• Sonuç bulunamadı

Dalalet Kavramı

Belgede ONUR SÖZÜ (sayfa 18-22)

3. ARAŞTIRMANIN KAVRAMSAL ÇERÇEVESİ

3.2. Dalalet Kavramı

18 Meymun ibnMuhammed Nesefi, Bahrü’l- Kelam Tercümesi Matüridi Akaidi, trc. Ramazan Biçer, 1. Bs (İstanbul1: Gelenek Yayıncılık, 2010), 22.

19 Mustafa Doğan Karacoşkun, “Dini İnancın Oluşum ve Gelişimi”, Din Psikolojisi (Ankara: Grafiker Yayınları, t.y.), 132-133.

12

“Dalalet” Doğru yoldan sapmak,20 kaybolmak, telef olmak; şaşırmak, yanılmak, yitirmek, sağlam yolu kaybetmek, unutmak21 manalarına gelir; terim olarak haktan yüz çevirip batıla yönelme ilahi buyruklara aykırı davranma diye tanımlanır. Hidayetin zıttı,22 helak sebebi, yanlış yol, hidayeti kabul etmeyen,23 sapmak, azmak gibi temel manalarda kullanıldığı gibi akla, duyulara ve gerçeğe aykırı ilkeleri benimsemek, maksada ulaştıracak yoldan sapmak gibi mecazî anlamlarda da kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerîm’de müştaklarıyla birlikte iki yüz on sekiz defa geçen dalâlet kavramı,24 daha çok hidayetin zıddı olarak “küfür ve inkârı kapsayan sapıklık” anlamında kullanılmıştır.25 İster kasıtlı ister gafletle olsun, ister az ister çok olsun her türlü sapmaya delalet denir.26 Delalet nazari ilimlerde de (en-Nisa 4/136) Amelî ilimlerde de (en-Nisa 4/167, el-Mülk 67/9, el-Maide 5/77) meydana gelmiş olabilir. Batıla sapmanın nedenleri insana batılın süslü gösterilmesi olabilir. (en-Nisa 4/113, Yasin 36/62, en-Nisa 119, Sad 38/26) Kötü ahlak sahibi insan bir süre sonra yaptığı şeyden hoşlanır. “Allah ancak delalette olanı saptırır mümin olanı değil.” (et-Tevbe 9/115, Bakara 2/26, Mümin 40/74, el-Bakara 2/10) Hakkı benimsemek ve hidayetten ayrılmamak insanın selim yaratılışıyla bağdaşan bir davranış iken bunun yerine dalâleti tercih ederek kendilerini de başkalarını da saptıranlar zalimlerdir, Üstelik onları içinde bulundukları sapıklıklardan kurtarmak da mümkün değildir; zira onlar akıllarını kullanıp hakikatleri görecek yerde sadece arzularına uyarlar. (en-Nisâ 4/44; el-Furkan 25/43-44; ez-Zuhruf 43/40)27 Ayetler dalaleti tercih edenlerin fıtratlarındaki temiz duyguları öldürenlerin kendi kendilerine zulmettiklerini Kur’an da ifade ediyor. “De ki Ey insanlar size Rabbinizden gerçek Kur’an” gelmiştir. Kim doğru yola girerse kendisi için girer. Kim de saparsa ancak kendi aleyhinde sapar. Ben sizden sorumlu değilim” (Yunus 10/108) İnsan fıtratında

20 İsfehani, “hdy”, 622.

21 Muhibbuddin Ebu’l-Feyz es-Seyyid Murteza ez-Zebidi, “dll”, Tacü’l-arus cevahiri’l-kamus (Beyrut: Darul Fikir, 1994), 15: 421.

22 Cemaleddin Ebü’l-Fadl Muhammed b. Mükerrem b. Ali el-Ensari İbn İbn Manzur, “dll”, Lisânü’l Arab (Muessetul-e’alemi, 2005), 2: 2325.

