• Sonuç bulunamadı

Devlet, gerek ürettiği hizmetler gerekse bu esnada kullandığı girdiler bakımından bilinen en büyük ve kapsamlı organizasyondur. Bu organizasyonun sağlıklı işleyebilmesi gerekli altyapı ve üstyapı unsurlarının bir araya gelmesiyle mümkündür. Halen dünya pazarlarında hangi ekonomik sistem uygulanırsa uygulansın en büyük alıcı

devlettir. Yurttaşlara sunulan kamu hizmetlerinin gerçekleşmesinde kullanılan çok sayıda ürün ve hizmet devlet tarafından çeşitli kurum ve kuruluşlardan satın alınmaktadır. Gerek bu girdilerin satın alınması gerekse de hizmet üretiminde kullanılması esnasında gerçekleştirilen çok sayıda işlem bulunmaktadır. Bu noktada etkinlik ve verimlilik sorunu ortaya çıkmaktadır. Kâr amacı gütmeyen en geniş organizasyon olan devletin bilgi teknolojilerinin sunduğu çeşitli olanaklardan yararlanarak ağ ortamına taşınması da temelde etkinlik ve verimlilik sorununa çözüm arayışıdır. Özellikle devlet hizmetlerinin etkin bir biçimde verilmesinin çeşitli yollarının arandığı bir ortamda “e-devlet” ciddi bir çözüm seçeneği olarak belirmekte ve uygulama alanlarıyla da giderek önem kazanmaktadır. “E-devlet”, yurttaş-devlet ilişkilerinin karşılıklı olarak ağ ortamında gerçekleştiği, devlet hizmetlerinin ağ ortamında zaman ve mekân ayrımı gözetilmeksizin sunulduğu, buna karşın yurttaşların da görev ve yükümlülüklerini ağ üzerinden yerine getirdikleri bir sistemdir. Buna ilaveten e-devlet modelinde devlet hizmetini yurttaşa sunan “kamu çalışanları” da önemli bir konumdadır. Hizmet sunumunda teknolojinin daha fazla kullanılması insan unsurunun daha az kullanılmasına yol açıyor olsa da; insansız bir e-devlet uygulaması mümkün değildir. Pek çok hizmetin üretilmesi sırasında “insan” yine en önemli unsur olarak yer almaktadır (Kırçova, 2003: 17-22). Devlet hizmetlerinin yurttaşa, şirketlere ve diğer kuruluşlara etkin ve verimli bir biçimde iletilmesinde, bilgi teknolojilerini kullanma yeteneğine sahip kamu çalışanlarının önemli bir rolü bulunmaktadır.

Günümüzde, Batı ülkelerinin pek çoğu ve gelişmekte olan ülkelerin de önemli bir bölümü, devlet idaresini dünyanın değişen ve gelişen koşullarına uygun bir biçime kavuşturabilmek için köklü reform çalışmalarına girişmişlerdir. Her devlet, kendi siyasal, ekonomik ve toplumsal yapısına uygun olarak bu sürece katılmaktadır. Devletler, bunu yaparken de başarılı örnekleri model olarak almışlar, onlardan yararlanmışlardır. Böyle bir ortamda, pek çok hükümet de, devletin rolünü çağdaş koşullara uydurmaya çabalamaktadır. Bu doğrultuda yurttaşlara daha iyi, hızlı hizmet verebilmenin yolları araştırılmakta ve teknolojik imkânlardan en geniş biçimde faydalanmaya çalışılmaktadır (Gündüz ve Gündüz, 2002: 77,78). E-devlet uygulamaları da bu yönde ortaya çıkmıştır. Devlet yönetimini değişen koşullara uydurabilmede “e-devlet” karşımıza en önemli, etkin seçenek olarak çıkmaktadır. Devletin kendisinden beklenen rolü en etkin, çağdaş şekilde sunmasında e-devlet uygulamaları artık bir

gerçeklik olarak yer almaya başlamış ve bununla beraber yurttaş-devlet ilişkisi bağlamında da toplumsal ve gündelik hayatta yerini almaya başlamıştır.

