• Sonuç bulunamadı

19. yüzyılın başlarından günümüze halk hukuku alanında çok sayıda çalışmanın olduğu tespit edilmiştir. Türkiye ve yurtdışı Türkler sahasındaki kaynakların büyük kısmının Afrika, Amerika, Anglosakson ve Avrupa merkezli çalışmalar olduğu görülmektedir. Bu çalışmalar Fransızca, Almanca ve İngilizce hazırlanmıştır.

Doğrudan halk hukukunun özgünlüğüne dikkat çeken ilk eser F. Savigny tarafından 1814 yılında hazırlanmıştır. Vom Beruf unserer Zeit für Gesetzgebung und Rechtswiss enschaft/ Yasama ve İçtihat Alanında Mesleğimiz adlı çalışma bir el kitabıdır. Bu kitabın hazırlamasının nedeni, dönemin Almanya hükümetinin Alman medeni kanunlarını, Avusturya ve Fransa medeni kanunlarından uyarlaması karşısında hukukçuların tepkisini yansıtmaktır. F. Savigny, milletlerin kanunlarının kendi millî tabiatı üzerine geliştirilmesi gerekliliğine dikkat çekmiştir.

Bu çalışmada Alman halkının tarihine vurgu yaparak, Alman gelenekleri ve teamüllerinin kanunları etkilemesinin, halkın bu kanunlara itaat etmesi için bir ön koşul olduğunu hatırlatmaktadır. F. Savigny halk hukukunu “insan dehasının gelenekler üzerindeki yansıması” (1814: 9-10) şeklinde tanımlamaktadır.

Bununla birlikte, geleneklerin içeriğindeki yaptırımlar çoğul kabul noktasına ulaştığında adalete odaklanan bilincin halk hukukunun temellerini oluşturduğunu ifade etmektedir. Bu çalışmanın Almanca konuşan ülkelerde yol açtığı tartışmalar, yasama sürecinde kanunların genetiği kavramını gündeme getirmiştir. Hemen bir yıl sonra bu el kitapçığının başlattığı yeni akımın takipçileri bir araya gelerek 1815 yılında, Zeitschrift für geschichtliche Rechtswissenschaft / Tarihî Hukuk Dergisi’ni yayımlamaya başlamıştır. F. Savigny’nin ile başlayan bu hareket de tarihî hukuk ekolü olarak adlandırılmıştır. Tarihî hukuk ekolünün takipçileri, halk hukukunun pozitif hukuka doğru evrimini, “bir ayının ormanlık arazide açmış olduğu patika yola” benzetmektedir. Bu durumda kişilerin yeni yollar tecrübe etmektense açılmış bu eski yoldan ilerleyerek yol almaları gerektiğini söylemişlerdir.

Bu çalışmayı takip eden yıllarda, sömürgecilik faaliyetleri hız kazanmıştır.

Sömürgecilik faaliyetleri ile halk hukukunun yerelliği ve göreliliği üzerine tartışmalar başlamıştır. S. H. Maine, İngiltere adına yargıç göreviyle bulunduğu Hindistan’da halkın mahkemeye başvurmadığını fark etmiştir. Mahkemeye, dava gelmediği için saha araştırmalarına başlayan H. Maine, Hindistan halkının çok sayıda halk hukuku düzeni olduğunu gözlemlemiştir. Bu halk hukuku düzenlerinin her birini yaşayan hukuk şeklinde adlandırmıştır. Hindistanda görev yaptığı beş yıl boyunca sahada halk hukuku alanında derlemeler yapmıştır. 1867’de İngiltere’ye geri döndüğünde bu araştırmalarda derlediklerini Ancient Law / Eski Hukuk adı ile yayımlamıştır. Daha sonra, Oxford Üniversitesi’nde halk hukuku dersleri veren H. Maine, bunların metinlerini de peş peşe yayımlayarak halk hukuku alanında kaynak üretmiştir. Bunların bazılarının adları, Village Communities in the East and the West / Doğu’da ve Batı’da Köy Toplumları (1871), Early History of Institutions / Kurumların Erken Dönem Tarihi (1875); Early Law and Custom / Eski Hukuk ve Gelenek (1883) şeklindedir.

