• Sonuç bulunamadı

“Cumhuriyet”, Arapça gibi görünse de aslında Türkçe’de türetilmiş bir kavramdır. Arapça’da cumhurun “la gente”, “die Leute”, “people” gibi bir anlamı vardır. Osmanlı’da bu kelime, rejim anlamına gelmekte olup Venedik Cumhuriyeti için “Venedik Cumhuru”, Polonya Cumhuriyeti için “Lehistan Cumhuru” şeklinde kullanılmıştır.149 Osmanlı devleti bir monarşi olduğu için cumhuriyet isteği yoktur ancak bu fikir, Osmanlı’da belirli zümreler tarafından benimsenmiştir.150 Avrupa’ya kaçmış olan Namık Kemal ve arkadaşları, çeşitli Avrupa ülkelerindeki siyasi rejimler

148 Adnan Menderes’in CHP’deki bu dönüşümü eleştirdiği 25 Aralık 1949’da DP Kütahya İl

Kongresi’nde yaptığı konuşma için bkz. Kılçık (Adnan Menderes’in-I), s. 396.

149 Ortaylı, İ.: Gazi Mustafa Kemal Atatürk, İstanbul 2018, s. 282. 150 Ortaylı, s. 283.

37

ve demokratik kurumlar hakkında Osmanlı kamuoyunu aydınlatmaya çalışmışlar, bu yöndeki faaliyetleri çerçevesinde Jean Jacques Rousseau’nun demokrasi/halk egemenliği kavramlarını, “Cumhurun, kalabalığın egemenliği” anlamında “cumhuriyet” diye adlandırmışlardır. Bununla birlikte Yeni Osmanlılar, parçalanmaya yol açacağı düşüncesiyle cumhuriyet rejimini Osmanlı İmparatorluğu için tehlikeli saymışlardır.151 İttihatçıların da cumhuriyet gibi bir düşünceleri yoktur. Onlar, Mithat Paşa gibi anayasal bir rejim ve sistemle memleketin kurtulabileceğini düşünmüşlerdir.152 Cumhuriyeti Anadolu hareketinde de dar bir kesim benimsemiştir.153

Birçok yazara göre cumhuriyet hem bir devlet şekli hem de bir hükümet şeklidir. Egemenliğin bir kişi veya zümreye değil toplumun tümüne ait olması, devlet şekli olarak cumhuriyettir. Hükümet şekli olarak cumhuriyet ise devlet başkanı başta olmak üzere devletin başlıca temel organlarının seçimle göreve geldiği ve verasete değil, seçim ilkesine dayanan bir hükümet sistemini ifade eder.154 Cumhuriyetin dayanağı “vatandaşlık”, monarşininki ise “uyrukluk”tur. 155 Bununla birlikte adı cumhuriyet olan ve veraset yoluyla göreve gelmemiş bir devlet başkanınca yönetilen, millet egemenliği ve demokrasiyle ilgili olmayan devletler bulunduğu gibi156 hükümdarın sembolik bir konumda olduğu, milli egemenlik ilkesinin benimsendiği ve siyasi iktidarın halkın seçtiği devlet organlarınca kullanıldığı anayasal monarşiler de

151 Turan, Ş.: Atatürkçülük/Kemalizm, Atatürkçü Düşüncenin Bilimsel ve Felsefi Temelleri, Der. Nazife

Güngör, Gazi Üniversitesi Yayınları, Ankara 2007, s. 65.

152 Ortaylı, s. 283. 153 Ortaylı, s. 288.

154 Özbudun, E.: Atatürk ve Devlet Hayatı, Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Atatürkçülük Atatürkçü

Düşünce Sisteminin Temelleri, Mumcu, A/Özbudun E./Feyzioğlu T./Ülken, Y./Çunukçu, İ.A., 4. Baskı, Ankara 1997, s. 44.

155 Özbudun (Atatürk), s. 46. 156 Özbudun (Atatürk), s. 45.

