• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM

1.2 DESCARTES’TA ĐHTĐRASLAR

Descartes’ ta ihtiraslar oldukça ayrıntılı bir şekilde ele alınmıştır.

Filozof, özellikle “Ruhun Đhtirasları” adlı eserinde her bir ihtirasın tanımını yapmış, etkilerini belirtmiş, onlardan en iyi şekilde nasıl yararlanacağımızın ipuçlarını vermiştir.

“En önemli özellik, ihtirasların, ruhun aksiyonları veya iradeleri olmayan bütün düşünceleri içine alacak kadar geniş düşünülmesi, ruh ve beden arasındaki sıkı birleşmenin karışık ve karanlık kıldığı bir algı olarak nitelendirilmesidir. Descartes bunlara duygu adını da verebileceğimizi ifade etmektedir.”36

Şimdi Descartes’ ta temel ihtirasların neler olduğuna geçelim ve ruh –beden ilişkisi açısından hangi boyutta yer aldıklarını inceleyelim:

“Descartes dört temel tutkuyu sıralamaktadır: merak, sevgi, neşe ve keder. Bunların tümü beden ile ilintilidir. Onların doğal kullanımı ruhu harekete geçirir ve bedenin edimde bulunmasında katkı sağlar: ve bu duyumda neşe ile keder uygulanacak ilk şeylerdir. Ruh yalnızca, üzüntü durumunu yaratan acı duygusu ile doğrudan doğruya zararlı hale dönüşebilir.

Bizim iyi ve kötülüğümüz temel olarak ruhun kendisi içinde harekete geçirilen içsel duyumlara bağlıdır. Ruhun tatmin edilmemesi durumunda çeşitli sıkıntılar ortaya çıkacak ve kişiyi rahatsız edecektir. Ancak içsel tatmin ile erdemlilik tam olarak gerçekleştirilebilir. Burada Descartes’ın törebiliminde Stoa etkisinin görüldüğünü hatırlatalım.”37

Dört temel ihtiras Descartes’a göre beden ile ilişkisi içerisinde değerlendirilmelidir. Bu ihtiraslar ruhu da harekete geçirdikleri gibi neşe ve kederin baskın olarak ön plana çıkmasına neden olurlar.

36 Nurten Gökalp, “Akıl – Duygu Đkiciliğine Đki Farklı Bakış” adlı makale, Felsefe Dünyası Dergisi, Sayı 30, 1999/2, s.73

37 Frank Thılly, Felsefenin Öyküsü, Çağdaş Felsefe, çev: Đbrahim Şener, Đzdüşüm Yayınları, 2.

Basım, Şubat 2002, s.80

Acı duygusunun sonucunda üzüntü ortaya çıkmaktadır. Ruha en büyük sıkıntıyı veren ise bu üzüntü duygusudur. Bu bakımdan; duygunun hangisi olduğu – neşe mi, keder mi olduğu - ve yoğunluğu ruhta meydana gelecek değişimler adına belirleyici bir konumda yer almaktadır.

Duygunun niteliği ve özellikle de sevinç ve neşenin ruhta bıraktığı izler kedere, üzüntüye göre çok daha farklı olacaktır. Mutluluk kaynağımız ve içsel rahatlığımızın neye bağlı olduğu da açığa çıkmış oluyor: Đyilik yönünde ağır basan sevgi, sevinç, neşe duyguları. Çalışmamız içerisinde Descartes’ın içsel mutluluk ve fazilet ilişkisine dair fikirlerine değinilmişti. Bu fikirlerin olgunlaşmasında Stoa felsefesinin etkili olduğunun belirtilmesi yerinde olacaktır.

“Hakikatin bilgisini elde edebilen ruh ihtirasları kontrol edebilen ruhtur. Yani iyi hüküm verebilmek için hakikatin bilgisinden ve alışkanlığından faydalanmaktır.”38

Descartes’a göre hakikat her şeyin dayandığı bir ilk nedenin bilinmesi demektir. Hakikatin bilgisine ise ancak akıl yoluyla ulaşabiliriz. Đhtiraslarımızı kontrol edebilmemiz hakikatin bilgisini elde etmemize bağlıdır. Bizi mutlu kılan hayatın her anında, her döneminde iyi yargılar verebilmemizdir. Đyi yargı vermek özünde bir alışkanlıktır. Bu alışkanlığı ise an be an aklın izinde yürüyerek geliştirebiliriz. Đyi yargı vermek; aklın bilgisine erişmek, hakikatin bilgisine varmakla mümkün olmaktadır.

