• Sonuç bulunamadı

2.2. Kadın İstihdamı

2.2.6. Dünyada Kadın İstihdamı

Tarihsel sürece bakıldığında Sanayi Devrimi I. ve II. Dünya Savaşı ve son dönemlerde hızlı kazanan küreselleşme eğilimiyle kadınların emek piyasalarındaki sayı ve konumlarında kilometre taşı niteliğinde gelişmeler yaşanmıştır. Kadının ücretli işçi olarak çalışma yaşamına girişi 18.y.y. ikinci yarısından sonra, sanayi devriminin doğuşu ile gerçekleşmiş ve II. Dünya Savaşından sonra hız kazanmıştır. Bu dönemde İngiltere’de imalat sanayinde çalışan kadınların oranı 1841’de % 35’lerden, 1851’de % 45’e yükselmiştir. İngiltere’de başlayan sanayileşme süreci daha sonra Fransa başta olmak üzere diğer Avrupa ülkelerine de yayılarak kadın istihdamında önemli değişimlerin yaşanmasına neden olmuştur.

36

1900’lü yıllarda çoğunlukla kadınların ücreti erkeklerin ücretinin yarısı kadarken, tekstil sanayinde kadınlar erkeklerin ücretlerinin üçte ikisini almaktaydılar. 1930’a gelindiğinde ise eşit ücret, erkek işçiler için bir koruma şekliydi aksi halde daha az ücretle çalışan kadınlar yüzünden kovulabilmekteydiler. 1956 yılına gelindiğinde kadınların gaz, elektrik ve sağlık hizmetlerinde eşit ücret uygulaması kabul görmüştür. 1968 yılında, eşit ücret mücadelesi ivme kazanmış, 1975 yılına gelindiğinde “Cinsiyet Ayrımı Karşıtı” yasa İngiliz İşçi hükümeti tarafından kabul edilmiş ve bu yasa ile kadın işgücü yeni bir statü kazanmıştır. Emekçi kadınların uzun mücadelesi sonucu, dünyanın pek çok ülkesinde çalışma yaşamında eşit ücret, doğum, çocuk bakımı, sosyal güvenlik hakkı gibi fırsat eşitliği politikaları kabul edilmiştir. 20.y.y. da kadın işgücü kökten bir biçimde değişim göstererek kitlesel olarak çalışma hayatına girmiştir (Peker vd., 2012, s. 174).

1950’li yıllardan günümüze dek kadın işgücü açısından dikkati çeken en önemli nokta, çalışma yaşamında aktif olarak yer alan kadın sayısındaki artıştır. 1950’li yıllarda çalışma hayatına aktif olarak katılan 15-64 yaş grubundaki kadın nüfusun gelişmekte olan ülkelerde nüfusun % 50’sini, gelişmiş ülkelerde ise nüfusun % 47’sini oluşturduğu görülmektedir. Buna karşılık gelişmekte olan ülkelerde aktif görünen kadınların % 87’si tarım sektöründe yer alırken; endüstrileşmiş ülkelerde % 47’si tarım sektöründe yer almaktadır. Gelişmiş ülkelerde 1950 yılında aktif nüfus içinde kadınların oranı % 36.7 iken, 1975’te % 40.6, 1985 yılına gelindiğinde ise % 41.4 olmuştur. 1985 yılında gelişmiş ülkelerde, tarım dışı sektörlerde çalışmasının yaygınlaştığı hem de aktif kadın nüfusunun % 47 den % 58’e yükseldiği görülmektedir (Kocacık vd., 2005, s. 198).

Dünya genelinde işgücüne katılım oranı son on yılda %0,8 oranında gerilemiştir. Kadınların işgücüne katılımında gerileme son on yılda % 0,2 iken; erkeklere ise bu oran %1,5’tur. Ancak kadınlarla erkekler arasındaki işgücüne katılım oranındaki fark hala devam etmektedir. 2009 yılı itibariyle dünya ölçeğinde çalışma yaşındaki erkek nüfusun %77,7’si işgücüne katılırken, kadın nüfusta bu oran %51,6 olarak gerçekleşmiştir (Sosyal İş Sendikası, 2010, s. 6).

Grafik 5 incelendiğinde ülkemizde kadınların çalışma hayatına katılımları, diğer ülkelerle kıyaslandığında çok geride bulunmaktadır. 2013 yılı itibariyle, Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde kadınların işgücüne katılım oranı % 62,5 iken, Türkiye’de bu oran % 31,8’dir (Anahtar Dergisi, 2014).

37

Grafik 5. Ülkeler bazında Cinsiyet Ayrımına Göre İstihdam Oranı(Anahtar Dergisi, 2014).

Birleşmiş Milletlerin sağladığı verilere göre birçok bölgede hala kadın erkek istihdam oranlarında büyük bir dengesizlik mevcuttur. Dünya Ekonomik Forumu’nun 2012 Küresel Toplumsal Cinsiyet Uçurumu Raporu da Birleşmiş Milletler verilerini destekler niteliktedir. Bu raporun kapsadığı 135 ülkenin tümünde ekonomiye katılım konusundaki cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğü vurgulanmaktadır (Korkmaz vd., 2013, s. 1851).