38

vardır.157 Öte yandan cumhuriyet geniş anlamıyla da kullanılmış ve bu kavramın liyakat, erdem, eşitlik, seçim, halkın denetim yetkisi, ulusal egemenlik, demokrasi gibi kavramları da kapsadığı ifade edilmiştir.158

Cumhuriyetçilik ilkesinin ana unsuru milli egemenliktir. Egemenlik (hakimiyet), hükmeden, buyuran, buyruğunun yerine getirilmesini sağlayan, kendisinden üstün bir başka gücü kabul etmeyen üstün güçtür. Egemenliğin, “devletin egemenliği” ile “devlet içinde egemenlik” olmak üzere iki farklı görünümü vardır. Devlet egemenliği, devletin kendisi dışında bir başka üstün güce tabi olmadığını, bağımsız olup manda ve sömürge durumunda bulunmadığını ifade eder. “Devlet içinde egemenlik” ise bu gücü kimin ve nasıl kullanacağıyla ilgilidir. Burada söz konusu olan egemenliğin bir şahsa, hanedana, zümreye ya da millete ait olup olmadığıdır.159 Milli egemenlik, ülke içindeki egemenliğin millete ait olması anlamına geldiğinden bu kavram kişi egemenliği olan monarşiyle, zümre egemenliği olan oligarşiyle bağdaşmaz.160 Millete ait olan egemenlik bölünemeyeceği gibi başkasına da devredilemez.161

Milli Mücadele döneminde ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında milli egemenlik kavramı halkçılıkla özdeşleştirilerek, zaman zaman “halk egemenliği” biçiminde kullanılmıştır ki bu hususa halkçılık ilkesi incelenirken değinilecektir. Cumhuriyet’in ilanına kadar olan dönemde milli egemenlik ilkesi, Mustafa Kemal tarafından cumhuriyetten bağımsız olarak dile getirilmiştir. Bu dönemde Mustafa Kemal’in milli egemenlikten murad ettiği, milletin mukadderatının millet tarafından Meclis’te belirleneceğidir.

157 Özbudun (Atatürk), s. 44.

158 Okutan C.: Türk Anayasa Hukukunda “Cumhuriyet”in Geniş Anlamı, Prof. Dr. Mehmet Akad’a

Armağan, Der: B.V. Dinçkol, N. Bulut, İstanbul 2012, s. 717-718.

159 Feyzioğlu, Türk Milli Mücadelesinin ve Atatürkçülüğün Temel İlkelerinden Biri Olarak Millet

Egemenliği, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Temmuz 1985, Sayı: 3, s. 743.

160 Özbudun, (Atatürk), s. 40-41.

39

Mustafa Kemal’in Amasya’da 21/22 Haziran 1919 gecesi Cevat Abbas (Gürer) Bey’e dikte ettirdiği tamimin esaslı noktaları arasında “1-Vatanın tamamiyeti, milletin istiklâli tehlikededir. 2- Hükümet-i merkeziye, deruhte ettiği mes’uliyetin icabatını ifa edememektedir. Bu hal milletimizi madum tanıttırıyor. 3- Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır. […]162” hususları bulunmaktadır. Bu aşamada, izlenen politika gereği saltanata açıkça karşı çıkılmamış, İstanbul Hükümeti hedef alınmıştır. Mücadelenin ilk safhasında Mustafa Kemal, bazı arkadaşlarını kaygılandırmamak, milli güçlerin dağılmasını önlemek için millet egemenliği ilkesinin, sonunda saltanatın ve halifeliğin kaldırılmasına varacağını açıklamamıştır.163 Bu dönemde kabul edilmiş olan 1921 Anayasası’nın 1. maddesine göre “Hâkimiyet bilâkaydüşart milletindir. İdare usulü halkın mukadderatını bizzat ve bilfiil idare etmesi esasına müstenittir.164” Anadolu’da kurulan BMM Hükümeti, milli egemenliğe dayandığı ve millet iradesinden kaynaklandığı için adı henüz konulmamış bir cumhuriyettir.165 Bununla birlikte Meclis’teki hocaların ve muhafazakar

162 Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I. Cilt (1919-1920), T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih

Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1984, s. 42; Mustafa Kemal, birçok konuşmasında millet iradesinin önemini ve belirleyiciliğini vurgulasa da Nutuk’ta millete belli bir güvensizliği yansıtan şu ifadeler dikkat çekicidir: “[…] Efendiler; millet, memleket, siyaset ve ordu idareleriyle hiçbir alaka ve münasebetleri ve bu hususta liyakatleri görülmemiş ve tecrübe edilmemiş gelişigüzel zevattan, bilfarz Erzincan’lı bir Nakşi şeyhi ve Mutki’li bir aşiret reisi gibi zavallılardan da teşkili ihtimalden hariç olmayan herhangi bir heyet-i temsiliyeye, mevzubahis olan vaziyet ve vazife bırakılabilir miydi? Ve bırakıldığı takdirde memleket ve milleti kurtaracağız, dediğimiz zaman, milleti ve kendimizi iğfal etmiş olmak gibi bir hata irtikâp etmeyecek miydik?”; Atatürk Mustafa Kemal, Nutuk-Söylev, I. Cilt (1919- 1920), T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1984, s. 318. Bununla birlikte Mustafa Kemal’e göre milletin “rüşdünü” ispat ettiğinin de kanıtları yok değildir: “Efendiler, millet-i necibemizin, rüştünü ispat eden asar; Erzurum, Sivas Kongreleri ve bu Kongrelerde ittihaz eylediği mukarrerat ve bu mukarreratın tatbikatına çalışmak sayesinde vahdet ve tesanüt kespetmeğe başlaması ve Sivas Kongresini yapanları imhaya kalkışan Ferit Paşa Kabinesini ıskat gibi ef’al ü harekât ve teyakkuzdu.”; Atatürk (Nutuk-I), s. 318.

163 Feyzioğlu (Türk Milli Mücadelesinin), s. 747.

164 Çoker, F.: Türk Parlamaneto Tarihi I. Dönem, I. Cilt, Ankara 1994, s. 184; Maddenin ikinci

cümlesinin benimsenme gerekçeleri hk. bkz. Sevinç, M/Demirkent, D.: Kuruluşun İhmal Edilmiş Anayasası 1921 Anayasası ve Tutanakları, İstanbul 2017, s. 32-33.

40

milletvekillerinin muhalefetinden çekinildiği için rejimin adı ilan edilmemiştir.166 Mustafa Kemal, cumhuriyet hedefini “bir ulusal giz olarak” toplumdan ve Anadolu hareketinin önder kadrosunun çoğundan saklamış, şartlar uygun olunca açıklamıştır.167 1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması üzerine Mustafa Kemal, BMM’de yaptığı konuşmada Vahdettin’in Kurtuluş Savaşı sırasındaki tutumunu, onun şahsını aşarak monarşinin bütünüyle kötülenmesi yönünde bir argüman olarak kullanmıştır.168 Cumhuriyet’in ilanından kısa bir süre önce 27 Eylül 1923’te “Türkiye’de Cumhuriyet ve Şarklılık, Garplılık Meselesi” hakkında Neue Freie Preese muhabirine verdiği demeçte Mustafa Kemal, Türkiye Anayasası’nın ilk maddelerine göre hakimiyetin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu, yasama yetkisi ile yürütme kudretinin millet iradesinin gerçek ve tek temsilcisi olan Meclis’te belirdiğini ve toplandığını, bunun da cumhuriyet olduğunu söylemiştir.169 29 Ekim 1923’te, 1921 Anayasası’nda gereken değişiklik yapılmış ve BMM Reisi Gazi Mustafa Kemal Paşa oybirliğiyle cumhurbaşkanı seçilmiştir.170

Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden yola çıkarak cumhuriyetçiliğin esas olarak monarşi karşıtlığı şeklinde anlaşıldığını söylemek mümkündür.171 Öte yandan

166 Atay, F.R.: Cumhuriyet, Atatürkçülük Nedir?, Haz: Yaşar Nabi, Varlık Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul

1965, s. 9. (Ulus, 28.10.1951).

167 Kili, S.: Atatürk Devrimi, 12. Baskı, İstanbul 2011, s. 183; Çeçen, A.: 100 Soruda Kemalizm

Başlangıcından Günümüze, 9. Baskı, Ankara 2012, s. 129; Cumhuriyetin “ulusal giz” olarak saklanması hususu sıkça vurgulanmaktadır. Suna Kili’ye göre bu sayede her ne kadar ulusal iradeyi egemen kılmanın Cumhuriyet’ten başka anlamı olmasa da birçok kimse Kurtuluş Savaşı sonucunda padişahlığın da halifeliğin de yaşatılacağına inanmışlar, olsa olsa bir padişah ve halife değişikliğinin söz konusu olabileceğini düşünmüşlerdir; Kili, s. 183.

168 Atatürk M.K.: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I Türkiye Büyük Millet Meclisinde ve C.H.P.

Kurultaylarında (1919-1938), 5. Baskı, Ankara 2006, s. 296; Âfetinan, A.: Medeni Bilgiler ve M. Atatürk’ün El Yazıları, Sadeleştirerek Yayına Hazırlayanlar: Ali Sevim, Azmi Süslü, M. Akif Tural, Ankara 2010, s.47.

