• Sonuç bulunamadı

2.2. Mesleki ve Teknik Eğitimin Tarihi GeliĢimi

2.2.1. Cumhuriyet Öncesi Dönem

Osmanlı Ġmparatorluğu Döneminde mesleki öğretim, önceleri yaygın eğitim kurumlarıyla sağlarken 1860’lı yıllardan sonra örgün eğitim kurumları niteliğini taĢıyan meslek ve sanat okullarında uygulanan değiĢik yöntem ve tekniklerle gerçekleĢtirilmeye çalıĢılmıĢtır.

Bu dönemde yapılan mesleki ve teknik öğretimi, yaygın eğitim ve örgün eğitim diye iki ana baĢlık altında toplamak mümkündür (MEB, 2005: 14).

2.2.1.1. Yaygın Eğitim

XVIII. yüzyıla kadar sanat ve meslek öğretimi veren okullar mevcut değildi. Bu zamana kadar çeĢitli sanatlar ustaların dükkânlarında öğretilmekteydi. O devirde sanatın öğrenildiği bu dükkânlara gelip çırak olarak iĢe baĢlayan çocuklar, birkaç yıl içinde kalfalığa ulaĢırlar ve daha sonra da usta olurlardı (MEB, 2005: 15).

Esnaf ve sanatkârlar, sanat öğreniminin esaslarının belirlenmesi, üyeler arasında disiplinin sağlanması, karĢılıklı yardımlaĢma ve özlük haklarının korunması bakımından XIII. yüzyılda ahilik teĢkilatı çevresinde toplandılar. Daha sonraları lonca teĢkilatına dönüĢen ahilik, meslek ve sanat okullarının kurulduğu XVIII. yüzyıla kadar ülkede sanat öğreten kurumlar olarak varlık göstermiĢtir (MEB, 2005: 15).

2.2.1.1.1, Ahi TeĢkilatında Meslek Eğitimi

Ġktisadi ve toplumsal hayatta önemli bir görevi yerine getiren Ahilik teĢkilatının ilk defa Abbasi halifesi en-Nasr li dinillah rehberliğinde tüm Ġslam toplumlarında kurulmaya baĢlandığı görülmektedir. Bu teĢkilatın Müslüman Türklere geçiĢi de X. yüzyılda ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılarla olmuĢtur (MEB, 2005: 15-16).

Ahilik, Anadolu’da Selçuklular döneminde ortaya çıkan, Osmanlı Devletinin ilk yüzyıllarında etkili olan önemli bir yaygın eğitim kurumudur (Akyüz, 2004: 48). Ahilik XIII. yüzyıldan XX. yüzyıla kadar Anadolu’daki esnaf ve sanatkârlar birliklerine verilen isimdir.

Ahilik, bir mesleğe bağlı ve bir arada yaĢayan insanlar arasında sosyal, ekonomik, kültürel düzeni sağlamak amacıyla kurulan bir teĢkilattır.

Ahilik sanat, ticaret ve mesleğin, olgun kiĢilik, ahlak ve doğruluğun iç içe girmiĢ bir alaĢımdır. Ahi, bir sanat, ticaret ya da meslek sahibi olup olgun, ahlaklı, merhametli, iyiliksever ve her iĢinde, her davranıĢında dürüst ve güvenilir kiĢidir.

Ahi Evran lakaplı Nasırüddin Mahmut B. Ahmed (1171-1262) tarafından ilk defa KırĢehir’de XIII. yüzyılda kurulan bu teĢkilat, böylece kısa zamanda Anadolu’nun her yerine yayılmıĢtır (MEB, 2005: 17).

Ahilik küçük esnaf, usta, kalfa ve çırakları içine alan, onların dayanıĢmaları kadar mesleklerinde dürüstlük ve özenle yapmalarını, ayrıca eğitimlerini amaçlayan bir lonca teĢkilatı olarak da tanımlanabilir (Akyüz, 2004: 48).

2.2.1.1.2. Lonca TeĢkilatında Meslek Eğitimi

Lonca kelimesi Ġtalyancadan alınmıĢ olup özellikle ham madde dağıtımının yapıldığı yer anlamında kullanıldığı görülmektedir. Önceleri esnaf birliklerince yapılan toplantı yerlerine, daha sonra da bu teĢkilatın kendisine lonca denilmeye baĢlanmıĢtır (MEB, 2005: 21).

