• Sonuç bulunamadı

1.6. Tanımlar

2.1.6. Cinsel İstismarın Nedenlerine İlişkin Deneysel Açıklamalar

Cinsel istismarın nedenlerinin incelenmesine ilişkin deneysel açıklamalarda ise; yapılan araştırmalar doğrultusunda tespit edilen istismarcı ile ilgili bulgular (istismarcının cinsiyeti, kişiliği, cinsel uyarılması, biyolojik faktörler, içtepi denetimi yetersizliği, empatiden yoksunluk), istismar kurbanına ilişkin bulgular (kurbanın yaşı, cinsiyeti, sosyal sınıf, etnik yapı, sosyal yalıtılmışlık, aile yapısı ve ebeveynin niteliği) ve sosyo-kültürel bulgular (eşcinsellik, sosyal statü, savaşlar) incelenmektedir.

İstismacılar ile ilgili bulgular:

Çocuk cinsel istismarında tacizcilerin veya istismarcıların genelde erkek olduğu bilinmektedir (Topçu, 2009b). Alikaşifoğlu ve diğ.(2006) İstanbul’da 9-11 sınıf öğrencilerinden oluşan 1871 kız öğrenciye ulaşarak yaptıkları araştırmada istismarcıların %93 erkektir. Soylu ve diğ. (2012) yaptıkları çalışmada istismarcıların

%97.9’unun erkek olduğunu bulmuşlardır. Choi, Choo, Choi ve Woo (2015) Güney Kore’de 13 yaş altında olan ve cinsel olarak istismar edildikleri bildirilen 92 çocukla yaptıkları araştırmada istismarcıların %93.5’inin (n=86) erkek olduğunu bildirmişlerdir.

Araştırmada istismarın %6.9’unun mağdurların babaları %17.2’sinin ise yakın akrabaları tarafından gerçekleştirildiği saptanmıştır. Yabancılar ya da tanınmayan kişilerin istismarcı olma oranı ise % 35.6 olarak bildirilmiştir. Aktepe (2009) istismarcıların genellikle erkek olduğunu bunula beraber % 5-15 oranları arasında kadın istismarcıya rastlandığını belirtmektedir. Kadınların istismarının ise genellikle erkek çocuklara yöneldiğini ifade etmiştir.

Erdoğan vd. (2011) cinsel istismarcıların çoğunun mağdur olan çocuk ve ergenin aile üyelerinden, akraba veya tanıdık kimselerden oluştuğu saptamıştır. Soylu ve diğ. (2012) cinsel istismarcıların %73.6’sının mağdurun tanıdığı birisi olduğu,

%14.5’inin ise aile içinden biri olduğu tespit edilmiştir. Türkmen, Sevinç, Kırlı, Erkul ve Kandemir (2017) araştırmalarında istismarcıların tamamı erkek olduğunu bildirirken bunlardan %54.1’i tanıdık, %14.1’i ise akrabalardan birisi olarak saptamışlardır.

Urazel, Fidan, Gündüz, Şenlikli ve Asfuroğlu (2017) 2012-2014 yılları arasındaki 4-17 yaş aralığında olan 135 istismar mağduru ile yaptıkları çalışmada istismarcıların çoğunlukla çocuğun tanıdığı birisi (%71.9) olduğu ve tek kişi (% 87.4) olduğunu bildirmişlerdir. Bilginer, Hesapçıoğlu ve Kandil (2013) yaptıkları araştırmada enset vakalarını % 14.4, akrabalar % 11.5, tanıdığı kişiler (erkek arkadaşlar, komşu) % 42.3, eğitimciler % 13.5 olarak belirlemişlerdir. Araştrımda en çok karşılaşılan cinsel eylem tipinin kızlarda doğrudan ya da kıyafet üstünden okşama olarak belirlenirken erkeklerde ise anal-genital temas olarak belirlenmiştir.

İstismarcının kişiliği ile ilgili olarak bu kişilerin psikoseksüel gelişimi tutuk ve duygusal açıdan olgunlaşmamış, yetersiz kişilikler oldukları düşünülmektedir. Bu kişilerde düşük kendilik değeri ve sosyal ilişkilerin sınırlı olduğu bildirilmektedir.