Bir diğer çalışma, 1851’de Avusturya adına büyükelçilik göreviyle Arnavutluk’a görevlendirilen J. G. von Hahn’a aittir. J. G. Hahn, 1851 yılında geldiği Arnavutluk’u baştan başa gezerek Arnavut folkloru, dili ve tarihi hakkında derleme faaliyetleri yürütmüştür. Bu derlemeler sırasında elde ettiği verilerden kimi kitaplar yayımlamıştır. Bu kitaplar arasında yer alan Reisedurch die Gebiete des Drin und Vardar / Drin Bölgesinden Vardar’a (1867) adlı kitabın önemli bir bölümü Arnavutların halk hukuku uygulamalarına ayrılmıştır. Bu çalışmada söz konusu bölgenin yerli halkının tatbik etmekte olduğu halk hukuku uygulamalarını tespit ederek bu cümleden uygulamaları “volksrecht / halk kanunu” şeklinde adlandırmıştır. Bu çalışmayı hazırlarken ve bu terimi üretirken, S. H. Maine’nin çalışmalarından haberdar olup olmadığı hakkında bir fikir yürütemediğimiz müellif, halkın kendi gelenek, görenek ve âdetlerinden kaynaklanan hukukî uygulamaları doğrudan halk kanunu terimi ile adlandırarak halk hukuku terimine anlamca en yakın terimi ilk kez kullanmıştır.

Bununla birlikte 1861’de Antropolog L. H. Morgan’ın Ancient Society / Eski Toplum adlı çalışmasında yabanıllık, barbarlık ve uygarlık olarak sınıflandırdığı

toplumların hukukî, dinî, sosyal, kurumsal evrimleri üzerine dikkat çekmiştir. Bu bakımından toplumların kültürel evrimleri sürecinde, özgün ve evrensel karakterin dış evlilik yasası olduğu yönündeki tespitiyle halk hukuku araştırmalarında kökenle ilgili tartışmalar başlamıştır.

Bu çalışmaların ardından, yine halk hukuku alanındaki araştırmalar tarihinde sıklıkla müracaat edilen bir diğer eser olan Superstition and Force / Hurafe ve Hüküm H. C. Lea (1892) tarafından yayımlanmıştır. Kilise tarihi alanında uzmanlaşmış olan araştırmacı, Orta Çağ Avrupası’nda adalet anlayışını hukuk üzerinden değerlendirmiştir. Bu dönemde geçerli hukuk kaynağının tamamıyla Hristiyan doktrinlerden ibaret olduğunu ortaya koymuştur. İşkencenin hukuk üzerinden nasıl yaygınlaştığı üzerinde fikir üretmiştir. Bu çalışmanın halk hukuku açısından ehemmiyeti, Hristiyanlık dinî merkezli hukuk doktrinlerinin kaynakları arasında Roma hukuku metinlerinin ve Avrupa’nın yerli halklarının köklü gelenekleri olarak tanımlanmış olmasıdır. Hukuk düzenine kaynak olan gelenek normlarının pozitif hukuk kaynağı dinî doktrinleri şekillendirdiği örneklerle gösterilmiştir.

L. H. Morgan’ın eserinin akabinde, E. Durkheim’in 1893 yılında yayımladığı De la division du travail social adlı çalışması yayımlanmıştır. Aynı yıl The Division of Labor in Society adıyla İngilizceye tercüme edilmiştir. Bu çalışmasında toplumların sosyal ve kültürel evrimlerinin çok yavaş seyrettiği üzerinde durmuştur. H. Morgan’ın yukarıda bahsi geçen tasnifine karşılık olarak, sosyal gelişmenin safhalarını geleneksel, modern ve postmodern şeklinde sıralamıştır.

