Vatandaş Memnuniyeti”

Herhangi bir aylık kesit alın kullanıcı sayısından bahsetmiyorum aktif kullanıcı sayısından bahsediyorum. Bu kişiler haftada 1 ya da ayda 1 mesaj paylaşıyordu ya da günde 1 twitter

hesaplarından. Daha sonra gezi olayları olduktan sonra bu sayı 10 milyona ulaştı. Yaklaşık o dönemde gezi parkı ile bir ayda twitter gibi bir sosyal medya normalde 3-4 yılda kazanacağı yeni kullanıcı sayısını 1 ay gibi bir sürede kazandı. 8 milyon kişi yani bunu bir köy gibi düşünebilirsiniz 1 buçuk milyon nüfusu olan bir köydü burası ve 8 milyon yeni kişi geldi buraya. Tabi köyün kaynakları da var. Sosyal ağların bir dinamiği vardır. Tabi bu Linkedin’de de görev yaptığım tarafta da bunu çok gördük. Mesela bu tür sosyal ağlar çok fazla pr yapmaya çalışırlar. Facebook, twitter, Linkedin gibi sosyal ağlar yavaş yavaş büyümeye kulaktan kulağa yayılarak büyümeye çalışan yapılardır. Çünkü kullanıcıların kullanım şekillerine göre pozisyon alırlar, motivasyonlarını buna göre belirlerler vs. dolayısıyla bir anda twitter a 8 milyon kişi girince bir anda twitterda da pek çok şey karıştı. O dönemde erişim problemleri oldu, birkaç kere erişilemedi. Hükümet mi kapattı ne oluyor gibi meseleler oldu. Tabi bunları da tartışacağız bu da enteresan bir konu. Burada en enteresan konu facebook kullanıcı sayısı 33.6 milyon iken facebook kullanan Türk kullanıcı sayısı 36 milyon. Birden fazla profili olan çok fazla kişi olduğunun bir göstergesi.

Gündemimiz yani bunu şu anki toplanı olarak düşünmeyin, insani gündemimiz neye göre belirlenir?

Halkın bir gündemi vardır. Evde, kıraathanelerde vs. konuşulan tartışılan bir gündem vardır. Bunun yanında bir de medyanın gündemi var. Türkiye’de de bunu yakından takip ediyoruz. Televizyon

kanallarında açtığımızda medyanın konuştuğu şeyler var. Genelde Türkiye’de halkın gündemi ekonomik problemler, işsizlik vs. gibi şeyler olurken medyanın gündemi çok hızlı bir şekilde değişebiliyor ve farklı siyasi konular oluyor. Bunlar birbirini hızlı bir şekilde etkileyebiliyor. Tabi bir de sosyal medyanın

gündemi var. Şimdi aslında dijital vatandaş memnuniyeti dediğimiz ya da vatandaş memnuniyeti diyeceğimiz konu da bu. Bu üç farklı gündemi aynı potada birleştirip eritebiliyorsanız o kadar başarılı oluyorsunuz. Bunların birbiriyle olan etkileşiminden de söz etmek mümkün. Evet halkın bir gündemi var, halk evde işte belli noktalarda ekonomik problemleri vs. konuşurken Hürriyet çok farklı bir konuda haber yapabiliyor. Sonra bu yapılan haber o kadar hızlı büyüyor o kadar hızlı konuşuluyor ki birden sosyal medyanın etkisiyle tekrar halkın gündemine düşebiliyor. Buradaki aslında halkın gündemini etkileme anlamında. Medya zaten direkt halkın gündemini de etkileyebilen bir şey ama burada sosyal medyanın büyütücü yansıtıcı bir gücü var. Bu dijital vatandaşın ben bu dijital vatandaşa dijitalden beslenen, gelişmeleri televizyon ekranından değil de telefon ekranından takip eden insanlar diyorum.

