• Sonuç bulunamadı

III. M ETODU VE P LANI

1. BÖLÜM

1.5. HUTBENİN TARİHİ SEYRİ

2.1.2. Allah’a İman

“Yaratan, Yaşatan, Hidayet Veren Allah’tır” başlıklı hutbede7 yaratmanın, yaşatmanın ve hidayetin yalnızca Allah’a ait olduğu gerçeğinin işlendiği görülmektedir. Hutbenin başında şu ayetler kullanılmıştır:

“O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. O, bana yediren ve içirendir.

Hastalandığımda da O bana şifa verir. O, benim canımı alacak ve sonra diriltecek olandır. O, hesap gününde, hatalarımı bağışlayacağını umduğumdur. ( َﻮُﮭَﻓ ﻰ ٖﻨَﻘَ ﻠَﺧ ى ٖﺬ ﱠ ﻟَا

6 İsmail Safi, İslamofobinin Tarihsel Kökenleri Ve Nedenleri Üzerine Düşünceler, (2019), 5-6.

7DİB, “Yaratan, Yaşatan, Hidayet Veren Allah’tır”, erişim: 3 Haziran 2019, https://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/HutbelerListesi/Yaratan%20Ya%C5%9F atan%20Hidayet%20Veren%20Allaht%C4%B1r.pdf.

27 ﱠ ﻟا َو ِﻦﯿ ٖﯿ ْﺤُﯾ ﱠﻢُ ﺛ ﻰ ٖﻨُﺘﯿ ٖﻤُﯾ ى ٖﺬﱠ ﻟا َو ِﻦﯿ ٖﻔْﺸَ ﯾ َﻮُﮭَﻓ ُﺖْﺿ ِﺮ َﻣ اَذِا َو ِﻦﯿ ٖﻘْﺴَ ﯾ َو ﻰ ٖﻨُﻤِﻌ ْﻄُﯾ َﻮُھ ى ٖﺬﱠ ﻟا َو ِﻦﯾ ٖﺪْﮭَﯾ ﻰ ٖﻟ َﺮِﻔْﻐَ ﯾ ْنَا ُﻊ َﻤ ْطَا ى ٖﺬ

ِﻦﯾ ّٖﺪﻟا َم ْﻮَ ﯾ ﻰ ٖﺘَ ﭙﯿ ٖﻄَﺧ)” (Şuara 26/78-82).

Kur’an Yolu müfessirlerine göre gerçek ve tapılmaya lâyık olan Tanrının;

yaratan, hidayete erdiren, yediren, içiren, şifa veren, öldüren, hayat veren ve kıyamet gününde günahları bağışlayan Allah olduğuna dikkat çeken bu ayetler, Hz.

İbrahim’in kavminin tapmış olduğu bütün Tanrıların uydurma olduğunu, onlara tapanların da yanlış yolda olduklarını bildirmektedir.8 Bu bilgiye dayanarak hutbede bu ayetlerin kullanılması tefsir metodolojisi açısından olumlu karşılanabilir.

Hutbede, Allah’ın insanlara, peygamberleri ve kitapları aracılığıyla sırat-ı müstakimi gösterdiği; insanların ise bu yolun yolcusu olarak kötülüklerden uzak durmakla ve iyiliği yeryüzünde yaymakla görevli oldukları ifade edilmektedir.

Ancak doğru yolun yolcusu olmak, kötülüklerden uzak durmak ve iyiliği yaymakla ilgili Kur’ân’dan somut bir öneriye rastlanamamıştır. Bu noktada şu ayetlere de yer verilebilirdi:

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa erenler onlardır.” (Âl-i İmran 3/104).

“Onlar, Allah’a ve ahiret gününe inanırlar. İyiliği emrederler. Kötülükten men ederler, hayır işlerinde birbirleriyle yarışırlar. İşte onlar salihlerdendir.” (Âl-i İmran 3/114).

“Allah’a Sığınmanın En Güzel İfadesi: Muavvizeteyn Suresi” isimli hutbe9 de 2017 yılında yayımlanan inanç konulu hutbelerden birisidir. Hutbede Felak ve Nas Surelerinin esas alındığı tespit edilmiştir. Hutbenin hemen girişinde bu iki surenin orijinal metinleri ve mealleri şu şekilde verilmiştir:

“De ki: Yarattığı şeylerin şerrinden, karanlığı çöktüğü zaman gecenin şerrinden, düğümlere üfürüp büyü yapan üfürükçülerin şerrinden ve haset ettiği vakit

8 Hayreddin Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, (Ankara: DİB Yayınları, 2007), 4:

157.

