• Sonuç bulunamadı

Küba devrimi özellikle Orta ve Güney Amerika ülkelerinde öğrenciler, aydınlar ve her meslekten gençler arasında büyük bir heyecan dalgası yaratır. Küba, üstelik de ABD’nin yanı ba-şında bir ülke olarak “devrimin yapılabileceği”ni göstermiştir.

Kübalılar da devrimleri öncesindekine benzer koşulların bölge ülkelerinde bulunduğuna inanmaktadırlar. Halk, gerilla hareke-tini desteklemeye hazırdır; eksik olan, subjektif koşulların ol-gunlaşmasını hızlandıracak gerillanın varlığıdır.

İlk teşebbüsler Dominik Cumhuriyeti ve Haiti’de başka bir deyişle görece yakın ülkelerde hayata geçirilir. Sierra Maest-ra’da savaşmış bir bölüm Kübalı ile birlikte Küba’da askeri eği-tim görmüş o ülkelerden devrimciler gerilla kolları oluşturmaya çalışırlar, ancak başarılı olamazlar ve bazıları ordu tarafından hemen yok edilir.

Benzeri girişimler daha sonra bölgenin başka ülkelerin-de, bu kez Küba’dan oldukça az bazen de hiç katılım olmadan denenecek; ne ki, gerilla mücadelesi, Guatemala ve daha sonra Nikaragua dışında hiç bir ülkede, Küba örneği izlenerek başarılı olamayacaktır.

Che’nin önde gelen amacı, gerilla savaşını ülkesi Arjan-tin’de başlatmaktır. Bu amaçla Sierra Maestra’dan tanıdığı bazı

kişileri bu ülkede uygun bir alan bulması ve ilk hazırlıkları yap-ması için görevlendirir. Ne ki, Arjantin jandaryap-masının daha hazırlık aşamasında müdahale etmesi ve Arjantin Komünist Partisi’nin de ülkede gerilla savaşı başlatılmasına şiddetle karşı çıkması sonucu proje geçici olarak iptal edilir. Che, Bolivya’da başlayacak gerilla savaşının daha sonra Arjantin’e yayılacağını düşünmektedir.

Küba devriminin yaygınlaştırılması çabasını güncel oldu-ğu kadar tarihsel boyutu içinde de düşünmek gerekir. İspanyol-ca konuşulan Amerika’yı dünyanın merkezi yapmak görüşü Si-mon Bolivar’a aittir. (Zeuske 2012: 45). Küba ile ilgili benzer bir görüş Jose Marti’de (1853-1895) de bulunur. Marti, Küba gençliği ve aydınlarını derinden etkilemiş sol milliyetçi bir düşün ve ey-lem insanıdır. Küba’da hemen her yerde Che’nin yanı sıra Mar-ti’nin büstü ve adı görülebilir.

1960-1968 yılları arasında Havana dünya devrim başkenti gibidir. Çok sayıda ülkeden ilerici aydınların katıldığı toplantılar yapılır, özellikle Latin Amerika’dan ama dünyanın başka bölge-lerinden de silahlı mücadeleyi savunan devrimciler Havana’yı ziyaret ederler. Küba sadece Latin Amerika’dakilere değil Asya ve Afrika’da silahlı mücadele yürüten ya da planlayan örgütle-re de yardım eder. Küba 1960’da Fransa’ya karşı ülkelerinin ba-ğımsızlığı için savaşan Cezayirli devrimcilere silah, tıbbi malze-me ve doktor gönderecektir. 1962’de yayınlanan İkinci Havana Deklarasyonu ile Küba üç kıtadaki devrimleri destekleyeceğini ilan eder ve özellikle ABD emperyalizmine karşı mücadelenin önemini vurgular. 1966’da Havana’da üç kıtadaki mücadeleyi konu alan Trikontinental Konferansı düzenlenir. Fidel Castro yaptığı her konuşmada Latin Amerika ülkelerindeki komünist partilerine çatar ve bunları devrimin önündeki engeller olarak değerlendirir.

İlk yıllarda Latin Amerika ülkelerindeki komünist partile-rinin karşı çıkışlarına rağmen dünya genelinde sempatiyle kar-şılanan bu tutum giderek taraftar kaybetmeye başlar. Bunun ilk nedeni, bölge ülkelerindeki ilk hamlelerin başarısızlıkla sonuç-lanması, gerillanın daha kuruluş aşamasında yok edilmesidir.

İkinci neden ise SSCB ile Çin Halk Cumhuriyeti (ÇHC) arasındaki

ayrılıktır. ÇHC gerek Küba’nın SSCB’ye yakın olması ve gerekse de silahlı mücadele konusunda kendi anlayışına rakip olması nedeniyle ilişkisini sınırlandırır. Harcanan büyük çabaya rağ-men Latin Amerika’da Peru dışında Mao’nun silahlı mücadele çizgisini benimseyen kayda değer bir örgüt ortaya çıkmayacak-tır.