“Bir şahıs ya da nesne bakımından passiyon (etkilenme) olan bir şey başka bir bakımdan aksiyon (etki) olabilir. Herkes onları kendinde hisseder ve dolayısıyla mahiyetlerini ve tabiatlarını keşfetmek için başka yerden müşahadeye gerek yoktur. Genellikle filozoflar tarafından olayın kendinde meydana geldiği nesne veya şahıs göz önüne alınınca ihtiras, olayı meydana

38 Nurten Gökalp, “Descartes ve Spinoza Düşüncesinde Gerçek Đyi Kavramı” adlı makale, Felsefe Dünyası Dergisi, Türk Felsefe Derneği Yayını, Sayı 40,2004/2, s.26

getiren veya meydana gelmesine sebep olan şahıs veya nesne göz önüne alınınca da aksiyon adı ile adlandırılır.”39

Görülüyor ki Descartes’ ta her insan duygularını, ihtiraslarını kişisel boyutta yaşamaktadır. Bu noktada duygu ve tutkuların öznelliği, kişiye haslığı ön plana çıkmaktadır. Duyguların niteliğini anlamak için o duygunun kişisini yani o duygunun sahibini incelememiz gerekmektedir. Duygu, sahibinden ayrı olarak değerlendirilemez.

Đyi bir tutku ve duygu tahlili yapmak istiyorsak dışsal etmenlere değil duyguyu içinde yaşayan insana bakmalıyız.

Filozofumuza göre ruhun tutkularını iyice tanımak ve onlar hakkında değerlendirme yapmamız için ruhun ve bedenin fonksiyonlarını birbirinden ayırmamız gerekmektedir.

“Ona göre hiçbir süje, hiçbir etken ruhumuz üzerine kendisi ile birleşmiş olan beden kadar tesir edemez. Descartes, bunun farkında olmadığımızı görmüştür. Dolayısıyla da düşünmeye mecburuz ki, ruhumuzda bir passiyon olan, bedende bir aksiyondur; o suretle ki ihtiraslarımızın bilgisine ulaşmak için takip edilecek en iyi yol, ruh ile beden arasındaki ayrılığı incelemektir.

Böylece bizde bulunan fonksiyonların bunlardan hangisine yükletilmek gerektiğini bilmiş oluruz.

Bu sonuca varmak için hangi kuralı uygulamak gerekir? Eğer bizde olduğunu tecrübe ettiğimiz ve tamamıyla cansız cisimlerde mevcut olabildiklerini gördüğümüz bütün şeylerin ancak vücudumuza atf edilmesi gerektiğine dikkat edecek olursak, bunda büyük güçlük bulunmayacaktır. Ve, aksine, bizde olan ve hiçbir suretle bir cisme ait olabileceğini kavramadığımız her şey de ruhumuza atf edilmelidir.

39 Descartes, Ruhun Đhtirasları, s.5

Bizde bulunan her türlü düşünce ruha aittir. Buna karşılık bedene hareketi ve sıcaklığı verenin ruh olduğuna inanmak büyük bir yanılmadır.

Sesler, kokular, tatlar, sıcaklık, acı, açlık, susuzluk ve genellikle dış duyularımızın olduğu kadar iç duyularımızın da bütün nesneleri sinirlerimizde bir hareket meydana getirirler. Bu hareket de sinirler yoluyla beyine kadar gider. Dimağın bu çeşitli hareketleri ruhumuzda çeşitli duygular meydana getirirler.”40

Descartes’a göre bizde olan ve bununla beraber herhangi bir cisimde gözlemleyebildiğimiz bir özellik ancak bedene; bizde olan ve başka bir cisimde olmayan bir özellik ise ruha aittir. Düşüncelerimiz ruha; ısı ve hareket gibi enerjisel unsurlar ise bedene ait niteliklerdir. Ancak Descartes bedenle ilgili unsurların –ses, koku, tat, sıcaklık vb. – sinirler üzerinde etkili olduğunu düşünmektedir. Bu etkiler sinirler kanalıyla beyne gitmekte ve bu şekilde ruhumuzda duygularımız oluşmaktadır. O, “Ruhun Đhtirasları” adlı eserinde duyguların bu şekilde oluştuğunu söylemektedir.

