• Sonuç bulunamadı

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun 4/6/2015 tarihli ve 2014/12151 başvuru numaralı kararı.

Kararın Özü:

Basın özgürlüğünü kapsayan ifade özgürlüğü, gazete, dergi, kitap gibi araçlar ile düşünce ve kanaatleri açıklama, yorumlama, bilgi, ha-ber ve eleştirilerin yayın ve dağıtım haklarını kapsar. İfade özgürlüğü

düşüncenin iletilmesini ve dolaşımını gerçekleştirerek bireyin ve toplu-mun bilgilenmesini sağlar. Çoğunluğa muhalif olanlar da dâhil olmak üzere düşüncelerin her türlü araçla açıklanması, açıklanan düşünceye paydaş sağlanması, düşünceyi gerçekleştirme ve gerçekleştirme konu-sunda başkalarını ikna etme çabaları çoğulcu demokratik düzenin ge-reklerindendir. Bu itibarla düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü ile basın özgürlüğü demokrasinin işleyişi için yaşamsal önemdedir.

Toplumsal ve siyasal çoğulculuğu sağlamak, her türlü düşünce-nin barışçıl bir şekilde ve serbestçe ifadesine bağlıdır. Aynı şekilde birey özgün kişiliğini düşüncelerini serbestçe ifade edebildiği ve tartışabildiği bir ortamda gerçekleştirebilir. İfade özgürlüğü, kendimizi ve başkala-rını tanımlamada, anlamada ve algılamada, bu çerçevede başkalarıyla ilişkilerimizi belirlemede ihtiyaç duyduğumuz bir değerdir.

Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinin birinci fıkraları, ifade özgür-lüğüne içerik bakımından bir sınırlama getirmemiştir. Başka bir de-yişle hem gerçek hem de tüzel kişiler için geçerli olan ifade özgürlüğü siyasi, sanatsal, akademik veya ticari düşünce ve kanaat açıklamaları gibi her türlü ifadeyi kapsamına almaktadır. Açıklanan ve yayılan bir düşüncenin, içeriğinden hareketle kişiler ve toplum açısından “değer-li-değersiz” veya “yararlı-yararsız” biçiminde ayrıştırılması sübjektif unsurlar ihtiva eder. Bu değerlendirmelerden hareketle ifade özgürlü-ğünün alanının belirlenmeye çalışılması bu özgürlüğün keyfi biçimde sınırlandırılması sonucunu doğurabilecektir. İfade özgürlüğü, başkala-rı açısından “değersiz” veya “yararsız” görülen düşüncelerin açıklan-ması ve yayılaçıklan-ması özgürlüğünü de içermektedir.

Devletin, bireylerin maddi ve manevi varlığının korunması ile ilgili pozitif yükümlülükleri çerçevesinde şeref ve itibarın korunması hakkı ile diğer tarafın Anayasa’da güvence altına alınmış olan ifade özgürlüğünden yararlanma hakkı arasında adil bir denge kurması ge-rekir. Mevcut olaydaki gibi başvurularda başvurunun sonucu, pren-sip olarak, başvurunun ihtilaflı makale ve sözlerin sahibi tarafından Anayasa’nın 26. maddesine dayanılarak yapılmış olması ile bu makale-ye veya sözlere konu olan kişi tarafından Anayasa’nın 17. maddesinin birinci fıkrasına dayanılarak yapılmış olmasına göre değişmez. Aksi halde Anayasa’nın anılan maddelerinde korunan hakların dengelenme-sinde, benzer olaylarda çelişkili sonuçlar ortaya çıkabilir. Yargı mer-cilerinin bu iki maddede düzenlenen haklar arasında Anayasa’nın 13.

maddesinde ve bu maddenin uygulanmasına ilişkin Anayasa

Mahke-mesi içtihadında ortaya konulan kriterlere uygun bir denge kurmaları gerekir.