169 Atatürk M.K.: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri III (1918-1937), 5. Baskı, Ankara 2006, s. 86. 170 Akşin, S.: Kısa Türkiye Tarihi, 21. Baskı, İstanbul 2016, s. 184.

171 Bkz. Atatürk (SD-I), s. 296-297; Atatürk Mustafa Kemal, Dumlupınar’da Konuşma (30.VIII.1924),

Hakimiyeti Milliye: 14 Eylül 1921, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II (1906-1938), 5. Baskı, Ankara 2006, s. 185.

41

Atatürk’e göre monarşinin yanında oligarşi de kötü bir yönetim biçimi olduğu gibi172 II. Meşrutiyet de yüzeysel ve yetersiz bir harekettir. Çünkü bu hareket hükümdar ve millet arasında bazı kayıt ve şartlar ile denge aramaya yöneliktir.173 Atatürk, çeşitli konuşmalarında cumhuriyet ile hükümet ve millet arasında geçmişteki ayrılığın ortadan kalktığını174, hükümdarın yetkileri ve gücü dinsel kaynaklı olduğu için monarşinin milletin benliğine, hürriyetine ve milli egemenliğine uygun olmadığını175, sultanlığın korku ve tehdide dayandığı için korkak, zelil, sefil ve rezil insanlar yetiştirdiğini, cumhuriyet idaresinin ise erdemli ve namuslu insanlar yetiştirdiğini ifade etmiştir.176

HF’nin 1923 Nizamnamesi’nin 1. maddesine göre Fırka’nın amaçlarından birisi “milli hâkimiyetin, halk tarafından ve halk için, icrasına rehberlik etmek”tir.177 1924 Anayasası’nın 1. maddesine göre “Türkiye devleti bir cumhuriyettir.” “Hâkimiyeti Milliye” başlıklı 3. maddede de hâkimiyetin kayıtsız şartsız millete ait olduğu belirtilmiştir.178 Milli egemenlik, 1927 Nizamnamesi’nde 1923 Nizamnamesi ve 1924 Anayasası’ndaki gibi formüle edilmemiş, 2. maddede Cumhuriyetin “hâkimiyet-i milletin aksa-yı tekâmülü”179 olduğunun belirtilmesiyle yetinilmiştir. Milli egemenlik, 1931 CHF Programı’nın Birinci Kısmının “Devlet şeklimiz: vaheti kuvva esası” yan başlıklı 3. maddesinde “[…] Büyük Millet Meclisi, millet namına hakimiyet hakkını kullanır; Reisicümhur ve İcra Vekilleri Heyeti onun içinden çıkar. Hakimiyet birdir,

172 Âfetinan A., Medeni Bilgiler ve M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları, Atatürk Araştırma Merkezi,

Ankara 2010, s. 44

173 Atatürk (SD-III), s. 74. 174 Atatürk (SD-II), s. 241.

175 Âfetinan (Medeni Bilgiler), s. 43-44. 176 Atatürk (SD-II), s. 242.

177 Parla, T.: Türkiye’de Siyasal Kültürün Resmi Kaynakları / Cilt 1 Atatürk’ün Nutku, 3. Baskı, İstanbul

2008, s. 23.

178 Gözübüyük A. Ş./Sezgin, Z.: 1924 Anayasası Hakkındaki Meclis Görüşmeleri, Ankara 1957, s. 10. 179 Parla (Türkiye’de Siyasal-1), s. 24.

42

kayıtsız şartsız milletindir.[…]180” şeklinde formüle edilmiştir. Aynı Programın İkinci Kısmının “Cumhuriyetçilik” yan başlıklı 1/A maddesine göre “Fırka, Cumhuriyetin, milli hakimiyet mefkûresini en eyi ve en emin surette temsil ve tatbik eder devlet şekli olduğuna kanidir. Fırka, bu sarsılmaz kanaatle Cümhuriyeti tehlikeye karşı her vasıta ile müdafaa eder.181” Cumhuriyetçilik ilkesi, 1935, 1939 ve 1943 programlarındaki bazı ifade değişiklikleri dışında esas itibariyle aynı kalmıştır.182

