• Sonuç bulunamadı

Cumhuriyet ile birlikte yerel yönetim alanında yeni bir dönem başlamıştır. Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti ilk yıllarında önemli derecede yerel yönetim sorunlarıyla karşı karşıya kalmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarındaki bu sorunlardan en önemlisi savaş yıllarında yok olan kent hayatının yeniden kurulmasıdır.55 Cumhuriyet dönemi, yerel yönetimler açısından her ne kadar yeni bir dönem olsa da, Osmanlı dönemindeki siyasal yapısını belirli bir süre

52 KAYA, a.g.e., s. 48.

53 TORTOP, Nuri, “Yerel Yönetimlerde Yeniden Yapılanma”, Amme İdaresi Dergisi, Cilt:25, Sayı: 3, Eylül 1992, s. 37.

54 KAYA, a.g.e., s. 49.

55 UZUN, Turgay-KURT, Hüseyin, a.g.m., s. 80-81.

devam ettirmiştir. Osmanlının son dönemlerinde kurulmaya başlayan yerel yönetim birimleri, küçük birkaç değişiklik dışında, Cumhuriyet dönemine aynen aktarılmıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında da yerel yönetimlerin konumunda önemli bir gelişme olmamıştır. Bu dönemde de yerel yönetimler, Osmanlı döneminde olduğu gibi, yine merkezi otoritenin bir taşra teşkilatı gibi görev yapmaya devam etmiştirler.

1876 yılında çıkarılan “Vilayet Belediye Kanunu” 1930 yılında çıkarılan Belediye Kanunu’na kadar varlığını ve geçerliliğini sürdürse de, Cumhuriyet dönemindeki 1921 Anayasası belediyecilik ve yerel yönetimler açısından önem taşımaktadır. 1921 Anayasası, Türkiye’de yerel demokrasi ve yerel yönetimlerin gelişmesi amacıyla eşi bulunmaz bir statü ortaya çıkarmıştır.

1921 Anayasasının 11. maddesinde “Vilayet yerel düzeyde tüzel kişiliğe sahip ve özerkliği olan bir kuruluştur. Eğitim, sağlık, tarım, ekonomi, bayındırlık işlerini düzenleme vilayet meclislerinin yetkisindedir”

denilmektedir.56 Bu madde ile vilayetlerin, tüzel kişiliğe sahip oldukları, bazı yerel işlerin vilayet meclislerine bırakıldığı ve vilayet meclislerinin bu konularda düzenleme yaparken yerel özerklikten yararlanmışlardır.

Cumhuriyetin kuruluşuyla başlayıp, çok partili hayata geçene kadar ki süreç, Türkiye’de sistemin tek partiye dayandığı, toplumsal ve siyasal hayatın bu merkezde şekillendiği bir dönemdir. Söz konusu dönem içersinde yerel yönetimler açısından da önemli gelişmeler yaşanmıştır.

İlk olarak 1924 yılında 442 sayılı Köy Kanunu çıkarılmıştır. İl özel idarelerini düzenleyen 1913 tarihli kanuna dokunulmamıştır. 1930 yılında çıkarılan 1580 sayılı Belediyeler Kanunu ve bu kanunu takip eden bir dizi diğer gelişmeler, bugünkü yerel yönetim sisteminin yasal ve kurumsal çerçevesini oluşturmaktadır. Söz konusu dönemde yapılan yasalarda ve

56 GÖRMEZ, a.g.e., s. 95.

yerel yönetimlerin örgütleniş biçimlerinde, tek partili yönetim anlayışının etkileri gözlemlenmektedir. Tek parti yönetiminin devlet ile özdeşleştirilmesinden dolayı, yerel yönetim birimleri parti organı olarak görülmüştür. Merkezi yönetim tarafından atanan vali ve kaymakamlar bulundukları bölgelerde hem parti başkanlığı, hem de belediye başkanlığı görevlerini yürütmüşlerdir.57 Böylece yapılan yeni düzenlemeler fonksiyonel anlamda farklılık meydana getirmemiştir. Yerel yönetimler, çıkarılan yeni yasalara rağmen, merkezi yönetimin uzantısı olmaktan kurtulamamıştır. Bu dönemde, özerk yerel yönetim sisteminin gelişememesinin bir diğer nedeni de, muhalefet partilerinin olmamasıdır.58

1580 sayılı belediye kanunu, aşırı merkeziyetçi yapının izlerini taşımasına rağmen, o dönemin şartlarında belediyelere, önemli yetkiler ve görevler vermiştir. Ancak, uygulamada belediye başkanlarının merkezi yönetim tarafından atanması ve yerel demokrasinin sağlanamamasından dolayı, belediyeler bu yetkilerini kullanamamıştır.59

1946 yılında çok partili hayata geçen Türkiye Cumhuriyeti’nde, ortaya çıkan siyasi rekabet ortamı, partilerin yerel yönetimlere daha duyarlı olmasına yol açmıştır. Böylece tek parti dönemine nazaran devletçilik ve merkeziyetçilik uygulamaları hafifletilmiştir. Ayrıca yerel yönetimlerle ilgili yasalarda demokratikleşme eğilimleri gözlemlenmiş ve İstanbul, Ankara gibi şehirlerde belediye başkanların, belediye meclisi tarafından seçilmesi benimsenmiştir. Yerel yönetimler ve demokratikleşme açısından önemli olan bu gelişmeler sayesinde, 1945 yılında genel bütçe içersinde ortalama % 7–8 civarında olan belediyelerin oranı, 1955’de ortalama %13’lere kadar yükselmiştir. Ayrıca bu dönemde belediye sayılarında da hızlı bir artış

57 KAYA, a.g.e., 49-50.

58 BİLGİÇ, K, Veysel, “Türkiye’de Merkezi Yönetim-Yerel Yönetim İlişkileri Üzerine Bir Değerlendirme”, Yerel Yönetimler Üzerine Güncel Yazılar-I Reform, Ed: Hüseyin Özgür, Muhammet Kösecik, Nobel Yayınları, Ankara, 2005, s. 202–203.