Kamu yönetimi ve devletin konumu hemen her devletin ilgilendiği temel konulardan birisi olmaya devam etmektedir. Doğumundan ölümüne kadar tüm bireylerin talep ettiği çeşitli hizmetleri sunmanın yanı sıra; şirketlerle, sivil toplum örgütleriyle, yerel yönetimlerle ve diğer devletlerle olan ilişkilerde de devlet olgusu karşımıza çıkmaktadır. Devletin sunduğu hizmetlerde ortaya çıkan sorunlar ise sorgulanmaktadır ve onlar üzerine çözümler aranmaktadır. Bu sorunların temelinde yatan en önemli olgu devletin kendi işini kolaylaştırmak amacıyla örgütlenmiş olması ve kendisi dışındaki toplumsal yapıyı oluşturan diğer unsurları dikkate almayışıdır. Yukarıdan aşağıya doğru, dayatmacı bir anlayışla yapılandırılan devletin pek çok ülkede tıkanmaya başladığı ve hizmet üretemez hale geldiği görülmektedir. Yukarıdan aşağıya yönetim anlayışı özellikle gelişmiş ülkelerde giderek gerilemektedir. Devlet için değil, yurttaş/vatandaş için devlet anlayışı başat görüş olmaya başlamaktadır. Yurttaşların yönetime giderek daha fazla katıldığı, denetim mekanizmalarının sürekli açık olduğu verimlilik ve etkinlik temeline dayalı bir çalışma modelini benimseyen devlet idaresi/kamu yönetimi anlayışları gündemdedir. Bu anlayışların gelişmesi ve ülke yönetimlerine hakim olmasına yol açan çok sayıda dinamik bulunmaktadır. Özellikle 1980’li yıllardan sonra dünyada teknolojinin hızla gelişmesi, genel eğitim düzeyinin yükselmesi, toplumsal beklentileri farklılaşması gibi çeşitli faktörler sebebiyle kamu hizmetlerinin üretim ve sunumunda var olan sorunlar daha çok tartışılmaya başlanmıştır. Bu sorunlar devlete olan güvenin sorgulanmasına sebep olmuş ve devlet yönetiminde yeni arayışlar ortaya çıkmıştır. Son yıllarda da bu sorunları ortadan kaldırmak amacıyla yapılan çalışmalarla devletin yeniden yapılandırılması gündeme gelmiştir. Devletin yeniden yapılandırılması sürecinde ise devlet hizmetlerinin geleneksel uygulamaların aksine daha hızlı, kolay, şeffaf, dürüst, kaliteli ve düşük maliyetle sunulmasına dönük projeler üzerinde durulmuştur (Kırçova, 2003: 11).

Pamukoğlu’na (2008: 152,153) göre de, 1980’li yıllardan itibaren dünya kapsamlı ve hızlı bir değişim yaşamaya başlamıştır. Ekonomik ve siyasal sistemler ile bilim ve teknoloji alanında görülen büyük gelişme birey ve toplum yaşamını etkilemiştir. Toplumsal ve ekonomik yapıdaki hızlı gelişme ve değişmeler, geleneksel

devlet anlayışından uzaklaşılmaya sebebiyet vermekte ve devlete yeni roller yüklemektedir. 1990’lı yılların başında “makro ekonomik istikrar”, “yapısal reform” gibi kavramlar geçerliyken; günümüzde “iyi yönetişim”, “güven”, “meşruiyet”, “etkin ve verimli kurum” gibi kavramlar önem kazanmaktadır. Artık, sosyal sermayeye yatırım yapılması ve sivil toplumun altyapısının geliştirilmesi temel amaç olarak el alınmaktadır. Bu çerçevede, etkin bir devlet sistemi ile demokrasinin sürdürülebilirliği ön plana çıkmaktadır. Tüm dünyada da devlet kurumları tarafından sunulan kamusal hizmetler hızla internet ortamına taşınmaktadır. Bu doğrultuda e-devlet modeli ile kamunun işleyiş verimliliği büyük ölçüde artarken, yurttaş-devlet ilişkisi de farklılaşmaktadır. Elektronik devlet, ilk bakışta kamu hizmetlerinin elektronik ortama taşınması faaliyetinin bir sonucu gibi görülebilir ancak buradaki temel amaç bilgi işleme kapasitesi arttırılmış, acil kararlar alabilen ve ihtiyaçlara hızla yanıt verebilen bir devlet yapısının oluşturulmasıdır. İş ve ticaret yapma, öğrenme ve eğlenme biçimlerini değiştirmede önemli bir etken olan internet, devletin de hizmet anlayışını ve işleyişini değiştirmede etkilidir.

