• Sonuç bulunamadı

II. KURAMSAL ÇERÇEVE VE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR

2.3. Demokrasinin Tarihsel Gelişimi

2.3.1. Dünyadaki tarihsel gelişimi

Belli bir siyasal yapıyı ifade eden demokrasinin ilk olarak Antik Yunan’da ortaya çıktığı düşünülmektedir. Günümüzde birçok kişi için demokrasi eski Yunan uygarlığı keşiflerinden birisi olarak kabul edilmektedir (Şaylan, 1998, s.13). Demokrasi terimini ilk kullananların Atinalılar olduğunu söyleyebiliriz. Atina demokrasisi, diğer Yunan demokrasilerinin en önemlisi ve günümüzde en iyi bilinenidir. Atina demokrasisi, daha sonraları halk katılımının, katılımcı demokrasinin ilk örneği olarak kabul edilmiştir (Dahl, 2010, s.20) . Demokrasi M.Ö. 5. ve 6. yüzyıllar arasında kısa bir süreliğine Atina’da uygulanmış fakat bütün siteler tarafından benimsenmemiştir. Tam olarak uygulandığında demokrasi bilhassa savaş ilanı, siyaset adamlarının sürgüne gönderilmesi gibi önemli kararlar alınması söz konusu olduğunda halkın yönetimini temsil etmiş ve söz konusu genel halk kurultayı Atina’da Ekklesia olarak adlandırılmıştır. Her yurttaşa katılım hakkı verilen ve siyaset hakkındaki son kararı alan Ekklesia ya da meclis egemen kitleyi oluşturur ve halk egemenliği ilkesinin sağlam bir biçimde somutlaşmış halidir.

Demokrasinin en eski uygulamaları olarak kabul edilmekte olan Antik site demokrasisi köleci bir anlayışa sahipti. Toplumun büyük bir kısmını meydana getiren köleler seçimlere katılmaz iken yöneticiler asil ve aristokratlardan oluşmakta idi (Sabine, 1969, s.14). Bu şekilde demokrasi klasik demokrasi olarak adlandırılmakta olup bu sistemde halk Ekklesia meclisinde bir araya gelirdi. Burada gerçekleştirilen toplantılara yalnızca 20 yaş üzerindeki Atinalı kişiler katılırken köleler, kadınlar ve yabancılar ise yurttaş olarak kabul edilmedikleri için bu meclisteki toplantılara katılamıyorlardı. Belirli dönemlerde gerçekleştirilen toplantılarda halkın temel sorunları konuşularak karara bağlanırdır. Aynı zamanda bu kurul, kamu görevlilerinin atanmasından da sorumluydu (Heywood, 2006, s.102). Eski Yunanda var olan demokrasi uygulamaları, vatandaşlar arasında eşitliği sağlamış olsa da insanlar arasındaki eşitliği tanıyan bir aşamaya ulaşamamıştır. Bu nedenle de Yunan demokrasisi, tarihin akışı içinde kısa bir dönem olarak yaşamış ve kendisinden sonraki dönemlere etkisi ise sınırlı kalmıştır (Doğan, 2001, s.143).

30

Halkçı yönetimin Antik Yunan’da ortaya çıktığı dönemlerde İtalya yarımadasında bulunan Roma şehrinde de demokrasi, kendini göstermeye başlamış fakat Romalılar kendi sistemlerine cumhuriyet manasına gelen republic ismini seçmişlerdir. Latince kökenli olan republic “res” şey yahut ilişki ve halk manasına gelen “publicus” kelimelerinden oluşmaktadır. Cumhuriyetin yönetimine katılma hakkı başta soylular yahut aristokratlar ile sınırlı iken uzun ve zor çabalar neticesinde halk da yönetime katılmaya hak kazanmıştır. Atina’da ve 20. yüzyıla kadarki demokrasiler ile cumhuriyetlerde olduğu gibi burada da katılım yalnızca erkeklerle sınırlı tutulmuştur (Dahl, 2010, s.21). Demokrasi kavramının ortaya çıkışında günümüze dek insanlar sürekli olarak ideal bir yönetim arayışında olmuşlardır (Aktan, 2005, s.3).

