• Sonuç bulunamadı

Depresyon belirtileri ile birlikte intihar girişimi sonuçları bakımından toplumsal işlevselliği etkileyen yıllarca açıklanmaya çalışılan bir bozukluk olmuştur. Açıklama çabalarıyla değişik kuramlar öne sürülmüş ve değişen toplumla beraber geliştirilen kuramlar depresyonu aydınlatmaya devam etmiştir.

2.3.1 PSİKANALİTİK KURAM

İnsan psikolojisine bakıldığında psikanalitik yaklaşıma göre iki temel paradigmanın olduğu bunlardan birincisinin biyolojik güdüleri (açlık, seks, agresyon, aşk, nefret gibi …) savunan ve ikincisinin ise insanoğlunun anlamlar , niyetler ve amaçlar doğrultusunda hareket ettiği paradigmadır. Freud her iki yaklaşımı ele almış ve bu iki kavramın hayatın önemli maksatları olduğunu savunmuştur (87).

Freud yas ve melankolinin farklı tepkiler olduğunu savunmuş. Yasta kişinin kaybettiği nesnesiyle ilgili hatıraların tekrar tekrar hatırlandığı ve zamanla yitirilen nesnenin acısının azaldığını belirtmiş. İçe atılan nesneyle bir şekilde benzeşmeye çalışılır, onun gibi olmaya çalışılır (87,88) . Depresyonda yastan farklı olarak içe atılan nesne ile özdeşim kurmak yerine içe atılan nesneyi yok etme çabası içindedir. İçe atılan nesneyi yok ederek dışardaki sevilen nesneyle birleşme çabası ve duyulan özlem ortaya ambivalan bir durum çıkarmış olur. Bu ambivalan durum içe atılan nesneye düşmanca anlamlar yükleyip kişinin kendisini cezalandırma ve suçluluk düşüncelerini oluşturur. Bu süreçle birlikte bağışlanma çabaları ve ego-süperego mücadelesi başlar. Patolojik olmayan durumlarda bile yargılayıcı olan süperego depresyonda daha sadistik olabilmektedir. Depresyondaki birey süperegosuna hala ne kadar iyi birisi olduğunu anlatırcasına boyun eğer. Depresyondaki birey egosunu çocuğa ve süperegoyu da ebeveyne benzetmişler ve bu durumu çocuğun kendisini kabullendirmek ve affettirmek için yaptığı çabalara

19

benzetmişler. Depresyonda ego ve süperego arasındaki çatışma o kadar dayanılma hale gelir ki özkıyım girişimleri ortaya çıkabilir. Özkıyım sonrası sanki ego bu eylemle süperegoya ne kadar mutsuz olduğunu ve suçlayıcılının sonucunu göstermiş olur (87,89).

Abraham sevdiği nesneyle ilişkisinde çok engellenmelerle karşılaşan çocuğun depresif belirtiler geliştirdiğini gözlemlemiş. Aşırı engellemelere karşı sevgi nesnesine öfke ve intikam duygusu geliştirmesiyle oluşan suçluluk duyguları, cezalandırılma gereksinimleri ile gelişen baskı ve depresif belirtilere neden olduğunu belirtmiştir (87).

Depresyonun birçok alt türünde narsizm üzerinde durulmuş ve kendilik spektrumu incelenmiştir. Jacobson narsistik kırılmanın depresyonda önemli neden olduğunu söylemiştir (87,88).

2.3.2 BAĞLANMA KURAMI

Birçok araştırmacı yaşamın ilk yıllarındaki ilişkilerin depresyon etiyolojisinde etkili olduğunu söylemişlerdir. John Bowlby oral dönemde bebekle bakımveren arasıdaki bağlanma deneyimlerinin sonradan ortaya çıkacak depresyon açısından önemli olduğunu bildirmişler, duyguların psikopatolojisini incelemişlerdir. Güvenli bağlanma gösteren bireylerin bebeklik dönemleri incelendiğinde tutarlı bakımveren davranışlarının olduğu ,anksiyöz bağlanma biçimi gösterenlerde ise bebeğin ihiyaçlarından daha çok kendi ihtiyaçlarını ön planda tutan bakımveren ilişkileri, bağımsız bağlanma biçiminde ise bakımverenin ihtiyaçlarından bağımsız namüsait durumlarda bile kendi başlarına baş etmeye çalıştıkları ve “kendilik yeterliliği” oluşturdukları gözlemlenmiştir (90,91).