Devletin yeniden yapılanmasında bilgi teknolojilerinden faydalanılmasıyla ilgili çalışmalar “e-devlet” kavramını ön plana çıkarmıştır. Bu yeni yapının oluşturulması ise önemli ölçüde iletişim altyapısı ve bu altyapıyı destekleyen çeşitli yasalara ve düzenlemelere bağlıdır. Bunun yanında ülkenin ekonomik gelişmişliği da ağ toplumuna geçişte ciddi bir etkendir. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen gelişmeleri yakından izleyen ve uygulayan ülkelerin e-devlet yapısına geçişi, dönüşümü daha hızlı ve kolay olmaktadır. Ülkemiz açısından ise devlet yapısının işleyişinde var olan sorunlar dikkate alındığında bu türden yapısal dönüşümlere gidilmesi kaçınılmazdır. Kamu yatırımları, personel politikaları, çalışma anlayışları, merkez ve taşra birimlerinin koordinasyonu, bürokrasi ve kırtasiyecilik, yerel yönetimler, teknoloji kullanımındaki durum ve ülke ekonomisinin içinde bulunduğu koşullar gibi faktörler dikkate alındığında “e-devlet” bir zorunluluk olarak görünmektedir (Kırçova, 2003: 12,13).

İletişim teknolojileri, özellikle 20. yüzyılın son çeyreğinden sonra hızlı bir gelişme kaydederek günlük hayatın ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Bilgisayar ağ ve teknolojilerinin gelişmesi, yaygınlaşması neticesinde zaman ve mekan sınırları oldukça zorlanmaya başlanmış, insanların birbiriyle olan iletişimi küresel boyuta

taşarak kolaylaşmıştır. Teknolojik gelişme ve onun tetiklediği dönüşüm, baş döndürücü bir hızla devam etmektedir ve pek çok husus üzerinde değişime neden olmaktadır. Devlet olgusu da bunlardan biridir.

Devlet ile birey arasındaki bugüne kadar süregelen klasik ilişkiler; internet başta olmak üzere diğer bilgi teknolojilerinin kullanılmasıyla beraber farklı görünümlere kavuşmuştur.

Ülkelerin, e-devlet uygulamalarından bu kadar hızlı bir biçimde ve birbirleriyle yarışarak yararlanmaya çalışmaları, “küreselleşme” ve “uluslararası rekabet” gerçekleriyle doğrudan ilgilidir. Uluslararası rekabetin her alanda artması, kamu hizmeti sunumlarının değişmesine yol açmaktadır. E-devletin sağladığı yeni araçlar, etkinlik, üretkenlik ve hizmetin şeffaflığını etkilerken; bir yandan da rekabetin sağlanması, devletin üzerindeki mali yükün azaltılması ve yönetimin yeniden yapılandırılması yönünde katkı sağlamaktadır. Bilişim teknolojilerine yakın duran ülkeler ile bu teknolojilerin uzağındaki ülkeler arasındaki fark da gün geçtikçe açılmaktadır ve teknolojiye yatırım yapan ülkeler diğerlerine göre avantaj kazanmaktadır. “Küreselleşme” ise rekabeti, ülke sınırlarının dışına çıkartarak çıtayı daha da yükseltmiştir. “Şiddetli küresel rekabet”, ülkeleri dışarıda bırakmayarak onları rekabetçi olmaya zorlamaktadır. Bu çerçevede onları hantal işleyişlerinden kurtulmak ve koordinasyonu zayıf örgütlenmelerini terk etmek yönünde baskı yapmaktadır. Böylece, yurttaşa sunulan kamu hizmetlerinin daha seri ve hızlı olması beklenmektedir. Netice itibariyle, e-devlet de sağladığı katkılarla, devletin rekabet gücünü her açıdan artıran bir model olarak ortaya çıkmaktadır. Siyasi ve toplumsal gücün e-devlet olanaklarıyla, adeta bir devrimle, dijital yapıya dönüşmesi bir hayal ya da abartı değildir (Oğurlu, 2010: 9-11). Yaşanan küresel gelişmeler ve bilişim teknolojilerindeki ilerlemeler yurttaş ile devlet arasındaki ilişkiyi etkilemiştir (Coe, 2004: 3).

