Bundan sonraki bölümlerde son sütun, sözcüğün taranan sözlüğe göre değil Türkçe sözcüğe göre uğramış olduğu ses değişikliğini göstermektedir Ses olayı konusunda Türkçe
H. E.Adıvar 3.Balıklarda başın iki yanında bulunan ve ağızdan alıp solungaçlardan geçirdiği suyu dışarıya vermeye yarayan
yarıklardan her biri. 4.müz. Telli çalgılarda tel germeye yarayan burgu. 5.Sabanın toğrağa giren kısmının iki yanında bulunan ve toprağı yollara dökmeye yarayan parça. 6.coğ. Akarsuların ve özellikle göllerin karaya giren ve durgunlaşan yerleri.
7.mec. Seslerin uygunluğunu seçebilme ve değerlendirebilme
yeteneği.
ķulķaķ>kulak
Ķum(TABTBY7):
Kum.
Kumis. 1.mdn. Silisli kütlelerin, kayaların, doğal etkenlerle
parçalanarak ufalanmasından oluşan, deniz kıyısı, dere yatağı vb.yerlerde çok bulunan, ufak, sert taneceikler: "Çocuklar kumdan
bir fırın yaparak oynuyorlardı." -M.Ş.Esendal. 2.Armut, ayva
vb.meyvelerin etli bölümlerindeki sert tanecikler. 3.Vücuttaki bezlerin, özellikle böbreğin ürettiği ince ve katı tanecikler.
ķum>kum
Ķut(BKADY23):
Devlet, ikbal, saadet, baht, talih kut.
Kutis. Mutluluk. ķut>kut
Küç(KTADY8):
Kuvvet, güç, zor, iş güç
Güç(I):sf. 1.Ağır ve yorucu emekle yapılan, müşkül:Eski yazıyı
öğrenmek güç bir işti. 2.Yapılması zor, çetin, kolay karşıtı: "Değiştirmedim ben düşüncemi. Güçtür şiir söylemek, nesir yazmaktan güçtür." -N.Ataç. 3.zf. Zorlukla: "Kendini yatağa güç atmış ve sızıp kalmıştı." -Y.K.Karaosmanoğlu.
küç>güç
Kümüş(KTAGY5):
Gümüş.
Gümüş:is.kim. 1. Atom numarası 47,atom ağırlığı 107,88,
yoğunluğu 10,5 olan 960 °C'ye doğru sıvı durumuna geçen parlak renkte,k olay işlenir ve tel durumuna gelebilen element(simgesi
Ag). 2.sf. Bu elementten yapılmış: "Boynundan asılmış gümüş bir köstek taşırdı." Y.K.Beyatlı.
kümüş>gümüş
Kün(KTAGY2):Gün,
güneş, gündüz.
Gün:is. 1.Güneş: "Gün biraz yükselince ıssı bir sıcak kırları
kapladı." M.Ş.Esendal 2.Güneş ışığı. 3.Gündüz:"Güneş, bütün gün enselerinde boza pişirmiş." H.Taner 4.Yer yuvarlağının kendi
ekseni etrafında bir kez dönmesiyle geçen 24 saatlik süre:"Kız
kardeşi üç yıl , bir gün olsun canı sıkılmadan yaşadı Tatvan'da."
N.Cumalı
kün>gün
Küntüz(KTADY27):
Gündüz.
Gündüzis. 1.Günün sabahtan akşama kadar süren aydınlık bölümü, gece karşıtı. 2.zf. Gündüz
vaktinde: Gündüz çalışmalı, gece uyumalı.
küntüz>gündüz
Küzed(KTABY1):
Gözetmek, muhafaza etmek, saklamak, bakmak, beklemek.
Gözetmek(-i) 1.Korumak,bakmak,özen göstermek, himaye
etmek:Büyük kardeşler küçükleri gözetir.
2.Önem vermek, göz önünde bulundurmak, ayır tutmak. 3.Kollamak, beklemek: Fırsat gözetmek. 4.Bir sonuca giderken
bütün ayrıntı ve etkenleri dakkate almak. 5.Kayırmak.
Men(KTAGY11):
Ben.
Ben(III)zm. 1.Teklik birinciyi kişiyi gösteren söz: "Bütün sevgileri
atıp içimden/Varlığımı yalnız ona verdim ben." - A.K.Tecer.
2.is.psikol. Kişiyi öbür varlıklardan ayıran bilinç. 3.is.fel. Bir
kimsenin kişiliğini oluşturan temel öğe, ego.
men>ben
Neke(TAİTBY2):
Neye, niye.
