• Sonuç bulunamadı

Limanlar, her zaman sadece deniz ile karayı buluşturan yerler olmamış, aynı zamanda da ekonomik ve kültürel değişimlerin yaşandığı yerler olmuştur. Kültürlerin birbirleri ile kaynaştığı ve anlaştığı merkezlerdir limanlar ve denizcilik terimlerinin toplumlar arasındaki kültürel, sosyal ve ticari ilişkiler yoluyla yayıldığını düşünüyorsak, o zaman limanlara da genel olarak bakmamız gerekir.

Antik Çağ’da limanlar nasıl gelişti ve nasıl önem kazandı diye sorarsak deniz gücünün ve deniz ticaretinin ve deniz hakimiyetinin önemini sorgulamamız gerek. Limanların ilk gelişim aşamalarına bakarsak zaten bir yerin liman olarak seçilmesinde; ekonomik olarak avantajlı bir lokasyona sahip olması, gemi için iyi bir sığınak olması ve nehir, delta veya deniz kıyısında olması gerekliliği gözetilmiştir. Mesela Dicle Nehri ve Fırat Nehri etrafındaki ilk yerleşimlerin sebebi sudur ve bu suyun hem sulamaya hem de içmeye uygun olmasıdır.

George Bass, kitabında (A history of Seafaring) en erken dönem daimi/kalıcı limanların Akdeniz Havzası dışında inşa edildiğini anlatır ama bunun sebebi konusunda elimizde Antik Çağ’a ait bir bulgu henüz yoktur. Bass’a göre ; Hindistan’da bereketli İndus nehri vadisinde MÖ üçüncü binyıla ait devasa, dikdörtgen bir basin/havza/çanak ortaya çıkarılmıştır. Burası muhtemelen Cambay körfezine giriş yapan gemilere bir rıhtım görevi yapmak için kazılmıştı. Yine Bass’ın bildirdiğine göre Mezotopamya’da Babil kayıtlarına göre , nehir kenarları boyunca bazı özel limanların inşa edildiğini anlıyoruz, burada hububat depo ediliyordu.(Bass, 1972)

Doğu Akdeniz’de bazı adalarla ve kıyılar boyunca erken liman inşaları ile karşılaşırız. Filistin’de Dor , Girit Adası, örnek verilebilir. Açık denize çıkmayı başaran ilk toplumun Giritleiler olduğu sanılmaktadır. MÖ. 7. yüzyıla ait oldukları sanılıyor ve bu döneme ait gelenekselleşmiş Akdeniz liman yapımını gösteren bir arkeolojik bilgiden yoksunuz. Bass’a göre , Minos, Mısır, Fenike ve Roma kaynaklarından limanlar hakkında bazı bilgilere ulaşıyoruz.

“Antik Çağ’da Akdeniz’de dolaşan gemilerin büyük bir kısmı, kıyı boyunca yolculuk yapan küçük yük gemileriydi. Yassı Ada, Kyrenia ve daha başka birçok yerde keşfedilen batıklar bu çeşit gemilere aittir...” diyen Casson limanlar hakkında şu bilgileri vermektedir:”Bugün olduğu gibi, Antik Çağ’da da büyük limanların iki önemli ihtiyacı vardı: römorkörler ve deniz fenerleri. Böyle limanlar büyük ticaret gemilerini ağırlıyorlardı ve bu gemiler liman içinde kendi güçleriyle hareket edemeyeceklerinden, girişte yelkenleri indiriyorlardı.” Casson,2002:143).

Yine Casson’un anlatımlarından anlıyoruz ki büyük ve önemli limanlarda, büyük ve düz mavna ve römorkörlerin yanında zenginlere ait zarif ve gösterişli yatlar da bulunmaktaydı.

Aslında anlıyoruz ki büyük limanlar hep nehir ağızlarına kurulmuştur. Bunlara örnek vermek gerekirse Roma limanı Ostia, Tiber Nehri agzındaki Portus, Marsilya limanı ve Asi nehri ağzındaki Antiokheia’dan bahsedilebilir.

Genel olarak bakılırsa Fenikelilerin çağdaşları Greklerden hiç de aşağı sayılmayacak limanlar inşa ettiklerini görüyoruz ama Fenike limanları için özel olan şey belki de bunların yapay limanlar olmasıdır. Hellenistic ve Roma Liman çalışmalarına bakarsak MÖ dördüncü yüzyıldan itibaren bir gelişim görüyoruz. Çünkü artık eyalet sınırları

gelişmiştir ve Akdeniz ülkeleri artık küçük küçük devletler olmaktan çıkmıştır. Alexander the Great/ Büyük Aleksander artık pek çok yeri istila etmiştir.