Descartes, irade dışı olan hareketlerin sinirler ve kaslarla ilişkisini şu şekilde açıklamıştır:

“Đrademizin müdahalesi ve karışması olmaksızın yaptığımız bütün hareketler yani soluduğumuz, yürüdüğümüz, yediğimiz, kısacası hayvanlarla aramızda ortak olan bütün fiiller işlediğimiz zaman yaptığımız bütün hareketler, uzuvlarımızın yapılış şekline ve yüreğin sıcaklığı ile tahrik edilen hayvan ruhlarının tabii olarak dimağda, sinirlerde ve kaslarda takip ettiği mecraya bağlıdır. Tıpkı bir saatin hareketi yalnız zembereğin kuvvetine ve çarklarının şekline bağlı olduğu gibi.”41

Descartes felsefesinde düşünceleri ruha yüklemek gerekmektedir.

Çünkü düşünce, ruhun bir özelliğidir. Bu düşünceler ise Descartes’a göre temel olarak ruhun etkileri ve edilgileri olarak iki türdür. Ruhun etkileri adını

40 Descartes, Ruhun Đhtirasları,s.16,19

41 Descartes, a.g.e., s.21,22

aslında Descartes düşüncelere vermiştir ve ona göre bu düşüncelerin hepsi iradelerdir. Ayrıca bu düşünceler ruhtan gelmektedirler ve ruha bağlıdırlar.

Ruhun edilgileri yani tutkuları ise Descartes’ ta bizde bulunan tüm algı ve bilgi türleridir. Algı ve bilgi türlerini genellikle ruh oluşturmaz.

Ruhumuz, algı türlerini onları gösteren ve tasvir eden şeylerden edinebilmektedir. Yine ihtiraslar, Descartes’a göre hayvan ruhlarının bir hareketiyle oluşan algı, duygu veya heyecanlar olarak da adlandırılabilirler.

Bu aşamada Descartes’ın idrak ya da algı kelimesinden ne anladığını incelememiz yerinde olacaktır.

“Đdrak” kelimesini, ruhun aksiyonları veya iradeleri olmayan bütün düşünceleri göstermek için kullandığımız zaman, bunları idrakler olarak adlandırabiliriz. Fakat ancak apaçık bilgileri ifade etmek istediğimiz zaman, bunlara idrakler diyemeyiz.

Tecrübe gösterir ki, tutkuları ile en fazla tahrik edilmiş olanlar, onları en iyi bilenler değildir. Çünkü tutkular, ruh ile beden arasındaki sıkı birleşmenin karışık veya karanlık kıldığı idrakler sayısındandır. Onlara

“DUYGULAR” adı da verebiliriz. Çünkü ruhta dış nesneler ile aynı tarzda idrak edilirler ve ruh tarafından başka şekilde bilinmezler, Fakat onları ruhun heyecanları olarak adlandırmak daha da yerinde olur. Çünkü bu ad ruhta meydana gelen bütün değişmelere atfedilebilir. Yani ruha gelen bütün çeşitli fikirlere atf edilebilir; fakat, özellikle ruhun sahip olabildiği bütün düşünce türleri arasında, ruhu passiyonlar kadar kuvvetle tahrik eden ve sarsanı yoktur.”42

Görülüyor ki, algı, Descartes’ ta ruhun etkilerinin ve iradenin dışında kalan bir yerde bulunmaktadır. Ancak algı kelimesini apaçık bilgilerin yerine de kullanamayız. Algı ruhun bir edilgisi olarak değerlendirilmelidir. Bu bakımdan tutkular da ruhun edilgileri olduğundan tutkularının kölesi olanların en bilgisiz kişiler olduğunu söyleyebiliriz.

