• Sonuç bulunamadı

3. KAVRAMSAL VE KURAMSAL ÇERÇEVE

3.1. Kavramsal Çerçeve: Göç ve Göçmenler ile İlgili Kavramlar

3.1.3. Düzensiz göç

Adından da anlaşılacağı üzere düzensiz göç terimi, düzenli göç tanımlamasının tam karşıtı olarak kullanılan bir terimdir. Düzensiz göçte, düzenli göçten farklı olarak kaynak ülke, transit ülke ve hedef ülke olmak üzere üç farklı unsur bulunmaktadır. Düzensiz göçün kaynak ülke ile ilgili olan boyutu, göç hareketine dâhil olan kişi ya da kişilerin tamamen yasal olarak ya da herhangi bir yasal işleme, uygulamaya ya da düzenlemeye tabi olmadan ülkeden ayrılmaları durumunda ortaya çıkmaktadır. Bu göç türünün transit ülke ile ilgili olan boyutu, göç hareketine dâhil olan kişi ya da kişilerin farklı yollarla girdikleri ikinci ülkede geçici olarak kaldıkları ve üçüncü bir ülkeye geçtikleri süreler içinde gerçekleşmektedir. Düzensiz göçün hedef ülke ile ilgili olan boyutu ise bu kişi ya da kişilerin ülkeye farklı yollardan yasa dışı olarak giriş yapma deneyimleri ya da yasal yollarla giriş yaptıktan sonra ülkede kalışları ile gerçekleşmektedir.

Düzensiz göçün kavramsal olarak ortaya çıkışı, çok eski dönemlere kadar uzanmamaktadır.

Burada özellikle 19. yüzyılda yaşanan uluslararası gelişmeler oldukça önemli ve belirleyicidir.

Sömürgecilik dönemi sonrasında, bazı batılı devletlerin salt kalkınmacı ve ileri kapitalist gelişimleri karşısında; ekonomik, sosyolojik ve teknolojik olarak geri kalmış veya az gelişmiş ülkelerin kendi nüfuslarına yeterli imkânları sağlayamaması veya bu duruma bağlı olarak ortaya çıkan iç savaşlar ve bölgesel gerginlikler bu ülkelerde yaşayan insanların sınır ötesi hareketler gerçekleştirmelerine yol açmıştır. Öte yandan, ileri kapitalist kalkınma hedefine ulaşmış bu gelişmiş ülkelerde doğum oranlarının düşüşe geçmesi, teknolojik ve tıbbi alandaki gelişmelere paralel olarak yaşam sürelerinin uzaması ve en nihayetinde oluşan işgücü açıkları; bu ülkelerin çekim merkezi haline gelmesine yol açmıştır. Düzensiz göç terimi de işte bu gelişmeler neticesinde ortaya çıkmış ve devletlerarası ilişkilerde uluslararası göç hareketlerini kontrol

etmek ve yönetmek amacıyla kullanılmaya başlamıştır. Nitekim bu tür göç hareketlerinde yasadışılık ve düzensizliğin karşılıklı ilişkisi ve bağımlılığı (Rittersberger-Tılıç, 2015: 80) ortaya çıkmakta ve bu durum ülkelerin uluslararası politikaları açısından bir tehdit unsuru olarak algılanmaktadır.

Göç çalışmalarında sorgulanmadan kabul edilen yasal/yasadışı veya düzenli/düzensiz gibi ikili karşıtlıklar üzerine kurulmuş bazı ana sınıflandırmalar bulunmaktadır. Göç hareketlerini yasal/yasadışı ya da düzenli/düzensiz olarak ayırmak veya sınıflandırmak insan hareketlerinin

“güvenli” bir hale getirilmesi ve “yönetilmesi” anlayışının bir uzantısıdır. Fakat 21. yüzyılda yaşanan gelişmelere bağlı olarak göç hareketlerinin kontrol edilebilmesi pek mümkün görünmemektedir. Zira düzensiz göç hareketlerine dâhil olan bireylerin tam sayısının neredeyse hiçbir ülkede tespit edilemiyor olması bu öngörüyü destekler niteliktedir. Örneğin, günümüzde göç hareketlerine yönelik kontrol ve denetim süreçlerinin neredeyse tamamen standartlaştırıldığı AB ülkelerinde bile düzensiz göçmenlerin sayısı ile ilgili olarak net bir veriye ulaşmak mümkün değildir. 2000’li yıllarda AB içinde yapılan bir araştırmaya göre (Broeders, 2007) düzensiz göçmenlerin tahmini sayısı 3 milyon civarındadır. Bu konuda çeşitli çalışmalar da (Kovacheva ve Vogel, 2009; Vogel, 2009) bulunmaktadır; ancak hiçbir çalışmada net bir sayı ortaya konulamamaktadır. Öte yandan konuya eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşan ve göç hareketlerinin güvenli ve yönetilebilir hale getirilmesini savunan bazı yazarlar (Cornelius vd., 2004, Freeman, 1998; Guiraudon, 2001) tüm çabalara rağmen birliğe yönelen göç akımlarının kontrol edilememesini, AB’nin sınırları üzerindeki kontrolünü kaybettiği şeklinde yorumlamaktadır (Atasü Topcuoğlu, 2016:9). Oysaki bu bakış açısı uluslararası anlaşmalarda temel bir insan hakkı olarak kabul edilen seyahat etme özgürlüğüne aykırı bir durum oluşturmaktadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 13. Maddesinin 2. bendinde yer alan “Herkes, kendi ülkesi de dâhil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılma ve ülkesine yeniden dönme hakkına sahiptir.”(United Nations, 2015:28) ifadesi insanların seyahat etme özgürlüğüne işaret etmektedir. Ancak ülkelerin göç hareketlerini güvenlikleştirme ve yönetme çabaları bu özgürlüğü kısıtlayıcı bir özellik taşımaktadır.

