• Sonuç bulunamadı

A. Allah’ın Gazabına Uğrayacaklar (Cehennem Ehli)

4. Dünya malını çok sevip biriktirenler

Dünya malına aşırı düşkün olan ve mallarını yığıp biriktirerek cimrilik ve Allah’a nankörlük edenler, mal ve evlat çokluğu ile övünenler, zekat ve sadaka vermeyenler cehennem azabını hak edecekler arasında sayılmaktadır. Bu kişilerin uğrayacağı azabın mutlaka gerçekleşeceğini vurgulamak için Âdiyât Sûresi’nde birinci ayetten beşinci ayete kadar savaş meydanında koşturan atlar üzerine yemin edilmektedir. Âdiyât, müfessirlerin çoğuna göre at olarak tefsir edilmiş ve “Dabhân” kelimesinin koşarken atların çıkardıkları ses

339 Beyzâvî, a.g.e., c.V, s. 345.

340 Bursevî, a.g.e., vr. 124a-125b.

341 Beyzâvî, a.g.e., c. V, s. 345.

342 Bursevî, a.g.e., vr. 127b-128a.

343 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 166-167.

154 olduğunu vurgulamışlardır. Taşlı arazide koşarlarken tırnakların sürtünmesiyle kıvılcım çıkarırlar ve savaş taktikleri gereği sabaha karşı düşmanın üzerine koşturulurlar, bu sırada toz kaldırırlar ve o vaziyette düşman topluluğunun arasına dalarlar. İşte savaş sırasındaki atların bu özelliği üzerine yemin edilmektedir.344 Beydâvi, ayetlerin sebeb-i nüzûlünün Hz.

Peygamber’in gönderdiği atlı birlikten bir ay kadar süre haber alınamaması olduğunu söylemektedir.345 Süleyman Ateş ise “Âdiyât” kelimesinin deve manasına gelebileceğini, nitekim Hz. Ali’nin bu görüşte olduğunu nakletmektedir. Bu durumda ayetlerin anlamı hacıların Mina ve Müzdelife’ye giderken kullandıkları develere yemin edilmesi olmaktadır.

Hz. Ali Bedir savaşında müslümanların sadece iki atı bulunduğunu, dolayısıyla bu ayetlerin atlara değil hac için kullanılan develere şamil olmasının daha uygun olacağını düşünmektedir.

Ancak Süleyman Ateş, bu rivayeti nakletmesine karşın kendisi de atlar üzerine yemin edilmesinin daha uygun düştüğünü vurgulamaktadır.346 Her ne kadar müslüman mücahitlerin Mekke devrinde atlarla savaş yapma gibi bir durumu bulunmasa da ayetin geleceği işaret etme yönüyle mucize olduğu söylenebilir.

Yukarıda ifade edilen bilgilere ilave olarak bu yemin cümlelerinden sonra, insanın çok nankör ve cimri olduğu söylenmektedir. İnsanın nankör olmasından maksadın bazı insanlar olduğu ise açıktır. “Arzu’l-kenude” kelimesi Arap dilinde verimsiz toprak için kullanılmaktadır ve bu anlamından hareketle Ebû Ubeyde “hayrı az insan” anlamı vermektedir.347 İnsanın bu nankörlüğüne ise insanın bizzat kendisinin şahit olduğu bir sonraki ayette anlatılmaktadır. Ancak yedinci ayetteki bu zamir hem insana hem de Allah’a râci olabilir. Bu sebeple ayetten iki farklı mana çıkarılmaktadır. Birincisi insan kendisinin böyle nankör olduğuna şahittir. İkincisi mana ise Allah’ın insanın nankörlüğüne şahit olduğudur.348

“Kenûd” kelimesinin ayette cimri anlamında kullanıldığının delili ise sekizinci ayette gelmektedir ve insanın mala olan sevgisi yüzünden çok katı olduğu vurgulanmaktadır. Malı cok sevdiği için eli sıkı ve cimridir.349

İnsanın kalbi ile irade ederek ve isteyerek yapmış olduğu bu nankörlükler ve cimrilikler, kalplerin içinde bile olsa, kabirlerin içindekilerin dışarı fırlatıldığı ve kalplerin içindekilerin de deftere yazıldığı zaman ortaya konulacaktır. Allah bütün bu yapılanlardan, kalplerin içinde olanlardan haberdardır. Ayette diğer azalara değil de kalbe dikkat çekilmesi,

344 Bursevî, a.g.e., vr. 22b – 26b.

345 Beyzâvî, a.g.e., c. V, s. 331.

346 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 56-57.

347 Bursevî, a.g.e., vr. 27a.

348 Beydâvi¸a.g.e., c. V, s. 331; Ateş, a.g.e., c. XI, s. 58.

349 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 58.