Yani liman gelişimi Akdeniz’de politika ve ekonomi ile paralellik göstermiştir.

Burada, Antik Çağ Akdeniz’deki tüm limanları detaylı bir şekilde anlatabiliriz ama esas konumuz bu olmadığı için, sosyal hayat ve dolayısıyla dil etkileşimlerine olan etkisi için ele alıyoruz. Evet Antik Çağ’da limanlar önemli yerlerdi, pek çok kültürü buluşturuyor ve sadece ticarete yer sağlamıyor aynı zamanda başka alışverişlere de olanak sağlıyordu. Bu yüzden liman kentlerinin çok renkli olması doğaldır ve bu hala da öyledir. Burada yaşayan insanlar da farklılıklara daha hoşgörülüdürler.

“Akdeniz dünyası, şavaşlara, depremlere ve periyodik olarak kendini gösteren kötü ticari koşullara karşın zaman açısından inanılmaz bir dayanıklık gösteren kıyı kasaba ve kentlerin yer aldığı benzersiz bir yeryüzü parçasıdır. Aynı limanlar, son derece farklı bağlamlar içinde, farklı işlevler görmek üzere defalaraca yeniden doğmuşlardır. Uzun dönemli bir perspektiften bakıldığında, liman kentlerinin benzerlikleri, farklılıklarına üstün gelir.”(Keyder ve Özveren ve Quataert, 1993:89).

“Birçok Akdeniz limanındaki günümüze kadar gelmiş dinsel törenlerde, hala fırtına ve kasırgaları yumuşatmak amacıyla yıllar yılı yinelenmiş sihirli sözler söylenir.”(Braudel, 2007:41)

Limanlar söz konusu olunca Antik Çağ’a bakıyorsak Levanzo adasından da bahsetmek gerekir. Bu ada bir uğrak yeri olarak kullanılmıştır. Pek çok kişinin adını bile bilmediği bu ada Akdeniz’de önemli olmuştur. Sicilya’nın batı kıyısı açıklarında uzanan küçük bir Egadi grubunun üyesidir. Yani yanında başka küçük adacıklar ve kayalıklar da vardır. Bradford şöyle anlatır; “Kışları boğazın iki yakasındaki Trapani ve Marsala limanlarıyla ilşkileri kesilir. İtalyanca’nın yaygın lehçesini konuşurlar ve ilk Fenikeli ve Yunan tüccarlar bu yoldan gelip demir atmaya uygun bu iki uğrak limanı kullanıldığından beri, yaşam tarzları fazla değişmemiş olabilir.

Bu limanlara Cala Fredda ve Cala Dogana, Soğuk Liman ve Gümrük limanı denir.(Bradford, 1971: 15)

Egadi, Yunanca Aegates, keçi adaları demektir. Levanzo balıkçılık için de önemli bir yerdi.

Aslında limanlar sadece ticaret merkezleri veya mal değiş tokuşunun yapıldığı, sadece gemi ile getirilen malların boşaltıldığı yerler değildi. Toplumların, devletlerin kendilerini korumak veya deniz hakimiyeti kurmak için kurdukları deniz filolarının konuşlandığı çok önemli mevkilerdi. Antik dönemde ülke savunmalarında kıyıların korunması önemliydi ve bu, gemilerin başrol oynadığı deniz savaşları ile gerçekleşiyordu. Büyük deniz muharabeleri ile medeniyetler, denizlerde hakimiyet sağlıyordu ve hem hakim oldukları toprakların sınırlarını deniz sınırlarına kadar genişletiyor, hem denizleri iç deniz haline getiriyor, hem de deniz ticaretini ele geçiriyorlardı. Kıyasıya bir mücadele vardı. Şimdiki teknoloji ile ise hava kuvvetleri ve nukleer silahlar artık pek çok seyi hallediyor ve deniz gücü bir alternatif ve gerekirse başvurulacak bir yardımcı konumunda.

“Kartaca’nın Cothon olarak bilinen askeri limanı halka biçimindeydi ve en az 150 quinquirem alabilen 200’den fazla doku vardı. Sahile yakın ve koruyucu Kartaca Kalesi’nin yanında bulunan Cothon, yaklaşık 88.000 metrekarelik bir alanı kaplıyordu. Daha büyük ticaret limanına (240.000 metrekare) bir kanalla bağlanıyordu. Cothon’un ortasında yapay bir adacık vardı. Kartacalı amiralin ve kurmaylarının karargahı burasıydı ve oradan bir bakışla bütün filosunu kontrol edebiliyordu. Bradford,1971:157).

Bu bölümde Grek, Fenike limanlarından ve liman yapımlarından ayrıntılı söz etmiyoruz, çünkü konumuzla çok ilgili görmüyoruz.