• Sonuç bulunamadı

HEIDEGGER VE FELSEFENİN TEMELLERİNİ YENİDEN DÜŞÜNMEK

1. VARLIK VE İNSAN ARASINDAKİ BAĞIN AÇIĞA ÇIKARILIŞI

1.4. DÜŞÜNMENİN DÖNÜŞÜ

düşünme; bilim ve teknoloji kisvesine bürünerek, insanın kendi zemininden koparılmasının en radikal hali olarak felsefenin tamamlanışına aittir.

Felsefenin sona ermesi bu bakımdan zaten görevinin işlevsiz hale gelmesi ile ilgilidir. Felsefe çoktandır Varlığa ve açıklığa ilişkin bir düşünüm gerçekleştiremez haldedir. Modern insanın varoluşu özünde yurtsuzluk olarak belirir ve fakat en büyük tehlike olarak kendisini gösteren şey, bu yurtsuzluğun teknik düşünme yüzünden görünmez bir hal almasıdır. Felsefenin sonu o halde, teknik düşünmenin; insanı bir yandan yurtsuz kılması (yani onu kendi varoluş zeminden/Varlıktan koparması) diğer yandan da bu mevcut yurtsuzluğu görünmez hale getirmesi ile ilgilidir. Her tür ontolojik açıklığa adeta düşman kesilen teknik düşünme böylece çağımızda insanın bir yurtsuzlukta ikamet edişini görünmez kılar. Bu yüzden Heidegger’in Düşünmeden beklentisi, modern insanın bu yurtsuzluğunu bir tecrübe olarak sunmasıdır, diğer bir deyişle modern insanın ikamet yerini, açıklığını göstermesidir. Platoncu tarzda felsefe tam da bunu gerçekleştirme konusunda aciz olduğu için sona ermelidir. Temellendirici tasarlama olarak felsefe, bilimlerin ortaya çıkışı ile artık teknik eğilimini son raddeye kadar gerçekleştirmiştir. Felsefe bilimler içersinde çözülüp gittiğinde sona erer, ancak Heidegger’e göre Düşünme yoluna devam eder. Hölderlin’in mısrasını kendisine örnek alan Heidegger açısından tehlikenin en uç olduğu noktada kurtarıcı güç de devreye girer (GA 7: 35; FT).

kendi düşünmemizi ve konuşmamızı, bu düşünmeyi ve konuşmayı bizzat mümkün kılan açıklığa ya da Varlığa uydurmak anlamına gelir. Dolayısıyla önemli olan böylesi bir uydurmanın olanağını aramaktır. Batı felsefesi Varlığa karşılık gelecek, ona uyacak bir düşünme ortaya koyamadığı için nihayete erer ve ancak onun bıraktığı noktada özlü düşünme devreye girerek kendisini Varlığa uydurma görevini üstlenir. Bir başka deyişle felsefenin sonlandığı yerde, Düşünme bundan böyle Varlığın Düşünmesi olmalıdır. Bu tarz bir olanak esasında geleneğin içinde daima mevcuttur; önemli olan onu gelenekle girilen bir diyalog vasıtasıyla açığa çıkarmaktır. O halde felsefenin sonu sadece bir tür felsefenin ve düşünmenin sonudur. Heidegger esasında felsefe geleneği içinde gizli kalmış başka Düşünme olanaklarının da var olduğunu ileri sürer:

“O halde felsefe tarihinde, başlangıcından sonuna kadar düşünme için gizli kalmış bir görev mevcut olmalıdır. Bu, ne metafizik olarak felsefe için ne de ondan çıkmış teknik bilimler için erişilebilir bir görevdir” (GA 14: 73-74; EPAD).

Metafiziğin ve bu metafizikten kaynaklanmış bilimlerin ortaya koyduğu teknik düşünmenin sonunda, kısaca Platoncu felsefenin sonunda, Düşünmeye kalan görevi sorgulayan Heidegger, bu Düşünmenin esasında bütün felsefe tarihi boyunca gizli bir olanak olarak bulunduğunu ileri sürer. Üstelik bu olanak ne metafizik ne de bilimler tarafından gerçekleştirilebilir haldedir. Hem Batı felsefesi hem de bilimler, yapıları gereği kendi köklerine bütünüyle yabancı kalmak durumundadırlar. Bu yüzden Heidegger’in felsefi okuması; felsefe geleneği ile hermeneutiksel bir diyalog gerçekleştirmeyi ve başlangıçtan beri felsefe geleneği içerisinde üzeri örtülü bir şekilde yer alan Düşünme olanağını canlandırmayı amaçlar. Günümüzde hüküm süren ve insanı yurtsuz bir ikamete mecbur bırakan bilim ile teknolojiye bir yanıt ve alternatif, ancak bu şekilde oluşturulabilir. Heidegger bu anlamda bir nevi felsefede henüz söylenememiş olanı dile getirmeye çalışır. Çünkü Heidegger’e göre Düşünmenin konusu/nesnesi (sache) aslında felsefe tarafından hiçbir şekilde üstlenilmemiştir.

