• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM -1

S

E H E R K A R A BO L: U m ut Sanat Ürünleri olarak biz genelde Türk sanatını ve sanatçılarım ızı tanıtm akla işe başladık. 1975’in başından bu yana bu uğraşım ızı sürdürüyoruz. Bu süreç içinde karşılaştığım ız en büyük zorluklar film dalında teknik düzeyin yeterli olm am asından kaynaklanıyor bir, film yapım cılarım ızla sağlıklı bir d iyalog kuramam aktan kaynaklanıyor, iki. Firma olarak ilk çalışm am ız, yaptığım ız anlaşm a uyarınca Yılm az G üney yapıtlarını tanıtm a ve pazarlama oldu. Bizim tutum um uzda geleneksel ihracatçılıktan bir farklılık oldu, sanat yapıtını değil, onu yaratan saaıatçıyı tanıtm ayı ön plana koyduk. Örneğin Yılmaz G ü n ey’i bir oyuncu, yazar ve yönetm en olarak tanıttık önce, filmlerinin satışına daha sonra başladık. İlk olarak da 1977’de San R em o’da Yılm az G ü n ey’in toplu film leriyle ilk çıkışım ızı yap tık . Çok olumlu sonuç aldık. “ Bir sanat dehası . yüzyılda birkaç kez dünyaya gelen bir yaratıcı güç" diye başlık attı gazeteler. Ve otuziki satış toplandı tüm dünyadan. Am a o dönemde Güney Film yöneticileri yapılan ödem eleri kabul ederek kullanılm ış kopyalar gönderdiler, alıcılara. Geri kalan filmlerin de negatifleri onarım gerektiriyordu ama G üney F ilm ’in bunu başaracak gücü yoktu. Bu nedenlerle sözkonusu otuziki anlaşm adan ancak sekizi gerçekleşti, M acaristan ve Ç ekoslovakya ile olan anlaşm alar hala ihtilaf halindedir, diğerleri ise sonuçsuz kaldı.

Aksam aların temel nedeni, b aşta belirttiğim teknik yetersizlikler ve yapım cı fijm anın gerektiğince dürüst davranm am ası oldu. Benim önerim ve arzum sanat yapıtını pazarlarken sanatçıya başı çektirmek, aynı zamanda sanatçı tanıtım ını yapm ak. Belki ticari olayın dışına taşıyor ama bunu da katkı olarak yürütm ekten yanayım .

E

R ÎŞ A K M A N : Ben olayı daha geniş bir biçim de ele almak istiyorum . Şim diye dek benim , F ilm ek s’in ya da daha önce bir yapım cı firmanın ihracat elem anı olarak geçirdiğim benzer deneyim lerim oldu. Am a ben daha genel olarak tahlil etmek istiyorum , örn eğ in uluslararası sinem a pazarında bir filmin başarılı olm asının gerekleri neler. İlkönce hikayenin dünya seyircisine ilginç olm ası gerek. Batıda izlenecek çok şey var. Kendi sinem ası var, dışardan gelen birtakım yabancı filmler var. İkincisi, bu anlatılan hikayenin evrensel bir sinem a diliyle anlatılm ası olayı var. Yani altyazıyla seyircinin, bilinçli bir seyircinin izlediği filmi anlayabilm esi lâzım. Onun için de yönetm enin bir evrensel dili olmalı. Ü çüncüsü, yine hikâyeyle ilgili, seyircinin hikâyeyle ya da hikâyenin karakterleriyle biryerde özdeşleşebilm esi gerek. Dördüncü olarak da seçilen hikâyenin, konunun, düşündürücü ve eğlendirici öğeleri olmalı. Bunlar içiçe sunulm alı, ö rn eğ in M .A .S .H . ‘Cephede Eğlence- gibi.

Türk filmlerine göre pazara, film türlerine göre pazara gelirsek, ihracatçı arkadaşlar da katılacaklardır görüşüm e, her tür filmin pazarı vardır. Bu pazarı genel olarak şu şekilde ikiye bölebiliriz: bir. entellektüel. politik ve sanat filmlerinin pazarı; iki, ticari filmlerin pazarı. Ticarilerin de çeşitleri var, avantür, kom edi, seks, korku, gerçeküstü fimler gibi. Bu türlerde yapılm ış olan filmlerir alıcıları tamamen değişik. S atışı yapılan filmler dünyada daha çok ikinci tür filmler, yani ticari dediğim iz filmler.

