• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: DÜŞÜNCE KURULUŞLARI: YAPI ve FONKSİYONLARI

2.2. Düşünce Kuruluşlarına Yönelik Yaklaşımlar

Düşünce kuruluşları gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde sayı ve etkinlik bağlamında artış gösterdikçe, bu kuruluşların yapı, işleyiş ve fonksiyonlarına dair farklı yaklaşımlar ortaya konulmuştur. Bu bağlamda araştırmacıların düşünce kuruluşlarının gerçek anlamda rol ve önemlerinin açıklanması için farklı teorilerden hareketle bazı yaklaşımlar geliştirdikleri gözlenmektedir. Bu yaklaşımları, düşünce kuruluşlarını elitist, çoğulcu ve kurumsal perspektifler bağlamında ele alan yaklaşımlar olarak ifade etmek mümkündür. Abelson’un da vurguladığı gibi düşünce kuruluşları üzerine çalışan akademisyenler çalışmalarında genelde bu üç temel perspektiften hareket etmektedirler (Abelson, 2002: 49).

Joseph Peschek, Thomas Dye, William Domhoff gibi elitist yaklaşımı savunan teorisyenler düşünce kuruluşlarını, politika uzmanlığına dayalı ve politika yapıcılarla yakın ilişki içerisinde olan elitist organizasyonlar olarak kabul etmektedirler. Teorisyenlere göre, düşünce kuruluşları mali kaynaklarını geliştirmek ve politika yapım sürecinde daha etkin bir rol üstlenmek için bu şekilde faaliyet gösterme çabası içerisindedirler. Düşünce kuruluşlarının yüksek bütçeli fonları, yönetim organlarındaki seçkin iş adamları yahut siyasi figürler, bu kuruluşların elitist yapılar olduğu tezini güçlendiren unsurlar olarak görülmektedir. Ayrıca bu yaklaşımın vurguladığı belki de en önemli husus, düşünce kuruluşlarının ürettiği tüm uzmanlık bilgisiyle ve politika yapıcılarla sıkı bir bağ içerisinde olmalarıyla bağlantılı olarak, yönetici elitin bir aracı görünümünde hareket ettikleri görüşüdür. Böylece yönetici elitin, iktidarını güçlendirmek ve statüsünü korumak amacıyla bu kuruluşları kullandığı belirtilmektedir. Çünkü politikalar hakkında üretilen bilginin kontrolü, aynı zamanda bir yönüyle kamuoyunu ve dolaşan bilgi akışını da kontrol etmenin bir yoludur (Arin, 2014: 49; Abelson, 2002: 49-50). Elitist perspektif, bunun yanı sıra belirli kişi ve gruplardan oluşan iktidar elitlerinin karar verme mekanizmalarındaki hâkimiyetinde düşünce kuruluşlarının hayati bir işlevi olduğunu vurgulamaktadır. Ancak bu yaklaşımın belirli bazı kısıtları vardır. Örneğin, bu yaklaşım genellikle yüksek bütçeli, yüksek kapasiteli ve büyük iş çevreleriyle ilişkili düşünce kuruluşlarını ele alırken, daha küçük yapıdaki kuruluşları göz ardı etmektedir (Stone ve Garnett, 1998: 13).

64

Düşünce kuruluşlarına yönelik diğer bir yaklaşım ise çoğulculuk okulundan hareketle doğmuştur. Düşünce kuruluşlarına çoğulculuk teorisi perspektifinden bakıldığında, bu kuruluşların politika yapım sürecinde müdahil ve etkin olabilmek için birbirleri arasında “serbest fikir piyasasında” gerçekleşen rekabete yapılan vurgu göze çarpmaktadır. Çoğulculara göre her türlü bilgiye ve erişime açık olan serbest fikir piyasasında düşünce kuruluşları tıpkı “baskı grupları ve diğer sivil toplum kuruluşları gibi” (Abelson, 2002: 52) birbirleriyle mücadele içerisinde faaliyet göstermektedirler. Çoğulcu yaklaşım serbest fikir piyasasının kurulmasının önemine ve bu yolla modern demokratik toplumlarda düşünce kuruluşlarının ve üretilen uzmanlık bilgisinin güvence altına alınacağına dikkat çekmektedir. Kurulan bu piyasanın bağlamını da politika yapıcılarının, tüm politika aktörlerinin bilgiye duyduğu ihtiyaç belirleyecektir. Bu görüşün bir kısıtı olarak ise, söz konusu teorinin birbirleriyle rekabet içerisinde olan kuruluşların eşit güçte olduğunu varsaymasıdır. Hâlbuki siyasal sistem ve politika yapım sürecinde, yapısal ve işlevsel olarak daha güçlü kuruluşların diğerlerine nazaran sisteme daha kolay nüfuz edip, etkin olduğu durumlar çokça gözlemlenmektedir (Stone ve Garnett, 1998: 14; Ricci’den aktaran Keskin, 2005: 47).

Abelson’un ifade ettiği düşünce kuruluşlarına yönelik üçüncü yaklaşımı kurumsal teori oluşturmaktadır. Kurumsal teori ekseninde düşünce kuruluşlarının ele alınması da kendi içerisinde üç farklı yaklaşımdan meydana gelmektedir. Bu yaklaşımlardan ilkini yazarın “düşünce kuruluşları literatüründe en çok kullanılan tür” olarak belirttiği, belirli düşünce kuruluşlarının tarihsel olarak incelenmesi ya da tarihsel süreç içerisinde düşünce kuruluşlarının belirli ülkelerde geçirdikleri kurumsal ve işlevsel evrim üzerine yapılan çalışmalar oluşturmaktadır.4 Bu yaklaşımın temel avantajı, belirli bir zaman diliminde düşünce kuruluşlarının ortaya çıkardığı ürünlerin, yapı ve fonksiyonlarında meydana gelen gelişim ve dönüşümlerin incelenmesiyle, bu kuruluşların politika süreçlerindeki rol ve etkinliğinin anlaşılması konusunda önemli bilgilerin elde edilebilmesidir (Abelson, 2002: 53-54).

