• Sonuç bulunamadı

Devletler Hukuku Ahkamı

1.1.2. İbadet ve İlgili Kavramlar

1.1.4.4. Devletler Hukuku Ahkamı

Barışta ve savaşta İsliim devletinin diğer devletlerle ilişkisini, gayri müslim vatandaşların devletle alakasını ,tanzimle ilgili.hükümlerdir. Cihat ve anlaşmaları ihtiva eder. (Zuhayli, 1994: 20)

Cihat, Gazâ

Sözlükte, gayret etmek, bir işi yapabilmek için bütün imkanları kullanmak anlamlarına gelir. Kur’ân ve hadislerde; Allah yolunda yolunda savaşmak, dinin emir ve yasaklarına uymak, nefisle mücadele etmek ve İslam için çalışmayı ifade eder. (Karagöz, 2010: 99) Tasavvufta ise, sâlikin nefsini dizginlemesi için vermiş olduğu mücadele, bu amaçla çekilen çile olarak tanımlanır. (Uludağ, 2005: 89) Divanda sadece iki beyitte (M.2/33, M. 8/11) ele alınan cihat kavramı, “mücahid, nefsi ile mücadele eden kimsedir” (Karagöz, 2010: 101) anlamındaki hadisi hatırlatan bir beyitte, nefisle mücadele çerçevesinde işlenir.

Tîr-i âhum kılup nişâna karîn

Ol İlâhî cihâd-ı nefse mu‘în M. 2/33

“Allahım, Âhımın okunu hedefine yaklaştırıp bana nefsimle yaptığım cihatta yardımcı ol.”

Divanda yalnızca üç şiirde karşımıza çıkan gazâ, müslümanların kâfirlerle yaptığı mücadeleye denir. Özellikle Osmanlılar’da din için yapılan savaşı ifade eden ve bir fetih ideolojisi haline gelen bir terim olan gazâ (Kafadar, 1996: 427), beyitlerde düşmana karşı yapılan savaşlar sebebiyle ele alınır. (M. 6/4; Kt. 90; K.7/6)

Topundur düşmen-i bî-dîne dünyâda gazâ eyler

Kılıcın sen salarsın şimdi ancak Şâh-ı merdânun K. 7/6

“Şâh-ı merdân Hz. Ali’nin kılıcını (düşmanın) üstüne salan sen; dinsiz düşmana karşı gaza eden ise topundur.”

Burada cihat, mecazi anlamda nefisle mücadeleyi ifade etmek için kullanılır. Gazânın da gerçek anlamını ifade edecek şekilde, kâfirlerle yapılan mücadeleyi ifade etmek için kullanıldığı görülür.

Şehit, Şehâdet

Sözlükte “ bilen, gören, hazır olan, haber veren, muttali ve tanık olan” demek olan şehîd, şâhid kelimesinin mübalağasıdır. Allah yolunda öldürülen mü’minlere, şühedâ denilmiştir. Örfümüzde şehîd kelimesi bu anlamda kullanılmaktadır. Allah yolunda öldürülen mü’minlere, şehîd denilmesi, ölen kişinin cennetlik olduğuna dünyada şâhidlik edilmesi, gerçekten ölü olmayıp yaşaması115 sebebiyledir. (Karagöz, 2010: 615-616) Dîvânda şehit sözcüğü şehîd, şehâdet, şehîdân, şehîd-i gam, Şehîd-i tîg-i ‘ışk, kabr-i şehîd-i ‘ışk, şehâdet şerbeti gibi isim ve tamlamalarla zikredilmektedir. Âşık, sevgili uğruna canından geçer, aşk meydanında şehit olmaktan memnun olur. Bu yüzden âşık, beyitlerde aşk şehidi olarak düşünülür.116 Aşk, yeryüzünde yuvası olmayan bir Hümâ kuşu; âşık ise bedeninde can barındırmayan bir aşk şehididir.

Şehîd-i tîg-i ‘ışkun cism-i hâkîsinde can n'eyler

Mahabbet bir Hümâ'dur ana yirde âşiyân n'eyler G.185/1

“Bir Hümâ kuşu olan sevginin hiç yerde yuva yapmadığı gibi aşk kılıcıyla şehit olan (âşığın) bedeninde can ne arasın?”

Divan şiirinde Hümâ, yükseklerde uçup yere tenezzül etmeyen, gölgesi dahi yere düşmeyecek kadar yükseklerde uçan, yuvasını bulutlar arasında ya da gökyüzünün bilinmeyen bir yerinde yapan bir kuş olarak (Ceylan, 2007: 120), genellikle ulaşılması mümkün olmayan sevgili için benzetilen olur. Bu beyitte ise, âşığın canı için benzetilen konumundadır. Hümâ’nın yeryüzünde yuvası olmadığı gibi âşığın bedeninde de cana yer yoktur.

Beyitlerde gam şehidi olarak düşünülen âşığın kanı da hûrilerin yanaklarına sürecekleri allık olur. (G. 133/6)

115 “Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.” Bakara: 2/154

Ey Hâletî şehîd-i gamun bulsa kanını

Havrâ-yı cennet eyliye gül-gûne-i ‘izâr G. 216/5

“Ey Hâletî! Cennet hûrileri gam şehidinin kanını bulsalar, (hiç düşünmeden) yanaklarına (kırmızı) allık ederler.”

