• Sonuç bulunamadı

Rekabeti dengeye doğru işleyen bir süreç olarak inceleyen yaklaşım A. Smith ve D. Ricardo ve J. Mill’in öncülük ettiği Klasik iktisatçıların katkılarıyla şekillenmiştir.

Klasikler özde bireysel özgürlükler ve müdahalesiz ekonominin erdemlerinden söz ederken serbest rekabetin işleyiş biçimine de açıklık kazandırmışlardır. Klasik teoride rekabet malların piyasa fiyatını onların üretim maliyetleri tarafından belirlenen doğal fiyatına eşitleyen bir süreçtir ve bu süreç mallar gibi üretim faktörleri için de işlemektedir (High, 2001: xv). Böyle bir rekabet sürecinin işleyişi özellikle sermayenin akışkanlığına bağlıdır. Kar oranı düşük sektörlerden kar oranı yüksek sektörlere sermaye akımı, değişik sektörlerdeki arz ve talep dengesizliklerini ve dolayısıyla sektörler arasındaki kar oranları farklılığını ortadan kaldırmaktadır.

A. Smith (1997) 1776 tarihli “Ulusların Zenginliği” başlıklı eserinde malların piyasa fiyatının doğal fiyatına eşitlenme sürecini açık olarak izah etmiştir. Smith’e göre

4 herhangi bir mala olan talep arzdan fazla ise alıcıların rekabeti piyasa fiyatını yükselterek doğal fiyatın üzerine çıkarır. Piyasa fiyatının yükselmesi ise yeni satıcıların rakip olarak piyasaya girmesine ve malın arzının artarak piyasa fiyatının doğal fiyatına eşit oluncaya kadar düşmesine yol açacaktır. Benzer şekilde herhangi bir malın arzı talebine göre yüksekse satıcılar arasındaki rekabet piyasa fiyatını doğal fiyatın altına düşürecektir. Bu durumda üreticilerin bir kısmının piyasadan çekilmek zorunda kalması malın arzını daraltarak piyasa fiyatının doğal fiyatına eşit oluncaya kadar yükselmesine sebep olacaktır (Smith, 1997: 55–59). Smith (1997: 294) rakip sayısındaki artışın rekabeti artırmak ve fiyatları düşürmek yönündeki etkisini bir örnek üzerinden açıklamayı da ihmal etmemiştir;

“…sermaye iki ayrı bakkal arasında bölünecek olursa, bunların rekabeti, herikisini de, bu sermaye yalnız birinin elindeyken satacağından, daha ucuza satmaya yöneltecektir; sermaye yirmi kişi arasında bölünecek olursa, aralarındaki rekabet o oranda büyük… olur.”

Ancak Smith için rekabet fiyatları belirlemenin ötesinde ekonomik gelişmeyi de sağlayan bir süreçtir. Sermaye sahipleri arasında daha ucuza mal üretebilmek adına yürütülen yarış, sermaye birikimini ve iş bölümünü artırmanın yanı sıra yeni üretim tekniklerinin geliştirilmesiyle beraber ekonomik gelişmenin de önünü açacaktır (Vickers, 1995: 5; Tanyeri, 2000: 313). Bu bakımdan Smith’in analizlerinde rekabet hem piyasayı dengeye yönelten hem de ekonomik gelişmenin değiştirdiği koşullar nedeniyle dengesizlik yaratan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Bununla beraber rekabetin bu iki yönü, birbiriyle tutarsızlık içinde olmayıp, kapitalist ekonominin işleyiş biçimi gereği birbirini tamamlamaktadır (Tanyeri, 2000: 315–317).

Belirtmek gerekir ki rekabet, Smith’den önce iktisat yazınına yabancı bir kavram değildir. Rekabetin piyasa fiyatını uzun vadede sürdürülebilecek olan en düşük fiyata çekerek piyasayı temizleme işlevini yerine getireceği Cantillon, Turgot, Hume ve Steuart gibi birçok yazar tarafından dile getirilmiştir. Ancak Smith’in önemi kendisinden önceki fikirleri derlemiş ve rekabeti iktisadi toplumun organize edici ilkesi mertebesine çıkarmış olmasından gelmektedir. Smith’le birlikte rekabet iktisadi analizin olmazsa olmazı halini almıştır (McNulty, 1967: 396; 1968: 647).