42 Descartes, Ruhun Đhtirasları, s. 27

Tutkular Descartes’ a göre ruh beden arasındaki ilişki sonucundaki karışık olan algıların sayısı kadardır. Descartes tutkulara “duygular” adını da verebileceğimizi tekrarlamaktadır. Duygular da tutkular gibi ruhun dışındaki şeylerle aynı şekilde algılanırlar. Ve ruh tutkular ve duyguları bu algı dışındaki başka bir yolla bilemez. Tutkulara duygu demenin yanı sıra Descartes onlara heyecanlar demeyi daha uygun bulur. Bunu da heyecanların ruhtaki bütün değişiklikleri ifade edecek kadar kapsamlı olmasıyla açıklar. Ayrıca Descartes, ruhun karşılaştığı bütün fikirler arasında en güçlü ve sarsıcı olanların tutkular olduğunu vurgulamıştır.

Descartes’ ın tutku ve duygu görüşlerinde hep bir fizyolojik temellendirmenin olduğunu görmekteyiz. Acaba duyguları sadece fizyolojik boyutta değerlendirmek doğru mudur? ve yeterli midir? Bu açıdan filozofumuza yöneltilen eleştirilere bakmamızda yarar vardır.

“...Descartes’ ın beden ile zihnin tözsel birleşimine ve istekler, heyecanlar ve tutkuların ortaya çıktığı koşullara dair verdiği fizyolojik ve psikolojik ayrıntıların yeterince açık olmadığı ve bir takım belirsizlikler ihtiva ettiği görülmektedir.

Bu belirsizliklerin sebeplerinden biri, bize göre, Descartes’ın ruhun sıfatı olan düşünmenin sınırlarını çok geniş olarak ele alması, heyecanlar ve tutkuları düşünce ile aynı bağlamda değerlendirip, bilişsel fonksiyonlar ile duygusal fonksiyonların aynı merkezden yönetildiğini kabul etmesidir. Oysa son bilimsel çalışmalar da bu iki farklı fonksiyonun beynin farklı merkezleri tarafından yönetildiğini ortaya koymaktadır.”43

Anlaşılmaktadır ki, eleştirilerin odaklandığı nokta Descartes’ın ruhun niteliği olarak belirlediği düşünceye oldukça fazla yer vermesidir. Ayrıca heyecanlar ve tutkulara duygusal zeminden ziyade bilişsel zeminden hareketle açıklama getirmesi de eleştirilen bir diğer boyuttur. Yani Descartes bilişsel ve duygusal işlevleri aynı kökende görmüş ve heyecanları, tutku ve

43 Nurten Gökalp, “Akıl – Duygu Đkiciliğine Đki Farklı Bakış” adlı makale, Felsefe Dünyası Dergisi, Sayı 30, 1999/2, s.74

istekleri bu köken itibariyle değerlendirmiştir. Bilimsel çalışmalar ise bu görüşü sarsıcı sonuçlar ortaya koymuştur. Onun düşünme ve hissetme durumlarını birbirinden farklı olarak değerlendirmemesi ve bu durumları salt ruha aitmiş gibi açıklaması eleştirel yönden Descartes’ın bir yanılgısı olarak görülmüştür.

Peki, düşünme ve hissetmeyi sadece ruhsal bazda açıklayan Descartes’ ta ruh fonksiyonlarını nasıl gerçekleştirmekte ve nasıl yürütmektedir? “Ruh, bedenle birleşmiş olsa da, bununla birlikte başka bölümlerinden ziyade bir bölümünde özellikle fonksiyonlarını yerine getirir;

genellikle bu bölümün dimağ ya da yürek olduğu sanılır.

Bu inancın sebebi de, duyu organlarının dimağa bağlanmış olması yanında, tutkuların yürekte hissedilmesidir.”44

Ona göre ruh, fonksiyonlarını, beyindeki bir bez aracılığıyla yürütür.

Bu bezden başka bir yerde ruh, fonksiyonlarını yürütememektedir. Ruhun işlevlerini yürek veya beyinde gerçekleştirdiğini düşünmek yaygın bir kanıdır.