Vatandaş kavramı ise gelişmeleri televizyon ekranından seyreden insanlardır. Televizyon ekranı daha büyük bir ekrandır, görüntünün akma hızı daha azdır telefon ekranına göre. Televizyonun karşısına geçersiniz ulusal seslenişleri izleyebilirsiniz; bundan çok daha önceleri ben o zamanları hatırlamıyorum yaşım gereği ama tüm partilerin liderleri televizyona çıkar oradan iki saat üç saat konuşur ve seçime öyle girilirmiş vakti zamanında. O noktalardan bu noktalara geldik. Şimdi kimse ulusa sesleniş falan izlemiyor, izliyorsa da bunların çok fazla etkisi yok. Artık telefon ekranından dünyayı ve gündemi takip eden bir halk var. Tabi telefon ekranında olabilmek için de insanların aklına girebilmek için de çok hızlı olmanız gerekiyor. Çünkü telefon ekranı bildiğiniz gibi çok küçük ve çok hızlı akıyor. Twitter, foursqure gibi. Tabi şimdi buradan tekrar gündem konusuna dönecek olursak burada güzel olan bir şey daha var.

Bazen de tam tersi şeyler olabiliyor. Sosyal medyada olan herhangi bir konu yalan bir haber de olabilir gerçek bir haber de olabilir bu birden medyanın gündemi olmaya başlıyor. Daha sonra halka tabana iniyor. Ama ben İrlanda’da bulunduğum dönemde orada hatta ben gittikten yaklaşık dört beş ay sonra İrlanda Avrupa Birliği dönem başkanı olmuştu. Bunu hepimiz yakından hatırlıyoruzdur, hafızalarımızda vardır. Çünkü Türkiye’de beş yıldan fazladır duran fasıllar İrlanda’nın dönem başkanlığı ile tekrar açıldı.

Hatta Dış işleri bakanı Türkiye’yi ziyaret etti. İrlanda dönem başkanlığı görevini aldıktan sonra İrlanda’da şöyle bir şey başladı. AB tabi dünyadaki bu gelişmeleri izliyor, Amerika bazı olaylar yaşadı, Ortadoğu’yu izliyor vs. bu olaylar AB ‘ne de yansıyabilir. AB içerisinde de böyle şeyler olabilir diye farklı ülkelerde bunlarla ilgili bilinçlendirme toplantıları ve dijital vatandaşlık yol haritası diye bir yol haritası çalıştayları düzenlenmeye başladı. Tabi benim de kişisel ilgi alanım bu. Buraya delege olarak başvurdum. Baktılar, bazı testler yaptılar ve içeriğe dahil olduk, toplantılara katılmaya başladık. Diji-Dublin adında bir konseptti bu ve yaklaşık bir buçuk yıl boyunca İrlanda nasıl dijitale geçecek. Bunu anlatıyorum ve her gittiğim yerde söylüyorum çünkü bence İrlanda örneği farklı şeyleri göz önünde bulundurmayabiliriz ama Türkiye örneğine çok benzer bir örnek.

Neden? Bence bazı konularda da örnek olması gereken rol modeli olması gereken bir örnek. Bizim Doğu sorunumuz gibi onların da İra gibi bir sorunu vardı ve bir şekilde aşıldı. Orda öğrenilecek dersler var. Bizim teknolojiye olan yatkınlığımız gibi orda da ciddi bir teknolojik yatkınlık var. Bunu devlet yönlendirmeye bir şekil vermeye çalıştı ve bildiğiniz gibi facebook twitter gibi pek çok firma ana Avrupa merkezlerini oraya kurdu. Tabi bunun arkasında farklı hikayeler de var. İrlanda örneği böyle olunca benim çok da ilgimi çeken bir örnekti. Bu dijital vatandaşlık toplantılarına katılma imkanı buldum. Bu anlattığım hikaye de aslında bununla ilgili. Bunu neden anlattım? Orda şu söylendi: bu Türkiye’nin de önemli bir konusu. Dendi ki orda İrlanda halkının bir gündemi var aynı Türkiye halkının gündemi gibi düşünebiliriz bunu, herkesin konuştuğu bir gündem. Medyanın bir gündemi var, bir de sosyal medyanın bir gündemi var. Türkiye’de internette yaşayan kişi sayısı az önce de bahsettim

%30-%40’larda. Bunun içinde sosyal medyayı kullanan kişi oranı da %75-80’lerde Türkiye’de. Dolayısıyla bu oran bire bir vurulduğunda aslına bakıldığında sosyal medyada konuşan kişi Türkiye nüfusunun

%25-27’si oranında. Siyaset dediğimiz olgu da tüm siyasi partiler benim dışardan gözlemlediğim ve edindiğim bilgilerle hareket ettiğim şey %27’ye göre değil de %73e göre hareket eden bir yapıdır.

