• Sonuç bulunamadı

Cumalı 3.tkz Birinin yanı başı, baş ucu: Tepemde durup canımı

Bundan sonraki bölümlerde son sütun, sözcüğün taranan sözlüğe göre değil Türkçe sözcüğe göre uğramış olduğu ses değişikliğini göstermektedir Ses olayı konusunda Türkçe

N. Cumalı 3.tkz Birinin yanı başı, baş ucu: Tepemde durup canımı

sıktı. 4.anat. Başın üst, kafatasının iki kulak arasında kalan bölümü: "Güneş sanki yalnız sizin tepenize ışık ve sıcaklık aksettirmeye çalışıyor." -R.H.Karay. 5.coğ. Yüksekliği genellikle birkaç yüz

metreyi geçmeyen, çok kez tek başına, yamaçları yatık yer biçimi.

"Derenin sağ tarafına yükselen tepenin yamaçları daha hafif eğimli,daha genişti." N.Cumalı. 6.mat. Çokgende veya çok yüzlüde

köşelerden her biri. 7.mat. İkizkenar bir üçgende eşit kenarların kesişme noktası.8.mat. Bakışım ekseni bulunan bir eğrinin veya yüzeyin bu eksenle kesişme noktalarından her biri.

töpü>tepe

Tört(KTADY2):

Dört (4)

Dört,-düis. 1.Dört sayısının adı. 2.Bu sayıyı gösteren 4,IV

Törtünç(KTAKY6):

Dördüncü, dördüncü olarak, dördüncü defa.

Dördüncüsf. Dört sayısının sıra sıfatı, sırada üçüncüden

sonra gelen. törtünç>dördüncü

Törü(KTADY1):

Töre, kanun, nizam, örf ve âdet, görenek, düzen, tören, devlet nizamı.

Töreis. 1.Bir toplulukta benimsenmiş,yerleşmiş davranış ve yaşama

biçimlerinin, kuralların,görenek ve geleneklerin, ortaklaşa alışkanlıkların,tutulan yolların bütünü, âdet: Töre anlayışları bu

bilinçlilikleriyle pekiştirmiş." N.Cumalı. 2.Bir toplumdaki ahlaki

davranış biçimleri, adap.

törü>töre

Törün(BKAKY9):

Tören .

Törenis. 1.Bir toplulukta, üyelerin belli bir olayı, kişiyi veya değeri

ayırt edip sembolleştirmesi, bunların anlam ve öneminin güçlendirilmesi amaçlarıyla düzenlenen hareket dizisi, merasim:

"Töreni daha uzaktan izleyen annelerle babalar da sevinçle el çırpıyorlardı." Ç.Altan. 2.Anma, kutlama, nişan, evlenme, ölüm

gibi sebeplerle yapılan toplantı, merasim, seremoni.

törün>tören

Tutuz-(KTADY38):

Tutturmak, yakalatmak.

Tutturmak(-i,-e) 1.Tutmasını sağlamak. 2.(-i) Bir işe başlayıp

sürdürmek, bir şeyi yapmakta olmak:

"Urumeli Hisarı'na oturmuşum/ Oturmuş da bir türkü

tutturmuşum." -O.V.Kanık. 3.(nsz) Aklına koyup direnmek, ısrar

etmek: "Sakal diye tutturmuş, başka laf dinlemiyor." -M.Ş.Esendal.

4.(-i,-e) Çivi, toplu iğne, çengelli iğne vb.ile iliştirmek, bağlamak. 5.Hedefe vardırmak, değdirmek, isabet ettirmek: Taşı fırlattı ama

tutturamadı." -Halikarnas Balıkçısı. 6.Takip etmek: "Geldiği yolu tutturup gene tek başına mahalle kahvesinin kapısı önüne kadar geldi." -M.Ş.Esendal. tutuz>tuttur- Tuyma-(TAİTBY2): Duymamak, hissetmemek, farkına varmamak.