Çünkü herkes duygularını yürekte hisseder. Oysa söylendiği gibi ruh, fonksiyonlarını beyinde değil, beynin içindeki bir bez – ki Descartes buna kozalaksı bez adını vermiştir- kanalıyla yürütür. Bu bezdeki en küçük hareketler ile ruhun işleyişi arasında sıkı bir bağ vardır. Bezin hareketi ruhun işleyişini, ruhtaki değişmeler ise bezin hareketini etkilemektedir.

1.2.1. Duygu Çeşitleri

Descartes, aklı ve duyguyu birbirinden tamamen kopuk bağlamda ele almamıştır. Yukarıda Descartes’a yöneltilen eleştirilerin ağırlıklı yönünü, onun akıl ve duyguyu birbirinden farklı konumlarda değerlendirmemesini içeren bir

44 Descartes, Ruhun Đhtirasları, s. 29

boyut oluşturmaktaydı. Bilişsel ve duygusal alanın ikisini de ruha ait özellikler gibi düşünmüştür. Ancak hissi ve akli yaşantıları inceleyişinde zihin ve beden arasındaki tözsel bir ayrımı temele aldığı da vurgulanması gereken bir başka boyuttur.

“Descartes akıl ile duyguyu iki farklı özellik olarak değil, biri diğerine indirgenebilen, ya da biri diğerinin bir boyutu olan özellikler olarak görmekte ve bunu, zihin ile beden arasında yaptığı tözsel bir ayrıma dayandırmaktadır.”45

Onun düşüncesinde ben duygularımın kölesi olmaktan onlardan köşe bucak kaçarak, onlardan korkarak kurtulamam. Benim kurtuluşum duygularıma hakim olmaktan geçmektedir. Ben, bunu ancak duygularımı tanıyarak, onların farkındalığı içinde yaşayarak ve en nihayetinde duygularımı akıllıca kullanarak başarabilirim. Yani duygularımla ve tutkularımla sonu gelmeyen bir mücadele içine girmektense, onları bilme ve tanıma yolunu seçerek mutlu bir şekilde hayatımı kurabilirim.

Descartes’ın insanlara salık verdiği şeylerden biri de gücümüzün yettiği şeylerin açık ve seçik bir bilgisine sahip olmaktır. Peki, açık ve seçik fikirler Descartes’ ta ne anlama gelmektedir? Öncelikle buna bakmamız lazımdır.

“Descartes’ a göre bilgi, seçik olmadan açık olabilir, ama açık olmadan seçik olamaz. Mesela duyulan bir acıya ait bilgi açıktır, fakat bu bilgi başka şeylerle karışmış olabilir, yani acının mahiyeti karıştırılabilir. Bir daireyi oval şekilden ayırabilen kimsenin fikri açık ve seçiktir.” 46

Bu tanımın gereği olarak, gücümüz dahilinde olan şeylerin açık – seçik bilgisine sahip olmamız için duyuların yanıltıcılığından uzak durmamız gerekmektedir. Çünkü duyuların bilgisi başka şeylerle karışabilmektedir.

Ancak aklın yönetiminde olan dikkatli bir zihnin fikri açık ve seçik olabilir. Đşte

45 Nurten Gökalp, “Akıl – Duygu Đkiciliğine Đki Farklı Bakış” adlı makale, s.72

46 Süleyman Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler ve Terimler Sözlüğü, Akçağ Yayınları, 8.Baskı, 1999, s.2

tam bu noktada duyguların bize egemen olmasını istemiyorsak, duyguları akılsal bir zeminde, dikkatli bir zihinle tanımaya ve değerlendirmeye çalışmalıyız.

Az önce açıklamaya çalıştığımız gibi duygu ve tutkuları bilme ve tanıma çabasının gerekliliği bir kez daha karşımıza çıkmaktadır. Bu çaba neticesinde olgunlaşır, mutluluğa ve başarıya ulaşırız.

“Descartes’ a göre; ancak 6 ilk ihtiras vardır. Bunlar da, “hayranlık”,

“aşk veya sevgi”, “nefret veya kin”, “arzu”, “neşe veya sevinç” ve “keder veya hüzün”dür. Öteki bütün ihtiraslar, bu 6 ihtirasın bazılarından mürekkeptir veya onların türleridir.”47

Descartes felsefesinde diğer ihtiraslar şunlardır: Hayranlık, hayret, şehvet, basit sevgi (muhabbet), dostluk, tapınma, zevk, dehşettir.

