• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.1 DESCARTES’IN AHLAK ANLAYIŞI

Descartes’a göre ahlakın en son gayesi bize “üstün iyi”yi vermesidir.

Ona göre üstün iyi hakikatin ilk nedenlerle bilinmesidir. Üstün iyinin beraberinde gelen bilgelik bizi mutluluğa götürecektir.

Descartes felsefesinde iki tür ahlak vardır. Đlki Temelli Ahlak, diğeri ise Geçici Ahlaktır. Bizi mutluluğa ancak temelli ahlak götürebilir.

Geçici ahlak ise bizi mutluluğa ulaştıramaz, o sadece insanlarla olan ilişki ve iletişimde göstermemiz gereken uyum konusunda bize yardımcı olmaktadır.

“Descartes’ a göre ahlak, felsefenin hem başında hem de sonunda gelmektedir. Felsefe yapmak için ahlaka ihtiyaç olduğu gibi, felsefe de sonunda bizi temelli bir ahlaka götürmektedir. Fakat bu iki ahlak arasındaki ayrılık önemlidir; biri hayatın, öteki de bilgeliğin zorunluluğundan doğmaktadır. Bunun içindir ki birincisi eğreti, eksik; ikincisi de temelli, tamdır.”16

Şimdi temelli ve geçici ahlakı ayrıntılı olarak inceleyelim.

“Descartes’ ın temelli ahlaktan beklediği şey dünyada hareketini aydınlatmak ve idare etmekti. Bundan ötürü onu, başka bir gaye içinmiş gibi dine eklendiği sanılan, tabii bir ahlak olarak görüyordu. Müspet veya mevzu muhtevası Tanrı tarafından bildirilen veya ilahiyat tarafından Tanrı’ya karşı hareketimizi tanzim etmek için Tanrı adına öğretilen, dinin aksine olarak bu ahlak, insanın tabii mukadderatını, yani dünyadaki kaderini serbest ve tam şeklinde gerçekleştirmesi vasıtası olarak, tamamıyla akıl tarafından kurulacaktır.”17

16 Descartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, çev: Mehmet Karasan, Mehmet Karasın’ın önsözdeki yazısıdır, M.E.B. Yayınevi, Đstanbul 1989, s.4

17 Laberthonniere, Descartes Üzerine Tetkikler, s. 29

Descartes’ ta temelli ahlak bilgeliğin son meyvesidir. Bilgelik ise ilim üzerine kurulmuştur. Descartes kararsızlık yaşamamamız ve düzenli bir hayat kurmamız adına bazı eğreti yani geçici ahlak kuralları belirlemiştir.

”Metot Üzerine Konuşma“ adlı eserinde belirlediği eğreti ahlak kuralları bizleri sadece mutluluğa ve üstün iyiye götürmeye yardımcı olacak olan ahlak kurallarıdır. Bu kurallara bakalım:

1) “Tanrı’nın çocukluğumdan beri içinde yetişmesine inayet buyurduğu dine sağlamca bağlı kalarak, memleketimin kanun ve adetlerine itaat etmek, başka her şeyde de kendimi birlikte yaşayacağım kimselerin en akıllıları tarafından genellikle amel olunan en ölçülü ve aşırılıktan en uzak kanaate göre idare etmekti.”18 Đnancımızı koruyarak, içinde yaşadığımız toplumun gelenek – göreneklerine ve yasalarına saygılı olmalıyız. Ölçülü olmak, akılın ışığında hareket eden kişileri örnek almak bu kural açısından önemlidir.

2) “Elimden geldiği kadar işlerimde sebat sahibi olmak ve en şüpheli kanaatleri bile bir defa kabule karar verdikten sonra pek emin ve şaşmaz kanaatlermiş gibi daima sebatla takip etmekti.”19 Descartes’a göre erdemli insan kararlı ve sebatlı insandır. Yaşam içerisinde seçimlerimizi bize en doğru görünene göre yaparız. Bunu da ancak kararlı olursak ve sebatlı davranırsak gerçekleştirebiliriz. Kararlı ve sebatlı olmak erdemin bir gereği olduğu gibi bizi mutluluğa da götürür. Mutlu olmak içinse kişisel bir çaba gerekmektedir.