23 Firûzâbâdi, “dll”, 1324.

24 Muhammed Fevâid Abdulbakî, “dll”, el-Mu’cemü’l-müfehres li-elfazi’l Kur’an’il-Kerim, (Kum:

Mektebetü Nuveydu İslam, t.y.), 558-561.

25 Cihat Tunç, “Dalâlet” Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi (İstanbul: TDV Yayınları, 1993) 8:428.

26 İsfahani “dll” 623.

27 Ömer Faruk Harman, “Dalalet”, Türkiye Diyanet Vakfı Islâm Ansiklopedisi (İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, 1993), 8: 428.

13

mevcut olan hakikati görmek yerine nefis, kibir, cehalet, taassup gibi aklını kullanmasını engelleyen sebepleri beslerse hak yoldan saparak dalalete düşer.

Ehl-i sünnete göre dalaletin Allah’a izafesi yaratma insana izafesi ise seçme yönündedir. Dalalet sadece insana izafe edilmez çünkü gerçek anlam da tek yaratıcı Allah’tır.28 Allah bütün insanlara doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak temyiz gücü vermiş, ayrıca özendirici ve uyarıcı olmakla görevlendirdiği peygamberler vasıtasıyla insanların yolunu aydınlatan kitaplar indirmiştir. Bu kitaplarda helâli haramı, faydalıyı zararlıyı, hayrı ve şerri açıklamış ve bundan dolayı insanları sorumlu tutmuştur. Bu sebeple insanın hidayete ulaşması da dalalete sapması da kendi iradesinin kontrolü altındadır. Hidayetin ve dalaletin oluşumunda icbar ve ikrah söz konusu değildir.

Allah’ın hidayeti bulmak için yerleştirdiği yol işaretlerini takip eden kurtuluşa erer.

Şeytanın ve nefsani arzularının esiri olan doğru yoldan sapar. Sapmışlığının ve küfrünün esiri olur. İsyan ve inkâr çukuruna saplanır.

İnsan yaradılış gerçeğinin aksi istikametinde yol alırsa dalalete doğru meyleder.

Çünkü insan fıtratı güzel ve doğru olan şeylerle mutlu olur. Kötü olan şeyler insanın hem kendisini hem de karşısındakini rahatsız eder. “Allah kimi hidayetine erdirmek isterse onun göğsünü İslam'a açar gönlüne genişlik verir, kimi de dalalette bırakmak isterse onun da kalbini daraltır, öyle sıkıştırır ki, sanırsın öfkesinden göğe çıkacak.

Allah iman etmeyenleri pislik içinde hep böyle bırakır." (el-En'am 6/125) Hidayet ve dalaletin kulların hak etmelerine bağlı olduğunu daha önce söylemiştik. Hidayeti dileyen insanın göğsünü İslam’a açması; İslam'ı sevmesidir. Dalaleti tercih eden insanın göğsünü daraltması hidayetten uzaklaşan insanın bunalıma sürüklenmesidir. Göğsün açılması ve genişlemesi, hem rahat nefes almakla iç huzurunu, hem de kuvvetli ve dayanıklı olmayı ifade eder. İslam için göğsün açılması, insan nefsinin hakkı seve seve kabule hazır hale gelmesidir. İman eden kişinin içine huzur dolar, "iman ettim" diye sevinir. İlahi teklifleri yerine getirmek nefsine ağır gelmez. Bunları büyük bir zevkle yapar. Göğsün daralması da; insanın imandan, İslam'dan kaçmasıdır. Nasıl ki insan göğe doğru yükseldikçe basınç azalacağından nefes alması güçleşir, boğulacakmış gibi olur. Hatta yirmi bin metreyi geçince özel cihazlar olmadan nefes alamaz, çatlar, ölür.

Bunun gibi, dalalete düşen insan da imandan, İslam'dan sıkılır, daralır, çatlayacak patlayacak gibi olur. Genişlik ve ferahlığı, doğrulukta ve selamette değil, eğrilikte ve

28 Şerafettin Gölcük - Süleyman Toprak, Kelam, 3. Bs (Konya: Tekin Kitapevi, 1996), 259.

