• Sonuç bulunamadı

F.Abasıyanık 6.Kez:Meyveleri iki su yıka 7.Demir araçları ateşte kızdırdıktan sonra, suya daldırarak sağlanılan sertlik: Bu

Bundan sonraki bölümlerde son sütun, sözcüğün taranan sözlüğe göre değil Türkçe sözcüğe göre uğramış olduğu ses değişikliğini göstermektedir Ses olayı konusunda Türkçe

S. F.Abasıyanık 6.Kez:Meyveleri iki su yıka 7.Demir araçları ateşte kızdırdıktan sonra, suya daldırarak sağlanılan sertlik: Bu

bıçağın suyunu iyi vermişler.

sub>su

Süñĝüş(KTADY15):

Savaşta hücum ve süngü dürtme, mızrak drütme, harp, harp,

savaş.

Süngülemek(-i) 1.Süngü batırmak: "Üç yerinden süngüleyip yere

serdikleri delikanlının başını

taşla ezmediler mi?" -Y.K.Karaosmanoğlu. 2.Süngü ile ateşi

karıştırıp külün ızgaradan aşağı dökülmesini sağlamak.

süñĝüş>süngülemek Süñĝüş-(KTADY15): Süngüleşmek, mızraklaşmak, çarpmak;savaşmak, harp etmek.

Süngüleşmek(nsz,-le) Birbirine süngü ile saldırmak. süñĝüş->süngüleş-

Taġ(KTADY12):Dağ.

Dağ(I)is. Yer kabuğunun çıkıntılı, yüksek, eğimli yamaçlarıyla

çevresine hâkim ve oldukça geniş bir alana yayaılan bölümleri .

taġ>dağ

Tam(KTAGDY1):

Dam.

Dam(I)is. 1.Yapıları dış etkilerden korumak amacıyla üzerlerine

yapılan çoğu kiremit kaplı bölüm:

"Pencerenin önüne geçmiş dalgın ve hiddetli nazarlarıyla karşıki damları seyrediyordu." -E.E.Talu. 2.Üzeri toparak kaplı ev, küçük

ev, köy evi:"Hekim kendisine üç ay, tam üç ay damdan dışarı

çıkmaya izin vermemişti." -N.Nâzım. 3.argo Tutukevi.

4.hlk. Ahır:"At damında çocuğa çok iyi bir yer yapmıştı." -

H.E.Adıvar.

tam>dam

Tañĝ(TABTKY11):

Tan, şafak, sabah vakti.

Taş(KTAGY12):Dış.

Dış:is. 1.Herhangi bir cisim veya alanın sınırları içinde bulunmayan

yer, hariç, içkarşıtı:"Hafta sonunda şehrin dışına çıkıyoruz. Şehrin

artık dışındayız. Bostanlar, bağlar, sürülmüş tarlalar." -A.Haşim.

2.Bir konunun kapsamına girmeyen şey. 3.Görülen, içte

bulunmayan yüzey: Bardağın dışı kirli. 4.Bir kimsenin görünüşü, durum ve davranışları. 5.Bireyin ötesinde bir varlığa olan: Dış

dünya. 6.sf. Somut kavramlarda iki veya ikiden çok şeyde merkeze

daha uzak olan: Dış kapı. Dış duvar. 7.sf. Yabancı ülkelerle ilgili:

Dış siyaset. Dış ilişkiler . 8.sin.ve TV Açık havada geçen sahneleri

içine alan çekim. 9.sp. Bazı top oyunlarında karşı takım

oyuncularının vuruşuyla topun kalenin bulunduğu taraftan dışarı çıkması, aut.

taş>dış

Teg-(KTAGY3):

Değmek, erişmek, yetişmek, ulaşmak, temas etmek, hücum etmek, çarpışmak.

Değmek,-er(I):1.Aralık kalmayıncaya kadar

birbirine yaklaşmak, dokunmak, temas etmek: Kapıdan bir an

birbirimize değerek girdik. Y.Z.Ortaç

2.Ulaşmak, erişmek:Mektup elime değmedi. Yaşı on beşine

değince… 3.İstenilen yere düşmek, rast gelmek, isabet etmek: Kurşun hedefe değdi.

teg->değ

Tegür-(KTADY33):

Değdirmek.

Değdirmek:(-i,-e) Değmesini sağlamak, değmesine yol

açmak. tegür->değdir-

Telin-(KTADY22):

Delinmek.