Kurumsal teori ekseninde ortaya çıkan ikinci yaklaşım ise düşünce kuruluşlarını, kamu politikası alan yazınından hareketle ortaya çıkan “politika toplulukları” veya “epistemik topluluklar” olarak ele alan ekoldür (Abelson, 2002: 54). Bu kavramlara ilk bölümde

4

Bu konuda bkz. (Abelson ve Lindquist, 2009), (Feulner, 2009), (Day, 2009), (Choi, 2009), (Winand Gellner, 1998), (Fieschi ve John Gaffney, 1998).

65

politika ağ modelleri başlığı altında yer verilmişti. Hatırlanacak olursa politika toplulukları belirli kişi ve grupların bilinçli olarak dışlandığı sınırlı sayıda katılımcıdan oluşan grupları ifade etmekteydi. Bunun yanı sıra, topluluk katılımcıları arasında sıkı bir iletişimin yanında ideolojik ve değer yönelimli bir uzlaşı ve ortak paylaşım ortamının bu toplulukların temel özelliklerinden olduğu belirtilmişti. Epistemik topluluklar da politika toplulukları ile benzer özellik taşıyan yapıları ifade etmektedir. Peter M. Haas’ın tanımlamasıyla epistemik topluluklar, “uygulanacak olan politikalar hakkında ortak değer ve inançları paylaşan uzmanların oluşturduğu belirli gruplar” anlamına gelmektedir (1989: 384). Bu topluluklar, aslında temel olarak düşünce kuruluşlarının siyaset ve politika yapım sürecinde konumlandıkları noktanın tespiti açısından önem arz etmektedir.

Özellikle politikaların formülasyonu aşamasında oluşan bu toplulukların incelenmesi politika süreci açısından önemli görülmektedir. Bu görüş temelinde yapılan incelemeleri önemli kılan nedenlerden birisi, belirli bir politika alanında ortaya konulacak politikalar hakkında karar vericilerin hangi aktörlerle bilgi ve değer alışverişinde bulunduğunun tespit edilmeye çalışılmasıdır. Politika ve yönetim alt sistemlerinde sürece dahil olan topluluklar bağlamında politika uzmanları ve araştırma kuruluşlarının (değer, inanç vb. yönlerden) incelenmesi, politika sürecinin saiklerini net olarak anlamlandırabilmek bakımından kayda değer görülmektedir. Ayrıca bu tür incelemelerin diğer avantajı ise, kamu politikası sürecini gruplar arası mücadelelerin bir çıktısı olarak gören çoğulcu teoriye ya da belirli bir yönetici elit grubun kararlarına bağlayan elit teoriye nazaran, kamu politikası yapım süreci hakkında daha ayrıntılı ve çok yönlü bilgi sunması olarak ifade edilebilir. Son olarak bu yaklaşım Diane Stone, Evert Linquist ve Hugh Heclo gibi düşünce kuruluşlarının bu toplulukların temel bileşenlerinden biri olduğunu savunan siyaset bilimciler tarafından benimsenmiştir (Abelson, 2002: 54).

Kurumsal teori çerçevesinde üçüncü ve son olarak, düşünce kuruluşlarının da içinde bulunduğu sivil toplum temelinde örgütlenen organizasyonlara daha kapsamlı bakış getiren bir yaklaşım bulunmaktadır. Bu yaklaşımın temelinde düşünce kuruluşlarının kapasite, sayı, fonksiyon ve eylemleri itibariyle çok çeşitli olduğu ve dolayısıyla politika süreçlerindeki etkinliklerinin hangi oranda olduğunun ölçülmesinin de zor olduğu anlayışı yatmaktadır. Bunu incelemenin verimli sonuçlar doğurmayacağını

66

savunan bu yaklaşım, daha ziyade düşünce kuruluşlarının politika süreçlerinin parça parça hangi aşamasında etkin olmak için eylemde bulunduğunu araştırmayı amaçlamaktadır. (Abelson, 2002: 55). Dolayısıyla politika sürecinde hangi kuruluşun hangi aşamada varlık göstermeye çalıştığının veya gösterdiğinin bilgisi, çok geniş bir yapı arz eden bu kuruluşların inceleme evreninin sınırlandırılması ve bunun sonucunda etkinliğin ölçülmesini kolaylaştırması bakımından bahse değerdir.

Görüldüğü gibi, düşünce kuruluşlarının akademik bağlamda incelenmesinde birbirinden farklı yaklaşımlar mevcuttur. Bu yaklaşımlardan her biri farklı teorik temelde düşünce kuruluşlarını ele almaktadırlar. Düşünce kuruluşlarını mercek altına alırken tek bir pencereden hareket etmekten ziyade sözü edilen bu farklı boyutların kullanılması, bu kuruluşların birçok yönünün dikkate alınması bakımından avantajlı olduğu söylenebilir. Bununla birlikte ifade edildiği gibi düşünce kuruluşlarının sayı ve fonksiyon bakımından oldukça çeşitlilik arz etmesi ve buna ek olarak getirilen yaklaşımların da çok boyutlu olması, bu kuruluşları incelemeyi zorlaştıran bir faktör olarak da karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla düşünce kuruluşlarının durduğu noktanın incelenmesinde, politika sürecinin aşamaları bağlamında ele alınmasını savunan yaklaşım, kesin olmasa da belirli bir oranda sınırları belirli, kullanışlı ve tezin amaçlarıyla uyumlu bir ölçü sunmaktadır.