14

felakette arar.29 Sen istediğin kadar doğru yolu göster onlar gittikleri yoldan geri dönmezler. ”İnkâr edenleri imana çağıran (peygamber) ile inkâr edenlerin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey duymayan hayvanlara seslenen (çoban) ile hayvanların durumu gibidir. Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bundan dolayı anlamazlar. (el-Bakara 2/171) Gerçeği görmek istemeyen insanların gerçeği görmesi imkânsızdır. Bu sebepten dolayıdır ki Allah insanın düşünerek tahkik ederek inanmasını istiyor. İnsanın düşünme melekesi insanı hayvandan ayıran özelliğidir. İnsan düşünerek hareket etmediği zaman iradesini kullanamaz. Kalplerini hakikate açmadıkları zaman kalpleri katılaşır. Kalpleri katılaşan insanlar içlerini kemiren sıkıntı ve bunalımlarla karşı karşıya kalmış ve sürekli bir arayış içine girerek içlerinde ki huzursuzluğun kaynağını bulmaya çalışmışlardır. Bu sebeple mutsuz olmuşlardır. “Kim Allah’a şirk koşarsa o sanki gökten düşmüş de kendisini kuş kapıyor veya rüzgâr onu çok uzak bir yere sürüklüyor gibidir.” (el-Hacc 22/31) Bu ayet müşriklerin ruhi boşluklarını ve yalnızlıklarını en güzel şekilde açıklıyor. İşte bütün dinsizlerde bu bunaltıcı ruh halini görmek mümkündür.30 Kalpleri İslam’la buluşanlarda ise huzur ve mutluluk hâkim olmuştur. Nasıl ki bedenin ilk yaratıldığı gibi sağlıklı kalabilmesi yediğine, içtiğine, soluduğu havaya dikkat etmesi gerekir. Bedenin görevlerini yapabilmesi için olumsuz dış etkenlerden korunması gerekir, fıtratında temiz ve saf halini koruması için de olumsuz dış etkenlerden korunması gerekir. İnsanın ruhunun tatmin olması için Allah sevgisiyle beslenmesi olumsuz duygulardan sıyrılması gerekir.

Allah hakikate gözlerini kapatarak dalalette ısrar edenleri kör, sağır, dilsiz diye niteliyor.“ “Sağırlara sen mi duyuracaksın? Yahut körleri ve apaçık bir sapıklık içinde olanları sen mi doğru yola ileteceksin.” (ez-Zuhruf 43/40) Bu insanlar kendileri gerçeği göremedikleri gibi çevresindekilerin de gerçeği görmelerini engelleyerek gerçeğin üstünü örterler. Kâfir kelimesinin anlamı örtmek anlamında olması hakikatin üzerini örtmeleri sebebiyledir. Hidayete erişememelerinin nedeni gözlerini, kulaklarını, kalplerini batıl ile iştigal etmeleridir. Bu insanlar dünyayı kazanmayı amaçladıkları için ahireti kaybeder. Ayette bu durumu edebi bir dille ne güzel açıklıyor.” Rablerini inkâr edenlerin durumu şudur: Onların işleri, fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu küle benzer. (Dünyada) kazandıkları hiçbir şeyin (ahirette) yararını görmezler. İşte bu, derin sapıklıktır.” (İbrahim 14/18) Allah insanları hidayete ulaştıracak vesileler vererek

29 Muhammed Hamdi Yazır Elmalılı, Hak dini Kuran dili (İstanbul: Yenda Yayınları, 2000).

30 Altıntaş, Kur’an’da Hidayet ve Dalâlet, 379.

15

insanları hidayete erişmeye teşvik ettiği gibi dalalete düşenleri korkutacak uyarılarda bulunarak hidayete yöneltmiştir. Dalalete düşüren yolları haberdar etmek, dalalete düşenlerin ruh halleri hakkında bilgi vermek, dalalete düşenlerin çarptırılacağı ilahi cezayı bildirmek, Allah’ın insanları hidayete ulaştırma vasıtalarından biridir.

Belgede ONUR SÖZÜ (sayfa 18-22)