• Sonuç bulunamadı

Toparlamak gerekirse, Rusya’nın nükleer cephaneliği Amerikan nükleer silah politikasında ve planlamasında yoğun olarak yer almaya devam etmiştir. Ancak bu, esas olarak aşırı düşmanca bir ilişkiye dönüşün bir sigortasıydı. Başlıca stratejik tehdit ve nükleer silah politikasının yeni odak noktası, kitle imha silahlarının özellikle de nükleer silahların “haydut”

devletlere yayılmasıydı. Clinton yönetimi, H. W. Bush döneminde formüle edilen “haydut”

doktrini hızla benimsemiş ve bu “haydutların” Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’nden daha büyük bir tehdit yaratarak Batı toplumunu yok edebileceğini iddia etmiştir.285

eylemlere yanıt vermek yerine bir çatışma başlangıcında veya öncesinde nükleer silah kullanımını imkân dahilinde düşünmesinin, ABD ulusal güvenlik politikasında çarpıcı bir değişiklik olacağını düşünmüştür. ABD bu olasılığı reddetmese de bazı analistler de aşırı konvansiyonel üstünlüğü yüzünden, ABD’nin bir ihtilafın başlangıç safhasında nükleer silahlarla önleyici bir saldırı başlatması için askerî bir gerek duyacağı bir senaryoyu farz etmenin zor olduğunu vurgulamıştır.288

2002 yılı NPR’de dikkat çeken bir diğer unsur da yeni bir triad yapısına geçilmesinin öngörülmesidir. Soğuk Savaş dönemi, eski nükleer triaddaki ICBM, SLBM ve nükleer silahlara sahip uzun menzilli bombardıman uçakları, yeni triadda nükleer olmayan saldırı yetenekleriyle birleştirerek yeni triadın bir ayağı haline getirilmiştir. Yeni triadın ikinci ayağı aktif ve pasif savunma sistemleri olurken, üçüncü ayağı da savunma araştırmaları ve geliştirmelerini içeren duyarlı bir altyapı şeklinde tanımlanmıştır. Yeni triad ile ABD özgün nükleer üçlüye odaklanmayı sürdürürken, siyaset bilimci Joan Johnson-Freese ve Thomas M. Nichols’a göre

“ABD nükleer kuvvetleri, bir dizi beklenmedik durum karşısında birden fazla saldırganla başa çıkmak için yeteneklere dayalı bir duruşa” geçmiştir.289

Bush Yönetimi NPR’de, nükleer silahların, ABD’nin ulusal güvenlik stratejisinde, gelecekte Soğuk Savaş döneminde olduğundan daha küçük bir rol oynayacağını iddia etmiştir.

Bush yönetimine göre ABD’nin caydırıcı politikası, nükleer misilleme tehdidine büyük ölçüde bağımlıydı ve ABD’nin veya müttefiklerinin saldırıya uğraması halinde Başkan için birkaç seçenek daha vardı. Yönetime göre artık ABD de düşmanlarını hassas konvansiyonel silahlarla caydırmaya ve yenilgiye uğratmaya çalışacaktır. Bush yönetimine göre, bu yeni silah kombinasyonu, Başkan’a ABD düşmanlarının tehditlerine veya saldırganlıklarına cevap verirken daha fazla sayıda seçenek ve daha fazla esneklik sağlayacaktır. ABD’nin, yeni ortaya çıkan düşmanlarının oluşturduğu tehditlere cevap vermek için daha geniş bir dizi askerî kabiliyete dayandırdığı ve daha spesifik cevaplar geliştirdiği bu strateji “özel caydırıcılık”

(tailored deterrence) olarak tanımlanmıştır.290

Özel caydırıcılık ile ilgili olarak bazıları, nükleer ve konvansiyonel yetenekleri birleştiren bir ulusal güvenlik kavramının, iki tür silah arasındaki ayrımı bulanıklaştıracağını ve bu nedenle nükleer bir tepkinin olasılığını artıracağını iddia etmiştir. Bununla birlikte Bush yönetimi, nükleer ve konvansiyonel seçeneklerin varlığının, “ABD güvencesini sağlamak için Başkan’a

288 Ibid.

289 Harold Raugh, “History Highlights: The Nuclear Triad”, DLA Public Affairs, http://www.dla.mil/AboutDLA/News/NewsArticleView/Article/623030/history-highlights-the-nuclear-triad/

290 Woolf, U.S. Nuclear Weapons: Changes in Policy and Force Structure, s.10- 11.

nükleer olmayan seçenekler sunarak, nükleer silahlara başvurmak için baskıları azaltacağını”291 öne sürmüştür. Özel Caydırıcılığı eleştirenler, ABD’nin konvansiyonel saldırı ve savaşla karşılık vermesini gerektirdiği için konvansiyonel müdahale tehdidinin, potansiyel düşmanları caydırmayı başaramadığına dikkat çekmektedir.292