Dolayısıyla hep bu gezi parkı sürecinde veya diğer süreçlerde hep şey diyoruz: neden başbakan çıkıp şöyle bir açıklama yapmadı ya da burada tweet yazıyoruz ama neden bunun gündemde bir geri dönüşü olmuyor? Çünkü siyaset konsepti gereği azınlığa göre değil de çoğunluğa göre hareke edilen bir yapıdır. Dolayısıyla hala Türkiye’de sosyal medyadan daha güçlü bir medya var. Bu zaten hep böyle olmaya devam edecek. İrlanda örneğine dönecek olursak İrlanda’da şöyle bir şey gördüm. Benim algılarımı değiştirmeme sebep olan bir şeydi.

Düşünün İrlanda’ya ben Türkiye’den kalkmış gitmişim. İrlanda’da tüm firmalar Google, facebook, twitter, Microsoft vb. oradaki ana merkezi olan firmalar Hindistan’dan Çin’den oranın en iyi kişilerini alıyorlar getiriyorlar oraya. Burada çalışan kişiler en iyi şartlara da sahip bunun yanında en iyi internet bağlantı hızına da sahip. Her yerde fiber optik bağlantılar var. Ama İrlanda halkının hem ekonomik problemleri var ciddi ekonomik problemleri var. Çünkü İrlanda çok ciddi ekonomik problemler yaşayan bir ülke.

Hem de internete diğerleri kadar aktif erişemiyorlar. Çünkü bu işin içerisinde değiller. Google’da çalışan bir kişinin mi internet erişimi daha iyi olur ya da bir taksi şoförünün mü gibi düşünebilirsiniz. Dolayısıyla o toplantılarda hükümet şöyle bir karar aldı. İrlanda’da çok fazla twitter, mesaj paylaşılıyordu Dublin’de özellikle. Ama İrlanda ile ilgili fikir bildiren kişi Hintli, Çinli, Türk, Alman vs. biz interneti İrlandalıların ulaşabileceği hale getirmedik demişti.

Aynı hikayenin Türkiye’de olduğunu düşünelim. Tabi Türkiye’de Çinli, Alman, Japon kullanmıyor ama Türkiye’de nüfusun büyük bir oranı, biliyorsunuz x, y, z diye bir kuşak ayrımı var, yeni nesil z kuşağı özellikle çok aktif kullanıyor, y kuşağından bazıları kullanıyor ama x kuşağı aktif kullanmıyor ve kullansa bile açık görüşlerini vs. belli etmiyor. Dolayısıyla İrlanda şöyle iki karar almıştı: tabi bu Türkiye’de de dijital vatandaşlık sürecinde de en önemli şeylerden bir tanesi. Bir tanesi dedi ki biz interneti halka ulaştırmak için tamamen interneti ücretsiz ve çok ucuz hale getireceğiz. Ücretsiz versiyonu şuydu:

otobüslerde, parklarda, toplanma alanlarında insanların ücretsiz wifi sağlayacağız. İkincisi isse internet ağını izleteceğiz.

Sosyal medya karar verip hareket etmek için doğru bir platform değil; geribildirim toplamak için doğru bir platformdu. Orda verilen karar oydu. Ben aslında aynısının Türkiye’de de geçerli olduğunu

düşünüyorum. Türkiye’de de internetin gerçekten internete erişemeyen İstanbul’dan Ankara’dan büyük illerden değil çok fazla Doğu’da ve Güneydoğu’daki illerimizde aynı şekilde erişen bunu bizim gibi iyi kullanan ve görüşünü bildirebilecek kişiler olduğu zaman aslında bir öneme geliyor. Dolayısıyla aslında bakıldığında bu oranlar %27 %95 %100 siyaset bunlara göre karar veriyor. Tabi şöyle de bir şey

oluşmaya başladı.