Basının bir demokraside bilgi ve fikir iletme yükümlülüğü olan kamusal gözetleyici fonksiyonuyla birlikte değerlendirildiğinde, başvu-rucunun bir gazeteci olarak politikacılara veya hükümet politikalarına yönelttiği eleştiriler sırasında söylediği sözlerden dolayı cezai yaptırıma tabi tutulmasının ölçülü olduğundan söz edilebilmesi için, ifade özgür-lüğüne yapılan müdahalenin gerekçelerinin inandırıcı, başka bir deyiş-le ilgili ve yeterli olmaları gerekir.

İfade özgürlüğü büyük ölçüde eleştiri özgürlüğünün güvence al-tına alınmasını hedeflemektedir. Bu nedenle, düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olması doğal karşılan-malıdır. Öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistemlerin temel ilkesi” olduğu göz önüne alındığında diğer ifade tür-lerine nazaran, siyasi ifade özgürlüğüne ayrıca önem vermek gerekmek-tedir.

Siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açar; bu nedenle de daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır

Kararın Özeti:

1. Başvurucu, ülke genelinde günlük yayınlanan Cumhuriyet Gazetesi yazarıdır. Başvurucu, Gazetenin 4/7/2013 tarihli nüshasında İstanbul’da baş-layıp yurt geneline yayılan merdiven boyama eylemlerini konu alan “Boyalı Merdivenler” başlıklı bir yazı kaleme almıştır.

Söz konusu makalede esprili bir tarzda ve dolaylı bazı ifadelerle merdi-ven boyama eylemine destek verilmekte, bu eyleme karşı çıkanlar ise eleştiril-mektedir. Başvurucuya göre Türkiye’deki mücadele, renkleri sevenler ile sev-meyenlerin mücadelesidir. Başvurucu, merdiven boyamaya karşı olmak ile milletvekillerinin Mecliste asabileşmeleri ve kavga etmeleri arasında bir ilişki kurmakta ve bazı renklerin milletvekillerini asabileştirdiği yönünde basında çıkan iddialara gönderme yapmaktadır. Başvurucu ayrıca “bütün yaşananlara”

rağmen iktidar partisinin “oylarının yüzde 44” olmasını da eleştirmekte,

ikti-dar partisine oy verenleri “renk körü” olmakla suçlamaktadır. Bununla birlikte başvurucu yazısında iktidar partisi milletvekilleri hakkında “Kırmızıyı görün-ce saldırıyor”, “Möölletvekili” şeklinde sözleri kullanmıştır.

Söz konusu yazı nedeniyle başvurucu hakkında kurul halinde çalışan kamu görevlilerine hakaret suçunu işlediği iddiasıyla İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca kamu davası açılmıştır. İstanbul 2. Asliye Ceza Mahkemesi 29/4/2014 tarihli kararla, başvurucunun basın yoluyla hakaret suçundan bir yıl iki ay on yedi gün karşılığı adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve hük-mün açıklanmasının geri bırakılmasına karar vermiştir.

2. Köşe yazarı olan başvurucu, yazdığı yazı nedeniyle cezalandırılması-nın ifade ve basın özgürlüğünü ihlal ettiğini ileri sürmüştür.

3. Anayasa Mahkemesi, somut olayda başvurucunun ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin “başkalarının şöhret veya haklarının korunması”na yönelik önlemlerin bir parçası olduğunu tespit etmiştir. Mahkeme kendi görevinin demokratik bir toplumda, başvurucunun ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret veya haklarının korunması arasında makul bir dengenin gözetilip gö-zetilmediğini değerlendirmek olduğunu hatırlatmıştır.

Başvuruya konu köşe yazısının yayınlanmasından önce 2013 yılı Haziran ayında kamuoyunda “Gezi olayları” olarak bilinen toplumsal olaylar meyda-na gelmiş, ardından çevre bilincini artırmak iddiasıyla Türkiye’nin değişik yerlerinde merdiven boyama eylemleri başlamıştır. Olayların geçtiği tarihte

“gökkuşağı eylemi” olarak da ifade edilen merdiven boyama eylemine bazı be-lediyeler müsaade etmemiş ve farklı renklere boyanan merdivenleri eski ha-line getirmişlerdir.