Geleneksel toplumları, modern ve postmodern toplumlardan, farklı kılan niteliği ise organik dayanışmadır. Organik dayanışmada imece esastır. Organik dayanışmanın görüldüğü toplumlarda işbirliği ilkesi hakimdir. Bu tür toplumlarda toplumun üyeleri birbirine benzemektedir. Bu benzerliği korumak için de hukuk düzeni vardır. Hukukun kökeni tanrısal kanun ve tabulardır. E. Durkheim, bu çalışmasında, kolektif bilinç kavramını da ilk kez kullanmaktadır. Toplumda neyin suç olduğuna dair davranış kalıpları kolektif bilincin eseridir. Halk hukuku açısından bu çalışma, hukukun kaynağına, kökenine, kapsamına dair tartışmalar içermektedir. E. Durkheim, bu çalışmasını yayınlanmasını takip eden yıllarda yeni

yaklaşımların üretilmesinde fikir öncülüğü yaptığı Les Régles de la Méthode Sociolohique / Sosyolojik Yöntemin Kuralları (1898/1982) başlıklı kitabını yayınlamıştır. Bu çalışmada E. Durkheim, toplumu bir organizmaya benzeterek, sosyal kurumlar ve işlev konusunda fikir üretmiştir. Bu benzetmeden hareketle, toplum organizmasının hayati ihtiyaçları karşısında kültürün tepkisi olarak kurumların meydana geldiğinin altını çizmiştir. Hukukun, toplum organizmanı ayakta ve diri tutabilmek için geliştirilmiş bir sosyal kurum olduğu ve diğer tüm kurumların sürekliliğinin teminatı olarak iş gördüğü tespiti ilk kez burada yapılmıştır.

Hemen bir yıl sonra ise toplumların ahlak standartları ve ahlak kaideleri arasındaki bağlantı üzerine yeni bir çalışma yayımlanmıştır. Taboo and Morality/Tabu ve Etik başlıklı bu çalışmanın müellifi, H. T. Crawford’tur (1899).

Kültürler arası alandan topladığı çok çeşitli tabuların, etikle olan ilişkisini değerlendirmiştir. Bu çalışmasında, hukukun ilk formunun tabular olduğu ifade edilmektedir. Tabuların, toplumun ahlakî standartlarını belirleyerek hukuk normuna dönüştüğü söylenmektedir.

Bir diğer öncül çalışma ise J. J. Atkinson’un 1903’te yayımlanan Social Origins and Primal Law / İlkel Hukuk ve Sosyal Kökler adlı kitabıdır. Bu kitabın bir bölümü halk hukuku terimi yerine “İlkel Hukuk” şeklinde adlandırılmıştır. Burada, totemizme bağlı ekzogami yasasının hukukun temel yasası ve çıkış noktası olduğu yönünde tartışmalar bulunmaktadır. Bu çalışmaya C. Darwin’in 1871 yılında basılan Descent of Man / Türlerin Kökeni adlı eseri ilham kaynağı olmuştur. J. Atkinson (1903), “İlkel Hukuk” başlıklı bölümde insanın toplumsallaşma süreci ile diğer memelilerin toplumsallaşma süreci arasında mukayese yapmaktadır. Tüm memelilerde erkeklerin baskın olduğunu tespit etmiştir. Erkeklerin menfaatleri ise eş bulmak noktasında birbiriyle çakışmaktadır.

Totemi aynı olan grup üyeleri içgüdüsel bir tiksinmeyle grup içinden eş alamadığından, totemi farklı gruplardan kadın kaçırmak suretiyle evlenmeye mecburdur. Bu zaruret de gruplar arası çatışmaları tetiklemektedir. Bu çatışmalar da hukuk düzeninin sosyal zeminini oluşturmaktadır. Söz konusu çatışmaların

giderilmesi aşamasında toplum egzogami yasasını üretmiştir. J. J. Atkinson’un, bu tezi, L. H. Morgan’kinin tekrarı durumundadır.

Aynı yıl Fransa’da P. Huvelin tarafından hazırlanan Magie et Droit Individuel / Büyü ve Özel Hukuk adlı makale, halk hukukunun kaynağının büyüye dayandığı iddiası taşıması yönüyle ilk ve biriciktir. P. Huvelin, halk hukukunun ilk formunun ve kaynağının büyü olduğunu iddia ettiği bu çalışmasında, bireyin haksızlığa uğradığı hallerde büyüyü hem bir savunma hem de temyiz hakkı için kullandığını beyan edilmiştir. Bu görüşe göre, birey kendi haklarını garanti altına almak için, toplumsal teminatlarla yetinmemektedir. Kendisi de kimi tedbirler alarak haklarının ihlal edilmesine mani olmak istemektedir. Büyü de bu noktada, bireyin kendi girişimleriyle bulduğu bir hukukî mekanizma olarak ortaya çıkmış olmalıdır.

