• Sonuç bulunamadı

3. AB KURUMLARI VE YASAMA FAALİYETLERİ

4.1 AB Denizcilik Politikalarına Genel Bakış

4.1.1 AB denizcilik politikalarının tarihi gelişimi

4.1.1.2 Denizcilik politikalarında AB IMO ilişkisi

AB’nin kurucu üyelerinden olan Almanya, Fransa, İtalya ve Hollanda’nın köklü denizcilik geçmişleri olmasına karşın birliğin ilk yıllarında denizcilik konularına fazla ortak ilgi gösterilmemesinin bir diğer nedeni de, taşıdığı uluslararası karakter nedeniyle denizcilik ile ilgili sorunların dünya ülkelerinin büyük çoğunluğunun üye olduğu Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) çatısı altında tartışılması ve karara bağlanmasıdır [16].

AB’ye yakın bir tarihte, 1958 yılında, o zamanlar Intergovernmental Maritime Consultative Organization (IMCO) olarak kurulan IMO, denizcilikle ilgili özellikle teknik konularda işbirliğinin ve bilgi alışverişinin sağlanması, seyir güvenliği ve emniyeti ile ilgili yüksek standartların oluşturulması, gemilerden kaynaklanan deniz ve çevre kirliliğinin önlenmesi gibi konular üzerine çalışan Birleşmiş Milletler (BM)’e bağlı bir kuruluştur. İlk kurulduğunda istişari bir statüsü bulunan, bir başka ifadeyle yaptırım gücü oldukça zayıf olan örgütün etkinliğini arttırmak için 1982 yılında adının içindeki “consultative (istişari, danışmanlık)” kelimesi çıkartılmış ve bugün kullandığımız halini almıştır [17].

38 IMO’nun organları:

 Genel Kurul: İki yılda bir toplanan ve üye olan tüm ülkelerin temsil edildiği örgütün en üst organıdır.

 Konsey: Genel Kurulun toplantıları arasında görev yapmak üzere Genel Kurul tarafından seçilen 40 üye ülke temsilcilerinden oluşan örgütün yönetim birimi/idare organıdır.

 Deniz Güvenliği Komitesi: Özellikle deniz güvenliği ve emniyetinin sağlanması, gemiadamlarının eğitimi, yeterlilik belgeleri ve vardiya standartları gibi konularda çalışma yapan IMO’nun en fazla iş hacmine sahip ve en önemli komitesidir.

 Deniz Çevresini Koruma Komitesi: Gemilerden ve gemilerin faaliyetlerinden kaynaklanan deniz kirliliğinin önlenmesine yönelik çalışmalar yapan komitedir.

 Hukuk Komitesi: Örgütün faaliyet alanına giren konularda hukuki çalışmalar yapan, hazırlanan metinleri hukuki yönden inceleyen komitedir.

 Teknik İşbirliği Komitesi: Özellikle az gelişmiş ülkelere denizcilik alanında teknik yardım sağlanması ve bu konuda işbirliğinin geliştirilmesine yönelik çalışan komitedir.

 Kolaylaştırma Komitesi: Denizcilik faaliyetlerinin daha kolay ve hızlı yürütülmesi için denizcilikte formalitelerin azaltılması, gemilerin liman giriş/çıkış belgelerinin sadeleştirilmesi ve standart hale getirilmesi gibi çalışmalar yapan komitedir [17].

Bütün üye ülkelerin eşit katılımıyla icra edilen komite çalışmaları sonucunda oluşan düzenlemeler bazen kararlar bazen de kodlar ve sözleşmeler halinde ortaya çıkmaktadır. IMO’nun öncülüğünde hazırlanan ve uluslararası diplomatik konferanslarda kabul edilen uluslararası sözleşmeler, denizcilik ile ilgili küresel anlamda birçok kuralı ve standartı meydana getirmektedir [17].

AB’nin deniz taşımacılığı konusunda özellikle deniz güvenliği ve emniyeti, deniz çevresinin korunması, gemiadamlarının standartları gibi hususlarda IMO kurallarına paralel politikalar ve mevzuat geliştirdiği gözlenmektedir. AB’nin ilk yıllarında denizcilik ile ilgili konular IMO tarafından uygulamaya koyulan Yükleme Hattı Uluslararası Sözleşmesi (Load Lines 1966), Denizde Can Güvenliği Uluslararası

39

Sözleşmesi (SOLAS 1974), Gemilerden Kaynaklanan Deniz Kirliliğinin Önlenmesine İlişkin Uluslararası Sözleşme ve Bu Sözleşmenin Tadiline İlişkin 1978 Protokolü (MARPOL 1974-1978), vb. sözleşmeler ve kurallar paralelinde değerlendirilmiştir.