3) “Her zaman talihten ziyade kendimi yenmeye ve dünyanın düzeninden çok kendi arzularımı değiştirmeye; genellikle düşüncelerimizden başka hiçbir şeyin elimizde olmadığına dolayısıyla dışımızda olan şeyler hakkında elimizden geleni yaptıktan sonra, gücümüzün yetmediği bütün şeylerin bizim için mutlak olarak imkansız olduğuna inanmaya alışmaya çalışmaktı.”20

18 Descartes, Metot Üzerine Konuşma, çev: Mehmet Karasan, M.E.B Yayınevi, Ankara 1997, s.25

19 Descartes, a.g.e., s. 27

20 Descartes, a.g.e., s. 28

Dünyanın düzenini talihe bağlamamalıyız. Çünkü dünya düzenini sadece Tanrı belirlemiştir. Çabamız neyin bizim gücümüz dahilinde olduğunu ve neleri değiştirebileceğimizi dikkate almakla ilişkilidir. Yani bir bilinç geliştirmek önemli olmaktadır. Gücümüzün yetmediği şeylerin imkansız olduğunu görmek ancak bu bilinçle mümkün olacaktır. Descartes’a göre elde edemeyeceğimiz şeyleri arzulamaktan vazgeçmek ve hoşnutluk içinde yaşamak için bu kuralı uygulamak yeterlidir.

4) “Bütün hayatımı aklımı işletmekte ve kabul ettiğim metodu güderek gücümün yettiği kadar hakikatin bilgisinde ilerlemekte kullanmaya devam etmekten daha iyi bir şey yapamayacağıma inandım.”21

Sonuç olarak yaşamımız boyunca aklın önderliğinde hareket etmek ve bu kuralları uygulayarak çaba göstermek yapabileceğimiz en iyi şeydir, diyebiliriz.

Geçici ahlak açısından bir değerlendirmeye gidecek olur isek, bu ahlakın bir bilinç geliştirme ve zihni bir eğitim olduğunu söyleyebiliriz.

Mutluluk ve içsel bir huzurun zihni bir çaba ve bu çabanın sonucunda insanlarla kurduğumuz iletişimle açığa çıkan bir boyutta yer aldığını vurgulamamız gerekmektedir. Geçici ahlak temelli ahlak gibi üstün iyiyi veremez. Üstün iyiye varma yolunda gerek bizimle ilgili ve gerekse çevremizle kurduğumuz ilişkilerle ilgili olan bir uyum gereklidir ki işte bu noktada geçici ahlak kurallarının uygulamaya konulması gerekli olan bu uyumu sağlayacaktır.

“Descartes’ ın belirlediği geçici ahlak, insanın ulaşmayı hedeflediği üstün iyiyi elde edinceye kadar zihninin işleyişini biçimlendirme ve bu esnada hayatını düzenleme imkanı sağlayarak amacı daha kolay gerçekleştirmek için düşünülmüştür. Yani buradaki ahlak üstün iyiyi vermek değil, üstün iyiye ulaşmada gerekli uyumu sağlamaktır.”22

21 Descartes, Metot Üzerine Konuşma, s. 29

22 Nurten Gökalp, “Descartes ve Spinoza Düşüncesinde Gerçek Đyi Kavramı” adlı makale, Felsefe Dünyası Dergisi, Türk Felsefe Derneği Yayını, Sayı 40,2004/2, s.21

Şimdi geçici ahlakla ilgili olarak farklı noktaları vurgulayalım:

“Eğreti ahlakın özelliği, onu kabul edeni mümkün olduğu kadar bahtiyar yaşatmaktır. Eğreti ahlakı iyi anlamak ve temelli ahlakla ayrılığını iyi kavramak için bu nokta üzerinde iyi durmak gerekmektedir. Descartes burada bu tabiri felsefede çok klasik olan bahtiyarlık ve mesutluk arasındaki ayrımı göstermek için kullanmaktadır. Baht, ancak bizden dışarıda bulunan şeylere bağlıdır, kendi emeği ile edinmedikleri bir nimete kavuşan kimselere bilgeden çok bahtiyar denir. Oysa saadet tam bir ruh memnunluğu ile iç hoşnutluğundan ibarettir. Bu ise, talihten yardım görmeyen, bilgelerde bolca bulunur. Descartes’ a göre mesut yaşamak ruhu memnun ve hoşnut yaşamaktan başka bir şey değildir.”23

Descartes’ ta bir talih anlayışının olmadığına değinmiştik. Talih ancak kişinin mutluluğunu ve mutsuzluğunu dışsal bir nedene yüklemesinden kaynaklanır. Talihe çok fazla değer yükleriz ve düşüncelerimizle ona bir biçim veririz. Bunu yaparken bilinçli davrandığımız da söylenemez. Descartes’ın her zaman altını çizdiği zihni bir eğitim ve bilinçlilik hali ise mutluluk ve talih arasındaki farkı görmemize vesile olur.

Tercihlerimizi bizim açımızdan en doğru bir şekilde yapıyorsak, bu noktayla ilgili her türlü çabayı gösteriyorsak zaten yaşadıklarımıza dışsal bir değerlendirmenin çerçevesinden değil, içsel bir değerlendirmenin çerçevesinden bakıyoruz demektir.

Mutluluk içsel bir değerlendirmeyle gelen bir ruh hoşnutluğudur.

Ancak, kişinin başarısını ve başarısızlığını, mutluluğunu ve mutsuzluğunu kısacası her türden tecrübelerini kendine bağlamaması, dışsal faktörlere yüklemesinin daha sık görülen bir durum olduğunu belirtmemiz gerekir. Hatta genellikle mutluluk, başarı gibi hoş yaşantıları kendimizle ilintilendiririz de;

nahoş yaşantıları hep şansa, talihe yükleriz.

23 Descartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, Mehmet Karasan’ın fikridir, s. 14

Yaşantılarımızı –hoş olsun olmasın- nelere yüklediğimiz bizim dünya görüşümüzü ve gelecekteki eğilimlerimizi belirleyecektir. Onun için hoş durumları yetenek ve çabaya; diğerlerini ise şans ve talih faktörüne dayandırmaktan vazgeçmeliyiz. Descartes’ın sıkça dile getirdiği bilgelik yaşantısının gereği olan bu alışkanlığı edinmek zorundayız.

Geçici ahlakla ilgili ayrıntılar yeteri kadar incelendikten sonra şimdi, genel olarak Descartes’ın ahlak anlayışına bakalım:

Descartes’ ta ahlakın en üstün boyutu bize kalıcı mutluluğu verebilmesidir. Kalıcı mutluluğun sırrı kendi doğamızın ve sınırımızın farkında olmaktır. Biz bu farkındalığa ancak akılın ışığında ulaşabiliriz. Descartes’ın ahlaka ilişkin görüşleri duygu anlayışının açılımını yapmaktadır.

“Descartes’ a göre ahlak bilimi “bilgi ağacının” ayrılmaz bir parçasıdır. Ahlak felsefesi, gerçek ve kalıcı mutluluğun pratik yararlarını sağlamak üzere kendi doğamızın ve sınırlarının akıl yoluyla anlaşılmasını amaçlar. Ahlak felsefesinin anlamayı amaçladığı doğamızın en önemli yönü ruhun bedenden etkilenmesi sonucunda ortaya çıkan duyguların fizyolojik temeli ve psikolojik dinamikleriyle ilgilidir.”24

Mutluluk, bilgeliğin bir sonucu, bir meyvesidir. Ahlaklı yaşam mutluluk vereceği gibi en son aşamada üstün iyiyi de beraberinde getirmektedir.