P. Huvelin (1905, 1-47), hukukun bireysel hukuk alanında büyüden; toplumsal hukuk alanında da dinden evrildiğini ifade etmektedir. Söz konusu makalesinde bireysel hukuk alanında “hakaret ilkesi” kavramını geliştirmiştir. P. Huvelin (1905:

27), bireyin karşılıklılık esasına dayalı olarak vermiş olduklarını geri alamadığında hakaret hakkının doğduğunu söylemektedir. Hakaret hakkı, büyüyü de kapsamaktadır. Hakaret hakkını kullanan birey, büyüyle hakkının iadesini sağlamaktadır.

Halk hukuku alanında en önemli kaynak eserlerden biri olan Folkways7 1906’da W. G. Sumner tarafından yayımlanmıştır. Bu çalışmanın halk hukuku araştırmalarına katkısı, sosyal normların oluşum sürecini tanımlıyor olmasından ileri gelmektedir. Bu bağlamda, bir geleneğin hukuka kaynak olması için toplumsal yaşantı içinde hukuk normu işlevi karşılaması gerekliliğine dikkat çekmektedir.

Bu çalışmayı takip eden yıllarda birbiri ardına doğrudan halk hukuku alanına odaklanan birçok kaynak yayımlanmıştır. Bu kaynak eserlerden biri de A.

Kocourek ve H. J. Wigmore tarafından hazırlanan Sources of Ancient and

7 Literatürde sıklıkla kısaca Folkways şeklinde atıfta bulunulan bu eserin tam adı şu şekildedir:

Folkways: A Study of the Sociological Importance of Usages, Manners, Customs, Mores and Morals.

Primitive Law / Kadim ve İlksel Hukukun Kaynakları’dır. 1915 yılında yayımlanan bu çalışmada yazarlar, ilk yasalar tabuların kaynağının geleneksel halk dinine bağlı batıl inançlar olduğunu ifade etmektedirler.

Bu çalışmanın ardından, E. Westermarc, 1924 yılında Origin and Development of Moral Ideas / Ahlak İlkelerinin Kökeni ve Gelişimi adını taşıyan iki ciltlik eserinin birinci bölümünü yayımlamıştır. Bu çalışmanın halk hukuku bakımından değeri, evrensel bir değer olarak ahlakî ilkelerin insanın yaradılışından gelen bir kazanım olduğu ve bu ilkelerin de başlı başına hukukun ilk formları ve kaynağı olduğu iddiasını gündeme getirmesidir.

Bu eserleri takiben J. Wigmore ve A. Kocourek tarafından üç cilt halinde Evolution of Law / Hukukun Evrimi adlı kaynak yayımlanmıştır. Serinin Sources of Ancient and Primitive Law / Antik ve İlkel Hukukun Kaynakları ve Primitive Legal Institutions / İlkellerde Hukuk Kurumları adını taşıyan ilk iki cildi 1915’te yayımlamıştır. Serinin son kitabı olan Formative Influences of Legal Development / Hukukun Gelişimini Şekillendiren Ögeler ise 1918’de yayımlanmıştır.

C. S. Lobingier, The Beginning of the Law / Hukukun Başlangıcı (1937) isimli çalışmasında hukukun başlangıcının tabulara dayandığını akabinde kutsal varlıklardan ilham alınan kanunların yürürlüğe girdiğini söylemektedir. Pozitif hukukun öncesinde ise gelenek hukukunun, toplumların hukuk düzeninin kaynağı olduğuna dikkat çekmiştir. Hukukun ve yaptırım gücünün kaynağının bu üç aşamadan beslendiğine dikkat çeken yazar hukukun evrimsel çizgisinde ön plana çıkan sosyal yapılara da sırasıyla anayerli sosyal yapı, ataerkil sosyal yapı ve sosyal kurumlar şeklinde tanımlamıştır