AB’ne üye ülkelerdeki durum ise iş hayatına giren kadınların sayısının giderek arttığıdır. Finlandiya ve İsveç dışındaki 12 üye ülke esas alınarak yapılan analizlere göre 1975-1985 döneminde erkeklerin istihdamındaki payı %5,3 (4,4 milyon) oranında azalırken, kadınlarınki % 8.2 (3,5 milyon) oranında yükselmiştir. Son yıllarda AB’nde ortaya çıkan istihdam artışının büyük bir bölümü hizmet sektörünün gelişmesinde kaynaklanmış; böylece çalışma hayatına giren kadınların önemli bir kısmı, bu sektörlerde istihdam edilmiştir.1985 yılında tüm üye ülkelerde kadınların % 71,5’i hizmet sektöründe istihdam edilirken, erkeklerin yalnızca % 51’i hizmet sektöründe çalışmaktadır (Atik, 2000, s. 25).

38

Tablo 10. Avrupa Birliği’ne Üye Ülkelerde Kadın İstihdam Oranları

Ülkeler

Kadın İstihdam Oranı Değişim

1992 2013 Avrupa Birliği --- %62,60 --- Almanya %57,8 %72,3 %14,5 Fransa %56,3 %65,6 %9,3 İngiltere %62,6 %69,4 %6,8 İtalya %38,6 %49,9 %11,3 İspanya %34,5 %53,8 %19,3 Belçika %48,2 %62,1 %13,9 Hollanda %53,1 %71,6 %18,5 Türkiye %30,2 %27,1 %-3,1 (Dağ Medya, 2015).

Tablo 10’da, Avrupa Birliği üye ülkelerinde kadın istihdam oranı ortalamasının yaklaşık %62’lerde olduğu görülmektedir. 1992-2013 yılları arasında Türkiye’de kadın istihdamında gerileme yaşanırken bazı Avrupa Birliği üyesi ülkelerde ise istihdam oranı artışları %20’yi bulmaktadır (Dağ Medya, 2015).

Türkiye’de kadın istihdamı, Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında, rekor denebilecek oranda düşüktür. Kırdan kente göç, ekonominin zayıf istihdam yaratma kapasitesi ve kadın çalışmasına ilişkin var olan kültürel faktörler, kadınların düşük istihdam oranlarını açıklamak için kullanılan nedenlerden bazılarıdır. Kadın istihdam tablosunun genel olarak bu şekilde olmasına karşılık, Türkiye’nin AB’ye uyum sürecinde bir dizi cinsiyet eşitliği politikaları gerek İş Kanunu gerekse diğer yasalar çerçevesinde ulusal yasalara entegre edilmektedir (Dedeoğlu, 2009, s. 42).

Kadınların işe alınmasından sonra kadınların terfi sürecinde ortaya çıkan ayrımcılık, işgücü piyasalarında o kadar dikkat çekicidir ki, bu ayrımcılık “cam tavan” kavramının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Cam tavan, kadınların veya azınlıkların başarısına ve niteliklerine bakılmaksızın işyerinde üst basamaklara yükselmelerini engelleyen açıkça görülmeyen ve ihlal edilemeyen engeller olarak tanımlanmaktadır. Tüm dünyada kadınlar cam tavanla karşı karşıya kalmaktadır. Örneğin ABD’de ilk 500 şirkette kadınlar % 5’in altında bir oranla yönetici pozisyonunda çalışmaktayken, ilk 1000 şirkette % 6,6 oranında yönetici pozisyonunda çalışmaktadır. Yine Danimarka’da % 1-% 5 arasında, Japonya’da %

39

0,3 oranında kadın çalışan özel sektörde yönetici pozisyonunda çalışabilmektedir (Özkan vd., 2010, s. 94).

Avrupa’da çalışan kadınların ancak % 10’unu orta ve alt kademe yönetici olmalarına karşılık % 5 den azı tepe yönetiminde yer alabilmektedir. Batı Avrupa ve öteki gelişmiş ülkeler genelinde ancak kamu yönetimlerinde, özellikle sosyal işlerle uğraşan bakanlıklarda üst düzeylerde, karar verme organlarında yer alan kadınların oranı % 13.1 olmaktadır. İngiliz şirketlerinin yönetiminde olan kadınların sayısı % 5’ten azdır (Kocacık vd., 2005, s. 208).

Sonuç olarak; günümüz gelişmiş ülkelerinde kadınların işgücüne katılma oranları %70’ler seviyesindedir ve yükselerek erkeklerin işgücüne katılma oranına da yaklaşmaktadır. Ancak, Dünyanın genelinde izlenen işgücündeki genel artışın Türkiye’de geçerli olmadığı görülmektedir.. Ülkemizde kadınların kentsel emek piyasasındaki yeri çok azken, kırsal emek piyasasında çalışanların %80’inden fazlasının ücretsiz aile işçisi olarak çalışmaktadır. Hem ekonomik kalkınmamızı, hem de gelir dağılımını olumsuz etkileyen bu durumun açıklanabilmesi için çalışan kadınların sorunlarının ve ücret durumlarının incelenmesi yararlı olacaktır (Özer vd., 2003, s. 56).