Son olarak ondan bahsedeceğim. Sosyal medya %27 dedik. Geleneksel medya %95 dedik. Sosyal medyayı kullanan insanlar artık geleneksel medyayı kullanmamaya başlıyor. Bunun da böyle bir etkisi var. Dolayısıyla %95in üzerini çizip %90 yapmakta.

Tabi bu oran değişiyor olabilir, bu benim yakınsamam. Çünkü ben artık geleneksel medyadan sadece tartışmaları takip ediyorum, insanların yorumlarını. Haberleri oradan takip etmiyorum. Türkiye’de ne olmuş, nasıl bir atama olmuş, futbolda kim kimi yendi, ne oldu gibi konuların hepsini sosyal medyadan takip ederken bunların uzman görüşlerini bunlarla ilgili yorumları geleneksel medyadan takip

ediyorum. Dolayısıyla burada da bununla ilgili bir değişim olacağını düşünüyorum. Şimdi bu kadar şey anlatıyoruz. Bugünkü konuşmanın aslında bugünkü etkinliğin temel konusu sosyal medya, yeni nesil medya, yeni nesil iletişim teknolojileri ve bunun hayatımıza yansımaları. Ben birçok konuşmaya davet ediliyorum. Teveccüh ediyorlar sağ olsunlar aslında hep sordukları şey şu oluyor: konu ya da sunumum sosyal medya olunca. Sosyal medya nedir dediğimde insanların bana verdiği cevap sosyal medya facebooktur, twitterdır diye bir cevap geliyor. Ve ben bir sosyal ağın direktörlüğünü yapmış ve içinden de gelen bir insan olarak özellikle şunu söylüyorum: sosyal medya facebook ya da twitter değildir.

Sosyal medyayı facebook ya da twitter gibi düşündüğünüz zaman çok kısıtlı bir platformdur. Bunun dışına çıkmak daha farklı şekilde bakmak gerekir. Tabi ben bunu söylediğimde insanların tepkisi peki o zaman sosyal medya nedir oluyor, sizin tanımınız nedir oluyor. Ben orda bana bu soru geldiği zaman aslında hep şöyle cevap veriyorum. Sosyal medya bir pazar yeridir. Az önce kahvehanelerden bir örnek verdim. Şimdi de pazar yerlerinden örnek veriyorum. Gerçekten siyaset böyle bir şeydir. Siyaset

gerçekten insanların toplu olduğu ve alışkanlıklarını içinde bulunduran yerlere bakarak karar verir ve o yüzden bu örnek pazar yerinden.

Neden sosyal medya pazar yeri? Şöyle düşünebilirsiniz, pazar yerlerini düşünelim. Hepimiz

çocukluğumuzda gitmişizdir, ben gittim en azından. Annem elimden tutup oğlum pazara gidip şunları alacağız derdi. Biz el ele tutuşur giderdik. Pazar yerleri nasıldır? Pazar yerlerinde satıcılar vardır, birisi vardır tezgahı vardır portakalı limonu vs. vardır. Onu aslında facebook olarak düşünebilirsiniz. O pazar yerindeki satıcı sosyal medya platformu içerisindeki bir tezgahtar, ürün sunan kişi. Hepsinin kendine göre bir tezgahı var; facebookun kendi ürünleri var. Sunduğu şeyler nedir? Arkadaşlarla bir araya gelme platformu. Bunun yanında fotoğraf paylaşabildiğiniz bir yer facebook. Bunun yanında twitter var, farklı bir satıcı. Farklı konseptler, farklı çözümler, farklı ürünler sunuyor. Bunun yanında instagram var, youtube var, Google aramaları var. Yani ben birçok yerde sosyal medya nedir konularında hep bunları farklı bloglardan vs. örnek veriliyor ama Google aramaları da sosyal medya sektörü içinde ciddi bir yönlendirme faktörü. Bunlar da biraz enteresan konular. Bunlara da biraz dikkat etmek gerekiyor.

Sosyal medyayı pazar yeri gibi konumladık. Burada çok fazla satıcılar var ve bu satıcıların tek derdi de ürünlerini satmak, yani daha fazla kişiye ulaştırmak. Ama hiçbir sosyal ağ sunumun başında da

bahsettim; üye sayısını artırmaya çalışmıyor dikkat edin Linkedin de böyle. Ben Linkedin de çalıştığım zamanlarda bizim yapmaya çalıştığımız şey kullanıcıların bağlılığını artırmaktı. Facebook ve twitter da bunu yapmaya çalışır. Yani var olan kullanıcılarının daha çok daha çok sisteme giriyor olması ve girdiklerinde de daha çok o sistem içinde de kalması. Ve onun yanı sıra paylaşım da yapıyor olması.