Descartes, “Ruhun Đhtirasları” adlı eserinde ihtirasları sıra ve sayısıyla açıklamaktadır. Bu ihtirasları inceleyelim:

Hayranlık: Descartes’a göre herhangi bir dış nesneyle karşılaştığımızda o nesnenin daha önce gördüklerimizden farklı olarak bir yenilik ve başkalık taşıdığına inanırsak, biz o nesneye hayranlık duyarız.

Filozofumuza göre hayranlık tutkuların ilki olmakla birlikte bu tutkunun karşıtı da yoktur.48

Takdir veya Tahkir: bu tutkuların ikisi de nesnenin bizde uyandırdığı etkiye bağlıdır. Eğer bu etki, nesneyi önemseme şeklindeyse takdir adını;

önemsememe şeklindeyse tahkir, yani küçümseme adını almaktadır. Bu iki duyguyu kendimize uyarlarsak; kendi yetenek ve değerimizin farkındaysak kendimizi takdir ederiz. Eğer ki yeteneksiz, değersiz olarak görüyorsak kendi kendimize küçümsemeyle yaklaşırız.49

47 Descartes, Ruhun Đhtirasları, s.56

48 Descartes, a.g.e. s. 50

49 Descartes, a.g.e. s. 50

Tapma veya hor görme: Tapma veya hor görme köken olarak irdelendiğinde takdir ve tahkirin uzantısıdırlar. Takdir ettiğimiz şeye ve şeylere karşı iyilik etme isteğinde bulunuruz. Tahkir ettiğimiz şeye karşı ise iyilikte bulunma isteğinden söz edemeyiz. Şu halde tapma, takdire ve hor görme ise tahkire dayanmaktadır.50

Aşk (sevgi) ve nefret (kin): Herhangi bir şey bize uygun olan bir biçimde sunuluyorsa o şeye aşkla yaklaşır; tersine olarak bize hiç de uygun olmayan şekilde sunulduğunda ise kinle yaklaşırız.51

Arzu: Arzu, Descartes’a göre sahip olmayı istediğimiz bir şeye karşı beslediğimiz duygudur. Benzer şekilde bize zarar verecek bir şeyden kaçmaya yönelik olarak bir arzu da duyarız. Descartes açısından arzu geleceğe dönük olan bir duygudur. Çünkü genellikle elde etmek istediğimiz şeyleri saklama çabasına ve kötülük ve belaları da kendimizden uzaklaştırma çabasına gireriz.52

Ümit, korku, kıskançlık, güven ve ümitsizlik: Descartes’a göre bu tutkuların uyanabilmesi için elde etmek istediğimiz şeylere sahip olma gücünün ve kötülük ve belaları kendimizden uzak tutabilme gücünün varlığına inanmamız gerekmektedir. Arzuladığımız şeye ulaşmada oldukça fazla imkana sahipsek ümit besleriz. Descartes, korku ve endişeyi de imkanların kısıtlılığına bağlamaktadır. Kıskançlık ise korku ve endişenin bir çeşididir.53

Eğer ben, çok güçlü bir ümit besliyorsam, bu ümidim dönüşüme uğrar ve bende bir güvene dönüşür. Bunun gibi, eğer korkum gerekenden fazlaysa, bu korku ümitsizliğe dönüşecektir.

50 Descartes, Ruhun Đhtirasları, a.g.e. s. 50

51 Descartes, a.g.e., s. 51

52 Descartes, a.g.e. s. 51

53 Descartes, a.g.e. s. 52

Kararsızlık-tereddüt, yüreklilik-cesaret, atılganlık-cüret, yarışma-rekabet, alçaklık-korkaklık: Beklenilen bir olayın bize bağlı olmadığını düşünüyorsak kararsızlık yaşarız. Kararsızlığın sonucunda çevremize danışırız ve çevremizdeki kişilerden öğüt alma ihtiyacı hissederiz. Kimi zaman olay, bizim kontrolümüz dahilinde olsa bile her şey istediğimiz gibi gerçekleşmeyebilir. Ancak olayların kendi kontrolünde ve kendine bağlı olduğunu gören kişi aynı zamanda yürekliliğe ve atılganlığa da sahip kişidir.

