• Sonuç bulunamadı

III. M ETODU VE P LANI

1. BÖLÜM

1.4. DEVLET VE HUTBE

Hz. Peygamber (SAV) döneminden itibaren hutbenin toplumu bilgilendirme ve yönlendirme noktasında önemli bir iletişim kanalı haline geldiği muhakkaktır.

Toplumu yönetenlerin böylesine etkili bir aracı kullanmaktan imtina etmeyeceği de gayet tabidir. Çünkü hutbenin dini referanstan kaynaklanan vakarı ve heybeti sayesinde sahip olduğu etkileyici yönü devlet yöneticilerini cezbetmektedir. Bugüne

24 Doğan, “Cumhuriyet Öncesi Dönemde Yaygın Din Eğitimi Açısından Hutbeler”, 8; Keyifli, “Cami İçi Din Eğitimi Ve İletişimi Süreci Olarak Hutbeler”, 72.

25 Keyifli, “Cami İçi Din Eğitimi Ve İletişimi Süreci Olarak Hutbeler”, 72.

26 Niyazi Usta, “Yaygın Din Eğitimi Hizmetlerinin Zihniyet Değişimindeki Rolü”, I. Din Hizmetleri Sempozyumu (3 – 4 Kasım 2007), ed. Mehmet Bulut, (Ankara: DİB Yayınları, 2008): 471.

27 Keyifli, “Cami İçi Din Eğitimi Ve İletişimi Süreci Olarak Hutbeler”, 79.

28 Keyifli, “Cami İçi Din Eğitimi Ve İletişimi Süreci Olarak Hutbeler”, 78.

9 nazaran iletişim imkânlarının da kısıtlı olduğu dönemlerde, hutbenin siyasi açıdan önemi bir adım daha öne çıkmaktadır.

Medine’ye hicretle birlikte Hz. Peygamber’in (SAV) toplu namaz kıldırarak hutbe irad etmesi ve bu hutbede itaat kavramına vurgu yapması Müslüman toplumun siyasal açıdan belli bir güce ulaştığını gösteren ilk işarettir.29 Hz. Peygamber’in vefat ettiği gün Ensâr’ın Benî Saide’nin sakîfesinde, henüz defin işleminin dahi gerçekleşmediği esnada halife seçmek için toplanması üzerine Hz. Ömer (r.a.), daha sonra “Medine’deki ilk hutbem” diyeceği bir hutbe irad etmiştir. Bu hutbede Ömer’in, Hz. Peygamber’in ilk hutbesinde olduğu gibi itaat unsuruna dikkat çekerek Müslümanları Hz. Ebubekir’e (r.a.) biate davet etmesi, Hz. Peygamber’den sonra siyâsî otoritenin nasıl kurulduğuna dair güzel bir örnek teşkil etmektedir.30

Hz. Ebu Bekir halife seçildikten sonra takip edeceği siyasetin temel prensiplerini açıklayıcı mahiyette bir hitabede bulunmuş, diğer üç halife ve valiler de göreve başladıktan sonra benzer konuşmalar yaparak bu geleneği sürdürmüşlerdir.31 Ancak ilerleyen süreçte fetihlerin artması ve buna mukabil coğrâfî sınırların hızla genişlemesi sebebiyle devlet başkanının bizzat hutbe vermesi mümkün olmayınca, hutbede adının geçmesi bile bağımsızlık ve otorite sembolü olarak yeterli sayılmaya başlanmıştır.32

Emevi, Abbasi, Selçuklu ve Osmanlı dönemleri boyunca hutbede halifenin adının anılarak kendisine dua edilmesi hilafetin sembolü olarak görülmeye devam etmiştir. Hatta takva sahibi olarak tanınan Nureddin Mahmud Zengi gönderdiği bir fermanla, hatiplerin övgüde aşırı gitmemelerini ve kendisini hutbede layık olmadığı vasıflarla anmamalarını emrederek sade dua cümlelerinin okunmasını istemiştir.33 Osmanlı payitahtına çok uzak bölgeler olan Açe, Cava, Seylan, Batavya, Sumatra gibi Hint okyanusundaki küçük Müslüman devletler ile Hindistan’da ve Kaşgar’da

29 Cahit Külekçi, “İlk Dönem İslam Siyasi Tarihinde Hutbe Uygulaması”, (Ankara: 2013): 314.

30 Ebü’l-Fidâ’ İmâdüddîn İsmâîl b. Şihâbiddîn Ömer b. Kesîr b. Dav’ b. Kesîr Kaysî Kureşî el-Busrâvî ed-Dımaşkî eş-Şâfiî, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, trc. Mehmet Keskin, (Çağrı Yayınları, t.y.), 6:

425-429; Külekçi, “İlk Dönem İslam Siyasi Tarihinde Hutbe Uygulaması”, 315.