Facebooku düşünün facebook da kendi başına bir Pazar yeri. Ve ne kadar çok kalabalık olursa ne kadar çok insan olursa orda paylaşım yaparsa o kadar çok reklam satacak, o kadar çok farklı kişilere ulaşacak, o kadar çok gündemi belirleyebilecek gibi. Bunları böyle açmak mümkün. Pazar yeri örneğinden devam edecek olursak aslında Pazar yerlerinin de bazı dinamikleri var. Hepimiz hatırlarız çocukluğumuza dönelim erken giden en iyi malı alır diye bir şey vardı. Pazar yerinden iyi mal almak istiyorsak erken gitmemiz gerekiyordu oraya. Aslında hala öyle. Bu sosyal ağlara erken gidenler erken girip kullananlar şu an sosyal medya fenomenleri olarak karşımıza geliyor. Az önceki konuşmada hem AK partili

milletvekilimiz hem CHP’li milletvekilimiz bahsetti. Bazı hesaplar var ki dedi siyasi olarak benden daha güçlü. Bilal Bey bahsetmişti sanırım 10bin kişi toplayabilmişti bir konuyla ilgili. İşte beyinsiz adam örneği var. Bir mesaj atığında 400bin-500 bin kişiye ulaşabiliyor. Erken gitmenin yanında iyi de kullanıyor olmak da bir nokta. Sosyal ağları iyi anlıyor olmak ve orda iyi konum almak da çok önemli.

Bunun yanında tabi şöyle şeyler de var. Pazar yerleri ucuz olduğu için de tercih edilir normal yerlere göre daha ucuzdur. Sosyal ağlar ve internet sektörü de böyle. Normalde de gidip dışarda bir dükkan açabilirsiniz ciddi maliyetleri vardır. Ama internet üzerinden inanlar daha düşük maliyetlerle web sitesi açmayı bir e-ticarete yönelmeyi çünkü maliyetleri daha düşük olabiliyor. Dolayısıyla ucuzluk noktası var.

Herkes için olması noktası var.

Bu herkes için olması noktası da konuşmamın başında bahsettim hükümet politikasıyla

yaygınlaştırılması gereken bir nokta. İnternet elit platformun değil sadece bazı illerdeki kişilerin ya da bazı eğitim seviyesindeki kişilerin değil herkesin kullanabildiği bir yer olmalı ki o zaman oradaki geri dönütlere bakılarak toplumsal doğru kararlar verilebilsin. Güzel taraflarından bir tanesi müşterinin seçme özgürlüğü vardır. Bu ne demek? Facebooku herkes sadece facebook olarak kullanmıyoruz yani facebookun ortaya çıkış şekliyle kullanılmıyor. Hatta dikkat ederseniz bunu daha önceki bir

konuşmamda da söyledim. Daha sonra bunu bir gazete de haber yaptı. Bu platformların hiçbir tanesi facebook, twitter, linkedin, Google vs. sosyal medya platformu olayım ben diye kurulmadı. Medya amacıyla falan kurulmadı bunların hiçbiri. Bu platformların bir amacı ve ruhu var. Facebook insanlar çocukluk arkadaşlarını bulsun sosyalleşsin diye kurulan bir platform. Google insanlar aramalar yapabilsin diye kurulan bir platform. Twitter insanlar düşüncelerini paylaşabilsin diye kurulan bir platform. Ama bunlar kullanım şekilleri de baz alınarak az önce bahsettiğim gibi sağlıklı büyümelerde kullanıcıların kullanım şekilleri analiz edilir ve ona göre hareketlerde bulunur ve o yüzden seçme özgürlüğü konusu önemli.