Dahası felsefe bu Düşünmeye şimdiye dek laik dahi olamamıştır (GA 14: 74; EPAD).

Bu yüzden Heidegger şimdiye kadar icra edilen felsefeden başka olan/öteki olan bir Düşünmeyi hayata geçirmeye çalışır. Mevcut çalışmanın amacı zaten bu tarz Düşünmenin olanağını sorgulamaktır. Burada esas sorulması gereken şey felsefenin şimdiye dek neden bu Düşünmeyi gerçekleştiremediğidir.

Heidegger’e göre bu Düşünme, felsefeden farklı olarak daha azdır. Çünkü amacı yeni hakikatler yaratmak, yasalar keşfetmek ya da argümanlar vasıtasıyla haklılığını ispat etmek değildir. Onun amacı ve görevi en sade olanı yani Varlıkla bağımızı dile getirmektir. Ne var ki bu belki de yapılması en zor şeydir. Çünkü

Heidegger’e göre dile getirilmek istenen Varlığın sadeliği kesinlikle kavramlarla ifade edilemez. O sahip olduğu sadelikten ve yakınlıktan dolayı her tür kavramsallaştırmaya direnir ve her seferinde kendisini geri çeker. Varlık Heidegger’in de dile getirdiği gibi bize en yakın olandır, fakat bu yakınlıktan dolayı aynı zamanda bize en uzak kalan öğedir, çünkü Varlığı karşımıza alıp kavram haline getirmek gibi bir olanağımız mevcut değildir. Varlık mesafe alınamaz yegâne öğe olarak daima içerisinde devindiğimiz ve bizim için her şeyin bir anlama sahip olmasına izin veren açıklıktır. İşte Düşünmenin görevi bu açıklığı ya da Heidegger’in metaforu ile söyleyecek olursak kayranı düşünmektir. Heidegger son dönemlerinde bu açıklığa kayran (Lichtung) adını vermektedir, çünkü kayran, ormanın içinde ağaçlardan arınmış bir alanın ismi olarak, bir şeylerin görünüşe gelmesine izin veren en temel öğedir. Ormanın içinde sıkı ağaçlarla kaplı yerlerinde bir şeyin görünmesi neredeyse imkânsızdır. Hatta bu sık yerlere, görmeyi mümkün kılan ışık dahi giremez. Bu yüzden ormanın derinliğinde birden bire beliren bir açık alan olarak kayran, ışığın ormana girmesini ve bir şeylerin görünüşe çıkmasına izin verir. Bu benzetmeye bağlı kalarak Heidegger aklın bir ışık olarak her zaman kayrana ihtiyaç duyduğunu belirtir. Bu demektir ki aklın ışığı, bir şeylerin görünüşe çıkması ve varlığa gelmesi için tek başına yeterli değildir. O halde aklın ışığı ışımak, yani bir şeylerin anlaşılır olmasını sağlamak için bir açıklığa ihtiyaç duyar. Bu benzetme aracılığıyla, her şeyin öznenin elinde olduğunu ve akılla her şeyin bilinip ele geçirilebileceğini düşünen modern yaklaşımı eleştiren Heidegger, bu yüzden Düşünmenin dikkat etmesi gereken şey olarak işte bu kayranı ileri sürer. Heidegger’in deyişi ile nerede bir varolan başka bir varolan ile karşılaşıyorsa orada bir açıklık ya da kayran vardır. Çünkü ancak bu kayran, bir görünmeyi bağışlar ve anlamın kendisini nasip eder (gewähren) (GA 14: 80; EPAD).

Düşünmenin görevi işte bizzat her tür düşünmenin olanaklı hale geldiği bu kayrana dikkat etmektir. Yani Düşünme kendi köklerine, kısaca Varlığa geri dönmelidir.

Ne var ki belirtildiği üzere insan ve dolayısıyla Düşünmenin kendisi de bu açıklığa ya da kayrana mesafe alamaz. Bu tıpkı görmenin, göze mesafe alamamasına benzer.