Ahilikten loncalara geçilmesinin en önemli sebepleri; merasimlerin zor geniĢ bir kültüre bağlı oluĢu ile esnafın içinde Müslümanlar kadar gayri Müslimlerin de bulunuĢu olmuĢtur.

Loncaların kuruluĢ amacı, tüccar ve sanatkârların haklarını korumaktı. Bu teĢkilata üye olmak mecburiydi. Üretim sürekliliği yanında piyasaya da hâkim olma durumu vardı. Bu nedenle teĢkilatlarda değiĢmez bir toplum düzeni ile mesleki beceri, maddiyattan daha fazla rol oynardı (MEB, 2005: 22).

Loncalarda çıraklık, kalfalık ve ustalık gibi birbirinden ayrı meslek basamakları vardır. Birinden ötekine geçmek, ancak belli ölçülere göre baĢarılı olmaya bağlıdır. Bir meslek sahibi, usta olunca ancak pirinin kendisine bir törenle yetki vermesi halinde dükkân açabilirdi.

Loncaların sıkı bir disiplinle yönetilmesi hem üretimin artırılması hem devletin ekonomiyi denetlemesi bakımından önem taĢıyordu (MEB, 2005: 22).

2.2.1.2. Örgün Eğitim

18. yüzyılın sonlarından itibaren Avrupa’da tekniğin tabii ilimlerle birlikte geliĢmesi ve sanayi alanında kullanılmaya baĢlanmasından sonra, Osmanlı Devleti’nde Lonca sistemine dayalı kalifiye eleman yetiĢtirme giriĢimi, Batıya nazaran yetersiz kaldığı için mesleki eğitim kurumlarının açılmasına dair giriĢimlere baĢlandı. Bu amaçla, Osmanlı ordularının modern savaĢ tekniklerine göre eğitimlerini sağlamak için 1793’te “Mühendishane-i Bahri Hümâyun” ve 1796’te “Mühendishane-i Berri-i Hümâyun” okulları açıldı (Koçer, 1991: 28). Okullara uzman eleman yetiĢtirmek gayesiyle Fransa’ya öğrenciler gönderildi. Avrupa’ya öğrenci gönderilmesine II. Mahmut döneminde de devam edildi. Ayrıca, Zeytinburnu ve Tophane fabrikaları kuruldu. Sanat bilen kura askerlerinin askerî fabrikalarda görevlendirilmesine baĢlandı. II. Mahmut’un son yıllarında Viyana daimi elçisi olarak görev yapan Sadık Rıfat PaĢa’nın (1807-1857) Avrupa’daki sanat okullarının geliĢimini de içeren bir risalesini ilgili makamlara vermesi ile konu yeni bir boyut kazandı. Rıfat PaĢa, “İdare-i Hükümetin Kavaidi Esasiyesi” adlı risalesinde ekonomik kalkınmanın sağlanması için el sanatları ve endüstride çalıĢacak

uzman elemanların yetiĢtirilmesi gayesiyle mesleğe yönelik okulların açılmasını ve ilk defa ciddi anlamda mesleki eğitimin çıraklık eğitiminden ayrılarak, genel eğitimle beraber ele alınmasını önerdi (Alkan, 1996: 58). Bu ve benzeri önerilerden ciddi Ģekilde faydalanmak isteyen dönemin sultanı Abdülmecit, (1823-1861), Ocak 1845’teki Meclis-i Valâ-yı ziyaretinde bir maarif meclisinin toplanması gereği üzerinde durdu. Sultanın direktifleri doğrultusunda toplanan maarif meclisi, ilk olarak yapılacak iĢlerle ilgili bir plan hazırladı. Hazırlanan planda öngörülen hedeflerin baĢında devlet hizmetlerinin daha iyi yürütülmesi çerçevesinde teknik eleman yetiĢtirilmesi düĢüncesi ön plana çıktı. Bu amaçla ilk olarak 1847’de YeĢilköy’de bir tarım okulu açıldı. Ancak okul uzun ömürlü olamadı. Ardından yeni kurulmaya baĢlanan fabrikaların ihtiyaç duyduğu teknik elemanların yetiĢtirilmesi maksadıyla 1848’de Ġstanbul’da sanayi müesseselerinin yoğun olarak bulunduğu Zeytinburnu’nda bir sanayi Mektebi kuruldu. Ancak, okul büyük masraflar yapılarak kurulmasına rağmen eğitime baĢlayamadı. ToplanmıĢ olan öğrenciler de bursların ödenmemesi üzerine dağıldı (Semiz ve KuĢçu, 2009).