Mahkemeye göre, başvuruya konu yazı, olayların meydana geldiği tarih-te basın ve yayın organlarında ve siyaset alanında devam eden tartışmaların bir parçası olarak kaleme alınmıştır. Başvurucu, mahkûmiyetine neden olan sözleri ile “Gezi olayları” olarak bilinen ve kamuoyu gündemini uzun süre meşgul etmiş olaylardan sonra bazı şahısların kendilerince çevre sorunlarına dikkat çekmek için başlattığı şehir merdivenlerini boyama etkinliğine karşı bazı belediye yetkilileri ile bazı siyasilerin gösterdikleri tepkiyi esprili bir tarz-da eleştirmektedir. Daha önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul salo-nunun renklerinin ve özellikle koltukların kırmızı renginin milletvekillerinin ruh durumunu bozduğu yönünde basında çıkan haberlere gönderme yapan başvurucu, rengârenk bir çevrenin siyasiler tarafından hoş karşılanmamasını eleştirmektedir.

Anayasa Mahkemesi, ifade özgürlüğünün büyük ölçüde eleştiri özgür-lüğünü güvence altına aldığını ve bu nedenle de düşüncelerin açıklanması ve yayılması sırasında kullanılan ifadelerin sert olmasının doğal karşılanması gerektiğini, öte yandan siyasi tartışma özgürlüğünün “tüm demokratik sistem-lerin temel ilkesi” olduğunu vurgulamıştır.

Kararda, kamu otoritelerinin kullandıkları kamu gücünden dolayı ken-dilerine yöneltilmiş en ağır eleştirileri bile hoşgörü ile karşılamak zorunda oldukları belirtilmiştir. Mahkemeye göre, sağlıklı bir demokrasi, kamu oto-ritelerinin yalnızca yasama organı veya yargı organları tarafından denetlen-mesini değil aynı zamanda sivil toplum örgütleri, medya ve basın veya siyasi partiler gibi siyasal alanda yer alan diğer aktörlerce de denetlenmesini ge-rektirmektedir. Aynı şekilde siyasetçilere yönelik eleştirilerin kabuledilebilir sınırları, diğer kişilere yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir siyasetçi diğer kişilerden farklı olarak, her sözünü ve eylemini bilerek halkın ve aynı zamanda diğer siyasetçilerin denetimine açar; bu nedenle de eleştirilere daha geniş hoşgörü göstermek zorundadır. Bu sebeplerle, zorlayıcı nedenler olma-dıkça siyasi ifadeye kısıtlama getirilmemesi gerekmektedir.

Mahkemeye göre, kurulan hükmün açıklanması geri bırakılarak başvu-rucu hakkında denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilirmişse de bir yazar olan başvurucunun bu süre içerisinde cezasının infaz edilmesi riski her zaman bulunmaktadır. Yaptırıma maruz kalma endişesinin kişiler üzerinde kesintiye uğratıcı bir etkisi vardır ve sonunda kişi denetim süresini yeni bir mahkûmiyet almadan geçirse bile kişinin bu etki altında ileride dü-şünce açıklamalarından veya basın faaliyetlerini yapmaktan imtina etme riski bulunmaktadır.

4. Sonuç olarak, “başkalarının şöhret ve haklarının korunması” amacıyla baş-vurucunun ifade ve basın özgürlüklerine yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninde gerekli olmadığını belirten Mahkeme, Anayasa’nın 26. ve 28. maddelerinde güvence altına alınan ifade ve basın özgürlüğünün İHLAL EDİLDİĞİNE, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere kararın bir örneğinin ilgili mahkemesine gönderilmesine ve tazminat ödenmesine karar vermiştir.

1. Sinem Hun Başvurusu