9 DİB, “Allah’a Sığınmanın En Güzel İfadesi: Muavvizeteyn Suresi”, erişim: 3 Haziran 2019, https://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/HutbelerListesi/Allah%E2%80%99a%20 S%C4%B1%C4%9F%C4%B1nman%C4%B1n%20En%20G%C3%BCzel%20%C4%B0fadesi%20M uavvizeteyn%20Suresi.pdf.

28 hasetçinin şerrinden sabahın Rabbine sığınırım. ( ِّﺮَﺷ ْﻦ ِﻣ َو َﻖَ ﻠَﺧ ﺎ َﻣ ِّﺮَﺷ ْﻦ ِﻣ ِﻖَﻠَﻔ ْﻟا ِ ّب َﺮِ ﺑ ُ ذﻮُﻋَا ْﻞُ ﻗ

ِتﺎَ ﺛﺎﱠ ﻔﱠﻨﻟا ِّﺮَﺷ ْﻦ ِﻣ َو َﺐَﻗ َو اَذِا ٍﻖِﺳﺎَﻏ

َﺪَﺴ َﺣ اَذِا ٍﺪِﺳﺎ َﺣ ِّﺮَﺷ ْﻦ ِﻣ َو ِﺪَﻘُ ﻌْﻟا ﻰِﻓ )” (Felak 113/1-5).

“De ki: İnsanların kalplerine vesvese sokan, pusuya çekilen cin ve insan şeytanının şerrinden insanların Rabbine, insanların Melikine, yani mutlak sahip ve hâkimine, insanların İlâhına sığınırım. ( ِسا َﻮْﺳ َﻮْﻟا ِّﺮَﺷ ْﻦ ِﻣ ِسﺎﱠﻨﻟا ِﮫ ٰﻟِا ِسﺎﱠﻨﻟا ِﻚِﻠ َﻣ ِسﺎﱠﻨﻟا ِ ّب َﺮِ ﺑ ُ ذﻮُﻋَا ْﻞُ ﻗ ِسﺎﱠﻨﻟا َو ِﺔﱠﻨ ِﺠْﻟا َﻦ ِﻣ ِسﺎﱠﻨﻟا ِروُﺪُﺻ ﻰ ٖﻓ ُس ِﻮْﺳ َﻮُﯾ ى ٖﺬﱠ ﻟَا ِسﺎﱠﻨ َﺨْﻟا )” (Nas 114/1-6).

Kur’an Yolu müfessirlerine göre Felak ve Nas Sureleri Allah’a sığınmanın en güzel ifadelerindendir.10 Hutbede de Allah’a sığınma konusunun işlendiği göz önüne alındığında, bu surelerin hutbede kullanılması gayet yerinde olmuştur. Hutbede Felak ve Nas Sureleri hakkında bilgi verilirken, bu surelerin inancımızı, duygularımızı, çaresizliğimizi istismar etmek isteyenler karşısında bizlere ferasetli ve basiretli olmayı ve sadece Allah’a kul olmayı öğrettiği ifade edilmektedir. Nitekim Muavvizeteynle ilgili yaptığımız araştırmanın neticesinde de Felak Suresinin dördüncü ayetinin bu noktaya temas ettiği anlaşılmıştır.

Yine Kur’an Yolu müfessirleri bu ayet için yaptıkları açıklamada “neffâsât”

kelimesiyle gerçek büyücü ve üfürükçülerin kastedildiğini, kadın veya erkek, büyü ile meşgul olan herkesin şerrinden Allah’a sığınılması gerektiğini ifade etmişlerdir.

Ayrıca câhiliye döneminde ipi düğümleyerek ve düğümlere bir şeyler okuyup üfleyerek büyü yapıldığı bilgisi verilerek, ayette düğümlü ipe üflenerek yapılan büyünün etkisinden ve şerrinden değil, bunu yapanların kötülüğünden söz edildiği belirtilmiştir. Yani bu tür işlerle meşgul olanların insanları aldatıp kafalarını karıştırdığı, bilhassa sıkıntılarından kurtulma hususunda insanları gerçeklere yönelmekten ve bilime uygun tedbirlere başvurmaktan alıkoydukları, yanlış yollara ve davranışlara yönlendirdikleri, bu sebeple mü’minlerin büyücü ve üfürükçülere itibar etmemeleri, onlardan uzak durmaları ve onlara değer vermekten sakınmaları gerektiği beyan edilmiştir.11 Sonuç olarak hutbede bu sureler hakkında yapılan yorumların bazı tefsir kaynaklarında karşılığının olduğu anlaşılmaktadır.

10 Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 5: 718.

11 Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal Ve Tefsir, 5: 721.