Öte yandan yasal/yasadışı veya düzenli/düzensiz göç şeklinde yapılan bir ayrım ve sınıflandırma göç çalışmalarının göçmenler (mikro-mezzo düzey) yerine göç olgusuna (makro düzey) odaklanmasına ve hukuksal açıdan ele alınmasına yol açmaktadır. Üstelik bu tutum toplumsal alanda da kabul görerek göçmenlerin yasadışı ya da düzensiz bireyler olarak algılanmalarına ve damgalanmalarına yol açmaktadır. Ancak 21. yüzyılda göç hareketlerinin insan hareketlerine bağlı olarak biçim değiştirmesi ve giderek farklılaşması göç çalışmalarının odağının göçmenler üzerine kaymasına yol açmaktadır. Bu durumda düzensiz göç ile ilgili

olarak yapılan tanımlar ve sınıflandırmalar da giderek değişmektedir. Zira son yıllarda yapılan çalışmalar incelendiğinde insan hareket ve faaliyetlerinin göç çalışmalarında belirleyici ve yönlendirici olduğu görülmektedir. Bu gelişmelere bağlı olarak düzenli ve düzensiz göç hareketleri arasında bir ayrım yapmak da giderek zorlaşmaktadır. Günümüzde bu iki göç hareketinin daha geçişken bir hale geldiği de görülmektedir. Örneğin, bir kişi vize alarak ya da vize muafiyetinden yararlanarak ait olduğu ülkeden ayrılıp başka bir ülkeye gittikten sonra yasal olarak kendisine tanınan sürenin dışına çıkarak ülkeden ayrılmaması ya da yasal olmayan bir şekilde bu ülkeden ayrılması durumunda düzensiz göç hareketlerine dâhil olmaktadır. Bir de bu durumun tersi söz konusudur. Bu durumda da kişi yasal olmayan yollarda ülkeye giriş yapmakta; ancak zamanda kalış süresi yasal bir statü kazanarak düzenli hale gelmektedir (Koser, 2007: 57). Böylece düzenli ve düzensiz kavramları arasındaki geçişkenlik artmakta ve hangi hareketin düzenli, hangi hareketin düzensiz olarak tanımlanacağı da belirsiz ve öngörülemez bir hale gelmektedir.

Burada düzensiz göç ile ilgili doğru bir değerlendirme yapabilmek için öncelikle bu göç hareketinin nedenleri, gerçekleşme şekilleri ve boyutları gibi özelliklerinin detaylı bir şekilde incelenmesi gerekmektedir. Göç hareketinin nedenleri ile ilgili olarak yapılan çalışmalarda (Abadan-Unat, 2006; İçduygu, 2008; De Haas, 2010; Russell, 2012; İçduygu ve Aksel, 2012;

Çiçekli ve Demir, 2013, vb.) ekonomik nedenler ön plana çıkmaktadır. Bu tez çalışmasının örneklemi olan Gürcü göçmenler ile yapılan ön görüşmelerde de onların düzensiz göç hareketlerine dâhil olmalarına yol açan nedenler arasında en çok ön plana çıkan ekonomik nedenlerdir. Ancak yerel, bölgesel veya ülkesel nedenlere bağlı olarak farklı nedenler de bulunmaktadır. Türkiye özelinde ele alırsak İçduygu ve Aksel (2012:7-8), Türkiye’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göç hareketlerinin bölgesel konjonktürden kaynaklanan üç farklı nedeninin bulunduğunu ifade etmektedir. Buna göre özellikle 1970’li yıllardan itibaren Batı Avrupa ülkelerinin göç rejimlerini sıkılaştırması ve denetimlerini arttırması Türkiye’ye yönelik gerçekleşen göç hareketlerinin birinci nedendir. Batı Avrupa ülkelerinin bu tutumu sonucunda pek çok göçmen Avrupa’ya gitmek için transit ülke olarak gördükleri Türkiye’ye yönelmiştir.