1967’de Che’nin ölümünün ardından Küba’nın dünya dev-riminin merkezi olması anlayışı son bulacaktır. Bu ölüm etkin-liğini kaybetmeye başlayan Küba çizgisindeki silahlı mücadele anlayışının son noktasını temsil eder. Che’den sonra Inti Pere-do ile Bolivya’daki de dahil olmak üzere gerilla savaşları sürer ama Küba deneyiminin tekrarlanamayacağı açık olarak ortada-dır. ABD, Küba devrimi örneğindeki gibi “Bakalım ne olacak?”

diye izlemek yerine başından itibaren aktif müdahale etmekte-dir. Küba’nın merkezini oluşturduğu dünya devrimi anlayışının yerini bu devrimin ABD’nin yanı başında mutlaka yaşatılması gerektiği görüşü alır.

Bu dönemde ister çok sayıda Afrika ve Asya ülkesi gibi İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra politik bağımsızlığını kazanmış olsun, isterse Latin Amerika ülkeleri gibi bu konuma yıllardan beri sahip olsun, emperyalizme bağımlı ülkelerde devrimin ob-jektif ve önemli oranda da subob-jektif koşullarının var olduğuna inanılmaktadır. Che ve Kübalı devrimciler, ABD’nin yoğun ça-basıyla çok sayıda bölge ülkesinin tavır alması sonucu tecrit edilmiş duruma düşen Küba’nın, bu durumdan kurtulabilmesi için devrimin yayılması gerektiği ve bunun için de kendilerine önemli görevler düştüğü görüşündedirler. Che’nin ölümünün ardından Havana’daki yönetim Latin Amerika ülkelerine dev-rim ihracı yerine, iktidardaki hükümetlerle iyi ilişkiler kurarak tecridi aşmaya yönelecektir.

Garip gibi görülebilir ama Che’nin gerilla savaşı konusun-daki önemli sorunlarından bir tanesini halkı tanımak oluşturur.

Che önce Küba’da daha sonra da Kongo’da halkı tanımadan sa-vaşa girmiştir. Che’nin ülkesi Arjantin ile özel olarak ilgilenme-si, burada gerilla savaşı için özellikle uygun koşullar bulunma-sından ziyade, Che’nin iyi tanıdığı tek halkın yaşıyor olmasıdır.

Che, hayatı boyunca, iyi tanımadığı halklarla birlikte ve gerilla savaşı vasıtasıyla devrim için mücadele etmiştir. Küba-lılarla aynı dili konuşuyor olmakla birlikte, gerilla savaşında yer almadan önce bu halkı tanıması, yaklaşık 80 kişiyle birlikte Meksika’da gördüğü askeri eğitimle sınırlıdır.

Küba’da iki yıl süren gerilla savaşı süresince bu halkı daha iyi tanımış, ancak daha sonra kendisinin de ifade edeceği gibi, savaştan sonraki az çok normal toplumsal hayatta bu tanışıklı-ğın hiç de yeterli olmadıtanışıklı-ğını görmüştür.

19 Ağustos 1960’da Küba’da yaptığı bir konuşmada, Che,

“devrimden sonra birlikte çalışacağı halkı tanıması gerektiğini”

(Guevara, Band: 3, 1995: 58) söyler.

Fidel Castro’nun konumu farklıdır, Küba halkını tanı-maktadır. Bunu devrim sürecinin yanı sıra devrimden sonra da göstermiştir. Buna rağmen Küba devriminin başarısı halk konusunda acele saptamalar yapılmasını da birlikte getirir. Bu durum aslında devrimcilerin psikolojisiyle ilgilidir, başarıyı ko-layca genelleştirirler ve başka ülkelerde de aynı şartlarla karşı-laşacaklarını düşünürler.

Latin Amerika ülkelerinde yaşayan halklar arasında önemli benzerliklerin yanı sıra farklılıklar da bulunur. Brezilya dışında aynı dilin konuşulması, ABD emperyalizminin kıta üze-rindeki etkisinin uzun yıllardan beri hissedilmesi, şiddetin yay-gın olması gibi faktörlerin yanı sıra; bu ülkeler çok kültürlüdür, farklı halk grupları bulunmakta ve değişik mücadele tarihleri-ne sahiptirler. Belirli şartlarda tanınan halkın bir bölümü başka şartlarda şaşırtıcı farklı özellikler gösterebilir.

Yılmaz Güney de özellikle hapishanelerde tanıdığı dev-rimcilerin benzerlerini dışarıda bulamayınca şaşırmıştı. Hapis-haneler de gerilla bölgesi gibi normal dışı şartların bulunduğu alanlardır ve insanların buradaki davranışlarının görece normal bir dönemde alanlarda da süreceği savunulamaz. Bu konuda yapılan kolay genellemeler yanlış çıkmaktadır.

Benzer bir durum ABD emperyalizmine ve ülkenin eski sömürgecilerine karşı süren bir savaşı desteklemek amacıyla

politik bağımsızlığını yeni kazanmış Kongo’da da Che’nin kar-şısına çıkacaktır.