Descartes’ın ahlak görüşünde üstün iyi, bilgelik ve mutluluğun zincirleme bir yapının halkaları olduğunu görüyoruz:

“Descartes’ a göre ahlakın en son gayesi bize yalnız bilgeliğin verebildiği, üstün iyidir. Üstün iyi ise, hakikatin ilk nedenlerle bilinmesinden, yani bilgelikten başka bir şey değildir. Bize üstün iyiyi veren bilgelik, onunla bizi mutluluğa da sahip kılar. Böylece bilgeliğin meyvesi olan mutluluk, apaçık olarak felsefenin ve felsefeyi de sona erdiren temelli ahlakın tamamlanmasını gerektirir. Fakat, eksik ve eğreti ahlakın bizi eriştiremediği yerde, hiç olmazsa elimizden geldiği kadar bahtlı yani doğal ve sosyal

24 John Cottingham, Descartes Sözlüğü, çev: Bülent Gözkan, Necati Ilgıcıoğlu, Ayhan Çitil, Aliye Kovanlıkaya, Doruk Yayıncılık, 1. Baskı, Đstanbul, Aralık 2002, s.31,32

muhitimize mümkün olduğu kadar uyan bir hayat sürmeyi deneyebiliriz. O halde eğreti ahlakın asıl işi bizi, saadete kadar götürmek değil, sadece bu uymayı yani bağlantıyı sağlamaktır.”25

“Descartes’ a göre insan yalnızca kendi düşüncesine ya da yalnızca kendine egemen olabilir, bunun dışında herhangi bir şeye egemen olamaz:

dış dünya bizim kolay kolay değiştiremeyeceğimiz bir alandır, bir karmaşıklar ortamıdır. Đnsan Descartes için, elinde olmayan bir dış dünyayla ve elinde olmayan bir gelecekle ilgili herhangi bir şeyi istemekten kaçınabildiği ölçüde davranışlarını bir düzene koymuş olacaktır.”26

Descartes’ın talih ve mutluluk ayrımına ilişkin düşüncelerinde karşımıza “gücümüz dahilinde olan” ve “değiştirmeye gücümüzün yetmeyeceği” şeyler çıkmaktaydı. Yine anlıyoruz ki bizler ancak kendi düşüncelerimizden sorumluyuz. Düşüncelerimizi eğiterek mutlu ve huzurlu oluruz. Böyle bir eğitimden geçtikten sonra dış etmenleri değiştirme gücümüzün olmadığı gerçeğini öğrenebiliriz. Hemen hepimiz dönem dönem yaşantılarımızla ilgili olarak değerlendirmelerimizi dışsal faktörlere yüklüyoruz. Descartes sıklıkla bu durumdan –alışkanlıktan- kurtulup yaşamımıza bir yön vermemiz gerektiğini söylemektedir.

Descartes’ın geçici ve genel ahlak anlayışından bahsettikten sonra sıra temelli ahlaktan ne anladığına gelmiştir. Temelli ahlakın kurallarına bakalım:

Ona göre ancak temelli ahlak gerçek bir mutluluğa ve en yüksek memnunluğa ulaştırabilir.

Descartes sosyal ve doğal çevremize en iyi şekilde uyum sağlamamıza yardım ederek ampirik bir saadete götüren yani bahtiyarlığa götüren eğreti ahlak ile bilgeliğe sahip olduktan sonra gerçek saadete yani tam bir ruh memnunluğuna götüren temelli ahlaktan söz etmiştir.

25 Descartes, Metod Üzerine Konuşma, çev: Mehmet Karasan M.E.B. Yayınevi, Ankara 1997, s. 128

26 Afşar Timuçin, Descartes Felsefesine Giriş, s. 127,128

Descartes, bize en yüksek memnunluğu veren şeylerin neler olduğunu gözden geçirdiğinde, bunların iki türlü olduğunu görmüştür: Fazilet ve bilgelik gibi elimizde olanlarla itibar, servet ve sağlık gibi elimizde olmayanlar.

Temelli ahlakın kuralları:

1) Hayatın her fırsatında yapmak veya yapmamak gerekeni bilmek için her zaman elden geldiği kadar düşünceyi kullanmaya çalışmaktır.