Entellektüel, politik ve sanat filmlerinin seyircisi ise heryerde, her ülkede daha az oluyor. Türk filmlerinin bu pazardaki başarısızlığının nedenlerine gelirsek, bir sanatsal olarak eksiklikleri var, bir de teknik olarak eksiklikleri var.

Sanatsal eksiklikler dediğim iz zam an, filmin y ön etm en in ­ den gelen birtakım hatalar ya da “yok'Tar var. ö rn eğ in evrensel sinema diline sahip yönetm en çokaz T ürkiye’de, bu yönetm enlerin de bir istikrarı yok. Yani, filme başlıyorlar, birkısm m da çok güzel bir sinema dili kullanırken bir kısm ında da »çok b asit hatalara düşebiliyorlar. İkincisi, yönetm enlerin oyuncuları yönetm edeki ustalığı tartışılacak bir olay, karakterler o kadar gerçeküstü ve yam a gibi ki, S ta n isla v sk i’nin bütün karakter yapım ı teorilerinin falan dışına çıkıyor, bu nedenle de seyirci özdeşleşem iyor. Teknik eksikliklere gelince, kamera dili ya da kamera teknikleri T ürkiye’de çok zayıf, kameramanların T ürkiye’de hiçbir eğitim i yok, sadece piyasadan y etişm iş ve belirli birkaç şey öğrenm iş oluyor kameramanlarımız. Bu nedenle birtakım çerçevelem e hataları, hiç yapılm am ası gereken hatalar yapıyorlar, ö y le ki bir sinem a okulunda ilk okunan kitapta yapılm am ası gereken şeylerin başında gelen bir hata yapabiliyor m esela, bir filmin diğer bölümlerinde başarılı olan bir kameraman. Teknik yetersizliklerin en önem lilerin­

den biri de laboratuvar olayı. T ürkiye’de m aalesef bir laboratuvar yok. Hiçbir laboratuvar da buna karşı çıkm asın, ö rn eğ in bir yapım cı firmanın ihracat elemanı olarak çalıştığım dönem de Irak’a sattığım dokuz film “göz sağlığına zararlı’’ diye sansür tarafından geri çevrildi. Bu da kopyanın k alitesizliğinden, renklerin birbirine geçm işliğinden ve dikkat edin, T ürkiye’de diplomalı, bu işi gerçekten bilen laboratuvar uzmanları olm am asından ileri geliyor.

Diplom alı laboratuvar uzm anı olsa bile çalıştırılm ıyor: Laboratuvar- lar kaç saatte kopya verebilecekleriyle, ne kadar ucuza m aledebile- cekleriyle övünüyorlar, kaliteleriyle değil. Stü d yo olayı bir de filmin

32/ yeni sinema

san atsal niteliğine olum suz etki ediyor. O ynayan oyuncuyu bir başk ası seslendiriyor, oyuncunun oyununu da bozuyor. Seslendirm e asla doğal olm uyor, kim se inanam ıyor dublajlı bir filmin gerçekliğine. Bir de hikâyeden gelen aksam a var. Tabi genelde konuşuyorum , birkaç film bu aksam aların dışındadır. Seçilen hikâyeler genellikle yabancı seyircinin ö zd eşleşem eyeceği hikâyeler oluyor. Biraz daha açarsak bunu, dikkat edin, son zamanlarda dış piyasa için yapılan filmler, birkaç tanesi hariç tam am en A nadolu’dan gelm iş, onların folklorik öğelerini işleyen, gelenekleri­

ni, göreneklerini işleyen şeyler oluyor. Birkaç ülke dışında yabancı nedense, tabi yine birkaç film hariç, senaristler seyirciye düşünecek vak it bırakmıyorlar. H erşeyi açıklıyorlar. Korkunç bir “ herşeyi izah prodüktör olsun laboratuvar olsun herkes gelecek paraya bakıyor,

kim se yapılacak işlere bakm ıyor. Bu yüzden de m aalesef biz aldatm ış oluyoruz m üşterilerim izi ve sürekli m üşteri kaybediyoruz.