Bir diğer neden 1991 yılında SSCB’nin dağılmasından sonra çöken ekonomilerde işsiz kalan pek çok insanın istihdam edilebilmek amacıyla farklı ülkelere yönelmesidir. Üçüncü neden ise özellikle 2000’li yıllarda Ortadoğu ve çevresinde hüküm süren rejimlere karşı başka ülkeler tarafından gerçekleştirilen müdahalelerdir; çünkü bu müdahalelerden kaçan mülteci akınlarının nihai hedefi de göçmenler gibi Türkiye olmuştur.

Lordoğlu’na göre (2015: 32) Türkiye’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göç hareketlerinin temel nedenlerinden biri göçmenlerin işgücü piyasası içinde yer almak istemeleridir. Bu göçmenlerin

temel amacı belirli bir süre kazanç elde ettikten sonra ülkelerine geri dönmektir. Ancak elbette ki bu nedenler yukarıda belirtildiği üzere hedef ülkeye göre farklılık gösterdiği gibi kaynak ülkelere göre de farklılık göstermektedir. Örneğin siyasi nedenlerle Batı ya da Kuzey ülkelerinden Türkiye’ye gelenler, temel olarak hayatta kalmak amacıyla gelmektedir ve çalışma süreleri genelde uzun olmaktadır. Doğu Avrupa ve Kafkasya (Bulgaristan, Moldova, Ukrayna, Gürcistan, Ermenistan vb.) ülkelerinden gelenler ise genellikle ekonomik nedenlerle gelmekte ve kalış süreleri daha kısa süreli olmaktadır. Buna karşın Ortadoğu ve Doğu Asya ülkelerinden (İran, Irak, Bangladeş, Pakistan, Afganistan, Sri Lanka vb.) Türkiye’ye gelen göçmenler ise genelde ülkeyi transit bir ülke olarak kullanarak Batı Avrupa’ya gitme amacı taşımaktadır. Bu göçmenlerin kalış süreleri de dolaylı olarak kısa süreli ve geçici olmaktadır. Ayrıca Türkiye’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göç hareketleriyle ilgili farklı ayrımlar ve sınıflandırmalar da mevcuttur. Bazı çalışmalarda Türkiye’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göçlerde üç temel yabancı akışı olduğu ifade edilmektedir. Buna göre; (1) çalışma amaçlı düzensiz göçmenler; (2) transit göçmenler; (3) sığınmacılar ve mülteciler şeklinde bir sınıflandırma yapmak mümkündür. Bu üç grup çoğu zaman birbirini içermesi ve yasa dışı veya kayıt dışı olarak değerlendirildikleri için Türkiye’deki göç çalışmaları içinde düzensiz göçmenler olarak ele alınmaktadır (İçduygu ve Kirişci 2009; İçduygu ve Aksel, 2012: 8).

Ayrıca Türkiye’ye yönelik gerçekleşen düzensiz göç hareketleri incelendiğinde farklı gelişim ve yoğunlaşma dönemleri olduğu görülmektedir. Göç çalışmalarında (İçduygu, 2005; İçduygu ve Sert, 2012) bu konu hakkında bazı sınıflandırmaların yapıldığı görülmektedir. Bu sınıflandırmalara göre Türkiye’ye yönelik düzensiz göç kapsamında yasa dışı olarak gerçekleşen göç hareketleri dört dönem altında incelenmektedir. Buna göre 1979-1987 yılları arasında gerçekleşen ilk hareketler fertilizasyon dönemi; 1988-1993 yılları arasında gerçekleşenler olgunlaşma dönemi; 1994-2000 yılları arasındaki hareketlilik doygunluk dönemi ve son olarak da 2001 yılından sonra gerçekleşen hareketlilik ise dejenerasyon dönemi olarak adlandırılmaktadır (İçduygu ve Aksel, 2012: 12). Bu tez çalışmasına konu olan Türkiye-Gürcistan arasında gerçekleşen göç hareketleri doygunluk dönemi içinde başlamıştır. Bu dönem aynı zamanda SSCB’nin dağılmasından hemen sonraki sürece denk gelmektedir. Aynı dönemde Türkiye’ye yönelik SSCB üyesi diğer ülkelerden de yoğun bir göç hareketliliği gerçekleşmiştir.