Delinmek(nsz) 1.Delme işi yapılmak: Kızın kulağı delindi. 2.Bir

şeyde delik oluşmak: Midesi delindi. 3.mec. Çiğnenmek, uyulmamak, aykırı davranılmak: Yöneticinin koyduğu yasaklar

delindi.

telin-delin-

Temir(KTADY2):

Demir Kapı

temir:Demir

Demiris.kim. 1.Atom numarası 26,atom ağırlığı 55,847,yoğunluğu

7,8 olan, 1510 ˚C'de eriyen,mavimtrak esmer renkte, özellikle çelik, döküm ve ulaşımlar durumunda sanayide kullanılmaya en elverişli element(simgesi Fe.) 2.sf. Bu elementten yapılmış:" Hemşiresiyle

rıhtımın kenarındaki demir kanepeye oturdular." P.Safa. 3.Bazı

nesnelerin demirden yapılmış parçası: Ocak demiri. Kapı demiri.

Pencere demiri. 4.Ayakkabı topuğuna veya ayakkabı burnuna

aşınmayı önlemek için çakılan, özel olarak yapılmış madenden parça. 5.sf.mec. Güçlü, kuvvetli, sert:"O kadar çabuk uyanmıştı ki

kalbinin demir bir elle sıkıldığını duydu." S.F.Abasıyanık.

6.den. Çapa.

temir>demir

Teñĝri(KTAGY1):

Gök; Tanrı; ilah, ilahe, gök tanrısı.

Tanrı:Çok tanrıcılıkta var olduğuna inanılan insanüstü varlıklardan

her biri, ilah. teñĝri>tanrı

Tıñĝla-(KTAGY2):

Dinlemek.

Dinle-:1.İşitmek için kulak vermek:"Konağın hesabını sen

Ti-(KTADY9):

Demek, söylemek.

Demek:1.Söylemek, söz söylemek: "Eskilerin dediği gibi beşer,

şaşar." -B.Felek. 2.(-e) Ad vermek:Muşumulaya döngel de derler." 3.Bir dilde karşılığı olmak: Kamer "ay"demektir.

4.Herhangi bir ses çıkarmak: Küt dedi, düştü. 5.(-e) Herhangi bir

kanıya, yargıya varmak: Bu işe herkes ne der? 6.Düşünmek.

7.Oranlamak: Güzellik desen onda, zenginlik desen onda. 8.Ummak: Bundan sonra gelir mi dersin? 9.Erişmek: Saat yedi

dedi mi uyanırım. 10.Bir işe kalkışmak, yeltenmek: Kımıldanayım deme, kurşunu yersin. Ağzını açayım deme, çok fena olursun.

ti->de-

Tik-(KTADY16):

Dikmek .

Dikmek,-er(I)(-i,-e) 1.Bir cismi dik olarak durdurmak:Bir yere

direk dikmek. 2.Yetişrimek için bir bitkiyi toprağa yerleştirmek: "Boş toprağa bir koru dikseniz otuz yılda gölge verir." -F.R.Atay.

3.(-i) Bardak, kadeh, testi vb.kapların içindekini bir çırpıda, bir

solukta içmek: "Doldurmasıyla kadehini dikmesi, gözünü

kırpmadan tek yudumda devirmesi bir oluyor." -A.İlhan.

4.Beklemek için birini bir şeyin başına getimek. 5.Top, taş vb.ni

dikine havaya atmak. 6.Yapı kurmak, inşa etmek. 7.sp. Top vb.ni oyun alanına belirli bir yere koymak: Oyuncu topu penaltı

noktasına dikti.

tik->dik-

Tile-(TABTDY6):

Dilemek, istemek.

Dilemek(-i) 1.Birinden bir şeyin yapılmasını istemek, rica etmek,

arzu etmek: "Yalnız bu hususta beni

bağışlamanızı dilerim." -M.Ş.Esendal. 2.Biri için bir dilekte

bulunmak:" Karadakiler her lisandan hayırlı yolculuklar

dilediler." - R.H.Karay. 3.mec. Kendi düşünce, görüş ve isteğini

yapmak.

tile->dile-

Tir-(KTADY12):

Dermek, toplamak.

Dermek,-er(i)hlk. Bir araya getirmek, derlemek, toplamak,

devşirmek: "Bir çiçek dermeden sevgi bağından/ Huduttan hududa

atılmışım ben." F.N.Çamlıbel.

tir->der-

Tirig(KTAGDY1):

Diri, canlı, hayatta, yaşayan, hayati.

Dirisf. 1.Yaşamakta olan, yaşayan, canlı, ölü karşıtı: "Senin ölün

değil, bana dirin lazım." -Ö.Seyfettin. 2.

Güçlü, zinde: Diri bir adam. 3.Solmamış, pörsümemiş: Diri çiçek.