2) Akılın öğütlediği her şeyi ihtiras ve iştahlara kapılmaksızın yerine getirmek için, sağlam ve sabit bir karar sahibi olmaktır.

Bu kurallara baktığımızda Descartes açısından tıpkı geçici ahlakta olduğu gibi temelli ahlakta da düşünsel ve zihinsel bir eğitimin varlığı göze çarpıyor. Bununla birlikte geçici ahlakta olduğu gibi kararlı olmak ve sebatlı davranmak boyutu temelli ahlakta da kendisini göstermektedir. Kararlılık ve sebatkarlık; iradeyi ön plana çıkarmaktadır. Descartes’ ta irade aklın yönetiminde hareket ederek tutkuların esiri olmamaktır. Đşlerimizde kararlı ve sebatlı davranmak iradenin bir öncüsü olmakta ve buna ek olarak fazilet için de bu karar ve sebat halinin her an yaşanması ve istikrarlı olarak her işte devreye konulması gerekmektedir. Descartes’ın irade ile ilgili görüşlerine çalışmamızın ilerleyen sayfalarında yer verilecektir. Şimdilik iradenin, ahlak ve erdemle olan iç içeliğini vermemiz yeterli olacaktır.

“Eğreti ahlaktaki işlerinde sağlam ve sabit olan iradesi temelli ahlak için de geçerlidir. Đrade, kendimizi ihtiraslara bırakmaksızın şaşmaz bir şekilde aklın emirlerini takip etmek kararıdır. Eğreti ahlakın bizi alıştırdığı, kararlarımızda sabit ve devamlı bir şekilde aklın emirlerine itaat etmesinden başka bir şey değildir. Fazilet böylece, bir karar sağlamlılığı olmaktadır. Đrade kararların sabit ve sağlam olduğu andan itibaren fazilete de sahiptir ve bunun için eğreti ahlak bir bahtiyarlık garantisidir. Đradeyi düzenleyen şeyin basit bir ahlaki güven yerine akli bir pekinlik oluşu iradenin kararlarını adeta şaşmaz

kılmaktadır ve ondan elde ettiğimiz bahtiyarlık ve memnunluğa ayrıcalık kazandırmaktadır.”27

Görüyoruz ki geçici ahlak ve temelli ahlak arasında tam olarak keskin bir ayrım yapılamamaktadır. Geçici ahlak kuralları bahtiyarlığın anahtarı niteliğindeydi. Temelli ahlakta karşımıza çıkan iradeyle ise bu bahtiyarlık bir anlam kazanmaktadır.

Bu aşamada Descartes’ın vicdanla ilgili görüşlerine de bakmamız yerinde olacaktır.

Descartes’a göre aklın yönetiminde davranıyorsak ve kendimiz adına en iyi olan şeyi yaptığımıza inanıyorsak vicdanımız da rahat olacaktır. Aklın kontrolünde olan bir insanın vicdanının rahatsız olması için hiçbir sebep olmayacaktır. Yine filozofumuza göre kendimizden ve yaşamdan hoşnutluk duymamız için yalnız başına erdem yeterli gelecektir.

Đrade ve vicdan rahatlığı ise bu erdemi besleyen bir konumda yer almaktadır. Akılla, irade ve vicdanla desteklenen bir erdem memnuniyet içinde yaşamamızı sağlar. Ancak Descartes’a göre irademizi kullanmamıza rağmen yanlış kararlar da verebiliriz veya o an için iyi olduğuna inandığımız şeyi yaptıktan sonra o şeyin aslında hiç de iyi olmadığını görebiliriz. Bu anlamda irade her ne kadar devrede olsa da erdemden gelen memnuniyet bazen yanıltıcı olabilmektedir. Öyleyse erdemden gelen memnuniyete her zaman sarsılmaz bir biçimde güvenmemeliyiz.

Đnsan olmanın bir gereği olarak ihtiraslarımıza veya arzularımıza fazlaca kapılabiliriz. Yani an be an erdemli bir biçimde davranamayabiliriz. Bu bakımdan baktığımızda böylesine erdemli davranmak gücünü her zaman kendimizde bulamayabiliriz. Đşte bu noktada aklın gücü ve etkisi kendini yeniden gösteriyor.