Roma dönemini takip eden Orta Çağda da bir siyasal düzen olarak demokrasinin ortaya çıktığı söylenebilir (Şaylan, 1998, s.20). Ancak Orta Çağda demokrasi ile ilgili önemli gelişmeler kaydedilmemiş olup Orta Çağa has kişi ve grup iktidarına dayalı devlet uygulamaları demokrasinin gelişmeme nedeni olmuştur (Doğan, 2007, s.53). Orta Çağda en önemli kurumlardan birisi kiliselerdir. Kilisenin sahip olduğu güç ve otorite tüm yaşamda etkisini göstermekte idi. Bu kurum tarafından oluşturulan düzende dini dogmalar insan aklının üzerinde kabul edilmekte idi ve doğal olarak bu anlayışı eleştiren, sorgulayan kişiler de ağır bir şekilde cezalandırılmakta idi. Bu bağlamda insanlar dinsel otoriteyi arkasına alan mutlak monarşilerce yönetilmekte idi. Orta Çağ demokrasisi ile ilgili olarak gerçekleşen en önemli olay Magna Carta Libertatum (Büyük Sözleşme) olup 1215’de imzalanan bu sözleşmede aşağıdaki maddeler öne çıkmaktadır (Doğan, 2007, s.154):

 Kralın sınırsız yetki ve otoritesi kısıtlanacak  Yargılanmadan yapılan infazlara son verilecek  Halk temsilcileri meclisinin yetkileri genişleyecek  Kilise, kralın müdahalesi dışında tutulacak

31

Tamamı 63 maddeden meydana gelen sözleşmenin bazı kuralları çağdaş hukuk devletinin de ilkeleri olmuştur (Doğan, 2007, s.154). Bu sözleşmeyi kralın kabul etmesini sağlayan soylular zaman içerisinde kendi aralarında var olan dayanışmayı devam ettirmek suretiyle bir tür senato olan Lordlar Kamarasını oluşturmuşlardır. Magna Carta’dan 150 yıl sonra sanayi ve ticaret burjuvazisi, Lordlara karşı seçimli Avam Kamarasını (Halk Meclisi) oluşturmuştur. Kurulan Avam Kamarası hızlı bir gelişim kaydederek 1649 yılında krallığa son verip cumhuriyet yönetimini oluşturmuştur. Yaşanan bu gelişme demokrasi adına gerçekleşmiş olan önemli bir adım olarak değerlendirilmektedir (Altunya, 2003, s.64).

Demokrasinin düşünsel temellerini geliştiren en önemli unsurlardan birisi de aydınlanma düşüncesi olmuştur. Anayasal demokrasinin düşünsel temelleri 18. yüzyılda atılmıştır. Jean Jacques Rousseau, insanların doğuştan hür ve eşit oldukları düşüncesini savunmuş, onun bu konudaki görüşleri demokratik düşünceye önemli katkıda bulunmuştur. Rousseau; İnsanlar hür ve eşit doğarlar, doğuştan itibaren vazgeçilmez, devredilmez hak ve hürriyetlere sahiptir ilkesini getirmiştir (Doğan, 2007, s.154). Rousseau, mutlakıyetçiliği ve gelişen burjuva toplumunu eleştiren bu yönüyle de dönemin felsefecilerinin birçoğundan ayrılan bir özelliğe sahiptir. Rousseau ve Locke, egemenliği, toplum sözleşmesi kuramı sayesinde, devleti oluşturan bireylere aidiyetle açıklama yolunu tercih ederek demokratik bir içeriğe kavuşturmuşlardır (Hakyemez, 2004, s.36).