CHP’nin iktidardan ayrılmadan önce kabul ettiği programların sonuncusu olan 1947 Programı’nda Cumhuriyetçilik ilkesine “Demokrasi esasına dayanan bu rejimi her türlü tehlikeye karşı korumak esas vazifemizdir.” ifadesi ile tek dereceli seçim eklenmiştir.183 Programın “Giriş” bölümünde de şu cümle yer almaktadır: “Partimiz memlekette millî iradenin egemenliğini en iyi bir şekilde belirten Cumhuriyet rejiminin temelini atmış, milletimizin gelişmesine engel olan bütün eskimiş kurumları kaldırarak Türk milletinin ileri ve demokratik bir topluluk haline getiren şartları hazırlamıştır.184” Kemalizm’deki demokrasi anlayışının değişimine ileride değinilecektir.

180 C.H.F. (1931), s. 30. 181 C.H.F. (1931), s. 31. 182 C.H.P. (1947), s. 183 C.H.P. (1947), s. 5.

184 C.H.P. Program ve Tüzüğü 1947 Partinin VII. Kurultayınca Onaylanmıştır, [basım yeri yok] 1947,

43

B. Milliyetçilik

İnsanlar bilinen en eski çağlardan beri toplu halde yaşamalarına rağmen bu topluluğun “millet” halini alması Yakınçağ’da gerçekleşmiş olup milleti tanımlamak amacıyla ortaya konulan görüşleri iki grupta toplamak mümkündür. Bunlardan objektif anlayışa göre millet, aynı ırktan gelen, aynı dili konuşan ve aynı dine mensup insanların oluşturduğu topluluktur. Bu anlayış birçok milletin oluşumunda rol oynamışsa da çağdaş millet olgusu sadece bu etkenler ile açıklanamaz. Çünkü modern dünyada ırklar saflıklarını koruyamadıkları gibi çeşitli dilleri konuşan, farklı ırk, din ve mezheplere bağlı insanların oluşturduğu ve millet olduğundan şüphe edilmeyecek topluluklar da mevcuttur.185 Objektif millet anlayışı millet olgusunu açıklamakta yetersiz kaldığından birçok düşünür millet olmanın ölçütünü sübjektif veya manevi unsurlarda aramaya başlamıştır.186 Bunlar arasında Fransız düşünür Ernest Renan öne çıkmaktadır. Renan’a göre millet, ruhsal bir kavramdır. Millet, bir yönüyle geçmişe dönük olduğu gibi bir yönüyle de yaşanılan zamanı ilgilendirir. Millet kavramının geçmişe dönük boyutu anı mirası, yaşanılan zamana yönelik boyutu da şimdiki beraber yaşama isteğidir. Ortak anı mirasına katkıda bulunmak, geçmişteki ortak zaferlerin bilincinde olarak bunları yaşanılan zamanda da devam ettirmek, beraber büyük şeyler yapmak ve tekrar yapmayı dilemek milleti oluşturan unsurlardır. Irk, din, çıkarlar ve coğrafi etkenler bir milleti oluşturan unsurlar olamaz.187

185 Özbudun (Atatürk), s. 47. 186 Özbudun (Atatürk), s. 47.

187 Renan, E.: “What is a Nation?”, text of a conference delivered at the Sorbonne on March 11th, 1882,

in Ernest Renan, Qu’est-ce qu’une nation?, Paris, Presses-Pocket, 1992. (translated by Ethan Rundell), http://ucparis.fr/files/9313/6549/9943/What_is_a_Nation.pdf (Erişim Tarihi: 24.07.2019).

