• Sonuç bulunamadı

A. HUKUKİ EL ATMANIN UNSURLARI

III. DAVACI VE DAVALI İDARE(HUSUMET)

Hukuki el atma davalarında tapuda taşınmazın maliki olan kişi ya da veraset belgesi ile mirasçılık hakkını ispat edebilen mirasçılar davacı olabilmektedirler. Bir başka ifadeyle mülkiyet hakkı için tapu kaydı esas alınır ve dava ehliyeti buna göre belirlenir.217

Davacının İdare Mahkemesi Başkanlığı’na hitaplı olarak yazacağı dava dilekçesinde, tarafların varsa vekillerinin ya da temsilcilerinin ad soyadları ve T.C Kimlik numaraları yer almalıdır. Yine dava dilekçesinde tarafların adresleri yer almalıdır. Aksi halde mahkeme tarafından usulüne uygun açılmayan davada dilekçenin reddine karar verilir.

Yargıtay bir kararında218; kamulaştırmasız el atma davasının dinlenebilmesi için davacının taşınmazda tapulu malik olması gerektiği, dava görülürken davacının taşınmazdaki mülkiyeti sona erdiğinden, davadaki ehliyetini kaybetmesinden dolayı açılan davanın reddine karar verilmesi gerektiğine hükmetmiş, bir başka kararında219

ise; tapuya kayıtlı olmayan taşınmaz için zilyedinin adına kayıtlı olup olmadığının araştırılması, kayıtlıysa tapudan tapu kaydının getirilmesi, değilse zilyede bu hususta malikliğini ispatlayabilmesi için süre verilmesine karar vermiştir.

Danıştay ise davacının dava ehliyetine ilişkin verdiği bir kararında220; kişisel hak ihlalinin, tam yargı davalarında dava ehliyetinin sübjektif unsurunu oluşturmakta olup hukuki el atma nedeniyle açılan tam yargı davalarında, zarara uğradığını ileri süren kişi ile hukuken el atılan taşınmaz arasında meşru bir ilişkinin varlığının ispatlanması gerektiğini, diğer taraftan kamulaştırmasız el atma nedeniyle açılan tam yargı davalarında, mülkiyet hakkının geçmişte belirli bir süre engellenmiş olması ile ileriye yönelik olarak belirsiz bir süre engelleme durumunun mülkiyet sahibinde

217 ULUSOY Y., s.71.

218 Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2005/4061, K.2005/6984, K.T.16.06.2005, akt.ÖZDEMİR, s.166.

219 Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2002/3373, K.2002/5949, K.T.14.03.2002, akt.ÖZDEMİR, s.167.

220 Danıştay 6. Dairesi, E.2018/3462, K.2020/8378, K.T.30.09.2020, https://portal.uyap.gov.tr/uyap-uygulamalari, (E.T.24.01.2021).

meydana getirdiği mağduriyetin giderilmesi amaçlandığından, tazminata hükmedilebilmesi için mülkiyet bağının davanın devamı sırasında da var olması gerektiğini ifade ettikten sonra, davacının uyuşmazlık konusu taşınmazda halen malik olduğunu, 31.12.2012 tarihli, 19787 yevmiye sayılı işlemle başka hissedarın hissesini satın aldığı ve kendi hissesi ile birleştirme işlemi yapıldığı ileri sürülmekte olduğunu, bu tespit ve açıklamalar doğrultusunda, dava şartları arasında yer alan dava ehliyetinin, karar kesinleşinceye kadar her aşamada taraflarca ileri sürülebileceği gibi, mahkeme veya temyiz mercileri tarafından da yargılamanın her aşamasında resen değerlendirilebileceğine ilişkin usul hukukunun genel kuralları çerçevesinde, davacı ile zarara konu taşınmaz arasında mülkiyet ilişkisinin devam edip etmediğinin tapu sicil müdürlüğünden araştırılmak suretiyle yeniden bir karar verilmesi gerektiğinden idare mahkemesinin ehliyet ret yönündeki kararını bozmuştur.

Hukuki el atma davalarının davalısı ise imar planı yaptıktan sonra süresi içinde imar uygulaması ya da kamulaştırma yapmayan idaredir. Bir başka ifadeyle hukuki el atmadan kaynaklı tam yargı davalarında husumetin, kamulaştırma yapması gerekip de yapmayan idareye yöneltilmesi gerekir. Zira kamulaştırma yapmama işlemi ya da eyleminden kaynaklı bir tam yargı davasında, oluşan zarara sebebiyet veren ve dolayısıyla hizmet kusurunu işleyen idare hasım mevkiinde yer almalıdır.

İdare Mahkemeleri 2577 Sayılı İYUK uyarınca doğru hasmı belirlemeye resen yetkili bulunmaktadırlar. Ancak hukuki el atma davalarında gerçek hasmın belirlenmesi konusunda bazı tereddütler bulunmaktadır. Bunun sebebi, zaman zaman imar planını yapan idarelerle kamulaştırma yapması gereken idarelerin farklı olmasından ileri gelmektedir. Söz gelimi, bir yerleşim bölgesindeki 1/1000 ölçekli uygulama imar planını belediye yapmakta, ancak malikin taşınmazı milli eğitim alanı ya da sağlık alanına isabet ettiğinde, kamulaştırma yapması gereken idare belediye değil, Sağlık Bakanlığı ya da Milli Eğitim Bakanlığı olmaktadır. Bu durumda hukuki el atma davasında hasım Belediye mi, Bakanlık mı, yoksa her ikisi de mi olacaktır. Burada malikin zararına hangi idare kusurlu eylemiyle yol açmıştır. Kanımızca İmar planını yapan belediyenin belediye sorumluluk alanına girmeyen bir taşınmaz bakımından kamulaştırma yetkisi bulunmadığından, bu davada belediyeye husumet yöneltmek hakkaniyetli olmayacaktır. Zira burada kamulaştırma yapması gerekip de

yapmayan diğer idaredir ve bu idarenin kusurlu kamulaştırma yapmama eylemi sebebiyle malikin zararı oluşmuştur. Ancak bu noktada bir ayrıma gitmek gerekir. Eğer belediye imar planını yaparken ilgili bakanlığına bilgi vermeyerek, bu konuda gerekli iç yazışmaları yapmadan ve ilgili idarenin onayını almadan imar planını yaptıysa, artık diğer idarenin kusurunun bulunmadığını kabul etmek gerekir.