Bir müslümanın, Allah yolunda, İslam uğrunda öldürülmesine ise şehâdet denir. Bu anlamda şehâdet kavramı “Allah yolunda öldürülmek” şeklinde ifade edilmiştir (Karagöz, 2010: 615). Kendisini bir aşk mürşidi olarak gören âşık, rüyasında (yaralamak, öldürmek, avlamak gibi eylemleri olan) gamzeyi görmeyi, şehâdet müjdesi olarak yorumlar (G.50/5). Bu yüzden şâirin, kazanacağı şehâdet sevabından mahrum kalmaması için muhabbet kılıcının altında iken âh etmemesi gerekir.

Câ’iz ki ola ecr-i şehâdet halel-pezîr

Âh itme zîr-i tîg-i mahabbetde Hâletî G. 894/6

“Ey Hâletî! Sakın muhabbet kılıcının altında âh etme. Zîrâ, şehâdet sevabın halel bulur.”

Bir beyitte sevgilinin gamzesi için kinayeli olarak kullanılan hançer, âşığın şehadet şerbeti içmesine sebep olur.

Hançeründen ol şehâdet şerbetin nûş eyledi

İki kanlu gözlerüm iki güvâhumdur benüm G. 519/2

“(Sevgilinin) hançerinden şehadet şerbetini içtiğimi (gören) kanlı gözlerim benim iki şahidimdir.”

Bir beyitte, aşk için verilen mücadele bir savaş meydanı olarak tasavvur edilir. Rakip, bu meydanda hiç çekinmeden canını veren âşığı kıskanır ve ona benzemek için hem şehit hem gazi olur. Çünkü rakibin tek amacı, âşık ve sevgili arasına girebilmektir.

Olmış hasûd yoluna cân virdügüm görüp

Ol dem bu rezm-gâhda hem gâzî hem şehîd G. 120/2

“(Sevgilinin) yoluna canımı verdiğimi gören hâsit o anda (sevdanın) bu savaş meydanında hem gazi hem şehit olmuş.”

Divan şiirinde rakip, sevgilinin âşıklarının ona ulaşmasına engel olan, âşıkla rekabet hâlindeki kötü vasıflı tiptir. (Batislam, 2013: 23) Aşık sevgiliyi rakibden kıskandığı gibi, rakib de aşığı kıskanır. (Şentürk, 1995: 65) Görüldüğü üzere divan şiirinde rakibin, âşığı kıskanması karşılaşılan bir durumdur. Fakat beyitte şâirin, rakibe yüklemiş olduğu şehitlik ve gazilik gibi ulvi makamları layık görmesi ilginçtir.

Şehitlik kavramının, beyitlerde daha çok âşık üzerinden ele alındığı görülür. Âşık, sevgili uğruna can vermekten çekinmez. Âşığın, aşk yolunda ölümü sıradan bir ölümden öte, ölümsüzlüğü de çağrıştıran şehitlik kavramıyla ifade edilir. Çünkü şehitlerin, manevi alemde diri oldukları ayetle sabittir. Bu yüzden âşık, sevgilinin elinden gelen ölümden kaçmaz.

Gâzi

Gâzî, din uğruna çeşitli savaşlarda mücadele eden, özellikle Türkler tarafından mücahid karşılığında kullanılan bir sıfat ve unvandır. Gazi kelimesi (çoğulu guzât, guzzâ, guziy), sözlükte “hücum etmek, savaşmak, yağmalamak; din uğrunda cihad etmek” mânasına gelen gazanın (gazve) ism-i fâili olup savaşta başarı kazanan kumandanlara, hatta hükümdarlara şeref unvanı olarak verilmiştir. (Özcan, 1996: 443)

Beyitlerde gaziler, savaşlarda gösterdikleri kahramanlıklar dolayısıyla ele alınır.117 Gâzîler, gülgûn şarap misali düşmanın kanını içen ve nefesiyle ateş soluyan ejderhalara dönen (K. 37/8); her biri düşman askerinin bir safını bozguna uğratan kişiler olarak tasavvur edilir.

Guzâtun her biri bir saffı bozdı ceyş-i a‘dâdan

Olunca kalb-i pâk-i şâh-ı ‘âlemden meded-kârı K. 9/6

“Cihân padişahının temiz kalbinin yardımıyla, din için savaşan gazilerin her biri düşman askerinin saflarını bozdu.”

Gaziler, küfre ve kafirlere karşı yaptıkları mücadele ile İslamın nurunu yaymaktadır. Bu yüzden küfür karanlığı dağılana kadar gazilerin kılıcı adeta bir güneş misali etrafı aydınlatacaktır.

Ref‘ ola tâ kim zalâm-ı küfr şemşîr-i guzât

Mihr-i enver gibi her yana ziyâ-güster gerek G. 439/2

“Gazilerin kılıcı, küfür karanlığı defedilene kadar nurlu bir güneş gibi her yana ışığını yaysın.”

Gazi kavramı beyitlerde din uğruna savaşan kişiler olarak tasavvur edilir. Gazanın amacı İslamı yaymaktır. Bu yüzden gazilik, Türkler arasında önemli bir mertebe olarak da görülmüştür. Denilebilir ki onlar Allah’ın yeryüzündeki kılıcı, küfür ve kafire karşı duran, İslam’ın nişanı olan kişilerdir. Gazilik geleneği, bu yönüyle Türkler arasında ve Türk edebiyatında geniş yer kaplamıştır.