155 insanın kalbinin bütün amellerde asıl olmasındandır.350 Bir insan yapacağı bütün amelleri önce kalbinden geçirir, kalbinin direktifi ve iradesi doğrultusunda diğer azalar amelleri yerine getirmektedir.351 Bu nedenle Allah insanların bu kalplerinden geçirerek yaptıkları amelleri bizzat kalbin içindekileri ortaya dökerek insanlara göstermekte ve haberdâr olduğunu bildirmektedir.

Mal ve evlat çokluğu ile övünmenin kişinin cehenneme gitmesine sebep olacağını bidiren Tekâsür Sûresi’nin nüzûl sebebini Beyzâvî, Sehm Oğullarıyla Abdu’l-menaf oğullarının kabile sayısının çokluğu konusunda birbirleri ile çekişmeleri olarak nakletmektedir. Bu çekişme de yaşayan kabile üyelerinin sayıları az gelen Sehm Oğulları’nın talebi üzerine kabirlerdeki ölüleri de sayılmıştır. İlk iki ayet buna işaret etmektedir.352

Birinci ve ikinci ayetin bu çekişme neticesinde nâzil olduğunu söyleyen Beydâvi’ye göre bu ayetler “Mal ve evladın çokluğu ile övünmek sizi o kadar çok oyaladı ki, kabre girene kadar hayatınız böyle geçti. Ahiret için çalışmak varken dünyayı talep ederek ömürlerinizi boşa geçirdiniz” şeklinde de anlaşılabilir.353 Ayetlerin nüzûl sebebinin bu çekişme olduğunu kabul eden Bursevî ise çoklukla övünülmesinin Allah’ı zikirden ve ibadetten alıkoymasından dolayı bu ayetin uyarı niteliğinde olduğunu söylemektedir.354

Süleyman Ateş’e göre kabirleri ziyaret ettiniz ayeti üç farklı şekilde anlaşılabilir. İlk anlam Bursevî’nin de nakletmiş olduğu, “mal ve evlat çoğaltma arzusu sizi o kadar çok oyaladı ki kabirlere girene yani ölene kadar başka hiç bir iş yapmadınız” şeklindedir. Ayetten çıkarılan ikinci anlam ise; kabirlerle övünmek, kabirleri övünç vesilesi kılmaktır. Bu şekilde ilk iki ayetin anlamı “Çoklukla övünmek sizi o kadar çok oyaladı ki, ölülerinizi bile bu çokluğa katacak ve bununla övünecek kadar ileri gittiniz” şeklinde olmaktadır. Süleyman Ateş’e göre ayetten çıkarılabilecek üçüncü anlam ise, ayeti gerçek manasında anlamaktır ki, bizzat kabirleri ziyarete gidip işte şu kabirler bizimdir denilerek onlarla övünmek şeklinde anlaşılabilmektedir.355 Ayetin bu şekilde anlaşılması Beyzâvî’nin naklettiği nüzül sebebine de uygun düşmektedir. Ancak Süleyman Ateş, ayete “Çoklukla övünmek sizi o kadar çok oyaladı ki, ölüp gidene kadar başka bir şeye bakmadınız” şeklinde anlam verilmesinin en uygun olacağı kanaatini taşımaktadır.356 Ayetten gerçekten kabirleri ziyaret etme anlamı çıkarılsa bile bu ziyaretler kabirleri övünmek için ziyaret etmeyi kapsamakta, ahiret hayatını

350 Beyzâvî, a.g.e. c. V, s. 331.

351 Bursevî, a.g.e., vr. 28b.

352 Beyzâvî, a.g.e., c. V, s. 334; Bursevî, a.g.e., vr. 36b.

353 Beydâvi, a.g.e., c. V, s. 334.

354 Bursevî¸ a.g.e. vr. 36b.

355 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 70.

356 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 71.

156 düşünmek, tefekkür etmek ve ölülere dua etmek için yapılacak ziyaretleri içine almamaktadır.357

Üçüncü ve dördüncü ayetler, mal ile övünen ve bu şekilde kabirlere girecek olanlara uyarı niteliğinde gelmektedir. İleride bu övünmelerin bir fayda vermeyeceği öğrenilecektir.