Duymak,-ar1.Bilgi almak, öğrenmek, haber almak:

Yaptıklarını duydum. 2.(-i) İşitmek, ses almak: "Çamaşırcı Fatma kadın annemin duymayan kulaklarına yalvarıyor." -

Y.Z.Ortaç. 3.Dokunma, koklama vb.duyularla algılamak, hissetmek: "Yüzme denilen mucizeyi ancak beş altı sene sonra

avuçlarımızın içinde duyabilecektik." -

B.R.Eyuboğlu. 4.Nesnelere dokunmakla onların, sıcaklık, soğukluk, sertlik, ağırlık, hereket vb. fizik durumlarından bilgi edinmek, hissetmek: Elimin üzerinde bir böceğin gezdiğini

duydum. 5.Bir ruh durumu içine girmek: Hakiki

bedbahtlar, sefaletlerini birdenbire açığa vurmaktan utanç duyarlar." R.N.Güntekin. 6.mec. Sezmek, farketmek,

hissetmek: Güzel olmasın, fakat ruhu olsun, bir şey duysun." - H.C.Yalçın.

Tüş-(KTAKY4):

Düşmek, inmek, attan inmek.

Düşmek(-e) 1.Yer çekiminin etkisiyle boşlukta, yukarıdan aşapıya

inmek. 2.Durduğu, bulunduğu, tutunduğu yerden ayrılarak veya dayanağını , dengesini yitirerek yukarıdan aşağıya inmek. 3.Yere devrilmek, yere serilmek. 4.Hava taşıtları kaza sonucu hızla yere inerek çarpmak. 5.Vücuda bol gelen giysi aşağı kaymak.

6.Yağmak:Dağlara kar düştü. 7.Vurmak, değmek, rastlamak. 8.(nsz) Vakti gelmeden ölü doğmak. 9.Atlanmak, aradan çıkmak,

eksik kalmak. 10.(-i) Eksilmek. 11.Bir zorunluluk sebebiyle bulunduğu yerden ayrılmak, gitmek. 12.Aşırı ilgi veya sevgi göstermek: Sen bu işin üstüne çok düştün. 13.Uğramak, kapılmak.14.Yakışık almak..16.Ödevi veya yetkisi içinde

bulunmak.17.Bulunmak. 18.Biriyle yaşama, çalışma, birlikta olma durmunda kalmak.19.Bir bölüşme sonunda payına ayrılmak.

20.Kötü bir sebeple istenmeden bir yerde bulunmak. 21.(nsz) İşbaşından uzaklaşmak: Kabine

düştü. 22.(nsz) Hızı, gücü, değeri azalmak: Arabanın hızı düştü. 23.Isı, basınç ve ateş, eksilmek, azalmak.

24.Düşkünleşmek. 25.Bir yere ansızın gelmek, damlamak,

tesadüfen gelmek. 26.Belirli zamana rastlamak. 27.Fırsat çıkmak: Bir kelepir düştü. 28.Olmak, olumsuz bir duruma girmek:Yorgun düşmek. 29.Savaşta savunulmaz duruma gelerek teslim olmak. 30.Bazı deyimlerde "yürümek, birlikte gelmek"anlamlarında kullanılan bir fiil: Önüne ,

peşine, arkasına düşmek. 31. Bayağılaşmak.

32.Alışmak, müptela olmak.

tüş->düş-

Tüşür-(TABTKY3):

Düşürmek, indirmek, attan indirmek.

Düşürmek(-e) 1.Düşmesine yol açmak, düşmesine sebep olmak. 2.Değerini, fiyatını indirmek. 3.Azaltmak.

4.Vücuttan yavru, çocuk, taş, solucan vb.atmak: Çocuk, solucan

düşürüyor. 5.Iskat etmek: Bakanlar kurulunu düşürmek.

6.Uğratmak:Tehlikeye düşürmek. 7.(-i,-den) Değerli bir şeyi ucuz

veya kolay elde etmek: Bu güzel halıyı bedestenden çok ucuza

düşürdüm. 8.Zayıf bırakmak,gücünü azaltmak: "Annemi verem iyiden iyiye düşürmüştü." -Y.K.Beyatlı.

tüşür->düşür-

Tüz(KTADY3):Düz,

doğru, kusursuz, hatasız.

Düz(I):sf. 1.Yatay durumda olan, eğik ve dik olmayan: Düz

tahta. 2.Kıvrımlı olmayan, doğru: Düz çizgi. 3.Yüzeyinde girinti

çıkıntı olmayan, müstevi. 4.Kısa ökçeli, ökçesiz(ayakkabı).

5.Yayvan, altı derin olmayan: Düz kayık. Düz tabak . 6.Kıvırcık

veya dalgalı olmayan(saç) .7.Yalın, sade, süssüz: Düz bir

anlatım. 8.Çizgisiz desensiz ve tek renkli: Düz bir kumaş.