31 İbn Kesîr, el-Bidâye Ve’n-Nihâye, 7: 365-369; Baktır, “Hutbe”, 18: 426.

32 Külekçi, “İlk Dönem İslam Siyasi Tarihinde Hutbe Uygulaması”, 307.

33 Baktır, “Hutbe”, 18: 426.

10 bile sömürgeci batı devletlerine karşı siyasi destek elde etmek için hutbeler Osmanlı sultanı adına okunmuştur.34 Yavuz Sultan Selim’in Arafatta kendi adına hutbe okunmasına karşılık teşekkür amacıyla Mekke ve Medine halkına her yıl ikiyüzbin altın ve hububat yolladığı da kayıtlarda geçmektedir.35

Her ne kadar hilafet makamı ve monarşi düzeni yerini yeni bir rejime bırakmış olsa da, Cumhuriyet döneminde de hutbe-devlet ilişkisinin geçmişte olduğu şekilde devam ettiği görülmektedir. Cumhuriyetin ilanından sonra birbiri ardına bazı devrimlerin yapıldığı bilinmektedir. Bunlardan birisi de şapka inkilabıdır. Ancak halk, dini hassasiyeti sebebiyle bu dayatma karşısında direnç göstermiştir. Yapılan bir araştırmada; Şapkanın kullanılmasının dinen mahzuru olmadığına dair bir yazı kaleme alındığı ve bu yazının 1925 yılının Kasım ve Aralık aylarında hutbe olarak okunduğu ifade edilmektedir.36

Cumhuriyetin ilk yıllarından günümüze doğru yol alındığında ise Türkiye siyasi tarihinin dönüm noktalarından biri olan ve halkın vicdanında derin izler bırakan 27 Mayıs darbesiyle karşılaşılacaktır. Darbenin hemen akabinde 27 Mayıs darbesinin övüldüğü bir hutbe okutulmuştur. Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için bu hutbeden bir kesit paylaşılacaktır:

“Aziz cemaat! Kahraman ordumuzun hummalı çalışmaları ve semereli gayretleri cümlemizin malumudur. Bu yolda bize düşen millî, dinî ve insanî vazifelerimiz vardır. Her şeyden evvel şunu bilmeliyiz ki Türk milleti cesur ve olgun ve necip bir millettir. Asla haksızlığa, adaletsizliğe tahammülü yoktur. Varlığını ve egemenliğini vatan ve millet uğrunda feda etmekten çekinmeyen ulvi bir millettir.

Zira ecdadından aldığı tecrübe bunu iktiza ettirmektedir. Fatihlerin, Yavuzların, Yıldırım ve Atatürk’ün izinden giden kahraman bir milletiz. İşte Milli Birlik Komitesi ve âzası bu ulvi milleti temsil etmektedir.”37

34 Baktır, “Hutbe”, 18: 427; Zengin, “Son Dönem Cumhuriyet Hutbelerinin İçerik Analizi (2003-2011 Yılları Arası)”, 125.

35 Metin Hasırcı, Büyük Osmanlı Tarihi, (İstanbul: Merve Yayınları, 2003), 7: 390.

36 Zeki Tan, “Hutbe Dilinin Yeniden İnşası”, Uluslararası Din Ve Dil Sempozyumu (Iğdır, 30 Kasım 2018), (Iğdır: Iğdır Üniversitesi Yayınları, 2018), 165.

37 Tan, “Hutbe Dilinin Yeniden İnşası”, 165.

11 Farklı bir çalışmada yapılan bir tespite göre; Günümüz hutbelerinde ülke ve vatanın dışarıdan gelecek tehditlere karşı savunulması öğütlenmekte, ancak haksız yöneticilere karşı çıkılmasını ve eleştirilmesini tavsiye eden ayet ve hadislere yeterince yer verilmemektedir. Bunun yanında, siyasal iktidarın bütün icraatlarını meşrulaştıran bir hutbe bulunmamaktadır. Ancak siyasal iktidarın icraatlerine karşı önemli ölçüde muhalif olan bir hutbe de bulunmamaktadır.38

Devletin, istediği mesajları ulaştırma gayesiyle hutbeleri etkin bir şekilde kullanması, dini bir ritüeli, halka ulaşma aracı olarak gördüğüne delil sayılabilir.39 Ancak hutbenin, devletin bir haberleşme kanalından ibaret olduğu da iddia edilmemelidir.40

1.5. HUTBENİN TARİHİ SEYRİ