Niyezf.(ni'ye) Niçin, neden:"Sen bana niye söylemedin,
sadaka verirdik,adak adardık." -M.Ş.Esendal. neke>niye
Nençe(BKAKY9):
Nice, ne kadar, nasıl.
Nicesf.(ni ′ce) 1.Kaç ne kadar. 2.Birçok: "Yalılarda nice yük
odaları, oda gibi büyük kilerler vardı." A.Ş.Hisar. 3.zf. Nasıl.
4.zf. Uzun süreden beri.
nençe>nice
Oçuķ(TABTGY1):
Ocak.
Ocak-ğıis. 1.Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma
vb.amaçlarla kullanılan yer: "Üç balıkçı güneş batarken kumların
üzerine iki taştan bir ocak yaptılar ve ateş yaktılar." -Halikarnas
Balıkçısı.
2.Şömine: "Ocağın önünde oturup acayip bir dikkatle odunların
yanışına bakar." -Y.K.Karaosmanoğlu. 3.Isı vererek üzerine veya
içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet: "Anlaşılan çamaşırcı giderken ocağı tam söndürmemiş
olacak." -H.Taner. 4.Kahvelerde , kuruluşlarda çay, kahve vb.nin
yapıldığı yer: "Konuşmalar iyice kızışmaya başladığı vakit kahve
ocağının önünde görünür." -S.Birsel. 5.Yer üstünde veya yer
altında cevher çıkarılan yer: Mermer ocağı. Kömür ocağı.
6.Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine
ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası: "Mustafa,
arkasına güçlü kuvvetli bir kadın takmış, üç evliğine çizgiler, ocaklar açıyordu." -S.F.Abasıyanık. 7.Aynı amaç ve düşünceyi
paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev yaptıkları yer:
"Başlangıçtan beri burası bir vatansever ocağı idi."
-F.R.Atay. 8.Ev, aile, soy: "Henüz temelleri atılmayan
kendi ocağım kurulmadan yıkılmıştı." -A.Gündüz. 9.Bazı
hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile.10.Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunusani: "Ocak ayını sevmem, oldum
olası." -B.Felek. oçuk>ocak Oġlan(KTAGY1): Oğlan,oğul,çocuk, çocuklar Oğlan:1.Erkek çocuk:
"Biraz sonra oğlan da doğrulup kızın karşısına geçti."O.C.Kaygılı
2.Yetişkin erkek:"Yakışıklı,erkek güzeli olmaya aday bir
oğlandı."T.Buğra.
oġlan>oğlan
Oġuz(KTAGY2):
Oğuz.
Oğuz:öz.is. XI.yüzyılda Harezm bölgesinde toplu olarak yaşayan
ve daha sonra batıya doğru göç ederek bugünkü Türkmen, Azeri, Gagavuz ve Türkiye Türklerinin aslını oluşturan büyük bir Türk boyu.
oġuz>oğuz
Oķ(KTADY19):Ok.
Okis. 1.Yayla atılan,ucunda sivri bir demir bulunan ince ve kısa
tahta çubuk. 2.Yön göstermek amacıyla belli yerlere konulabilen, oka benzer işaret. 3.At arabası, kağnı vb.araçlarda koşum
hayvanlarının bağlandığı ağaç: "Dörtnala koşan bir yük arabasının
oku böğrüme çarptı." -Ö.Seyfettin. 4.mat. Bir dairede bir kirişi
gören yayın ortasında bu kirişi gören yayın ortasına indirilen doğru parçası.
Ol(KTAGY3):O,şu.
O(II):sf. 1.Uzakta olan, hakkında konuşulan
kimse veya şeyi belirten bir söz : "O kış, önceki kışlardan daha az
üşüdüm." N.Cumalı 2.zm. Teklik üçüncü kişiyi gösteren bir söz: "Ben uyandığım zaman o gitmişti." R.H.Karay
ol>o
Olur-:(KTAGY1)
Oturmak, tahta oturmak, Kağan olmak.
Otur-:1.Vücudun belden yukarısı dik duracak biçimde ağrlığı kaba
etlere vererek bir yere yerleşmek:"Bir sandalyenin
üzerindeoturmuş, önüne bakıyordu." S.F.Abasıyanık2.Bu biçimde yerleştiği yerde kalmak: "Bakın, hikaye zordur, acımasız ve hoşgörüsüzdür. Oturursunuz ve başından kalkamazsınız." T.Dursun
olurmak>oturmak
Onunç(BKAGY10):
Onuncu.