Şöyle düşünelim. Mesela facebooku annem arkadaşlarının paylaştığı fotoğraflara bakmak için kullanıyor aslında ama onu yapan instagram diye de bir program var. Ama onun haberi yok. Ya da bugün tam tersi facebooku gruplara üye olup gruplardan bilgi almak için kullanan var. Ya da mesela hep onu soruyorum. Daha önceki toplantılarda hep soruluyordu. Facebooku kullanan var mı ya da kimler facebook üyesi diye. İnsanlar el kaldırıyordu falan. Şu an öyle bir soru çok anlamsız ama şöyle bir soru anlamlı. Kimler artık facebooktan sıkıldı? Kimler artık facebookta paylaşım yapmıyor? Benim

mesela facebook profilim var ama ben facebook için kötü bir kullanıcıyım. Girip bakıyorum ama belki üç dakikamı beş dakikamı ayırıyorum. Facebook benim için iyi bir platform ama ben facebook için kötü bir kullanıcıyım. Ben facebooka artık ne bir paylaşım yapıyorum kendimle ilgili bilgi veriyorum. Ben sadece iki üç kişi vardır aklımda onlar ne paylaşmış diye baktığım bir platform olmaya başladı. Tabi bu da aslında nerden kaynaklanıyor? Dijital vatandaşlığa, insanların hızlı tüketimine vs. getireceğim konuyu ama tamamen sosyal medyanın fast food kültüründen kaynaklanıyor. facebook ve sosyal ağların hepsi kendini yenilemeye kendini büyütmeye facebook instagramı alayım ki insanlar fotoğrafa kayıyor ben de platformumu daha büyüteyim e doğru hareket eden yapılar. Genel bir sosyal ağ perspektifi çizmeye çalışıyorum size arka planda neler oluyor bilgileri bunlar. Tabi bunlarının hepsinin sonucunda en önemli şey sosyal ağlarda içeriktir. Kaliteli içerik gerçekten alıcısını buluyor. Kaliteli içerik dediğimiz düşüncenizi mizahi bir yönle farklı dillerde doğru şekilde aktarıyor olabilmek, bunu doğru kişiye ulaştırıyor

olabilmek. Yani hala önemli olan şey içerik. Kaliteli içerik paylaşan çok farklı noktaya geliyor. Mahallenin deneyimli sakinleri dediğimiz bunu tırnak içine koydum. Deneyimli sakinleri kısmı bu içeriğin kaliteli olup olmadığını biliyor, bunun da bir alıcısı var. Pazar yerinin de bir alıcısı vardır. Pazar yerinin

deneyimlileri vardır, benim annem mesela kimden portakal alınır kimden elma alınır çok iyi bilir. Onun dışında kimseden almaz. Sosyal ağlarda öyle. Sosyal ağlarda da sosyal ağlar buna user-power diyor işi bilenler, en erken gelip. Olayı artık çözüp doğru şeyleri paylaşanlar vs. diyelim. Bu kişiler hangi ürünün iyi ya da hangi içeriğin iyi hangi içeriğin kötü olduğunu biliyor. Dolayısıyla önemli olan şey hala içerik diyorum. Pazarın dinamiklerine baktıktan sonra pazarda şunu da görmek mümkün ki bunu hayatımızda da görebiliyoruz. İnternetin bizi alıştırdığı şeyler var. İnternet bizi neye alıştırıyor? Mesela hız alıştırıyor.

Artık daha hızlı daha hızlı hep daha hızlı hareket etmeye çalışıyor insanlar.

Ben mesela Linkedin’deki gibi görevimden önce ASP’de çalışıyordum. Bu bir yazılım firmasıdır. Bu tip kurumsal firmalar müşterilerine hep daha hızlı olmayı taahhüt ederler. Bizim şöyle bir ürünümüz çıktı.

Bunu aldığınızda daha önce 3 saniyede yaptığınız işi 2 saniyede yapacaksınız derler. Hep böyle bir teknolojinin bizi böyle hızlandırdığı bir nokta vardır. Daha hıza daha alıştırıyor. Tabi bu vatandaşlarda da

Bunu aldığınızda daha önce 3 saniyede yaptığınız işi 2 saniyede yapacaksınız derler. Hep böyle bir teknolojinin bizi böyle hızlandırdığı bir nokta vardır. Daha hıza daha alıştırıyor. Tabi bu vatandaşlarda da

Benzer Belgeler