Küreselleşme süreciyle birlikte pek çok ülke, devlet idaresinde yapılandırmaya gitmektedir. Bu yapılandırma çalışmalarından en önemlisi ise e-devlet uygulamalarıdır. Bu kapsamda, yurttaşlar e-devlet uygulama sürecine uyum sağladıklarında ve bilişim teknolojilerini kullanabilir hale geldiklerinde, politik karar alma süreçlerinde daha aktif rol almaya başlamaktadırlar. Böylelikle, geleneksel demokratik süreçlerin internet teknolojilerine uygulanması olarak tanımlanan “e-demokrasi” de hızla gelişmiş olacaktır

(Maraş, 2011: 121). İnternet teknolojisi sosyal yapı üzerinde çok boyutlu değişimlere sebep olduğu gibi; siyasal alanda da e-demokrasi uygulamalarını da gündeme getirebilecektir.

İletişim teknolojilerindeki gelişmeler demokrasiyi ve yeni sosyal oluşumları etkilemektedir. Bu yeni teknolojik koşullar yurttaşların devlet yönetimine katılmalarını kolaylaştırma yönünde fırsat sunmaktadır. Gelecekte ortaya çıkacak olan yeni koşullarda devletin yeniden tanımlanmasını beraberinde getirecektir. Bu doğrultuda “elektronik demokrasi” (e-demokrasi) yöntemi uygulandığında yurttaşların, kamusal karar alma mekanizmalarına katılmaları ve devlet yönetimine katkı yapmaları mümkün olabilecektir. Robert A. Dahl 1980’li yılların sonlarında bu duruma dikkat çekmiştir. Ona göre, gelişmiş iletişim teknolojileri sayesinde yurttaşlar yazılı veya görsel biçimde siyasal konular hakkında bilgilenebilecek ve aynı zamanda kendi görüşlerini de iletebileceklerdir (Doğan, 2008: 402,403).

E-demokrasi kavramı, hükümetlerin ve politikacıların şeffaf ve hesap verebilir olmalarına ilişkin kamusal tartışmaların artmasıyla birlikte ortaya çıkmıştır. Bu kapsamda e-demokrasinin sağlanması, yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin kamusal alanda uygulanması ve mevzuata göre politika belirlenmesi için gerekli olan temel araçlardan birisidir. Bu doğrultuda e-demokrasi, demokrasinin en önemli felsefi bir alt başlığı olarak ele alınmaktadır. E-demokrasi, bilgi ve iletişim teknolojilerinin demokratik karar alma süreçlerinin desteklenmesine ve devlet, yurttaş ve iş dünyası arasında daha etkin ve şeffaf ilişkilerin oluşturulmasına odaklanmaktadır. Bu kapsamda e-demokrasi, yurttaşların demokratik sürece katılımlarını sağladığı için oldukça önemli ve büyük bir alandır. Fakat tüm bunlarla beraber; e-demokrasiye dönük belli eleştiriler de dikkati çekmektedir. Örneğin, e-demokrasinin aracı olan elektronik oylama yönteminin uygulanmasının bazı teknik ve politik sorunları da vardır. İnternet üzerinden yapılan bir seçime, yurttaşlar “ne ölçüde güvenecektir”? Bununla beraber toplumda bilgisayar okuryazarlığı olmayan kesim bu sürece “nasıl katılacaktır”? Bu sorulara yanıt verilebilmesi günümüz koşullarında oldukça zordur (Maraş, 2011: 130-136).