44

Osmanlı’da millet, dinsel nitelikli bir kavram olup, bütünüyle dinsel sembolleri ve aidiyeti simgelemektedir. Devlet, uyruklarını tanımlama aracı olarak “millet” kavramını kullanmış ve devletin uyrukları da kimliklerini bu kavramla ifade etmişlerdir. Söz konusu kavram etnik farklılıkları giderici ve birleştirici özelliğe sahiptir.188 Bünyesinde ırk, dil, din, tarih ve kültür bakımından farklı milletleri barındıran ve milli bir devlet olmayan Osmanlı İmparatorluğu’nun zayıfladığı dönemlerde “Osmanlılık” kavramı ortaya atılmış ve bütün Osmanlı uyruklarının dil, din, ırk farkı dikkate alınmaksızın ortak bir vatana ve hanedana bağlılık etrafında birleşmeleri öngörülmüştür.189 Türk Milliyetçiliği ise 19. yüzyılın sonlarında esas olarak bir entelektüeller hareketi şeklinde ve kültürel konularla ilgili olarak ortaya çıkmıştır. Bununla birlikte İmparatorluğun çeşitli unsurlarının bağımsızlıklarını kazanmaları ve İmparatorluğun süratle dağılmaya doğru gitmesiyle Türk milliyetçiliği bir siyasi seçenek olarak ortaya çıkmış, İttihat ve Terakki Cemiyeti tarafından da desteklenmiştir. Bununla birlikte söz konusu dönemde düşünsel alanda net bir Türk milliyetçiliği anlayışı ortaya konulamamış, Türk Milliyetçiliği ile İslamcılık, Batıcılık- medeniyetçilik gibi akımlar bağdaştırılmaya çalışılmıştır. Bu faaliyetlerde öne çıkan isim ise Ziya Gökalp olmuştur.190

Milliyetçilik ilkesinin bir unsuru olarak kabul edilebilecek olan bağımsızlık kavramına gelince, bu kavram ülke içinde en üstün iktidar olmayı, ülke dışında ise hiçbir iktidarın buyurma kudreti altında bulunmamayı yani tam bağımsızlığı ifade etmektedir. Osmanlı Devleti bir zamanlar güçlüyken 17. yüzyıl sonlarından itibaren gerilemeye

188 Köker, L.: Modernleşme, Kemalizm ve Demokrasi, İstanbul 2013, s. 159. 189 Özbudun (Atatürk), s. 35.

190 Türk Milliyetçiliğinin düşünsel tarihi ile ilgili önemli bir çalışma için bkz. Uzer, U.: An Intellectual

45

başlamış, topraklarını Avrupa devletlerine kaşı korumakta güçlük çekmiş, 19. yüzyılda ise çöküşü ancak büyük devletlerin aralarındaki rekabetten yararlanarak geciktirebilmiştir. Osmanlı Devleti bu zayıflama sürecinde Avrupa devletlerine yarı bağımlı hale gelmiş, bu devletler çeşitli antlaşmalarla, azınlıkların korunması bahanesiyle Devlet’in içişlerine sık sık karışmışlardır. Ayrıca yükselme döneminde Avrupa devletlerine verilmeye başlanan kapitülasyonların sayısı artmış, Osmanlı Devleti’nin egemenliği ciddi şekilde kısıtlanmıştır.191 Böylece Osmanlı İmparatorluğu Avrupa’da “hasta adam” şeklinde anılarak “Doğu Sorunu” adı altında onun mirasının paylaşılması açıkça konuşulmaya başlanmıştır.192 Balkan ve Birinci Dünya Savaşları ile büyük toprak kayıplarına uğrayan Osmanlı Devleti’nin elinde sadece Anadolu, Trakya ve Kuzey Irak’ın bir bölümü kalmış, Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra buraların da işgal edilmeye başlanması ile Kurtuluş Savaşı, bağımsızlık ve vatan kavramları ön plana çıkmıştır. Mustafa Kemal, Nutuk’ta Türk milletinin haysiyetinin, izzet-i nefsinin, kabiliyetinin çok büyük olduğunu, böyle bir milletin esir yaşamaktansa mahvolmasının iyi olduğunu belirtmiş ve bu görüşlerini “[…] ya istiklâl ya ölüm!” ifadesiyle özetlemiştir.193 Mustafa Kemal’e göre tam bağımsızlık, siyasi, mali, ekonomik, adli, askeri, kültürel ve her alanda bağımsızlık demek olup bunların herhangi birinden yoksunluk milletin ve memleketin gerçek anlamda bağımsız olmadığını gösterir. 194 Tam bağımsızlık düşüncesinde, Osmanlı Devleti’nin son dönemindeki durumu etkili olmuştur.

191 Özbudun (Atatürk), s. 37. 192 Özbudun (Atatürk), s. 38.

193 Atatürk M.K.: Nutuk-Söylev, II. Cilt (1920-1927), T.C. Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek

Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Ankara 1984, s. 18.