27 Descartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, s.120-123

Descartes düşüncesinde aklın belirleyici gücü bizi, gerçekten iyi olan hakkında bilgilendirerek erdemin yanıltıcı memnuniyetinden korumaktadır.

Bunun yanı sıra akıl erdemi doğru zevklere yönlendirerek onlardan en iyi şekilde yararlanmamıza yardımcı olmaktadır. Son aşamada akıl, arzularımız üzerinde müdahalede bulunarak onlara bir sınır da getirmektedir.

Böylelikle görmekteyiz ki Descartes felsefesinde bizler asıl mutluluğu aklı doğru kullanarak ve aklı takip ederek yakalayabiliriz. Mutluluk içinse zihni bir eğitim ve bilinçlilik hali gerekmektedir. Akılla temellenen bir zihinsel eğitim ve bilinçli davranmanın gerekliliği bir kez daha karşımıza çıkmış oluyor.

Şimdi de Descartes’ ın temelli ahlak kurallarından üçüncüsüne geçelim.

3) Elden geldiği kadar akla göre hareket ederken, elde olmayan bütün nimetlere bütünüyle gücümüzün dışında şeyler gözüyle bakmak ve bu yolla onları hiçbir zaman arzu etmemeye alışmaktır.

Daha önce bu kuralla geçici ahlakta da karşılaşmıştık. Temelli ahlakın buradaki etkin gücü 3. Kuralın uzantısı olarak arzu ve tutkularımızı yumuşatmak ve onlara bir sınır koymaktır. Bununla birlikte temelli ahlak arzu ve tutkularımıza da düzen vermektedir.

“Descartes’ ın, eğreti ahlaktan içeriğini değiştirmeden temelli ahlaka aktardığı kural 4. kuraldır. Aklını işletmekten ve gücü yettiği derecede hakikatin bilgisine ilerlemekten duyduğu memnunluk ahlakın temellerinden biri olmaktadır.

Descartes, dünyada mutlak olarak iyi denebilecek hiçbir iyi bulunmadığına göre, sağduyuya sahip olunca kendisinden bir fayda edilmeyecek hiçbir kötülüğün olmadığını düşünmektedir. Durmadan karşımıza çıkan bir sürü üzüntüyü yenmek her ne kadar zor olsa da, üzüntü kaynaklarının bize zarar vermelerine engel olmak için durmadan onlara dikkat etmeye mecburuz. Buna karşı tek bir çaremiz vardır: anlayışımızı kullanarak düşüncelerimizi başka şeylere yönlendirmeliyiz. Ancak dünyadaki

şeylere iyi veya kötü bir yandan bakmak mümkün olduğuna göre, herhangi bir şeyde hünerimizi göstermek gerekiyorsa o da, en çok lehimizde görünen, seviyeden bakmayı bilmektir.”28

Bu son kuralla birlikte Descartes’ın sağduyuya ilişkin fikirleri daha netleşiyor. Sağduyu yaşamımızda gerçek iyi ve gerçek kötü gibi keskin kavramların olmadığını bize hatırlatmaktadır. Ayrıca sağduyu ile biz, yaşamımızda karşımıza çıkan bazı zorlukları –ki biz onları çoğunlukla kötülük olarak değerlendiririz- olumlu bir boyuta bile taşıyabiliriz. Yani bir bakıma bu zorlukları dönüştürüp, onları kendi yararımıza olacak şekilde bile kullanabiliriz.

Zorluklar bazen yıldırıcı bir şekilde de karşımıza çıkabilirler, bu nokta da onların hepsini yenmek bize güç görünecektir. Ancak mücadeleci davranmak durumundayız. Aksi takdirde üzüntüler, zorlayıcı yaşantılar bizi belirler, onların bize egemen olmalarına izin vermiş oluruz. Zorluklarla, aşılmaz gibi görünen sıkıntılarla mücadelemizi, elbette ki akılla, erdemle, iradeyle yürüteceğiz. Bunu yaparken de sanki etrafımızda başka şeyler olup bitmiyormuş gibi üzüntüye merkezi bir rol vermek doğru değildir.