Ayetler de “İleride bileceksiniz” denilerek buna işaret edilmekte ve uyarılmaktadır. Aynı ayetin “sümme” bağlacıyla yinelendiği dördüncü ayet ise te’kid içindir ve bu övünmenin bir fayda vermeyeceğinin daha net anlaşılması için getirilmektedir.358 Ayetlerin uyarı zamanı ise farklılık göstermektedir. Üçüncü ayet ölüm anında ve kabirde övünmenin bir fayda vermeyeceğinin anlaşılmasına, dördüncü ayet ise yeniden diriltildiği anda mahşer gününde bir fayda sağlamayacağının tekrar anlaşılmasına işaret etmektedir.359

Beşinci ayette Beyzâvî ve Bursevî’ye göre –ki müfessirlerin çoğunluğu bu görüştedir-

“Eğer gerçeği bilseydiniz” ifadesiyle cevabı olmayan bir şart cümlesi getirilmiştir ki cevap takdir edilmektedir. Bu takdire göre ayet eğer siz gerçeği bilseydiniz bu övünmelerden vazgeçerdiniz şeklinde anlaşılmaktadır.360 Ancak Süleyman Ateş ayetin cevapsız şart cümlesi şekliyle tefsir edilmesinin tatmin edici olmayacağını bir sonraki ayette gelen “Cehennemi göreceksiniz” cümlesinin bu şartın cevabı olacağı kanaatini taşımaktadır. Bursevî, bu ayetin önceki ayetteki şartın cevabı olmasının câiz olmayacağını söylemektedir. Çünkü cehennemin görülmesi mutlaka vuku bulacaktır. Bu sebeple ayetin “Eğer bilseydiniz cehennemi görürdünüz” şeklinde anlaşılmasının mümkün olmayacağını, kâfirlerin de bilmeseler bile cehennemi mutlaka göreceklerini söylemektedir.361 Süleyman Ateş ise bu görmenin gözle görülme değil, cehennemin olduğunu anlama manasında olduğunu vurgulamaktadır. Çünkü kâfirler dünyada cehennemin olduğunu anlamadıkları, buna inanmadıkları için çoklukla övünmektedir. Eğer cehennemin olduğunu anlamış olsalardı –ki ayet bunu işaret etmektedir- çoklukla övünme gafletine düşmemiş olurlardı.362

Cehennemin görülmesini şartın cevabı kabul etmeyen Beyzâvî ve Bursevî, altıncı ve yedinci ayetlerdeki cehennemin görülecek olmasından bahseden iki ayetin te’kid için ard arda zikredildiğini ve gizli bir yeminin cevâbı olduğunu söylemektedir. İlk ayetin kıyamet günü cehennemin uzaktan görüleceğine, ikinci ayetteki görülmenin ise kâfirin içine atılması ile gerçekleşeceğine delâlet ettiğini vurgulamaktadırlar.363 Cehennemin görülmesini şartın cevabı

357 Bursevî, a.g.e., vr. 36b; Ateş, a.g.e., c. XI, s. 71.

358 Beyzâvî, a.g.e., c. V, s. 334.

359 Bursevî, a.g.e., vr. 39b-40a.

360 Beyzâvî, a.g.e, c. V, s. 334; Bursevî, a.g.e., vr. 40b.

361 Bursevî, a.g.e., vr. 41b.

362 Ateş, a.g.e., c. XI, s. 72-73.

363 Beyzâvî, a.g.e. c. V, s334; Bursevî, a.g.e, vr. 42a-43b.

157 olarak kabul eden Süleyman Ateş’e göre ise ilk ayet bizzat görme manasında değil cehennemin var olduğunu anlama manasındadır ve kâfirler dünyadayken bu varlığa inanmaz ve onun varlığını anlamazlar. İkinci ayet ise cehennemin kıyamet günü bizzat kâfirler tarafından görülmesine delâlet eder. İkinci ayette geçen yakîn kelimesi, hem dünyada cehennemin var olduğunu anlamaya, hem de ahirette onu gözle görmeye delalet etmektedir.364

İnsanlara verilen nimetlerden hesaba çekileceğini anlatan son ayet ise, dünyadaki nimetlerin şükrünü yerine getirmeyen, dünya hayatına dalıp dinini unutan kimselere hitap etmektedir. Beyzâvî bu kanaatini, Âraf Sûresi 36365 ve Mü’minûn Sûresi 51. ayetleriyle366 desteklemektedir.367 Ancak Bursevî ve Süleyman Ateş, dünya hayatına dalıp ahireti unutmuş olsun ya da olmasın her insanın sahip olduğu ve faydalandığı nimetlerden sorguya çekileceği görüşünü belirtmektedir.368 Beyzâvî her insanın sahip olduğu nimetlerden sorguya çekilecek olması ve ayetin muhatabının sadece kâfirler olduğu görüşlerini şaz görüşler olarak nakletmektedir.369 Yine malın çokluğunun insana ölümsüzlük hissi verdiği, ancak bu kişinin de ölümü tadacağı ve sonunun cehennem olacağı, Hümeze Sûresi’nde tehdit edilerek açıklanmaktadır. Gıybet etme ve mal çokluğu ile övünme kişinin cehenneme gitmesine sebep olacaktır.