Đşte Descartes açısından yarışma duygusu da yüreklilik ve atılganlıktan gelmektedir. Yani yarışmanın kökü yürekliliğe, atılganlığa dayanmaktadır.

Alçaklık duygusu ise yürekliliğe tam olarak zıt bir karakter taşımaktadır.54 Nedamet veya vicdan azabı: Karasızlığımızı yenemezsek, endişelerimizden kurtulamazsak yaptığımız her şeyden pişmanlık duyarız.

Buna ek olarak vicdanımız da bizi rahatsız eder.

Bu bakımdan vicdan rahatsızlığı yaşamak ve pişmanlık duymak istemiyorsak, herhangi bir işe kalkışmadan bu işe yönelik olarak korkulardan sıyrılmalı ve endişelerimizin üstesinden gelmeliyiz. Bunun içinse elbette kişisel bir eğitim gerekmektedir. Çünkü korku ve endişeler biz varoldukça olacaktır.55

Tüm eylemlerimizde, yaşadığımız her olayda çok küçük de olsa korku duyabiliriz veya endişelenebiliriz. Onun için bu duyguları doğal karşılamalıyız. Önemli olan korku ve endişenin cesaretimizi kırmasına izin vermemek, bu duyguların bizi belirlemesine olanak tanımamaktır. Kişisel bir eğitimden kastımız da budur. Bu yorumlara ek olarak korku ve endişenin karşılaştığımız olaylar ve edindiğimiz tecrübeler açısından değerlendirildiğinde; aslında iyi birer rehber olduklarını da söyleyebiliriz.

Onlar iyi kullanıldığında bize hizmet bile edebilirler. Đyi kullanmak derken, korku ve endişeyi hissedildiği anda fark edip, çok fazla büyütmeden onlardan

54 Descartes, Ruhun Đhtirasları, s.52

55 Descartes, a.g.e s.53

yararlanabilmektir. Özetle, korku ve endişeyi eğer onlardan istifade edebilirsek cesarete ve güvene dönüştürebiliriz.

Descartes’ a göre korku duygusu, arzuda olduğu gibi geleceğe değil, geçmiş veya şimdiki zamana yöneliktir.

Sevinç (neşe) ve keder (hüzün): Descartes’ ta iyilik veya kötülük bize bağlı ise yaşanılan an içinde iyiliği düşünmek bize sevinç vermektedir.

Yine yaşanılan ana bağlı olarak kötülüğü düşünmek ise bizi kederlendirmektedir.56

Alay, haset, gıpta, merhamet veya acıma: Đyilik ve kötülüğün, başkalarına bağlı olduğu bir durumda Descartes’a göre bir kimsenin iyiliğe layık olduğunu düşünüyorsak biz bu durumu sevinçle karşılarız. Yok eğer, herhangi birinin iyiliğe değil de kötülüğe layık olduğuna kanat getiriyorsak bu durumda da gülme ve alay söz konusu olmaktadır. Đyiliğe duyulan sevinç ciddi bir boyut taşırken kötülüğe layık olduğuna inanılan birine duyulan sevinç Descartes’a göre gülme ve alaya dönüşmektedir. Descartes’ ta iyiliğe liyakatten gelen sevincin uç noktası haset ve gıpta olur iken, kötülüğe

Alay, haset, gıpta, merhamet veya acıma: Đyilik ve kötülüğün, başkalarına bağlı olduğu bir durumda Descartes’a göre bir kimsenin iyiliğe layık olduğunu düşünüyorsak biz bu durumu sevinçle karşılarız. Yok eğer, herhangi birinin iyiliğe değil de kötülüğe layık olduğuna kanat getiriyorsak bu durumda da gülme ve alay söz konusu olmaktadır. Đyiliğe duyulan sevinç ciddi bir boyut taşırken kötülüğe layık olduğuna inanılan birine duyulan sevinç Descartes’a göre gülme ve alaya dönüşmektedir. Descartes’ ta iyiliğe liyakatten gelen sevincin uç noktası haset ve gıpta olur iken, kötülüğe

Benzer Belgeler