5 K. Marx, Klasiklerin rekabet kavramından hareket etmekle birlikte, rekabetin istikrarsızlık yaratıcı yönünü daha fazla ön planda tutmuştur. Marx’ın analizlerinde rekabet, karını artırmayı amaçlayan kapitalistin emeğin verimliliğini yükseltmeye yönelik olarak sermaye birikimini artırma ve yeni üretim teknikleri geliştirme şeklindeki faaliyetleridir. Fakat Marx’a göre sermaye birikiminin kar oranlarını düşürmesinin yanı sıra makineleşme sebebiyle ortaya çıkan işsizliğin sonucunda ortaya çıkacak yetersiz tüketim ekonomiyi krize sokacaktır. Bu kriz sonunda küçük kapitalistler yok olurken sermayenin yoğunlaşması artacaktır (Hunt, 2005: 303–304;

Başköy, 2002).

Rekabeti dinamik yönüyle ele alanlar yalnızca Klasikler değildir. Neo Klasik okulla beraber rekabetin piyasa yapısını tanımlamak amacıyla kullanılan durağan bir kavrama dönüşmesi sonrasında kimi iktisatçılar rekabetin dinamik yönünü yeniden gündeme taşıma gereği duymuştur. Bunların başında J. A. Schumpeter gelmektedir.

Schumpeter’in rekabet kavramına yaklaşımı Neo Klasik tam rekabet modelinin eleştirisi üzerine kuruludur. Schumpeter’e göre Kapitalizm bir gelişme sürecidir ve durağan olmak gibi bir özelliğe sahip değildir. Bu nedenle Kapitalist rekabet durağan tam rekabet modelinde olduğu gibi yalnızca fiyat rekabetiyle açıklanamaz. Zaten tam rekabet sadece olanaksız değil aynı zamanda istenilir de değildir. Rekabet, yeni ürünlerin, yeni üretim yöntemlerinin ve yeni örgütlenme biçimlerinin eskilerinin yerini aldığı bir yaratıcı yıkım sürecidir. Schumpeter’e göre bu yenilikleri tam rekabet modelindeki küçük ölçekli işletmeler değil, tekel ve oligopol piyasalardaki büyük ölçekli işletmeler yapabilir. Yaratıcı yıkımın verimli sonuçlarının ancak uzun bir zaman diliminin ardından belli olacağına değinen Schumpeter, rekabetin dinamik etkinlik yaratan yönünü öne çıkarmayı amaçlamıştır (Schumpeter, 2007: 101–107; Özel, 2009:

145–152).

Avusturya İktisat Okulunun temsilcilerinden F. A. Hayek de rekabetin dinamik bir süreç olduğunu vurgulayan düşünürlerdendir. Hayek toplumun iktisadi sorununu

“tümüyle hiç kimsede olmayan bilgiden yararlanabilme sorunu” olarak görmektedir (Vickers, 1995: 2). Piyasanın toplumdaki bireylerin bilgilerinden, diğer seçeneklere göre çok daha iyi yararlanabileceğini iddia eden Hayek’e göre, piyasa yalnızca dağınık bilgiyi derleyip yaymakla kalmamakta başka hiçbir şekilde açıklanamayacak (örtük) tercihler hakkında da bilgi yaymaktadır (Yay, 93: 60). Hayek’in düşüncesinde piyasa

6 toplumdaki bireylerde dağınık halde bulunan bilgilerin derlenmesi ve piyasa fiyatları yoluyla diğer bireylere iletilmesini sağlayan bir eşgüdüm kurumudur. Piyasa fiyatları göreli kaynak kıtlığını yansıttığı sürece bireyler başkaca bilgiye ihtiyaç duymayacak ve kaynaklar etkin olarak dağılacaktır. Kaynakların kıtlık derecesinin fiyatlara yansıması ise rekabet süreci ile gerçekleşecektir. Hayek’in bilgi aktarma aracı olarak gördüğü piyasa, tam rekabetçi denge yaklaşımı gibi değişmeyen bir durum olmak yerine, dinamik bir süreç olan rekabet yoluyla işlemektedir (Özel, 2009: 96–97).