Türk sinem ası bence son üç yılda korkunç m üşteri k ayb etm iştir çünkü verdiğim iz sözleri yerine getirem iyoruz.

E

R D O Ğ A N -TOKATLI: Film lerim izin dış pazarlarda satılm ası, tanıtılm ası konusunda bizim yaklaşık birbuçuk yıllık bir geçm işim iz var ve bu kısa sürede edindiğim iz deneyler var. Bizim dış pazarlarda sattığım ız filmler tür olarak san atsal diye adlandırılabilecek filmlerdir. Bunlar ülkem izin sosyal, ekonom ik, bir anlam da da politik sorunlarına ışık tutm ak istey en , o sorunları irdeleyen filmler. Bu filmlerin pazarlam a ve pazar özellikleri çok değişik . Bu tür film ler, ki şu anda genellikle bunları satabiliyoruz, genel anlamda daha ticari nitelikler ve boyutlar taşıyan örneğin A m erikan, İta ly a n , Fransız film leriyle aynı pazarlarda satılm ıyor. Buradan çıkan ilk sonuç aradaki k üçüm sen­

m eyecek fiyatlam a farkıdır. Ticari nitelikli, teknik standardı uluslararası ölçütlere u ygu n filmlerin satılm a şansları ve satıldıkları zaman elde edilen gelir m iktarı m ilyonlarca dolar tutarında iken Türk filmlerinin satışın d an elde edilen gelir bunların yanında çok küçük kalıyor. İkinci fark, bizim film lerim izin şu anda ancak bazı ülkelere pazarlanabilecek durumda olm asıdır. Bunların başında B atı A lm anya geliyor. E lb ette bunun nedenleri vardır. İlk neden de şu anda orada birbuçuk m ilyon vatand aşım ızın yaşam ak ta ve çalışm akta oluşu. Bunun dışında biliyoruz ki yıllar boyu Türk sinem ası adına genellikle bilinen filmler Yılm az G ü n ey’in film leriydi.

Bu olgu y a v a ş y a v a ş daha gen iş bir kapsam , daha geniş bir b oyu t

rın uluslararası düzeyde olm ayışı geliyor. D em in arkadaşlarım ızın da ayrıntılı olarak b elirttiği gibi bu konuda çok b oyutlu sorunlarım ız var. Am a başlıcalan sanırım önce n egatif bozuklukları, sonra da pozitif b askı konusundaki y etersizlik , stüdyoların yetersizliği, ö zellik le negatif bozuklukları diyorum çünkü film lerim iz ne kadar iyi çekilm iş olursa olsun, ne doğru gözlem ler getiriyor olursa olsun sonunda bu filmlerin özü olan negatifler sağlıklı koşullarda saklanm ıyorsa birçok sorunla karşılaşıyoruz. Bu nedenle ihraç ettiğim iz filmler geri çevriliyor. Bunun yanısıra, Sayın D orsay kabilinden y e tişti. Bu durum bizleri yabancılar karşısında sözlerini tutm ayan insanlar durumuna düşürdü. H albuki örneğin İskandinav filmlerini d evletten destek alan sinem a kuruluşları ortaklaşa tanıtıp pazarlıyorlar. A yn ı şekilde İsp an ya, C inespana isim li ulusal kuruluşlarla, Fransa Ü nifrance’la, İtalya aynı düzeyde çalışm alar yapıyor. Bizde«, ise bırakın d evletten finansal destek görm eyi,

ülkelere satışından 107.800 dolar getirdik. İm zalandığı halde henüz ülkelere pazarlandıkça sağlanacak gelir ve moral destekle yeten ek li yönetm enlerim iz daha birçok başarılı film yapacak ve bu filmleri daha geniş olanaklarla pazarlam ak m üm kün olacaktır. Türk sinem asının yakın gelecek te 500.000 dolarlık ihracat düzeyine ulaşacağını düşünüyorum .

A

T İL L A D O R SA Y : Türk sinem asının dış dünya ve gerek dış pazar, gerek uluslararası festivaller önündeki durumuna dört bölüm de özetleyeceğim bir genel yaklaşım la değinm ek olursa olsun uluslararası standartlara erişmek gerekiyor. Bunun için aklım a gelen bir noktayı da hemen iki parantez arasında söylem ek kadar bu gibi bir olayın gerçekleştirilm esi sağlanabilir sanıyorum .