Onuncusf. On sayısının sıra sayı sıfatı, sırada dokuzuncudan sonra
gelen. onunç>onuncu
Ortu(KTAGY2):Orta
Orta:is. 1.Bir şeyin kenarlarından merkeze doğru yaklaşık olarak
aynı uzaklıkta olan yer:"Tam bağın ortasına geldikleri zaman
düşman askerlerini gördüler." Y.K.Karaosmanoğlu. 2.Başlangıcı
ile bitimi arasında eşit uzaklıkta olan süre:Yılın ortası. 3.Bir şeyin eşit olarak ayrılabileceği bölüm: "Seccadesi ortasından kesip ikiye
böldüler." Ö.Seyfettin
ortu>orta
Ot(KTADY37):Ateş. Odis.esk. Ateş: "Yaz bahar ayında bir od verdiler / Yandım gittim ala karlı dağ iken" -Karacaoğlan. ot>od
Ög-(BKAGY15):
Övmek, methetmek.
Övmek,-er Birinin veya bir şeyin iyiliklerini, üstünlüklerini
söyleyerek değerini yüceltmek, methetmek, sena etmek, yermek karşıtı: "Hani beklediğim övülmek, teşekkür filan olsa, içim
yanmaz." T.Buğra.
ög->öv-
Ölür-(KTADY36):
Öldürmek.
Öldürmek(-i) 1.Bir canlının hayatına son vermek:"Öldüreceği , laf
söyleteceği adamı diri diri fırına
kor, gözünün önünde yakardı." -Ö.Seyfettin. 2.Bitkinin solarak
kurumasına sebep olmak: Susuzluktan çiçekleri öldürdü. 3.Çok üzmek: "Ölüm bir eve girince sağ kalanları da biraz öldürüyor." - P.Safa. 4.Aşır yormak .5.Boşuna geçmek: Bütün bir günü
öldürdük. 6.Ölmesine yol açmak: Bütün bir günü öldürdük.
7.Sağlığını bozmak, rahatsızlık vermek: Bu ava bizi öldürüyor. 8.mec. Yok olmasına, ortadan kalkmasına, azalmasına yol açmak:
Savaş birtakım sanayi kollarını öldürdü. 9.mec. Etkisini ve gücünü
azaltmak: "Sırf kendi için okuyan, gezen, eğlenen bir aydın ,
kendini yaşarken öldürmüyor mu?" -H.Taner. 10.mec. Bazı
şeylerin diriliğini, tazeliğini veya sertliğini gidermek: Soğanı tuzla
eritip öldürmek.
ölür->öldür-
Öñĝre(BKAGY13):
Önce, önde; doğu, doğuya, doğuya.
Önceis. 1.Baştaki, geçmişteki bölüm, geçmiş zaman:" Demin
söyledikleri bana sadece daha önce olup
bitenleri düşündürdü." -T.Buğra. 2.zf. İlk olarak, başlangıçta,
sonra karşıtı: "Önde hep birlikte basın suçunu tarif edelim." -
B.Felek.
Purum(KTADY4):
(k.y.a.)Doğu Roma, Rum, Bizans.
Rumöz.is.Ar.rûm 1.Müslüman ülkelerde oturan Yunan asıllı kimse. 2.sf. Rumlara ilişkin, Rumlarla ilgili:Rum kilisesi. 3.tar. Doğu Roma
imparatorluğu sınırlar içinde yaşayan, Roma yurttaşı haklarına sahip olan halk. 4.esk. Anadolu.
purum>rum
Sarıġ(BKAKY11):
Sarı.
Sarıis. 1.Yeşil ile turuncu arasında bir renk, limon kabuğu
rengi.2.sf. Bu renkte olan.3.sf. Soluk, solgun. sarıġ<sarı
Sı-(KTADY36):
Kırmak, sındırmak, bozmak, yenmek, galebe çalmak, zapetmek.
Sındırmak:(-i)hlk. 1.Kırmak, parçalamak.
2.Yenerek bozmak, mağlup etmek. 3.Sindirmek. sı->sındır-
Sub(KTADY11):Su,
nehir.
Su(I)is. 1.Hidrojenle oksijenden oluşan, oda sıcaklığında sıvı
durumunda bulunan, renksiz, kokusuz, tatsız madde, ab: "Dere
suyu tekmil çamur. Halk kuyu suyu içmek mecburiyetinde…" -