Ayrıca Amerika Bağımsızlık Hareketi’nin 4 Temmuz 1776 tarihinde yayınlamış olduğu Bağımsızlık Bildirgesi’nin demokrasinin gelişmesinde oldukça önemli bir yeri bulunmaktadır. Bu bildirgede günümüz demokrasinin temel ilkeleri açık bir şekilde görülmekte olduğu için Amerika’nın bu bildirgeye uygun olarak hazırlanan anayasası, ilk demokratik anayasa olarak kabul edilmektedir. Avrupalı düşünürlerin fikirlerinden yola çıkarak yapılan ve Fransız devriminin yapmış olduğu anayasa, ABD anayasasında önemli ölçüde etkilenmiştir. 18. yüzyılın ünlü düşünürleri demokrasiyi, halkın kendisini yönetecek olan hükümetleri seçmesi ve denetleme hakkına sahip olmaları şeklinde ifade etmişlerdir (Karaköse, 2007, s.171, Turan, 2000, s.427). Yaşanılan bu gelişmelerin ardından, Fransız İhtilali ve ardından yayınlanan Yurttaş Hakları Bildirisi, demokrasi

32

konusunda atılmış olan en önemli adımlardan birisidir. Siyasi otoriteye başkaldırısı olarak değerlendirilen bu ihtilal öncelikli olarak eşitliği amaç edinmektedir. Yayınlanan bildiride öne çıkan kavramlardan en önemlileri özgürlük ve adaletin sağlanması kavramları olmuştur (İşçi, 1998, s.52). Demokrasinin tarihsel gelişimi süreci içerisinde birçok belge ve bildirgeler yayınlanmıştır. Bu belge bildirgeler şöyle sıralanabilir:

Büyük Özgürlük Fermanı: 1215 yılında İngiltere’de yayınlanan bu ferman ile asiller, kralın yasaları keyfî olarak uygulamasına son vermişlerdir.

Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi: 1789 da yayınlanan bu bildiride herkesin sahip olduğu hak ve özgürlükler tarif edilmiştir (Gözaydın ve Dicleli, s.55).

BM İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi: 10 Aralık 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen bu bildiri ile tüm insanlara eşit ve devredilmez hakların tanınması, özgürlüğün; adaletin ve dünya barışının temeli olması, insanların düşünce ve inanç özgürlüğüne sahip olacakları bir dünyanın kurulması, insan haklarının bir hukuk sistemi ile korunmasının sağlanması amaçlanmıştır (Özden, 1997, s.2).

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi: 4 Kasım 1950 tarihli sözleşmenin tam adı, “İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Korumaya İlişkin Sözleşmedir”.

Helsinki Nihaî Senedi: 1 Ağustos 1975 yılında Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı (AGİK) tarafından düzenlenen bu belgeyi onaylayan 35 ülke, insan haklarına ve temel özgürlüklere saygı göstermeyi; ekonomik, bilimsel ve insanî konularda iş birliği yapmayı kabul etmişlerdir.

Paris Şartı: 21 Kasım 1990 yılında AGİK tarafından kabul edilen bu belge ile Avrupa’da demokrasi, insan hakları, hukuk devleti ve barışa dayalı yeni bir dönemin başladığı ilan edilmiştir.

Kopenhag Kriterleri (22 Haziran 1993): Avrupa Konseyi tarafından, Avrupa Birliği’ne tam üyelik için başvuruda bulunan ülkelerin tam üyeliğe kabul edilmeden

33

önce karşılaması gereken siyasî, ekonomik ve topluluk mevzuatının benimsenmesi kriterlerini içermektedir (Doğan, 2007, s.289-298).

Sonuç olarak demokrasi sürekli ilerleyerek gelişen bir süreçtir ve bu süreç günümüze kadar kendini sürekli yenileyerek ve geliştirerek çağdaş demokrasi anlayışını beraberinde getirmiştir. Yapılan anlaşmalar, bildirgeler ve sözleşmeler; özgürlük, eşitlik, adalet, hukukun üstünlüğü, barış, dayanışma, insan haklarına saygı, çoğulcu ve katılımcı bir yönetim anlayışını benimseme tarzı olarak görülmektedir.