Fakat dejenerasyon dönemi olarak adlandırılan sonraki süreçte, bu ülkeler arasında en çok ön plana ve her geçen gün Türkiye’ye giriş yapan vatandaşlarının sayısını arttıran ülke Gürcistan olmuştur. Özellikle 1996 yılında Türkiye ile Gürcistan arasında imzalanan anlaşma gereğince vizelerin sınır kapılarında alınmasına imkân sağlanması ve 2006 yılında itibaren de vizelerin kaldırılarak 90 günlük süre ile iki ülke vatandaşlarına vizesiz giriş ve çıkış yapabilme imkânı sağlanması bu hareketliliğin artması büyük katkı sağlamıştır (Ciğerci Ulukan ve Ulukan, 2012:

5). Üstelik 2011 yılında yapılan bir anlaşmayla iki ülke arasındaki geçişlerde pasaport zorunluluğunun kaldırılması ve kimlik kartı ile geçişin mümkün olması Türkiye-Gürcistan arasındaki hareketliliğin dejenerasyon dönemi içindeki yoğunluğunda büyük katkı sahibidir.

Zira Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri incelendiğinde 2000 yılında Gürcistan sınırından Türkiye’ye 179.653 giriş gerçekleşirken; 2006 yılında bu sayı üç katından da fazlaya ulaşarak 549.328’e, 2011 yılında ise 1.152.661 giriş sayısına ulaşmıştır (TUİK, 2017). Aynı dönemde eski SSCB üyesi diğer ülkelere baktığımızda hiçbir ülke özelinde böyle bir artış söz konusu değildir. Örneğin 2000 yılında Azerbaycan’dan Türkiye’ye 179.878 giriş gerçekleşmiştir. Bu sayı Gürcistan’dan Türkiye’ye gerçekleşen giriş sayısından daha fazladır. Sonraki yıllarda bu giriş sayılarının istikrarlı bir şekilde arttığını görmekteyiz; fakat bu artış hiçbir zaman Gürcistan sınırında gerçekleşen girişler gibi hızlı bir şekilde olmamıştır. 2006 yılında 380.132’ye ulaşan bu sayı, 2009 yılında 424.155’e, 2011 yılında 578.685’e ve en nihayetinde 2016 yılında ise 606.223’e ulaşmıştır. Oysaki aynı dönemde Gürcistan’dan gerçekleşen girişlerin sayısı bu sayının neredeyse dört katıdır. Bu tez çalışmasında inceleme konusu olarak Türkiye-Gürcistan sınırında gerçekleşen düzensiz göç hareketlerinin seçilmesindeki etkenlerden biri de Doğu Karadeniz Bölgesinde sürekli artarak devam eden bu uluslararası hareketlilik olmuştur.

Sonuç olarak düzensiz göçte düzenli göçün aksine “yasal” olmayan bir süreç yaşanmaktadır ve bu yasal olmayış hem bireyler hem de devletler için çeşitli konularda olumsuz gelişmelerin yaşanmasına yol açmaktadır. Düzensiz göç bireyler için türlü hak ihlalleri, dışlanma, baskı ve şiddet gibi çeşitli olumsuzlukları beraberinde getirirken; devletler için de güvenlik başta olmak üzere çeşitli sosyo-kültürel, politik ve ekonomik konuları gündeme getirmektedir. Bu yüzden düzensiz göç konusu özellikle 21. yüzyılda pek çok ülke için önemli bir gündem maddesi ve politika alanı haline gelmiştir. Küreselleşme ve neo liberal politikalar tarafından bir yandan sınırları olmayan “sınırsız bir dünya” metaforu oluşturulurken; diğer yandan gün geçtikçe güç kaybeden ileri kapitalist ulus-devletler tarafından da sınırları dikenli tellerle çevrelenmiş “cennet bahçeleri” daha sıkı korunmaya çalışılmaktadır! Bu çalışmada düzensiz göç hareketleri ulus-devletler tarafından güvenlikleştirilen ve ekonomikleştirilen bir anlayışın ötesinde insan hakları, sosyal adalet, eşitlik, bireyin onuru ve saygınlığı gibi evrensel ilkelerden hareketle göçmen merkezli olarak ele alınmaktadır. Bu tarz bir anlayış içinde göçmen ile devlet arasındaki karşılıklı ilişkiler ve eşit haklar gözetilerek hareket edilmektedir. Fakat günümüzde düzensiz göçün çok geniş bir kapsama sahip olması, ona dair doğru bilgilere ve verilere ulaşılmasını engellemektedir (Öner, 2016: 17). Günümüzde çeşitli kaynaklarda (İçduygu ve Kirişci, 2009;

İçduygu ve Aksel, 2012: 8; Yılmaz, 2014: 1689; Cheliotis, 2017: 84; Larking, 2017: 85) düzensiz göçle ilgili olarak transit göç, mekik göçü ve sığınmacı göçleri gibi farklı alt türlere yer

verilmektedir. Ancak bu çalışmada tez konusuyla ilgili olarak düzensiz göç türlerinden transit göç ve mekik göçü kavramları ele alınacaktır.