59 GÖRMEZ, a.g.e., s. 104-112.

yaşanmış, çok partili dönemin başladığı 1945’lerde 583 olan belediye sayısı 1960 yılında 995’e yükselmiştir.60

26 Mayıs 1946 yılında yapılan ve bu dönemin ilk seçimi olan belediye seçimleri yerel yönetimler açısından önemli bir gelişmedir. Demokrat parti, geçmiş dönemlerdeki “anti-demokratik yasaların yürürlükte olduğu”

gerekçesiyle seçimleri boykot etmiştir. Seçimlerde adayların halk tarafından belirlenmesi, yerel yönetimler ve demokratikleşme açısından önem taşımaktadır.61

Çok partili dönemde gerçekleştirilenlerin, beklentilerin çok azını karşılamasının ötesinde, yerel yönetimlerin yapısal olarak zayıfladığı gözlemlenmiştir. Çünkü otoriteyi kendinde toplamak isteyen siyasi partiler, yönetsel ve ekonomik açılardan yerel yönetimleri kendilerine bağımlı hale getirmişlerdir. Sonuçta, gelişme eğilimi göstermiş olsa da yapılan yenilikler yerel demokrasi için yeterli olmamıştır.62

1961 anayasası ile 1921 ve 1924 anayasalarından farklı olarak adem-i merkeziyet ilkesine yer verilmesi, yerinden yönetim ilkesinin anayasal bir nitelik kazanmasına neden olmuştur.63 Bu dönemdeki bir diğer önemli gelişmede, 1963 yılına kadar belediye meclislerince seçilen belediye başkanları, bu tarihten sonra doğrudan halk tarafından seçilmeye başlamasıdır.64

1970’li yıllarda yerel yönetimler özellikle, gelir yetersizliğinden ve kaynaklar bakımından merkeze olan bağımlılıklarından şikayetçi olmaya başlamışlardır. Söz konusu itirazların nedeni, kent nüfusunun büyük oranda

60 KAYA, a.g.e., s. 51.

61 GÖRMEZ, a.g.e., s. 119–120.

62 ÖKMEN, a.g.e., s. 121.

63 GÖRMEZ, a.g.e., s. 130-131.

64 TORTOP, a.g.m., s. 41-42.

artış göstermesi ve yerel yönetimlerle merkezi yönetimin farklı partilerden oluşmuş olmasıdır. Yine bu dönemde yerel yönetim alanındaki sorunları hızlı ve etkin bir şekilde çözümleyebilmek için, Yerel Yönetim Bakanlığı kurulmuştur. Ancak, 1978 yılının Ocak ayında kurulan bakanlık, 1979 yılının Kasım ayında kapatılmıştır.65 1980’li yıllara kadar yerel yönetimlerin gelirlerinde kayda değer bir gelişme yaşanmamıştır. 1984 yılından itibaren bazı küçük gelir artışları olsa da bu durum istenilen ve beklenilen seviyede gerçekleşmemiştir. Yine 1984 yılında 3030 sayılı KHK ile büyükşehir belediyeleri hayata geçirilmiştir.66

Cumhuriyetin kuruluşundan 1980’li yıllara gelinceye kadar çıkarılan birçok yasa ve düzenlemeye rağmen yerel yönetimlerin, merkezi idareye bağımlılıklarını sürdürdükleri gözlenmektedir. Yerel yönetimlerin, geçen süreç içinde merkezi idarenin aşırı merkeziyetçi yapısından kurtulamamış olması, merkezi yönetime olan söz konusu bağımlılığın günümüzde devam etmesi, yerel yönetimlerde demokrasi tartışmalarında temel bir konu olarak ele alınmasına neden olmaktadır.

Günümüzde özellikle Avrupa Birliği süreciyle birlikte, yerel yönetimlere verilen önem giderek artmıştır. Türkiye 1980’lerin sonunda, Avrupa Birliğine tam üyelik başvurusunda bulunduktan sonraki dönemde, yerel yönetim sistemine büyük önem vermiş ve bu dönem içersinde yerel yönetim alanında birçok düzenlemeye gitmiştir. Bu düzenlemelerin temel amacı, etkin, verimli, yerel özerkliğe sahip, katılımcı ve daha demokratik bir yerel yönetim sistemi yaratmaktır. Ancak, yapılan düzenlemelerden bugüne kadar olumlu bir netice alınamamıştır. Bu başarısızlığın birçok sebebi vardır. Ancak, en temel sebeplerden biri de, merkezi yönetimin, yetkilerini ve gücünü yerel yönetimlere devretmek istememesidir.67

65 BİLGİÇ, a.g.m., s. 202.

66 GÖRMEZ, a.g.m., s. 329.

67 KELEŞ, Ruşen, Fransa’da Yerinden Yönetim”, Çağdaş Yerel Yönetimler Dergisi, Cilt: 3, Sayı: 1, Ocak 1994, s. 3.

1.4. TÜRKİYE’DE YEREL YÖNETİMLERİN YÖNETİM