9.is. Engebesiz olan yer, düzlük, ova: "Kardaş gitmem Diyarbakır

düzüne/Kızlar peri olasa bakmam yüzüne." -Halk türküsü.

tüz>düz

Tüzül-(BKAKY3):

Dizilmek, sırada olmak, düzelmek,

anlaşmak, barışmak.

Düzelmek(nsz) 1.Düz duruma gelmek, düzleşmek:Burada toprak

basıla basıla düzelmiş. 2.Kötü, bozulmuş bir durumdayken düzenli

duruma gelmek: İşler düzeldi. Vapur seferleri düzeldi. 3.Soğuk ve yağış azalmak. 4.Hasta iyileşmek:" Sen merak etme, yavrucak

yakında düzelir." -Halikarnas Balıkçısı.

U(KTADY35):Uyku .

Uyku:is. 1.Dış uyaranlara karşı bilincin, bütünüyle veya bir

bölümünün yittiği, tepki gücünün zayıfladığı ve her türlü

etkinliğinbüyük ölçüde azaldığı dinlenme durumu: "Rahat bir uyku

uyumuştum." -S.F.Abasıyanık. 2.mec. Çevrede olup bitenin

farkında olmama, gaflet, aymazlık. 3.mec. Doğada görülen sükûnet durumu: Kış süresince uykuda olan ağaçlar, baharla birlikte

uyandı.

u>uyku

Uçuz(TABTGY6):

Ucuz, kolay, hafif, değersiz.

Ucuzsf. 1.Fiyatı yüksek olmayan, pahası az, düşük fiyatlı, pahalı

karşıtı: "Geceleri tiyatroların önünde

saatlerce bekleyerek ucuz yerlere yerleştirdik." -Y.K.Beyatlı.

2.mec. Az emekle elde edilen: "Biletçi teşekkür etmekten , ben de

bu kadar ucuz teşekkür toplamaktan kurtulduk." -B.Felek.

uçuz>ucuz Ud-(KTADY36): Takip etmek, kovalamak, ardından gitmek, uymak.

Uymak,-ar(-e) 1.Ölçüleri birbirini tutmak: Ayakkabı ayağına iyi

uydu. 2.Renk, biçim vb. yönünden birbirini tutmak, uygun

düşmek:Kravat ceketine uymuş. 3.Zevke, anlayışa uygun düşmek:

Sizin tutumunuz bizim görev anlayışımıza uyuyor. 4.Bir inancabir

anlayışa, bir duruma veya egemen bir güce uygun davranışta bulunmak:"Şu acayip sevdaları bırak, muhite uy, zamana uy,

hayatını mükemmel kazanırsın." P.Safa. 5.Bağlı kalmak, tabi

olmak: Bir takım kayıt ve şartlara uymak zorundaydı. 6.Uygun düşmek, münasip olmak: "Her cihette birbirine uyacak kadın erkek

bulmak dünyada kabil değildir." -H.C.Yalçın.

ud->uy-

Udı-(KTADY27):

Uyumak.

Uyumak(nsz) 1.Uyku durumunda olmak: "Su uyur, düşman

uyumaz."- Atasözü. 2.İlaç etkisiyle ağrı duymayacak kadar derin

uykuya dalmak: Hasta uyuyunca ameliyata alınacak. 3.mec. İşlem görmemek,durgun kalmak, el sürmemek:"Bu eski gururu ta

canevinde uyurmuş meğer." T.Buğra. 4.mec. Çevresindeki olayları

fark etmemek, görmemek: "Ben de sizler gibi adam olurdum,

okurdum ; okumak bilsem okurdum da uyumazdım." -

S.F.Abasıyanık.

udı->uyu-

Udluķ(KTADY36):

Uyluk.

Uyluk,-ğuis.anat. Kalçadan dize kadar olan bacak bölümü:

"Kalçalarının ve uyluklarının her

basamakta aldığı şekil, kalbinde dayanılmaz heyecanlar alevlendiriyordu." -Ö.Seyfettin.

udluķ>uyluk

Uluġ(KTDY40):

Büyük, ulu.

Uluis. 1.Erdemleri bakımından çok büyük, yüce:"Aile uluları

arasında buna bir çare bulmak için dertleşmeler olur." -