Diri yaprak. 4.Gereği kadar pişmemiş.

tirig>diri

Tiril-(KTADY12):

Toplanmak, derlenmek, derilmek.

Derilmek:(nsz) Derme işine konu olmak. tiril->deril-

Tiyin(KTADY19):

Diye, diyerek, diyip.

Diyezf. 1.Herhangi bir yargıya vararak. 2.Niteleyerek.

3.Sanarak, diyerek. tiyin>diye

Tiz(KTADY2):Diz.

Dizis.anat. 1.Kaval, baldır ve uyluk kemiğinin birleştiği yer:"

Köşeye yaslanmış, biz dizini altına almış, öteki dizini dikmiş,kolunu da uzatmış,anlatıyordu." M.Ş.Esendal

2.Oturulduğunda uyluğun üst yanı.

tiz>diz

Tod-(KTAGY8):

Doymak.

Doymak,-ar(nsz) 1.İsteği kalmayıncaya kadar yemek, açlığı

kalmamak: "Ben biraz zeytin, biraz patates, biraz da yemişle

doyarım." B.Felek. 2.(-e) Bir gereksinimi yeteri kadar karşılamak: Toprak suya doydu. 3.mec. Yeter bulmak, kanmak, tatmin olmak: Dünyanın parasını kazandı, hâlâ doymadı.

Toġ-(KTADY35):

Doğmak, aşmak, geçmek, çıkmak.

Doğmak,-ar(nsz) 1.Dünyaya gelmek. 2.Güneş, ay, yıldız ufuktan

yükselerek görünmek: "Bir sabah güneş doğarken kafile yola çıktı.

" -R.N.Güntekin. 3.(-e) Düşünce, hayal vb.zihinde birdenbire

oluşmak. 4.mec. Ortaya çıkmak, sonucu olmak:" Nezaket denen

şey, kadının hanımlaşması ile beraber doğdu." -F.R.Atay.

toġ>doğ-

Toġsıķ(KTAGY2):

Doğuş, doğma, doğu.

Doğu:is. 1.Güneşin doğduğu ana yön, gün doğusu, şark, maşrık, batı karşıtı. 2.Bulunulan yere göre güneşin doğduğu yönde kalan

bölge.

toġsıķ>doğu

Toķ(TABTGY1):

Tok.

Toksf. 1.Açlığını gidermiş,doymuş,aç karşıtı:"Tok açın hâlinden

anlamaz."- Atasözü.2.Sık ve kalın

dokunmuş(kumaş).3.Kalın ve gür (ses):"Biraz tok,biraz derinden

gelen sesle…" -Y.Z.Ortaç.4.mec. Sevgi,sevecenlik,başarı,para ,mal

vb.şeyleri elde etmiş ve bunlara kavuşmuş olan.

toķ>tok Toķı-(KTAKY6): Vurmak, dövmek, çarpmak, dokumak, sokmak,batırmak, tokmaklamak, yontmak.

Dokumak(-i) 1.Tezgâhta ipliği, çözgü ve atkı durumunda

kullanarak kumaş yapmak: "Bir tezgâhta

tülbent dokuyan narin bir kıza âşık oldum." S.F. Abasıyanık.

2.mec. En ince noktalarına kadar özen göstererek, emek vererek

ortaya çıkarmak. 3.hlk. Ağacın yemişlerini sırıkla vurarak indirmek.

toķı->doku-

Toķuz(KTAGY2):

Dokuz. Dokuz:is. 1.Sekizden sonra gelen sayının adı. tokuz>dokuz

Ton(KTADY26):

Elbise.

Don(I)is.hlk. 1.Giysi. 2.Vücüdün belden aşağısına giyilen

uzun veya kısa iç giysisi, külot. ton>don

Toruġ(KTADY33):

Doru, at rengi, doru renk.

Dorusf. 1.Gövdesi kızıl, ayakları ve yelesi koyu renkli olan

(at).2.Bu renkte olan(at donu). toruġ>doru

Töküt-(TAİTDY2):

Döktürmek, akıtmak.

Döktürmek(-e,-i) 1.Dökme işini yaptırmak. 2.(nsz)tkz. Kolaylıkla

ve güzel söylemek, yazmak veya oynamak: "Walter Scott da bir tek

çizik olmadan dört yüz, beş yüz sayfa döktürürmüş." -S.Birsel.

töküt->döktür-

Töpü(KTADY11):

Tepe.

Tepe:is. 1.Bir şeyin en üstteki bölümü: "Pencere önünde dimdik

durmuş, kocaman ağaçların tepesine bakıyordunuz." -