46

Mustafa Kemal’in milliyetçilik düşüncesinin gelişimine gelince, 24 Nisan 1920’de “Mütarekeden Meclisin Açılmasına Kadar Geçen Zaman Zarfında Cereyan Eden Siyasi Olaylar Hakkında” BMM’de yaptığı konuşmada vatan kavramına Misak-ı Milli çerçevesinde değinmiş ve belirlenen sınırın sadece askeri düşüncelerle çizilmediğini, bunun milli sınır olarak tespit edildiğini söylemiştir.195 Yürüttüğü mücadelenin barışçı yönünü de vurgulayan Mustafa Kemal, “Erzurum Milletvekili Durak ve Arkadaşlarının, Şark Cephesi Kuvvetlerinin Mütecavizlere Karşı Mukabele Etmemeleri Sebeplerinin Bildirilmesi Hakkındaki Sual Takriri”ne verdiği cevapta, takip ettiği milliyetçilik siyaseti çerçevesinde, BMM hükümeti ile işbirliği yapan bütün milletlere saygı gösterildiğini, milliyetçilik anlayışının da mağrur ve kibirli olmadığını vurgulamıştır.196

Kurtuluş Savaşı döneminde Mustafa Kemal, İslam’ı birleştirici bir unsur olarak kullanmış ve bu suretle çeşitli Müslüman unsurların Milli Mücadele’ye desteğini sağlamaya çalışmıştır. 15 Kasım 1919’da bazı Kürt aşiretlerinin reislerine çektiği “Kürtlerle Türklerin Beraber Çalıştıkları Hakkında” başlığını taşıyan telgrafta “onlar gibi din ve namus sahibi büyükler oldukça” Türk ve Kürdün birbirinden ayrılmaz iki öz kardeş olarak Hilafet etrafında dış düşmanlara karşı birleşeceğinden şüphesi olmadığını ifade etmiştir.197 1 Mayıs 1920’de “Türk Milletini Teşkil Eden Müslüman Öğeler Hakkında” TBMM’de yaptığı konuşmada Meclis’i oluşturan zevatın sadece Türk, Çerkes, Kürt, Laz olmayıp bunların hepsini kapsayan bir İslam unsuru olduğunu ifade etmiştir.198 Köylüleri mücadeleye katabilmek için mücadelenin “hilal-salip”

195 Atatürk (SD-I), s. 30. 196 Atatürk (SD-I), 102.

197 Atatürk M.K.: Atatürk’ün Tamim, Telgraf ve Beyannameleri IV (1917-1938), Ankara 2006, s. 71. 198 Atatürk (SD-I), s. 74-75.

47

ekseninde yürütüldüğünün vurgulanması, İslam temelli kimlik anlayışının bir başka yansımasıdır.199 Gayrimüslim azınlıkların ise “devlete karşı isyan” halinde oldukları kabul edilerek yeni Meclis için yapılan seçimlere katılmaları yasaklanmıştır.

1921 Anayasası’nın 3. maddesinde “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur” hükmüne yer verilerek yeni bir devlet kurulduğu ilan edilmiştir. Osmanlı Devleti 30 Ekim 1922’de BMM’nin aldığı kararla resmen son bulmuşsa da bu durumun 1921’de gerçekleştiği, BMM’nin 1-2 Kasım 1922 tarihli ve 308 numaralı “Türkiye Büyük Millet Meclisinin Hukuku Hakimiyet ve Hükümraninin Mümessili Hakikisi Olduğuna Dair Heyeti Umumiye Kararı”nda ifade edilmiştir.200 Her ne kadar “Türkiye” adında yeni bir devletin kurulduğu ilan edilse de 1921 Anayasası’nda vatandaşlık ve Türklük sıfatı ile ilgili bir hüküm yer almamış olup bu hususlar 1924 Anayasası’nda düzenlenecektir.

Cumhuriyetin ilanına doğru Mustafa Kemal, milliyetçilik söyleminde Türk kimliğini öne çıkarmaya başlamıştır. 16 Mart 1923’te Adana esnafına yaptığı konuşmada Adana’yı işgal etmiş unsurların ve Ermenilerin orada bir hakları bulunmadığını, bu memleketin Türk olduğunu ve ebediyen Türk kalacağını ifade etmiştir.201 Mustafa Kemal, gene bu dönemde bir millete özgü, onu diğer milletlerden ayıran özellikler yani milli benlik üzerinde durmuş ve 20 Mart 1923’te Konya gençlerine hitap ederek, milletin kendi milliyetini görmezden gelmesinin çok acı cezalarını çektiğini, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çeşitli kavimlerin milliyet idealinin gücüyle kendilerini