ABD’nin Soğuk Savaş dönemi caydırıcılığı ile özel caydırıcılık arasında bazı benzerlik ve farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin, her ikisi de rakip değerlerin ne olduğunu bilmek ve bu değerli varlıkları hedeflemek için gerekli silah ve saldırı planlarını sürdürmenin gerekli olduğu temeline dayanmaktadır. Bununla birlikte, mevcut güvenlik ortamındaki temel fark, ABD’nin artık daha uzun bir potansiyel düşman listesiyle karşı karşıya kalabileceği gerçeğidir. Stratejik caydırıcılıktan özel caydırıcılığa geçiş nasıl caydırılacağından ziyade kimin caydırılacağı konusunda büyük oranda değişmektedir.293

Bush yönetimi Haziran 2002’de, ABM Antlaşması’ndan “barışı koruma ve Amerika’yı 21. yüzyılın gerçek tehditlerine karşı savunmak için gerekli savunma silahlarını geliştirme yeteneğimizi engellediği” gerekçesiyle çekilmiştir. Rusya bu hamleyi bir hata olarak değerlendirmişse de karar yüzünden kendisini tehdit altında hissetmediğini belirtmiştir.294

Bush yönetimi, ABD’nin Rusya ile olan ilişkisinin Soğuk Savaş’ın silah kontrol anlaşmaları ve artık güncel stratejik tehdit ortamı ile alakalı olmayan süreçlerce hâlâ Soğuk Savaş düşman çerçevesinde kilitlendiğini, fakat aslında mevcut tehditleri ele alırken Rusya ile iş birliğine dayalı bir ilişkinin gerekli olduğunu vurgulamıştır. Neredeyse sadece Rusya’yı hedef alan nükleer planlama ve güç yapısından kesin bir şekilde uzaklaşmak için “yeni bir stratejik çerçeve” gerekiyordu.295 Mayıs 2001’de Bush, “Rusya ile aramızdaki farklılıklara sahip olabiliriz, ancak stratejik düşmanlar değiliz ve olmamalıyız. Nükleer bir terör dengesine dayalı ilişkimizi ortak sorumluluklar ve ortak ilgi alanlarına dayalı hale değiştirerek tamamlamak istiyorum.”296 şeklindeki ifadesiyle, ABD’nin artık Rusya’yı artık düşman görmediğini belirtmiştir. “Yeni bir strateji çerçevesi” geliştirilirken 11 Eylül Saldırıları, Bush yönetiminin stratejik odağını Rusya’dan uzaklaştırmıştır ve kitle imha silahlarının yayılması,

291 U.S. Senate, Committee on Armed Services, Statement of the Honorable Douglas J. Feith, Undersecretary of Defense For Policy, 14.02.2002, https://fas.org/wp-content/uploads/media/State-of-the-Honorable-Douglas-J-Feith.pdf, s.5.

292 Woolf, U.S. Nuclear Weapons: Changes in Policy and Force Structure, s.11.

293 Amy F. Woolf, Nuclear Weapons in U.S. National Security Policy: Past, Present, and Prospects, Congressional Research Service, CRS Report for Congress, RL 34226, 30.12.2008, s.15.

294 Terence Neilan, “Bush Pulls Out of ABM Treaty; Putin Calls Move a Mistake”, The New York Times, 13.12.2001

295 Ritchie, op.cit., s.73.

296 Anthony H. Cordesman, Strategic Threats and National Missile Defenses: Defending the U.S. Homeland, Westport, CT: Praeger, 2002, s.8.

uluslararası terörizm ve bölgesel istikrarsızlığın getirdiği zorluklarla başa çıkmak için Rusya ile iş birliğine dayalı bir ilişki kurma isteğini pekiştirmiştir.297

ABD nükleer politikası için önemli devletlerden bir diğeri olan Kuzey Kore’yle ise nükleer ilişkiler Bush döneminde gerginleşmeye başlamıştır. ABD ve Kuzey Kore arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinde, Bush’un Kuzey Kore’yi 11 Eylül 2001’deki terörist saldırılardan sonra, teröre sponsor olan ve Amerika ile dostlarını ve müttefiklerini kitle imha silahlarıyla tehdit eden “şer ekseni” devletleri arasına dahil etmesi önemli rol oynamıştır.298 Mearsheimer ve Walt’a göre, ABD’nin Irak Savaşını başlatma kararı, Kuzey Kore gibi ülkelerde nükleer silahların çoğalmasını teşvik etmiştir. Mearsheimer ve Walt, Kuzey Kore’nin nükleer silah programıyla ilgili tespitleri haklı çıkmıştır. Nitekim, Bush yönetiminin Irak ve Kuzey Kore ile ilişkilerindeki zıt yaklaşımları, “Nükleer silahlara sahip devletlerle müzakere ediyoruz fakat (nükleer silahı) olmayan devletleri tehdit ediyoruz.” gibi bir algı yaratarak, Kuzey Kore’yi nükleer bir caydırıcılığa sahip olmaya daha kararlı kılmıştır.299