• Sonuç bulunamadı

2.2. Kadın İstihdamı

2.2.7. Çalışan Kadının Sorunları ve Ücretler

Kadınların hanedeki üyelerin ihtiyaçlarının karşılanması için isteyerek yaptıkları ve yapma gereğini hissettikleri veya ataerkil aile düzeni içinde yapmak zorunda bırakıldıkları bir dizi iş ve sorumluluklar, onları işgücü piyasasına çıkma kararı alırken sınırlamakta ve bu piyasaya girme olasılıklarını azaltmaktadır (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 156).

Toplumumuzda Cumhuriyet Döneminden itibaren kadının statüsünü iyileştirme çabaları olmakla beraber (örneğin 1950 yılında Türkiye’de cinsiyete dayalı olarak ücrette bir ayrım yapılamayacağına ilişkin çıkarılan 5518 sayılı kanun çok önemlidir) bu kanunların uygulama alanı, kadın erkek eşitliğine genelde pek sıcak bakmayan ülkemiz insanlarının geleneksel tutumları ve kadın hakları için dünyanın birçok ülkesinde yapılan mücadeleler konusundaki bilgisizlik nedeniyle hep dar, bir çerçeve içinde kalmıştır (Kale, 1996, s. 63). Kadınların çalışma yaşamını terk etme kararında çocuk sayısından çok çocuğun varlığı önem taşımaktadır. Kreş ve yuvaların yetersizliği, yüksek ücretli oluşu ve temel eğitim kurumlarının bile çalışma saatleri ile uyum sağlayamayacak biçimde yarı zamanlı olarak

40

tasarlanmış olması yanında çocuğa en iyi annenin bakacağı yargısı da kadınların çalışmaya çocuk nedeniyle ara vermelerinin nedenlerini oluşturmaktadır (Çakır, 2008, s. 33).

Genellikle yapılan araştırmalar ev işlerinde tüm sorumluluğunun kadınlara ait olduğunu göstermektedir. Kadınların ev işlerine harcadığı zaman çok fazladır. Çalışan kadınların toplam iş yükü hem işyeri hem de evde çalışmak zorunda olduklarından erkeklere göre çok daha fazla olmaktadır. Ev işleri, ağır çalışma koşulları (düşük ücretler, sigortasız çalışma, uzun ve yorucu çalışma süreleri) ile birleştiğinde kadınların işten dolayısıyla çalışma yaşamından ayrılma kararı almalarını hızlandırmaktadır (Özçatal, 2011, s. 36).

Grafik 6. Cinsiyete Göre İşgücüne Dahil Olmama Nedenleri(Anahtar Dergisi, 2014).

Grafik 6’dakadınların işgücüne dahil olamama nedenlerinin başında ev işlerinin geldiği görülmektedir. 2013 yılı verileri, kadınların yarıdan çoğunun % 58,7’lik bir oranla ev işleri nedeniyle çalışma hayatında olmadığını göstermektedir. % 28,7’lik oran ise öğrenci durumunda olan kadınların işgücüne dahil olmadığını belirtmektedir (Anahtar Dergisi, 2014 ).

Diğer taraftan geleneksel yapının hakim olduğu düşük gelirli ailelerde ise ihtiyaç olmasına rağmen kadının çalışması çok yaygın değildir. Türkiye’de halen çalışmak için eşinden izin almak durumunda olan pek çok kadın bulunmaktadır. Türkiye’de kadın istihdamının sınırlı

11,3 0,2 28,7 38,5 16,7 4,6 6,1 0,2 58,7 11,4 4,3 12,1 7,3

İş aramayıp, çalışmaya hazır olanlar-Not seeking a job, but available to start

Ev işleriylemeşgul-Housewife Emekli-Retired Diğer-Other

15+ Yaş - 15+ Age

Erkek-Male Kadın-Female

41

düzeyde kalmasının bir diğer nedeni de ihracata dayalı sanayileşmenin ve yabancı sermaye yatırımlarının, tarımdaki istihdam azalışını telafi edebilecek düzeyde yatırıma yol açılamamasıdır (Okay, 2011, s. 405).

Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 20-29 yaş grubu aralığıdır. İşgücüne katılımda 20-29 yaş bu yapı içinde zirveyi ifade etmektedir. İlerleyen yaş gruplarında çocuk sahibi olan kadınların bir kısmı, işgücü piyasasından ayrılmaktadır. İşgücü piyasasına geri dönmeyi düşünenler ise genelde çocuklarının okul çağına gelmesini beklemektedir. Türkiye’de 2009 yılında istihdam edilen yaklaşık 6 milyon kadının %28’i 20-29, %26’sı 30-39 ve %20’si 40-49 yaş aralığındadır. Bu sonuca göre kadın nüfusunun içinde gençlerin ağırlıkta olduğu söylenebilir fakat belirli yaş gruplarında işgücü piyasasında çekilmeler gerçekleşmektedir (Okay, 2011, s. 406, 407). Kadınlara uygun olduğu kabul edilen iş ve meslek alanlarının kadınlarca aşırı talep edilmesi ve erkek alanlarına girmenin zorluğu, yoğunlaşmayı bu da ücretlerin düşüklüğünü yaratan bir süreç olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca kadınların yoğunlaştığı iş kollarının çoğunlukla emek yoğun işkolları olması da onlara ödenen ücretlerin düşük olması sonucunu doğurmaktadır. Bu iş kollarının özelliği, dünyayla rekabet gereksinimi ve esnek çalışma koşullarıyla birlikte daha da artmıştır. Esneklik ne kadar fazla ise ücretler de o denli düşük olabilmektedir (Türkiye Sanayicileri ve İşadamları Derneği, 2000, s. 170, 171). Kadınların çoğu asgari ücretin altında ücretlerle, sigortasız çalışmaktadır. Zayıf, uysal ve bağımlı olarak tarif edilen kadınlar eve ekmek götüren olarak görülmemekte, kendilerine bakmakla yükümlü bir kocaya, babaya bağımlı varsayılmakta, ücretleri aileye katkı şeklinde algılanmakta, sürekliliği ve kalıcılığı olmayan yedek işgücü olarak nitelendirilmektedirler. Bütün bu kültürel değerler kadınların yaptıkları işlerde aldıkları ücretlerinin düşük tutulmasına ve sigortasız çalıştırılmalarına meşruluk kazandırmaktadır (Özçatal, 2011, s. 36).

2012 yılında toplam istihdam içinde ücretli ve yevmiyeli çalışanların %62,9, ücretsiz aile işçileri %13,1, kendi hesabına çalışanlar %18,9 ve işverenler %4,9 oranındadır. Çalışanların işteki durumları cinsiyet bazında incelendiğinde kadınların %33,6’sı, erkeklerin %4,6’sı ücretsiz aile işçisi, kadınların %54,2’si, erkeklerin %66,5’i ücretli veya yevmiyeli, kadınların %10,7’si erkeklerin %22,3’ü kendi hesabına, kadınların % 1,2’si erkeklerin %6,5’i işveren olarak istihdama katılmaktadır. Ücretsiz aile işçiliği esas itibariyle tarım kesimine özgü olup tarım kesiminde çalışan kadınların %77,9’u ücretsiz aile işçisidir.

42

TÜİK Mart 2013 HİA (Hane Halkı İşgücü Anketi) sonuçlarına göre, Türkiye’de istihdamın%36,7’si kayıt dışıdır. 2013 Mart ayı verilerine göre kadınlarda kayıt dışılık oranı %51,6 erkeklerde ise %30,4’tür. Kadınlar için bu oranın yüksek olmasının nedeni ise, kadınların çoğunlukla kayıt dışı ve emek yoğun sektörlerde (tekstil, konfeksiyon, gıda ve hizmet vb.) istihdam imkanı bulabilmesidir. Tarım dışı sektörlerde erkeklerin kayıt dışı çalışmaları %33,5 iken, kadınlar da bu oran %36,6’ya yükselmektedir. Bu durum temel sosyal güvenlik haklarından yoksun olan kadının çalışma hayatına katılmasını engellemektedir. Yaklaşık üçte iki oranında kayıtsız çalışan kadınlar iş güvencesinden ve sosyal güvenlikten yoksun, düşük ücretle çalışıyor demektir (Önder, 2013, s. 47, 48). Temmuz 2012-2013 döneminde 507 bin artış gösteren kayıtlı ücretlilerin 260 binini ya da %51,3’ünü kadınlar oluşturmuştur. Sektörel olarak bakıldığında 12 ayda artan 260 bin yeni kayıtlı ücretlinin 32 bine yakınının istihdamı, eğitim sektöründe gerçekleşmiştir. Onu 31 bin ile yeme-içme ve konaklamadan oluşan turizm sektörü izlemiştir. Sağlıkta 24 bini yeni ücretli kadın istihdamı yaşanırken hizmetin diğer sektörleri olan büro faaliyetlerinde yaklaşık 20 bin, perakende de 19 bin istihdam gerçekleşmiştir. İmalat sanayisinde ise giyimde 17 bin ücretli kadın sigortalı statüsünde iş bulmuş veya sigortalı olmuştur (Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı, 2013, s. 20).

Kadınların işgücü piyasasındaki ücret dağılımlarının iyileştirilmesi çerçevesinde yapılan bazı yasal uygulamalar yürürlüğe konulmuştur. Örneğin, Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 1 Ocak 2012 tarihinden itibaren tümüyle yürürlüğe girmesiyle birlikte sosyal güvenlik alanında yeni bir dönem başlamıştır. Kanun özellikle kadın sigortalılar açısından pozitif ayrımcılık denebilecek uygulamaları da beraberinde getirerek sosyal devlet kavramının gereğini de yerine getirmektedir (Topgül, 2012, s. 317).

Anayasa başta olmak üzere gerek ulusal mevzuatımız gerekse de Türkiye’nin imzaladığı uluslararası sözleşmeler kadın erkek ayrımcılığını yasaklasa da, uygulama da cinsiyet tercihine yönelik uygulamalar halen devam etmektedir (Önder, 2013, s. 51).

Bu çerçevede kadın istihdamını desteklemek için yapılan düzenlemeleri incelemek konunun anlaşılmasında yardımcı olacaktır.