29

“Âyete’l-Kürsi’den Öğrendiğimiz Hakikatler” başlıklı diğer bir hutbenin,12 konu olarak Bakara Suresinin iki yüz elli beşinci ayetini esas aldığı anlaşılmaktadır.

Ancak orijinal metni verilen ayete topluca bir mealin verilmediği görülmektedir.

Usul olarak, her hutbenin başında ilk önce ayet metni ve mealinin verilmesi yöntemi uygulanabilirse, hutbelerin daha kolay anlaşılmasına katkı sağlanabilir. Hutbenin başında yer alan “Âyete’l-Kürsî” ismiyle meşhur bu ayet şu şekilde aktarılabilir:

“Allah, kendisinden başka hiçbir ilâh olmayandır. Diridir, kayyumdur. Onu ne bir uyuklama tutabilir, ne de bir uyku. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. İzni olmaksızın onun katında şefaatte bulunacak kimdir? O, kulların önlerindekileri ve arkalarındakileri (yaptıklarını ve yapacaklarını) bilir. Onlar onun ilminden, kendisinin dilediği kadarından başka bir şey kavrayamazlar. Onun kürsüsü, bütün gökleri ve yeri kaplayıp kuşatmıştır. (O, göklere, yere, bütün evrene hükmetmektedir.) Gökleri ve yeri koruyup gözetmek ona güç gelmez. O, yücedir, büyüktür.( ى ٖﺬﱠ ﻟا اَذ ْﻦ َﻣ ِض ْرَ ْﻻا ﻰِﻓ ﺎ َﻣ َو ِتا َﻮ ٰﻤ ﱠﺴﻟا ﻰِﻓ ﺎ َﻣ ُﮫَ ﻟ ٌ م ْﻮَﻧ َﻻ َو ٌ ﺔَﻨِﺳ ُ هُ ﺬُﺧْ ﺎَﺗ َﻻ ُمﻮﱡﯿَﻘ ْﻟا ﱡﯽَﺤْﻟَا َﻮُھ ﱠﻻِا َﮫ ٰﻟِا َﻻ ُ ﱣ َ ٖﮫ ِﻤْﻠِﻋ ْﻦ ِﻣ ٍء ْﯽَﺸِ ﺑ َنﻮُ ﻄﯿ ٖﺤُﯾ َﻻ َو ْﻢُﮭَﻔ ْﻠَﺧ ﺎ َﻣ َو ْﻢ ِﮭﯾ ٖﺪْﯾَا َﻦْﯿَ ﺑ ﺎ َﻣ ُﻢَ ﻠْﻌَ ﯾ ٖﮫِﻧْ ذِﺎِ ﺑ ﱠﻻِا ُ هَﺪْﻨِﻋ ُﻊَﻔْﺸَ ﯾ ِتا َﻮ ٰﻤﱠﺴﻟا ُﮫﱡﯿِﺳ ْﺮُ ﻛ َﻊِﺳ َو َءﺎَﺷ ﺎ َﻤِ ﺑ ﱠﻻِا

ُ ﻈْﻔ ِﺣ ُ هُدُﺆَ ﯾ َﻻ َو َض ْرَ ْﻻا َو

ُﻢﯿ ٖﻈَ ﻌْﻟا ﱡﻰِﻠَ ﻌْﻟا َﻮُھ َو ﺎ َﻤُﮭ )” (Bakara 2/255).

Hutbe içerisinde ayet hakkında yapılan bir yorumda “ ُمﻮﱡﯿَﻘ ْﻟا ﱡﯽَﺤْﻟَا ” ibaresine,

“hayatı veren de alan da O’dur” şeklinde mana verildiği görülmektedir. Ancak Kur’an Yolu isimli tefsirde yer alan ifadelere göre burada, canı bile olmayan bir putun ilâh olamayacağını ifade etmek için “O diridir” buyrulmaktadır. Yani bu hitap, kendi elleriyle yaptıkları putlara tapmakta olan müşriklere cevap mahiyetindedir.

Araplar ve diğer milletlerden olan müşriklerin çoğunluğu, Allah’a iman etmekle beraber –her birine ayrı birer işlev atfettikleri– sözde tanrılara da inanmaktaydılar.

Yani Allah Teâlâ’nın “bütün varlıkları görüp gözeten, yöneten, bir an bile onları bilgi ve ilgisi dışında tutmayan” anlamına gelen “kayyûm” sıfatının zikredilmesiyle vurgulanmak istenen asıl nokta, hutbede belirtildiği gibi “dünyanın fani, hayatın bir

12DİB, “Âyete’l-Kürsi’den Öğrendiğimiz Hakikatler”, erişim: 3 Haziran 2019, https://www2.diyanet.gov.tr/DinHizmetleriGenelMudurlugu/HutbelerListesi/Ayetel%20K%C3%BCrs iden%20%C3%96%C4%9Frendi%C4%9Fimiz%20Hakikatler.pdf.