Düşünme her tür düşünmeyi muktedir kılanı nasıl düşünebilir? Bu temel çıkmaz Heidegger açısından bütün Batı felsefesinin kamburunu oluşturur. Çünkü Platoncu felsefe esasında tam da kavramlaştırılamaz ve nesneleştirilemez olanı bir kavram ve nesne haline getirir. Batı felsefesi, teorileştirilemeyecek olan bir alanı çeşitli teoriler ile açıklamaya çalışmıştır. Oysa Varlık bizzat teori-öncesi bir vuku bulmadır, öyle ki teorik olan dahi bu teori-öncesini gerektirir. Böylece felsefe, icra edildiği şekliyle kendi zemini ve koşulunu bütünüyle karartır. Heidegger’e göre elbette kavramlaştırıcı ve

nesneleştirici bir tavırla Varlığı kavramak mümkün değildir. Bunu denemek sadece Varlığın bir varolana indirgenmesine ve daha da unutulmasına sebebiyet verir. Batı felsefesinin temel çıkmazı o halde Varlığı bir kavram olarak nesneleştirmek ve onu var olan bir şeye indirgeyerek karşımıza almaya çalışmaktır. Tam bu nesneleştirme içerisinde; insanın Varlıkta ikamet ettiği ve bu ikamete bir mesafe koyamadığı, tam tersine bu ikamette (Varlıkla ilişkisinde) insan kaldığı görmezden gelinir. Batı felsefesi böylece bir tarafta özne ve diğer tarafta nesne olacak şekilde insan ile Varlığı birbirinden koparır. Heidegger işte felsefenin bu mesafe koyucu, tasarlayıcı eğiliminden kurtulmak ister, çünkü Varlığı ya da kayranı bu şekilde düşünmek mümkün değildir.

Felsefe şimdiye dek, mesafe alınamaz olana mesafe almaya çalıştığı için yani Varlığı her defasında bir varolan olarak değerlendirdiği için gerekli adımları atamamıştır. Her defasında varolan düzeyinde kalan felsefenin düşünmesi bu varolanı veren Varlığı hiçbir şekilde düşünemez. Felsefi düşünme bu bağlamda Varlığın düşünmesi olabilecek kapasiteden yoksundur. Tıpkı modern bilimler gibi felsefe de kendi köklerine dönmekten acizdir. Modern bilimler gibi felsefe de kendi varsayımlarına, önyargılarına yabancıdır. Metafizik olarak felsefe aslında temel olmak, yani varolanın temelini göstermek konusunda ısrarcıdır, ancak kendi temelini göremeyecek durumdadır. O halde Heidegger’in bir başka amacı da felsefenin ve metafiziğin şimdiye dek üzerinde yükseldiği zemini, açıklığı görünür kılmaktır, yani felsefenin anlamını göstermektir.

Çünkü felsefe bizzat bu açıklık içerisinde anlamını kazanır. Felsefe adına ya da Heidegger’in deyişi ile Düşünme adına yeni/başka bir başlangıçtan söz edilecekse, şimdiye dek hüküm süren düşünme tarzını mümkün kılan açıklığı görünür kılmak ve Düşünmenin bu açıklıkla olan ilişkisini gün yüzüne çıkarmak gerekir. Bu bağlamda Heidegger, Nietzsche gibi felsefenin/Düşünmenin temellerini radikal bir şekilde değiştirmek niyetinde değildir, o tam tersine bu açıklığı görünür kılarak felsefenin bu açıklıkla sahip olduğu kopmaz bağı oldurmak ya da yerine getirmek niyetindedir. Yani Heidegger, felsefeyi ya da Düşünmeyi yeni bir temel üzerine kurmak istemez, fakat daha ait olduğu açıklığı felsefeye dâhil etmek, kısaca Varlığın Düşünmesini olanaklı kılmak ister. Bir başka deyişle Heidegger felsefeyi ve düşünmeyi, bizzat ortaya çıktıkları kaynağa geri götürmek ister. Ancak her iki filozofun kaçınılmaz bir şekilde felsefenin temelleri ve koşulları ile ilgilendiği de kuşku duyulmaz bir gerçektir.

Heidegger için felsefe kendi köküne geri dönmelidir, ne var ki görüldüğü üzere bu kök, mesafe alınamaz bir açıklık olarak çoğu zaman kendisini geri çekerek gizler.

Ancak Heidegger yine de Varlığa ilişkin bir Düşünmenin yani mesafesizliğe ilişkin bir köklü Düşünmenin olanaklarını sorgular. Bu yüzden de Düşünme artık metafizik