İkinci olarak kültürel düzeyde bu konuya yaklaşm ak ilginç bir malzeme oluşturuyorlar, bunlar konusunda gerek b elgesel gerekse yapıntı birtakım filmler yapıldı. Ve bunlar dünyanın her tarafında büyük bir ilgiyle karşılandı, çünkü insanlar böyle bir toplum un varolduğunu bilm iyorlardı. K uşkusuz Türkiye bir aboriciniler topluluğu değil. Tam tersine tarih içinde çok büyük egzotik çekicilikle kesinkes yetinm em elidirler.M utlaka bu sorunla­

rın daha derinlerine gitm ek ve bu sorunları belli bir biçim de yan sıtm ak la birlikte bu ülkenin, bu toplum un, bu halkın tarih içinde oluşturduğu kültürel birikim in, kültürel zenginliğin de bir hesaplaşm asını yapm ak ve bunu sinem am ızda işlem ek gereklidir. kanısındayım . D ünyanın her yanında bakıyoruz, buna üçüncü dünya ülkeleri de dahildir, beğenilen ve ilgi toplayan filmleri yapanlar genellikle entellektüel dediğim iz kişiler. Bunlarla yapılan konuşm a­

ları okuyoruz batı basınında. Bırakın bir A lm an F assbinder’i, sözgelim i, fakat bir Cezayirli M uham m ed Bouam ari veya bir Tunuslu ile yapılan konuşm aları okuduğum uzda bu adamların filmlerinde son derece ulusal sorunları işlem ekle birlikte dünya kültürünün birikimine belirli ölçülerde sahip çıkan, o birikimi incelem iş ve belirli bir dünya görüşünü netlikle oluşturm uş kişiler olduklarını görüyoruz. Türkiye yönetm enlerinde bu eksikliğin çok açık bir biçimde belirdiğini söylem eliyim . Birçoğu dostum olan bu yönetm enleri kızdırmak ve gücendirm ek pahasına da olsa, yönetm enlerim izde dünya görüşü ve genel kültür eksikliğinin filmlerimizde açık bir bir biçim de belirdiğini belirtm eliyim . Y önetm enlerim iz bir kere film seyretm iyorlar. Bunu çok büyük bir eksiklik sayıyorum . Y önetm enlerim iz kitap okum uyor olabilirler, sergilere ve konserlere gitm iyor olabilirler, tabi gitm elerini ve kitap okumalarını da isteriz, ama film seyretm em eleri bence kolay kolay sinem aya gidiyorlar, bunlara bazı gösterilerde rastlam ak, sürekli

3 4 / yeni sinema

film izlediklerini söylem ek m üm kün. Sözgelim i Lütfü A kad, H alit olum suzlukla karşılam ayı bir tür görev bilmelerinden k aynaklanı­

yor. Bu tür yönetm enlerin de ben yanlış bir iş yap tığın ı sanıyorum . Ü çüncü tür yönetm enler film izliyorlar, bunlara çeşitli gösterilerde rastlam ak müm kün. S özgelim i Orhan A k so y , Ülke Erakalın'ı ben sık sık görüyorum . N e yazık ki bunlar izledikleri filmlerden yolaçıkıp da kendilerine özgü bir dünya kesinlikle oluşturam ıyorlar.

Y aptıkları filmler bakıyorsunuz gördükleri filmlerin bir kopyası halinde gelişiyor. D em ek ki bize dördüncü tür bir yönetm en lâzım. bunları söylem eyi bir görev biliyorum .

Dördüncü olarak da arkadaşlarım buna çok gen iş ölçüde değindiler, ben kısaca değinm ek istiyorum . Bürokratik engeller.