Halk hukuku alanında alan araştırması kaynaklı etnografik ve antropolojik çalışmalar 20. yüzyılın başlarında ardı ardına yayımlanmaya başlamıştır. 1926, B. Malinowski’nin, Crime and Custom in Savage Society / Yabanıl Toplumda Suç ve Ceza adlı kitabının ilk kez yayımladığı tarihtir. Trobriand takım adalarında yaşayan yerliler arasında gerçekleştirdiği alan araştırmalarının ürünü olan bu çalışma halk hukuku alanında yeni bir sayfa açmıştır. Bu çalışmanın öncesinde,

sanayileşmemiş toplumlarda geleneğin kendisinin hukuk olduğu iddiası bulunmaktayken, B. Malinowski ile birlikte bu türden toplumların çoğunda, ceza hukukunun çok ileri düzeyde geliştiği fark edilmiştir. Trobriand adası yerlilerinin sosyal ve ekonomik düzenlerinin sürekliliğini teminat altına alan halk hukuku uygulamaları tespit edilmiştir. B. Malinowski’nin bu çalışmasını takiben yayımladığı Sex and Repression in Savage Society / İlkel Toplumlarda Cinsellik ve Baskı (1927), The Sexual Life of Savages in North Western Melanesia / Kuzeybatı Malenezya’da Vahşilerin Cinsel Yaşamı (1929) gibi çalışmalar da halk hukuku alanındaki kaynak eserler arasında yer almaktadır.

Bir diğer etnografik araştırma K. Rasmussen’in Intellectual Culture of the Iglukik Eskimos / Iglukik Eskimolarının Entellektüel Kültürü’dür (1929). Bu araştırma sırasında, Iglukik Eskimoları’nın halk hukuku uygulamaları sahadan katılarak gözlem metoduyla derlenmiştir.

Bu bağlamda bir diğer kaynak I. Schapera tarafından A Handbook of Tswana Law and Custom / Tswana Geleneği ve Hukuku El Kitabı adıyla 1938’de yayımlanmıştır. Bu çalışmada halk hukuku düzenlerinin yürütme ve yargı organları tanımlanmıştır. Yerel halk hukuku düzeninin yürütme erkini elinde tutan ve ihtiyar heyeti olarak tanımlanan grubun üyeleri araştırmanın odak noktasıdır.

Güney Batı Afrika’nın en kalabalık klanlarından olan Tswana’nın geleneklerini ve geleneklerin yaptırımlarını örnek vakalar üzerinden değerlendirmektedir. İdari hukuktan, ceza hukukuna; aile hukukundan, miras hukukuna hemen hemen pozitif hukukun her alanının “sözlü anayasası”nı [constitution] detaylı bir şekilde tasvir etmektedir. İstisnai hukuk kavramını ilk kez hukuk literatürüne kazandıran bu araştırma geleneğin hukuk alanında istismar edilebileceğine de örnekler sağlamıştır.

Bu türden bir diğer çalışmada A. R. Radcliffe-Brown tarafından hazırlanan African Political Systems / Afrika Yerlilerinin Politik Sistemleri (1950) çalışmadır. Yazılı kanunları olmayan birbirinden farklı birçok topluluğun sosyal düzenlerini nasıl sağladıklarını ele almaktadır. Bu eserde diğerlerinden farklı olarak evlilik ve akrabalık bağlarının sosyal normların sürekliliğini sağlayan birer kurum olarak

sunulduğunu görmekteyiz. E. Durkheim’le benzer bir şekilde toplumu canlı bir organizmaya benzeten A. R. Radcliffe-Brown (1950), kurumların işlevlerinin sürekliliğinin hukukun işleyişi ile mümkün olabileceğini tespit etmiştir. E.

Durkheim’in ardından ilk kez cezai müeyyidelerin yapısal karakterine odaklanan müellif, bunları ahlakî ve fizikî olarak ikiye ayırmaktadır.

Bu çalışmayı takip eden yıllarda, A. R. Radcliffe-Brown tarafından hazırlanan Structure and Function in Primitive Society / İlkel Toplumda Yapı ve İşlev adlı kaynak kitap yayımlanmıştır. Bu çalışmanın müstakil bir bölümü “Primitive Law / İlkel Hukuk” başlığıyla halk hukukuna ayrılmıştır. 1933 yılında Encylopadia of the Social Sciences / Sosyal Bilimler Ansiklopedisi içinde ilkel hukuk maddesi olarak yayımlanmış bu bölüm 1952 yılında kitap bölümü olarak tekrardan yayımlamıştır.

