• Sonuç bulunamadı

Demir Çağı insanlık tarihinde bir dönüm noktasıdır, çünkü demirin bulunması hayata dair çok şeyi değiştirmiş ve insanoğluna yeni bir yaşam biçimi sunmuştur. Demirin bulunması ile savaşlar biçim değiştirmiş, insan etkili öldürme araçları üretebilmiştir.

Demir Çağı’nı Braudel’in şu anlatımıyla çok iyi anlayabiliyoruz; “ Ama demir, uzun vadede, silahların halka yayılması, tunca sadece imtiyazlıların erişebildiği yüzlerce yıllık dönemin sona ermesi anlamına gelir. Bundan böyle demir, ne denli yoksul olursa olsun, şandan zaferden ne denli uzak kalmış olursa olsun, her halkın, her kavmin emrindedir. Bu maden her yerde el altındadır. Bunun sonucunda, yine Heichelheim’a göre bir dizi değişim yaşanacaktır. Bu yenilik bir zamanların gözü doymaz sarayları, paralı asker orduları, kullaştırılmış kalabalıklarıyla, merkezileşmiş büyük devletlerinin temellerini yıkacaktır. Demir kurtarıcı, özgürleştirici bir işlev yüklenecektir.” (Braudel, 2006; 203).

Mc Grail’e göre Demir Çağı’na genel olarak bakarsak Geç Bronz Çağı, MÖ. 12. Yüzyıl başlarında, muhtemelen Mısırlıların, Sea People(Denizci Kavimler) olarak

bildikleri, Levant kıyılarını MÖ. 14. yy dan itibaren yöneten, yağmacı eşkıyaların saldırıları ile sona ermiştir. Yunanistan’daki Miken siteleri (şehir devletleri) harap edildi ve boşaltıldı, Anadolu’daki Hitit kültürü çöktü ve Kıbrıs ve Levant adaları vahşice harap edildi. Buralara başka yerden getirilen insanlar yerleştirildi ve artık Hellen krallıkları kurulmuştu.

İkinci milenyumun sonlarına gelinirken bu dönemin önemli denizcileri; Fenikeliler, Grekler ve Etrüsklerdi ama bu arada pek çok küçük azınlıklar vardı. Bunlar da denizlerde seyrediyorlardı, bunları da unutmamak gerek.

Biliniyor ki, Yunan Yarımadasını, Anadolu, Suriye, Fenike, Filistin, Kıbrıs ve Mısır’ı işgal eden denizci savaşcı bu halklar Demir Çağı’nı başlatmışlardır. Antik dönemin büyük imparatorluğu Hititleri yıkmışlardır. Bu dönemde Homer’in İliad and the Odyssey’ de ayrıntılı anlattığı gemileri görüyoruz. Genel amaçlar için kullanılan iki çeşit gemi gözümüze çarpar. Bunlar yirmi kürekçili küçük tekneler veya elli kürekçili büyük gemiler. Homer, gemilerin nasıl yapıldığı konusunu da bile bile vermektedir. Bunlardan birisi Uluburun batığıdır. Yine Herodotus, o dönemi anlatır ve Phocaceans’dan bahseder. Herodotus Phocaceans’ı Greklerin öncüleri olarak tanımlar ve Anadolu’nun Ege kıyılarından, Adriyatik’te İtalya, Korsika ve Tiren Denizi’ne kadar Grek kaşifleri olarak görür. Ayrıca Herodotus da gemilerden bahseder. Gemileri, ticari gemiler, savaş gemileri ve diğer amaçlar için kullanılan gemiler olarak ayrı ayrı anlatır. Herodotus’dan da çok şey öğreniyoruz. Penteconters(elli kürekçili gemiler), Herodotus’un bize anlattığı gemilerdendir.