Ainsworth ise bağlanma temsillerini güvenli, ambivalant ve kaçıngan olarak sınıflamıştır. Ambivalant bağlanma biçimi uygun yanıtları olan fakat ulaşılamaz durumlarda reddedici yanıtlar veren bakımverenler varlığı ile gelişmiştir. Bu kişiler ömürleri boyunca kendilik değerlerini oluşturmak için çabalar, zorluklar karşısında çaresizlik düşünceleri oluşur. Kendilik temsili istikrarlı olmayan bu kişilerde depresyon gelişmesi olası görülmektedir.

20

Kaçıngan bağlanma biçimi gösteren bireyler bakımverenlerince reddedilme ya da eleştirilme yaşamış olsalar da ambivalant bağlanma biçimine göre daha istikrarlı kendilik oluşturabilirler (92,93).

2.3.3 DAVRANIŞSAL KURAM

Davranışçılar depresif belirtilerin gelişimini yineleyen çaresizlik yaşantıları sonucu gelişen maladaptif davranışları kümesi ile beraber gelişen ödül mekanizmasını aktive edecek davranışlara yönelten mekanizmalara bağlamıştır (91,94).

Davranışçı modele göre çaresizlik davranışı hayvanlarla yapılan deneylerde gösterilmiştir. Köpeğe verilen tekrarlayan elektrik uyarımları ile kaçma fırsatı verilmemiş ve bir süre sonra kaçma fırsatı da verilse köpeğin bu durumu kabullendiği ve kaçmadığı gözlenmişir. Abramson’a göre oluşan çaresizlik davranışları depresif belirtileri doğurmuştur (95).

Bu deneyler daha sonraki yıllarda insanlar üzerinde yapılmış ve aynı sonuçlar elde edilmiştir. Smiley ve Dweck’in 4-5 yaş çocuklarla yaptığı deney buna örnektir (96).

Davranışsal modele göre küçük bir sosyal pekiştireç adaptif davranışların sönmesine ve depresif belirtilerin ortaya çıkmasına neden olabilir. Depresif bireylerde azalmış kişiler arası ilişki ve azalmış sosyal pekiştireç olumsuz duyguları oluşturabilir. Olumlu pekiştireç çoğunlukla adaptif davranışların artışına sebep olurken bazı durumlarda maladaptif davranışlara neden olup uyumu zorlaştırabilir (94).

2.3.4 BİLİŞSEL DAVRANIŞÇI KURAM

Depresyonla ilgili bilişsel teoriler 1960 ‘lı yıllarda başlamıştır. Aeron bilişsel kuram açısından depresyona katkıda bulunmuş. Depresif hastalarda iki bilişsel durum olduğunu savunmuştur. Bunlardan birincisinin çevresel uyaranlara ikincil bu uyaranla ilgisiz ya da tamamen farklı bilişsel yanıt

21

geliştirdiklerini savunmuştur. Buna örnek olarak sokakta arkadaşının hiç selam vermeden geçmesi ile depresif kişinin kendini tamamen aşağılık bir varlık gibi hissetmesi verilebilir. İkincisi ise depresif bireylerde herhangi bir uyaran olmadan oluşan depresif ruminasyonlardır. Ayrıca bu bilişler istemsiz ve otomatiktir (97).

Depresyonda kişi durumunu kendi , dünyası ve geleceğine göre yorumlar. Kendisini başarısız, aşağı ve yeteneksiz olarak görür. Onun dünyası travmatik olaylar ve zararlarla doludur. Etrafında gerçekleşen hoş olmayan olayları kendisiyle ilgiliymiş gibi yorumlayarak yetersiz, değersizlik düşünceleri ve ahlaki eksikliğine bağlar. Bu koşullarda yaşadığında gelecekte kendini baş edilmez zorlukların beklediğini, bu zorlukların sonsuza dek süreceğini düşünür (97). Kişide tekrarlayan olumsuz olaylar sonucu depresyon geliştiğinde, oluşan bilişsel ve davranışsal mekanizmaları kompanze edecek devreler oluşacaktır (87).