D ünyanın heryanm da hangi rejim altında olursa olsun, ister şenliğe katılan bütün ülkelerin sinem acıları tarafından çeşitli vesilelerle,.görülm üştür. D o la y ısıy la bu girişim de, d ev let eliyle gerekse A tillâ D orsay arkadaşım m eselenin birçok yönlerini aslında benim daha önceden sö y lem ey i düşündüğüm birçok ibarettir. Benzeri bir olayı birtakım kom edi film lerinde ya da karate ve şiddet filmlerinde görm ek m üm kün. A m a bizim sözünü etm ek istediğim iz hiçkuşsuz bunlardan farklı bir sinem adır. Bu yüzden sorunu sinem a ürününün dış satım ından önce onu da k ap sayan daha genel bir platform içinde düşünm ek gerekir. Bu da sinem anın uluslararası ilişkileri sorunudur. Sinem anın uluslararası ilişkileri konusu da aslında uluslararası kültür ilişkileri sorununun bir parçasıdır. A slında Türkiye genel anlam da A tila D orsay arkadaşı­

mızın b elirttiği gibi önem li bir kültür birikim ine sahip bir ülke olduğu halde, uluslararası ilişkiler konusunda geri k alm ışlığın çeşitli işaretlerini verm ektedir.C iddi bir kültürel alışveriş p olitik ası içine girem em iştir. Bu birtaraftan kuşk u su z d evletle ilgili sorunlardır, devletin kültür politikasının sorunlarıdır, birtaraftan da kültürel kurumlarım ızın, kültürel yapıların ve bunları üreten kişilerin uluslararası ilişkilerde gösterdikleri beceriksizlik dem iyorum ama çeşitli nedenlerden doğan yetersizlik tir. U luslararası ilişkiler, kültür alanında ve bunun bir parçası olan sinem a alanında geliştirilm edikçe pazarlara katılm ak, çeşitli ikili ilişkilerini kurm ak, diğer ülkelerde sinem a üzerine konferanslar, seminerler, k ollokyum lar düzenlem ek, sanatçılarım ızı gönderm ek, yayınlarda sinem am ızla ilgili yazılar çıkm asını sağlam ak gibi çok gen iş bir çalışm a alanına uzunca bir süre girilm esini gerektiren bir süreçtir. A n cak bundan sonra o ülkelerde sinem am ız konusunda ciddi bir ilginin doğm ası sağlanabilir. Bu ilgi bir süre sonra ticari p o ta n siy el kazanır ve bir

yeni sinema /35

talep doğar« Bu konuda da sorun çok net değildir. B ö y le uzun tarafından içine birtakım erotik sahneler eklenerek İngiltere'de gösterild iğin i hepiniz hatırlarsınız.D em ek ki o ülkeler o filmleri kendi niteliklerinden ötürü değil, onlarca m eta haline getirilen unsurları nedeniyle alıp gösterm işlerdir. Buna benzer bir başka olay da birtakım Ortadoğu ülkelerine yapılan satışlarda görülür. Buralarda da oyuncularım ızın adları Arap ya da îran lı adlarına değiştirilerek film lerim iz uzun süre pazarlanm ıştır. B irbaşka örneği de dördüncü, b eşinci sın ıf İta ly a n yapım cılarla yapılan birtakım işlerde gene aktörlerin isim lerinin İtalyan ca'ya v esaireye çevrilip oralarda çok dar sirkülerde ticari olarak gösterilm esid ir. Bunlar da demin

görevli olduğum uz dönenıd e ya da sinem a yazarları derneğinin çeşitli biçimlerde dış ülkelerde fi lm gösterileri düzenlem esini sürekli olarak orada insancıl bir özle yaklaşılabiliyor.sa o insanların sorumları dürüst bir biçimde yan sıtılıyorsa ve sorun bir çekicilik sorunu olarak değil sinem asıyla ilişkilerini kurmaktadırlar. A m a bu ilişkileri oradan çıkarıp bir ülkenin sanatçılarının dü n yaya bakışları, bir ü lkenin kendi sorunları haline getirebilirsek ki bu ortak bir çabanın ürünü olacaktır, bir süre sonra Türk film ine kilim gibi bakm aktan zorunlu olarak vazgeçeceklerdir. Orada yönetm enler, tem alar tanılayacaklar- dır, orada ülkenin sorunlarını net bir biçim de görm eye b aşlayacak ­ gib i değerlendirilm ekten kurtulup bir film gibi değerlendirilebilir

hale gelecektir.

3 6 / ye n i sinema

Benzer Belgeler