E-devlet, kamusal hizmetlerin ulaştırılması, kamu birimlerinin verimliliğinin maksimize edilmesi ve bilişim teknolojilerinin kullanılması sırasında maliyet tasarrufunun sağlanması konuları üzerinde dururken; e-demokrasi ise politik karar alma

süreçlerinin uzamasına ve yönetişim süreçlerine yeni maliyetler getirilmesine olanak sağlamaktadır. Buna ilaveten, e-devlet, bilişim teknolojileri aracılığıyla kolaylaştırılan resmi süreçlere ve kamusal yapılara odaklanırken; e-demokrasi ise yurttaşlar ile kamu politika yapıcıları arasında biçimlenen ilişki ve iletişime odaklanmaktadır. Bu çerçevede, e-devlet verimlilik ile ilgiliyken; e-demokrasi yetkilendirme ile ilgilidir (Maraş, 2011: 138).

Oğurlu’ya (2010: 12) göre e-devletin dünya çapındaki uygulamaları göz ardı edilemeyecek boyuttadır. E-devleti ortaya çıkaran faktörler şunlardır:

- Kamu kurumlarının geleneksel usullerle çalışması, yurttaşın beklentilerinin gerçekleştirilmesini gün geçtikçe zora sokmaktadır. Çünkü kamu hizmetlerinin yerine getirilmesinde “kırtasiyecilik” hem işlem süresini uzatmakta hem de maliyetleri artırmaktadır.

- Yetki ve sorumlulukların merkezi yönetim ve yerel yönetim arasında paylaşımı ile devlet-yurttaş ve devlet-özel teşebbüs arasında değişen ilişkiler; artık daha etkin iletişim ve bilgi araçlarına başvurulmasını gerektirmektedir.

- Bilgi ve iletişim teknolojileri, toplumsal ve ekonomik hayatın vazgeçilmez bir unsuruna dönüştüğünden, kamuda karar alma sürecinin kolaylaştırılması ihtiyacı ortaya çıkmıştır.

- Yurttaşların devletten daha hızlı, açık, doğru ve az maliyetli hizmet beklentisi kendini iyice göstermiştir.

- İstatistiklerin yaygınlaşması ve bu yolla ihtiyaçların, sorunların belirlenip giderilmesi gibi pek çok konuda ileri teknoloji araçlarından yararlanılmaya başlanmıştır.

İnternet, katılımcı yapısıyla ve kendi içindeki örgütlenmesiyle kamu hizmetlerinden yararlananların idare ile ilişkileri bakımından önemli bir yenilik getirmektedir. Devlet, şu anda yaşanmakta olunan elektronik bilgi çağında keskin bir dönüşüm yaşamakta ve bilgi teknolojileri vasıtasıyla yeniden yapılanmaya zorlanmaktadır. Devlet olgusu bu doğrultuda bilgi ve iletişim teknolojilerinin yaygınlaşmasıyla klasik işleyiş mekanizmalarını değiştirmeye başlamıştır. Bununla

beraber, bilgi toplumu değişkenlerinin toplumdan topluma farklılığı, bu değişkenlere her toplumun farklı bir değer atfetmesi ve beklenen değişimin hemen gerçekleşmemesi gibi nedenlerden ötürü; e-devlet anlayışının klasik devlet anlayışıyla bir süre daha yan yana varlığını sürdüreceği de gözden kaçmamalıdır.