Hayat sadece bu üzüntünün merkezinde dönüyormuş gibi tatsız yaşantılara odaklanmak zor durumları lehimize çevirmemize engel olacaktır.

Bu bakımdan tabir-i caizse uyanık olmalı ve bilinçli hareket etmeliyiz ki engeller, sıkıntılar bizi belirlemesin, biz onlardan dersler çıkararak istifade edelim.

Yukarıda hoş olmayan yaşantıları genelde kötü, hoş yaşantıları ise iyi olarak değerlendirdiğimizi söylemiştik. Şimdi bu iyi ve kötü kavramının Descartes tarafından nasıl değerlendirildiğini açıklamaya çalışalım. Kolaylık ya da rahatlık veren her şey Descartes’ a göre iyi, bu durumun zıddı ise kötüdür.

28 Descartes, Ahlak Üzerine Mektuplar, s.54

Esasında iyi ve kötünün tanımının bu şekilde yapılması şeylere değer atfederken ne gibi kriterler gözettiğimizi da ortaya çıkarmaktadır. Başlıca kriterlerimiz de şu halde kolaylık ve rahatlık olmuş oluyor. Bu kriterleri gözettikten sonra her hangi bir davranışı gerçekleştirdikten sonra yanılmış olsak bile pişmanlık duymak gibi bir şey söz konusu olmamaktadır. Çünkü biz o an itibariyle bize doğru görünen, kolaylık ve rahatlık vereceğine inandığımız şeyi yapmışızdır.

Doğamız gereği her şeyi bilme ve her şeyin en mükemmelini yapma özelliklerine sahip değiliz. Hal böyle olunca az önce değinildiği gibi kimi zaman yanılır, hata yapar, kimi zaman yanlış yaparız. Önemli olan bu sınırlılığımızın bilincinde olup ona göre hareket etmektir ki Descartes’ ta bu bilinçlilik insan için son derece kıymetli bir kazanımdır.

“Fazilet, en iyi olduğuna hükmettiği şeyleri yapmakta asla hata yapmadığına vicdanı tanıklık edecek şekilde yaşamaktır. Faziletin yolunu böyle takip eden bir kimse mutlu olmak için o kadar güçlü bir memnunluk duyar ki, ihtirasların en şiddetli gayretleri ruhunun huzurunu bozmak için asla yeterli güce sahip olamazlar.”29

Bu tanımdan anlaşılmaktadır ki erdem bizim için en iyi olduğunu düşündüğümüz şeyleri yapmak ve bu şeylerden dolayı vicdanımızın rahatsız olmamasını içeren bir boyut taşımaktadır. Đyi şeyler yaptığımıza kanaat getiriyor isek ve vicdanımız da rahatsa mutlu olmamamız için bir neden de olmayacaktır. Öyle ki bu mutluluğu en güçlü tutkular bile bozamayacaktır.

Mutluluğa giden olan yol erdemli bir hayat yaşamaktan geçmektedir.

Erdem bu günümüzü, yarınımızı bizden çalacak olan dışsal etmenleri bertaraf eden iradeyi desteklemektedir. Duygularımızın bizi belirlemesine izin vermemeliyiz. Bunun için iradenin gücüne ihtiyaç duymaktayız. Đşte erdem tam da bu noktada devreye girerek iradeyle birlikte hareket etmekte ve yaşamımızı kolaylaştırmaktadır. Descartes’ın ahlak ve erdemle ilgili görüşleri,

29 Descartes, Ruhun Đhtirasları, çev: Mehmet Karasan, 1. Basım, M.E.B. Yayınevi, Ankara 1972,

29 Descartes, Ruhun Đhtirasları, çev: Mehmet Karasan, 1. Basım, M.E.B. Yayınevi, Ankara 1972,

Benzer Belgeler