Bu bölümde yazılı hukuku olmayan toplumların geleneklerinin kanun hükmünde olduğu haber verilmektedir. Afrika, Avustralya ve Amerika yerlileri başta olmak üzere halk hukukuyla sosyal düzenini tesis eden kimi toplumların yaptırımlarını örneklerle gösteren bu çalışma, doğrudan yaptırımların doğasına ve çeşitliliğine odaklanmaktadır. Bununla birlikte, grubun en yaşlılarının halk hukukunun yargı sürecindeki işlevi ve rolü üzerine de kimi tespitlerde bulunmaktadır.

Halk hukuku alanında sıklıkla atıfta bulunulan bir başka eser de Endonezya yerlilerinin halk hukuku düzenini etraflıca tanıtmaktadır. B. T. Haar tarafından 1948’de yayımlanan Adat Law in Indonesia / Endonezya Adet Hukuku isimli bu çalışma Endonezya’nın çok kültürlü halkının birbirinden farklı yerel halk hukuku düzenlerini tarif etmektedir. “Halk hukuku” terimini yerine “adet hukuku” terimini kullanmaktadır. Gelenek [custom] veya âdet [adat] hukukunun tercihen kullanılabileceğini belirttikten sonra geleneğin hukuksal sonuçlarını tanımlamak için âdet hukuku teriminin daha işlevsel olacağı görüşüne yer vermektedir (Haar, 1948: 5). Bu tercihinin araştırma sahasının halk hukukundan kaynaklandığını söyleyen yazar, Endonezya halkının gelenek hukuku yerine âdet hukuku terimini kullandığına dikkat çekmektedir. Endonezya’nın Hristiyan ve Müslüman halkı arasında geçmişten günümüze uzanan süreçte uygulana gelen âdet hukukunun toplulukların dinî aidiyetlerinden hareketle çeşitli farklılıklar arz ettiğini ve bu farklılıkların da özellikle aile hukuku merkezinde çeşitlendiğine dikkat

çekmektedir. Bu araştırma tümüyle teorik bilgi içermektedir. Sahadaki yerel halk hukuku düzenlerinin işleyişi hakkında verilere yer verilmemiştir.

Bu alanda başka bir isim olan L. Mair, Primitive Government / İlkel Yönetim (1962), isimli çalışmasında politik bir oluşum olarak devletin gelişimini hukukun işleyişi üzerinden ele almaktadır. Evrimsel bir çizgi üzerinden ve Doğu Afrika toplumları (Kenya, Uganda, Tanzanya, Sudan’ın güney bölümü) ve devletlerinin hukuklarından hareketle ilkel hükümetin işleyişini tarif etmektedir. Hükümetlerin işleyiş yapılarını anlayabilmek için hukuklarının işleyiş mekanizmasının çözümlenmesi gereğine dikkat çekmektedir. Halk hukukun ilkel devlet düzeninin temel unsuru olduğuna dikkat çekmektedir. Bu düzende yazılı kanunlar yoktur ama her bir geleneğin uygulanmaması durumunda gündeme gelmesi muhtemel yaptırımlar bulunmaktadır. Dahası topluluğun üyeleri söz konusu yaptırımlara doğrudan muhatap olduklarında sorgulamaksızın itaat etmektedir. Bu araştırmanın tezi, halk hukukunun ilk örneklerinin mülkiyet hakları alanında oluştuğu, hukuk düzenlerinin de bu hakkı garanti altına almak için geliştirilmiş olduğudur.

Halk hukuku alanında bir diğer kaynak da editörlüğünü L. Nader’in (1969) yaptığı Law in Culture and Society / Kültür ve Toplumda Hukuk (1969) isimli çalışmadır.

Halk hukuku alanında yazılmış makalelerden oluşmaktadır. Bu çalışmada P.

Bohannan, I. Schapera, L. Poppisil başta olmak üzere halk hukuku alanında eserler vermiş bir grup araştırmacı ve bilim insanının çalışmaları derli toplu bir şekilde okuyucuların dikkatine sunulmuştur. Eserin halk hukuku alanına katkısı, dünyanın çeşitli bölgelerinde gerçekleştirilmiş alan çalışmaları sırasında derlenmiş kimi halk hukuku uygulamaları ve yaptırımlarının kayıt altına alınmış olmasıdır.