2.2.1.2.1. Milli Eğitim Bakanlığı Merkez Örgütünün Kurulması

Islahat Fermanı (1856) eğitim hizmetlerinin daha derli toplu ve ciddi biçimde yürütülmesini kapsıyordu. Islahat Fermanında Bakanlığın kurulma gerekçesi Ģöyle açıklanmaktadır: Batılı güçlü devletlere ve Hıristiyan azınlıklara yurttaĢlık hakları açısından yeni güvenceler vermek ve Avrupa devletleriyle daha yakın iliĢkiler kurmak için yönetim organizasyonunda yeni düzenlemelere gitme gereği duyulmuĢtur. Bu amaçla eğitim iĢlerinin daha büyük bir önemle Meclis-i Vükelaya dâhil bir nazır tarafından yönetimini sağlayacak olan Maarif-i Umumiye Nezareti’nin kurulması kararlaĢtırılmıĢtır. Bu karar doğrultusunda 17 Mart 1857 tarihinde Eğitim Bakanlığı (Maarif-i Umumiye Nezareti) kurulmuĢtur. Bu doğrultuda 10 ġubat 1864 yılında Bakanın emri ile ilköğretim, orta ve yükseköğretim daireleri kurulmuĢtur. 1866 yılında da Yayımlar Dairesi kurulmuĢtur. Böylece yavaĢ yavaĢ hem genel müdürlükler oluĢmaya hem de yönetsel ve akademik iĢlevler ayrıĢmaya baĢlamıĢtır (Altın, 2007: 22).

Milli Eğitim Bakanı Saffet PaĢanın öncülüğünde hazırlanan ve bugünkü Milli Eğitim Temel Kanunu niteliğinde olan “Genel Eğitim Tüzüğü” 1 Eylül 1869 tarihinde yürürlüğe konulmuĢtur. Fransa örneğine göre düzenlenen ve günümüz de geçerli olan

sistemin çekirdeğinde 189 maddelik tüzük, eğitim örgütüne ve yönetimine de yer vermiĢtir (Altın, 2007: 22).

Tüzük ile Ģu konular düzenlenmiĢtir:

1. Eğitim hakkı 2. Eğitim yönetimi

3. Eğitim sisteminin (okul kademelerinin) belirlenmesi 4. Öğretmen yetiĢtirme ve yerleĢtirme

5. TaĢra örgütü 6. Sınav sistemleri

Tüzük vakıflara bağlı ve yüksek öğretim niteliğindeki medreseler dıĢındaki tüm eğitim hizmetlerinin gözetim ve denetimini devlete yüklemiĢtir.

1876 yılında yürürlüğe giren I. MeĢrutiyet Anayasasına göre öğretim serbesttir. Osmanlı bireylerine, öğretimin ilk aĢaması zorunlu olacak ve bunun ayrıntısı özel olarak düzenlenecektir. Bütün okullar devletin gözetimi altındadır. Osmanlı uyruğunun eğitimi birlik ve bütünlüğü hedefleyecek, ancak değiĢik hakların inançlarıyla ilgili noktalara zarar verilmeyecektir (Altın, 2007: 22).

Genel Eğitim Tüzüğü iyi düzenlenmiĢ olmasına rağmen uygulama fırsatı pek olmamıĢtır. Ancak Cumhuriyet dönemindeki düzenlemelere kaynaklık ettiği söylenebilir. 1914 yılında yeniden gözden geçirilen örgüt tüzüğü Cumhuriyet dönemindeki gibi bir yapılanmayı gösterir. Tüzük, yürütücü birimler yanında yeniden Telif ve Tercüme Heyetini getirmiĢtir. Ancak bu organ bir süre sonra yine kaldırılmıĢ ve Yüksek DanıĢma Kurulu kurulmuĢtur. Bu yüksek kurul hem Talim ve Terbiye Kurulunun hem de Eğitim ġurasının iĢlevlerini yüklenmiĢ gibidir. Bu kurula müfettiĢler ve yabancı okulların yönetimi de bağlanmıĢtır. Mesleki eğitimi ve teknik eğitimi ise iĢletmelere, yerel yönetimlere bırakılarak merkez örgütün dıĢında tutulmuĢtur (Altın, 2007: 22-23).

Benzer Belgeler