30 emanet olduğu bilinciyle yaşamak” değil; “küçük, aracı ve özel görevli tanrılara”

gerek olmadığı gerçeğidir.13

Hutbede “ ٌم ْﻮَﻧ َﻻ َو ٌ ﺔَﻨِﺳ ُ هُ ﺬُﺧْ ﺎَﺗ ” ayeti için Allah’ın yaratılmışlara özgü َﻻ niteliklerden münezzeh ve insanlara şah damarından daha yakın olduğu yorumu yapılmaktadır. Bu ibare Allah’ın insanlara şah damarından daha yakın olduğu gerçeğine işaret sayılabilir. Ancak “Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf 50/16) ayeti de bu noktada hutbeye dahil edilebilirdi. Çünkü Allah’ın insana şah damarından daha yakın olduğu bilgisi bu ayette lafzen de zikredilmektedir.

Yine Kur’an Yolu tefsirinde geçen bir yoruma göre “ ٌم ْﻮَﻧ َﻻ َو ٌ ﺔَﻨِﺳ ُ هُ ﺬُﺧْ ﺎَﺗ َﻻ” ifadesiyle, uyku basan veya fiilen uyuyan birinin, gözetim, yönetim ve koruma gibi işleri yerine getirmesinin mümkün olmadığı hatırlatılmaktadır. Böylece daha önce değinilen “hayy ve kayyûm” sıfatlarının pekiştirilerek daha iyi anlaşılması sağlanmaktadır.14 Elmalılı Hamdi Efendiye göre de Allah Teâlâ’nın kayyûmluğunun kâmil ve kesintisiz olduğu, onu ne gaflet, ne de uyku basmayacağı, daima âlim, daima habîr (her şeyden haberli) olduğu vurgulanmaktadır.15

Hutbede “ ۪ﮫِﻧْ ذِﺎِ ﺑ ﱠ ﻻِا ُۤهَﺪْﻨِﻋ ُﻊَﻔْﺸَ ﯾ ى ۪ﺬﱠ ﻟا اَذ ْﻦ َﻣ” ayetinin açıklaması yapılırken Allah’ın izni olmadan hiç kimsenin kimseye faydasının ve zararının dokunamayacağı, dolayısıyla onun rızası için sadece salih amellerin, tövbe ve niyazların vesile kılınabileceği belirtilmektedir. Kur’an Yolu müfessirlerinin yaptığı yoruma göre bu ayet, kâfirlerden bir kısmının, Allah’a koştukları ortakların reddedilemez bir şefaat ve geri çevrilemez aracılık hakkına sahip olduklarına inanmalarını ve putlara bu anlayış içinde tapınmalarını eleştirmekte ve onların bu inancının asılsızlığını ortaya koymaktadır. Bunun yanında izne bağlı bir şefaatin bulunduğu, Allah izin vermedikçe ve dilemedikçe kimsenin böyle bir yetki ve imkâna sahip olamayacağı ifade edilmektedir.16 Yani Elmalılı’nın da ifade ettiği gibi bu ayet, Allah’tan şefaat umulamaz anlamına gelmez, bilakis Cenab-ı Hak dilerse, özel veya genel şefaate izin

13 Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 1: 399.

14 Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal Ve Tefsir, 1: 400.

15 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (İstanbul: Şura Yayınları), 2: 128.

16 Karaman v. dğr, Kur’an Yolu Türkçe Meal ve Tefsir, 1: 400.

31 verebilir.17 Dolayısıyla hutbede yapılan yorumda şefaat noktasında yeterince aydınlatıcı bir izahın yapılmadığı anlaşılmaktadır.

Fahruddin Râzi’ye göre ayette geçen “ َءﺎَﺷ ﺎ َﻤِ ﺑ ﱠﻻِا ٖﮫ ِﻤْﻠِﻋ ْﻦ ِﻣ ٍء ْﯽَﺸِ ﺑ َنﻮُ ﻄﯿ ٖﺤُﯾ َﻻ َو”

cümlesiyle Allah-u Teâlâ’dan başka hiç kimsenin her şeyi bilemeyeceğine işaret edilmektedir.18 Ancak hutbede yapılan yorumda her daim hakkın yanında yer almak, hakikatin tercümanı olmak ve hak ve hakikatin önündeki engelleri kaldırmak gerektiği ifade edilmektedir. Dolayısıyla ayetten yapılan bu çıkarımın ayetin bağlamıyla bir ilgisinin olmadığı anlaşılmıştır.