Günümüzde, klasik devlet anlayışından modern ve bilgi teknolojilerine dayalı bir yönetime geçişi gerektiren üç büyük değişim bulunmaktadır. Bunlardan ilki “küreselleşme”dir. Günümüzde ürünler, ürünlerin temin edildiği yerler ve pazara sunulduğu piyasalar küreselleşmiştir. Pek çok şirket, üretimlerini ve ürün geliştirme faaliyetlerini başka ülkelerde yapmaktadır. İkinci büyük değişim “bilgi yoğunluğu”dur. Etkili üretimin, bilgi alışverişine dayandığı kabul edilmektedir. Gelişmiş ekonomilerde, çalışanların çoğu bilgi çalışanıdır. Üçüncü büyük değişim ise “ağlar”dır. İnternet gibi dünya çapındaki ağların gelişiminden çıkan sonuç, hizmet ve ürünlerin bilgisayar ağları üzerinden verilmesi ve dağıtılmasının mümkün olmasıdır.

Tüm bunlarla birlikte, Naralan’a göre (2008: 7) de bilgi teknolojilerindeki gelişmeler gün geçtikçe toplumun beklentilerini de değiştirmektedir. Toplumdaki temel beklentilerden biri devlet hizmetleriyle ilgilidir. Bu beklenti, yeni hizmetlerin verilmesi, mevcut hizmetlerin ise daha hızlı, iyi ve ucuz sağlanmasıyla ilgilidir. Gelişen teknoloji ile devlet merkezli hizmet sunum şekli değişerek yurttaş merkezli hizmet sunumu ön plana çıkmıştır.

Manuel Castells’ın (2005: 58-90) da belirttiği gibi küreselleşme; hükümetleri, kültürleri ve kurumsal yapıları enformasyon ağıyla harekete geçirmektedir. Ekonomi, siyaset ve kültür gibi yönetim de enformasyonel hale gelmektedir. İşte “e-devlet” de bu enformasyonel çerçevede ortaya çıkmaktadır. Ayrıca Castells, küreselleşen toplumları “bilgi toplumu” olarak adlandırmaktadır. Fakat bu adlandırma yeni değildir; 1970’li yıllarda böyle bir isimlendirmeden söz edilmiştir. Bu doğrultuda 1973 yılında Daniel Bell, “The Coming of Post-industral Society” adlı eserinde makinenin anlamının ve parasal gücün bilgi aracılığıyla dönüştürülmesini “modern toplumdan bilgi toplumuna geçiş” olarak adlandırmıştır. Bell, ortaya çıkan bu toplumda bilginin merkezi ve belirleyici rolünü önemle vurgulamıştır. Gelecekte bir toplumun “bilimde geri kalması” fakir olmasından daha çok önemsenecektir. Bilimde geri kalmak büyük bir dezavantajdır. Bu nedenle devletler nüfuslarının eğitim düzeyini artırmak ve insan

kaynaklarını güçlendirmek için eğitime ve bilime daha çok kaynak ayırmak zorundadır. Çünkü bilimsel olanakların kullanılabilmesi ancak eğitimli bir toplumla mümkün olabilmektedir.

Yine, Castells’a göre bilgi/bilişim devrimi, basitçe ekonomik bir olgu değildir. O yeni bir toplumsal düzen tipine, yeni bir bilişim veya ağ toplumuna yol açma potansiyeline sahiptir. “Bilişim toplumları”, yalnızca bilginin önemli olduğu toplumlar olmayıp, aynı zamanda bilgi ağlarının toplumsal hayata nüfuz ettiği ve onun temelini teşkil ettiği; iş hayatı ve boş zaman faaliyetlerinden oy verme davranışına ve alışverişlere kadar bütün bireysel ve toplumsal etkinlik biçimlerini mümkün kılan ve hatta motive eden toplumlardır (Slattery, 2007: 402).