J. K. Feibleman tarafından yazılan Justice, Law and Culture / Adalet, Hukuk ve Kültür (1985) adlı çalışma da kaynak eserler arasındadır. Bu çalışmada Feibleman, halk hukuku, adalet ve modern hukuk arasındaki bağlantının insanın erdemli ve ahlaklı tabiatından hareketle çözümlenmesi gerekliliğine dikkat çekmektedir. İnsanların doğuştan gelen erdemli tabiatları, hukukun icat

edilmesini zorunlu kılmıştır. Toplumlar hem kültürlerinin üreticisi hem de tebası olarak hukuktan çok daha evvel ahlak kaidelerini üretmiş olmalıdırlar. Hukukun teorik yapısının ve hukukun temel teorilerinin ele alındığı bu çalışmada kanun, yaptırımlarla desteklenmiş düzenlemeler olarak tanımlanmaktadır. Ayrıca hukukun teorik yapısını kavrayabilmek için üç bileşenin bütünsel bir yaklaşımla ele alınması gerekliliğine vurgu yapılmaktadır. Bu bileşenler; topluluk üyelerinin özel [spesific] ihtiyaçları, topluluğun zaman içinde geliştirmiş olduğu kurumlar ve ahlaktır.

A. Griffith tarafından kaleme alınan In the Shadow of Marriage: Gender and Justice in an African Community / Evliliğin Gölgesinde: Afrika’da Toplumsal Cinsiyet ve Adalet (1997) adlı eserle ise halk hukuku alanına çoklu hukuk terimi kazandırılmıştır. Halk hukuku alanında çoklu hukuk, karar alma mekanizmalarının işleyişinde hükme tabi olanın statüsü, cinsiyeti, yaşı gibi değişkenlerin belirlenmesi anlamına gelmektedir. Bu bağlamda diğer tüm sosyal kurumların işleyiş sürecinde olduğu gibi hukuk ve adalet de toplumsal cinsiyetten bağımsız değildir. Halk hukuku ve toplumsal cinsiyet rollerinin bireylerin adalet arayışı üzerindeki rolleri hakkında üretilen ilk çalışmadır.

Halk hukuku ve toplumsal cinsiyet rolleri üzerine kaynak üreten bir diğer çalışma da Customary Law and Women / Halk Hukuku ve Kadın (2003) başlıklı çalışma olup bu çalışmada A. Vitso tarafından, Kuzeydoğu Hindistan’da Nagaland sınırları içinde yaşayan Naga klanlarının halk hukuku içinde kadınlara dair hukuk uygulamaları derlenmiştir. Kadına yönelik olarak uygulanan sosyal norm ve yaptırımlar ve Naga klanlarının idari düzeninin işleyiş mekanizmaları ele alınmaktadır.

A. A. Kolaja’nın, Customary Law in Nigeria Through The Cases / Nijerya’da Örneklerle Halk Hukuku (2000) isimli çalışması da halk hukuku araştırmalarında sıklıkla atıfta bulunulan bir kaynaktır. Bu araştırmada Nijerya’da yazılı pozitif hukuk karşında yaşayan halk hukuku uygulamaları sahadan derlenmiştir. Bu çalışmada halk hukuku; geleneğin zeminindeki dayanakları, uygulama alanları ve geleneksel duruşma ortamları vesilesiyle tanımlanmaktadır.

R. Tiba tarafından 2010 yılında hazırlanan Customary Laws and Practices of The Maram Nagas / Maram Nagaslarda Halk Kanunları ve Pratikleri başlıklı çalışma da etnoğrafik halk hukuku araştırmalarındandır. Bu çalışmada Hindistan’ın Kuzey Doğu’sunda yaşayan Maram klanlarının halk hukuku uygulamaları derlenmiştir.

Bu araştırmalar, halk hukuku alanında yayınlanan kaynakların bir kısmıdır.

Akademik yazında bu konuyla ilgili birçok yazı bulunmaktadır. Burada bahsedilenler halk hukuku araştırmalarına yönelen akademik dikkatlerin hangi konular üzerinde yoğunlaştığı hakkında fikir vermek için seçilmiştir.

Benzer Belgeler