AB ortak denizcilik politikalarını ve bunlara bağlı müktesabatı tarihsel olarak incelediğimizde karşımıza sık sık AB - IMO bağlantısı çıkmaktadır. Birçok kişinin aklına, IMO gibi denizcilik ile ilgili konularda dünya çapında bir platform oluşturarak kurallar koyan, standartlar belirleyen bir kuruluş varken neden AB kendi bünyesinde politika ve mevzuat çalışmalarını hem de yoğun bir şekilde yürütmektedir? şeklinde bir soru gelebilir.

Bu sorunun cevabını “çok-seviyeli yönetim modeli” ile verebiliriz. Söz konusu modele göre BM ve ona bağlı bir örgüt olarak faaliyet gösteren IMO “uluslararası” yönetim şeklinin bir örneğidir. AB ve ona bağlı Komisyon ise “uluslarüstü” yönetim şeklinin bir örneğidir. AB’nin benzeri olan NAFTA, APEC veya ASEAN da uluslarüstü yönetim yapısına birer örnektir. Adı geçen birliklere üye her bir ülke ise “ulusal” yönetimlerdir. Uygulamada BM’e bağlı IMO denizcilikle ilgili bir konuda bir karar alıp, kurallar ve standartlar getirebilir, AB ve ona bağlı AP, Konsey ve Komisyon ise uluslararası seviyede konan bu kuralları birlik çapında uluslarüstü bir yaklaşımla tüzükler, direktifler ve kararlar yayınlayarak daha ayrıntılı hale getirebilir, bölgesel koşullara uydurabilir, teknolojik birtakım olanaklarla daha da ileri götürebilir ve en önemlisi üyesi ülkelere cezalar vererek, yaptırımlar uygulayabilir [18].

Uluslararası ile uluslarüstü arasındaki farkı denizcilik sektöründeki çok iyi bir şekilde ayırdedebiliriz. Zira IMO tarafından yürürlüğe sokulan birçok güvenlik kuralına ve standardına rağmen yüzlerce insanın ölümüne neden olan ve sızan petrol sonucu çevreyi olumsuz etkileyen yakın tarihli deniz kazaları meydana gelmeye devam etmiştir. Söz konusu kazalar, kuralların mevcudiyetinden çok o kuralların uygulandığını kontrol edecek yetkili makamların oluşturulması ve gerektiğinde ağır cezalar kesilerek kurallara caydırıcılık unsurunun kazandırılması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bir diğer fark ise AB’nin deniz güvenliğinin sağlanması, verimin arttırılması ve deniz çevresine verilen zararın azaltılmasına ilişkin ayırdığı bütçeler ve finanse ettiği AR-GE projeleridir.

40

Genel olarak bakıldığında IMO kuralları ile büyük benzerlikler taşıyan birlik kuralları, aslında IMO’nun dünya çapında yapmaya çalıştığı işlerin çok daha yoğun ve ilerletilmiş olarak bölgesel temelde uyarlanmaya çalışılmasıdır. Gemilerden kaynaklanan hava kirliliğinin önlenmesine ilişkin MARPOL EK-VI gibi bir takım örnekler AB’nin öncülüğünü yaptığı bazı çalışmaların daha sonra küresel anlamda yankı bulduğunu ve uluslararası düzenlemeler haline geldiğini göstermektedir. Söz konusu örnekte, dünya üzerinde deniz trafiğinin belki de en yoğun şekilde işlediği bölgelerden birisi olan Baltık Denizi’ne kıyısı bulunan AB üyesi ülkelerin hava kirliliği ve küresel ısınma hassasiyetleri sonucu gerçekleştirilen bölgesel çabalar küresel kuralların şekillenmesine yardımcı olmuştur. AB bu konudaki kural ve düzenleme anlamındaki çalışmalarını AR-GE faaliyetleri ile de desteklemekte, Hercules-I ve II gibi projelerin önde gelen sponsoru olarak, gelecekte daha verimli çalışarak daha az emisyon salacak ve çevreyi daha az kirletecek gemi makinalarının geliştirilmesine yardımcı olmaktadır.