Grail’in anlatımına göre, Levant kıyılarında (Doğu İtalya) MÖ. 2000 civarlarında pek çok şehir devletleri kuruldu ve buranın sakinleri denizcilikte çok faal oldular, bunların denizcilik terminolojisi Geç Bronz Çağı’ndan MÖ 6. yüzyıla kadar devamlı bir gelişme kaydetti. Bu denizci halklar Grekler tarafından Phoenicians /Fenikeliler olarak isimlendirilmeye başlandı, fakat onlar kendilerine Canaanites/Kenanlar diyorlardı. Fenikeliler çok iyi denizciydiler ve pek çok medeniyet onlardan çok şey öğrendi.

Fenike gemileri, Mısır gemileri ve Grek gemileri bu çağda büyük ilerleme kaydetti. Hippoları, triremeleri bu çağda gördüklerimiz arasında sayabiliriz. Gemi yapım teknikleri çok gelişmiştir. Devasa ticaret gemileri, kargo gemileri ve çok güçlü harp gemileri artık yapılmaktadır.

Demir Çağı’nda artan deniz ticaretinde Akdeniz’deki adalar, bir uğrak yeri , kötü havalarda ise sığınak ve pazar olarak çok önem kazanmışlardır. Adalar hep yağmalanmış ve işgal edilmiştir.

Demir Çağı ve Akdeniz Havzası söz konusu olunca Kıbrıs Adası’nı özellikle ele almak gerekir. Merrillees’in anlatımında bunu çok iyi anlıyoruz. Yazarın anlatımana göre Demir Çağı’nda Kıbrıs çok kültürlü bir toplum olarak tanımlanabilir. Birinci Milenyum boyunca üç toplum göze çarpar Kıbrıs’ta. Bunlar, Grek dili konuşan koloni halk, Kıbrıslı Türkler ve Fenikelilerin soyundan gelen halktır.

Yazar şöyle anlatır ;

“Kıbrıs’ı Demir Çağı’nda özellikle ele almak gerekir, çünkü demir metarülüjisinin endüstriyel uygulamalarını geniş olarak Kıbrıs’ta görürüz. İlk gelişme aslında Anadolu’da görülür, sonra teknoloji ve ticaretin gelişimi Roma döneminde de devam eder. Doğu Akdeniz‘deki denizci halklarda MÖ 12. Yüzyıl başlarında büyük çaplı bir insan , eşya ve fikir hareketliliği görüldü. (Merrillees,1989 :193).

“Bulunan küçük demir eşyalar ilk olarak Kıbrıs ve Ege‘de M.Ö. 12. Yüzyıla tarihlenir. M.Ö. 1000 yıllarından itibaren de silahlar ve büyük madeni eşyalar Ege’de önemli ölçüde kabul gördü. Bir sebebi de demiri eritmek için bakıra göre daha fazla oduna ihtiyaç duyuluyordu. İtalya’da bu tarih M.Ö. 8. yy. dır.” (Bozuek, 1997).

Bass’ın anlatımına göre özellikle doğu Akdeniz’de ticaret merkezi yoğundu ve Fenikeliler MÖ dokuzuncu yüzyılın sonlarında Kıbrıs’ı kolonileştirmişlerdi. Ayrıca Grek tüccarları da bu bölgeye daha önce yaklaşık MÖ 800’lerde girmişlerdi ve muhtemelen Grek tacirler Fenikeli tacirlerle Levant Limanlarında yakın ilşkiye girmişlerdi. Bu ilişkiler Homer’de anlatılır... Fenikelilerin, denizde uzun mesafe katetme ve kolonileştirmede Grekleri geçmeleri şaşırtıcı değildir.

Aslında George Bass’ın da söylediği gibi Fenikeliler ticari amaçlarla yeni yerlerin keşfine çıkarken, Grekler iyi tarım alanları arıyorlardı.

Dil olarak baktığımızda, en dikkat çeken Luvice dilini görüyoruz. Gücün dili olarak karşımıza çıkıyor ve hiyeroglif yazının ise onun en güzel ifade biçimi olduğu görülüyor. Luvice bir Hint-Avrupa dilidir ama Anadolu dilleri ailesine bağlıdır. Hiyeroglif yazı bu dönemde en çok mühür baskılar üzerinde görülmüştür. (Yakubovic, 2013:54-61).