Bu konuda Antalya 3. İdare Mahkemesi’nin; "dava konusu olayda, "sağlık ocağı alanı" olarak ayrılmak suretiyle tasarrufu kısıtlanan ve taşınmazın bedelinin davalı Sağlık Bakanlığı tarafından ödenmesi gerekeceğinden davanın, bilirkişi raporu ve davacı tarafın ıslah dilekçesi doğrultusunda kabulüne karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır" gerekçesiyle davanın kabulüne ilişkin 15/11/2019 gün ve E:2018/1111, K:2019/1022 sayılı kararında mahkeme, doğru hasım olarak Sağlık Bakanlığı’nı belirlemiş ve karar Konya Bölge İdare Mahkemesi tarafından onanmıştır. Ancak burada istinaf daire başkanının söz konusu karardaki221 karşı oyu dikkat çekicidir. Muhalefet oyunda şu ifadelere yer verilmiştir;

“ …2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun Ek Madde 1 hükmüne rağmen taşınmazların kamulaştırılmaması veya maliklerin mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil edecek kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapılmaması halinde, hukuki kısıtlamadan dolayı mülkiyet hakkının ihlal edildiği iddiasıyla açılacak olan tazminat davalarında husumetin hangi idareye yöneltilmesi gerektiği konusunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır.

Olayda, dava konusu taşınmaz imar planında "sağlık ocağı" alanı olarak ayrılmış olup, davalı idarece söz konusu taşınmazın "sağlık ocağı" alanı olarak belirlenmesi konusunda ilgili belediyeden her hangi bir taleplerinin bulunmadığı ileri sürülmektedir. Ayrıca, Sağlık Bakanlığı Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğünün 23.3.2016 tarih ve 1147 sayılı yazısı ile aralarında dava konusu taşınmazın da bulunduğu özel şahısların mülkiyetinde bulunan taşınmazlara ihtiyaç bulunmadığı, bu taşınmazların imar planı tadilatı yapılmak suretiyle sağlık alanından çıkarılması ve sahiplerinin tasarrufuna bırakılmasının Antalya Valiliği'nden istenildiği, bu yazı

221 Konya Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi, E.2019/2538, K.2020/2580, K.T.26.11.2020, https://portal.uyap.gov.tr/uyap-uygulamalari, (E.T.27.01.2021).

doğrultusunda Antalya İl Sağlık Müdürlüğünce Muratpaşa Belediye Başkanlığına gerekli yazının yazıldığı ileri sürülmektedir.

Davalı idarenin bu iddiaları ile yukarıda yer verilen 3194 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi ile 2942 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesi hükümlerinin bir arada değerlendirilmesi neticesinde, imar planlarında umumi hizmetlere ve resmî kurumlara ayrılan ancak planların yürürlüğe girmesinden itibaren uzunca süre bu taşınmazların ayrıldığı amaca yönelik olarak fiilen kullanılmaması veya kamulaştırılmaması durumunda, imar planlarının yapımı ve değiştirilmesi konusunda yetkili ve sorumlu olan ilgili belediyelerce söz konusu taşınmaz üzerindeki kamu hizmetini gerçekleştirmesi öngörülen kamu kurumu ile irtibata geçilerek, bu taşınmazın ayrıldığı amaca yönelik olarak kullanılması söz konusu değilse, taşınmaz üzerindeki kısıtlılığın imar planı değişikliği yapılması suretiyle giderilmesi kamu yararına daha uygun olacaktır. Aksi halde kamu hizmetinin yürütülmesi amacıyla kullanılmayan ve ileride de kullanılmayacak olan bir taşınmaz için yüksek miktarlarda kamu kaynağının harcanması söz konusu olacaktır ki, böyle bir durumunda kısıtlı olan kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması ilkesi ve kamu yararı ile bağdaştırılması hukuken mümkün değildir.

Bu duruma göre, 2942 sayılı Kanunun Ek 1 inci maddesi hükmü kapsamında dava konusu taşınmaz üzerindeki davacıların mülkiyet hakkını kullanmasına engel teşkil eden kısıtlılığı kaldıracak şekilde imar planı değişikliği yapmakla sorumlu olan ilgili belediyenin işbu davada hasım mevkiine alınması ve davalı idarenin de hasım mevkiinden çıkarılması suretiyle uyuşmazlığın çözümlenmesi gerektiği görüşüyle usul yönünden çoğunluk kararına katılmıyorum.”

Ancak yukarıdaki karşı oyda belirtilen görüş genel olarak kabul gören bir görüş değildir. Zira Danıştay da hukuki el atma davalarında imar planını yapan belediyeleri değil, taşınmazı kamulaştırmakla yetkili bulunan idareleri hasım olarak kabul etmekte ve uyuşmazlığı bu şekilde çözmektedir. Burada kanımızca en makul yöntem, dava esnasında imar planı yapılırken belediye ve ilgili diğer idarelerin aralarındaki iç yazışmaları araştırarak zarardan sorumlu asıl idareyi ortaya çıkarıp doğru hasım belirlendikten sonra uyuşmazlığın buna göre çözümlenmesidir.