Küreselleşme, insanlığın geçirdiği üçüncü büyük devrim olan iletişim-bilişim devriminin görüntülerinden biridir. Küreselleşmenin iki kaynağı vardır. Bunların birincisi teknolojik, ikincisi siyasal kaynaktır. Teknoloji kaynağını da iki farklı devrim oluşturmaktadır. İlki iletişim teknolojisi devrimi (telefon), ikincisi ise bilişim teknolojisi devrimidir (bilgisayar). Telefon ve bilgisayar bir arada geliştiği için “iletişim-bilişim devrimi” doğmuştur. 1967 yılında ABD’de sosyal gelirin %25’ini bilgi-iletişim mal ve hizmetlerinin üretimi, işletme ve dağıtımından kaynaklanması sebebiyle “bilgi toplumu” olduğu belirtilmiştir. Bilgi sektörünün ürünü olan mallar arasında bilgisayarlar, iletişim ve elektronik araçlar, elektronik haberleşme, reklam, eğitim, iletişimi geliştirme araştırmaları ve hizmetleri, sigortacılık, danışmanlık, araştırma-geliştirme firmaları yer almaktadır. ABD, 1977 yılındaki mali gelirinin yaklaşık yarısını bu sektörden elde etmiştir. Bu nedenle yeni doğan bu toplumsal yapıya değişik adlar verilmiştir. Örneğin, Fritz Machlup “bilgi ekonomisi”, Ralph Dahrendorf “postkapitalizm”, Amitai Etzioni “Postmodern”, Daniel Bell “Post-endüstriyel”, Peter F. Drucker “Post-Business Society/Post-ticaret Toplumu”, Masuda ve Porat “İnformation Society/Bilgi Toplumu” diye adlandırmıştır (Kocacık, 2003: 1,2).

Bilgi toplumu ile enformasyon toplumunun ne olduğu konusunda farklı yaklaşımlar bulunmaktadır. İlki, bilgi toplumunu maldan çok bilgi üreten bir toplum olarak görür. İkincisi, bilgi toplumunu enformasyon patlaması olarak ele alır. Üçüncüsü ise, bilgi toplumunu iletişim ve enformasyon teknolojileriyle özdeşleştirmektedir. Sonuç olarak, bu yaklaşımlar bilgi ile enformasyon arasında net bir ayrım yapamamaktadırlar.

“Bilgi toplumu” insanların yaşamlarını ilgilendiren çeşitli enformasyona kolayca erişebilmelerine, bu enformasyonu bilgiye dönüştürebilmelerine ve dolayısıyla da kendilerini geliştirebilmelerine imkân tanıyan bir toplum olarak tanımlanmaktadır. İletişim ve bilişim döneminde teknoloji sayesinde “bilgi” üretimi önem kazanmıştır. Sanayi toplumunun maddi ürünü yerini artık bilgi üretimine bırakmıştır. Günümüzde bireyler yoğun bir şekilde bilgisayar, telefon, televizyon vs. iletişimiyle kuşatılmış durumdadır. 1970’lerden beri süregelen teknoloji patlaması beklenmedik düzeyde topumu ve ekonomileri etkilemiştir. Bu süreç içinde “bilgi devrimi” olarak tanımlanan bilgi teknolojisindeki gelişmeler toplumları bilgisayara bağımlı kılmakta gecikmemiştir (Kocacık; 2003: 3).

Yoneji Masuda 1981 yılında yazdığı “Sanayi-Sonrası Toplum Olarak Bilgi

Toplumu” adlı eserinde, bir toplumsal yapıdan yeni bir toplumsal yapıya geçiş

hakkındaki görüşlerini kaleme almıştır. Masuda’ya göre, bir toplumun belirli yapıdan başka bir yapıya geçişinden söz edilebilmesi için kendisinin sosyal teknoloji adını verdiği bir teknoloji boyutunda, bir teknoloji değişikliği meydana gelmiş olmalıdır. Toplumsal teknoloji; toplumun bütün dokularına nüfuz ederek, onu başka bir sisteme dönüştürecek derin sosyal etkiler yaratan bir teknoloji türüdür. Bu niteliğe sahip teknolojiler; tarım ve sanayi toplumu aşamalarında tarım ve sanayi teknolojileri olmuştur. Bilgi toplumunda ise enformasyon teknolojisidir (Koç ve Şen; 2002: 2). Bununla beraber, Masuda’nın da belirttiği gibi sanayi toplumunda görülen “parlamenter demokrasi”, bilgi toplumuna dönüşümle birlikte yerini ağırlıklı olarak “katılımcı demokrasi”ye bırakacaktır. Yurttaşların ve sivil toplumun, siyasaların belirlenmesinde