İstismarcıların bir bireye göre cinsel uyarılma ve biyolojik anlamda farklılıkları olduğu ve bu kişilerde içtepi denetiminin yeterince gelişmediği ifade edilmektedir (Topçu, 2009b). Aktepe (2009) istismarcıların aile içinde ve sosyal iletişimi sınırlı (içe kapanık kişilik), eşi ya da ailesiyle sıcak ilişki kuramayan (psikopatik kişilik), psikoseksüel ve sosyal açıdan cinsel olgunluğa ulaşmamış, kendi çocukları ile birlikte başka çocukları da istismar eden (pedofilik kişilik) özellikleri taşıdığını ifade etmektedir. Ayrıca istismarcıların birçoğu çocukluklarında ya cinsel istismara uğradıkları ya da ev içerisinde şiddet olgusu varlığını ifade etmektedir.

Özbay (2015) projektif testler kullanarak yaptığı araştırmada narsisistik hasar, cinsel kimlik yapılanması, nesne kaybı endişesi ve dürtüsellik düzeyleri bakımından tecavüzcülerin pedofillerden daha iyi bir işleyişe sahip olduğunu bildirmektedir. Bu

durum cinsel istismar suçlularının kendi aralarında bile farklı özellikler taşıyabildiklerini göstermektedir.

Kayatepe (2014) cinsel istismar (n=145) ve uyuşturucu kullanma (n=200) suçu nedeniyle cezaevinde hükümlü bulunan 345 mahkûm ile yaptığı çalışmada; cinsel istismar suçlularının sosyal destek arama puanlarının uyuşturucu kullanma suçlularından daha yüksek olduğunu bulmuştur. Araştırmacı cinsel istismar hükümlülerinin suçlarından ötürü kendilerinin toplum ve çevreleri tarafından olumsuz bir gözle yargılandıklarının farkında olduklarını ve cezaevinde kaldıkları süre içerisinde herkesle uyumlu olarak, bu duygularıyla baş edebildikleri düşünüldüğünü bildirmiştir.

İstismar kurbanına ait bulgular:

Çocukların her yaşta cinsel istismara maruz kaldıkları belirtilmektedir. Buna göre 0-3 yaş arasındaki çocukların % 10, 4-7 yaş arasındaki çocukların %28, 8-11 yaş arasındaki çocukların % 26 ve 12 üstü çocukların % 36 oranında cinsel istismara uğradıkları bildirilmektedir (Putnam, 2003). Türkmen, Sevinç, Kırlı, Erkul ve Kandemir (2017) cinsel istismara uğrayan 85 kız çocuğuyla yaptıkları araştırmada mağdurların % 42,5’inin 13-15 yaş aralığında olduğunu bildirmektedir.

Yaş dışında istismar kurbanları ile ilgili olarak ele alınabilecek başka bir faktör de cinsiyettir. Dünya Sağlık Örgütü’nün verilerine göre tüm dünyada her 5 kadından ve her 13 erkekten birisinin çocukluklarında cinsel istismara maruz kaldıkları belirtilmektedir (Dünya Sağlık Örgütü, 2014). Erdoğan vd. (2011) en sık kız çocukları istismara maruz kaldığını, artan yaşla birlikte istismara uğrayan kızların oranı arttığını rapor etmişlerdir. Barth ve diğerleri (2012) 2002-2009 yılları arasında cinsel istismarın yaygınlığı ile ilgili yapılan araştırmaları inceledikleri derleme makalelerinde cinsel istismarın yaygınlığını kızlar için % 15 erkeler için ise % 8 oranını bildirmişlerdir.

Ayrıca zorla cinsel ilişkiye girme oranı kızlar için %9 erkekler için %3, öpüşme ve okşama/dokunma için kızlarda %13 erkelerde % 6 olarak saptanmıştır. Choi ve diğerleri (2015) yaptıkları araştırmada istismar mağduru kızların oranını % 77,2 erkeklerin ise % 22,8 olarak bildirmişlerdir.

Urazel ve diğerleri (2017) cinsel istismar mağduru 135 birey ile yaptıkları çalışmada istismar mağdurlarının %79,3’ünün kız olduğunu bildirmişlerdir. Yazarlar cinsel istismar olayının %41,5’inin fiziksel temas (dokunma/öpme) % 51,1’inin ise vajinal ve/veya anal penetrasyon şeklinde gerçekleştiğini ve eylem için çocuğun zorlandığını (%61,5) ifade etmişlerdir. Araştırma sonuçlarına göre istismarcıların sadece %28,1’inin yabancı kişiler olduğu saptanmıştır. Türkmen ve diğerleri (2017)

çalışmalarında mağdurların %25,9’nun birden çok istismarcı tarafından istismara uğradığını saptamışlardır.

Çocuk cinsel istismarının nedenleri hakkında daha geniş bir görüş açısı kazanmak için bu konuda yapılmış araştırmalardaki bazı sosyal yaşam ile ilgilli bilgilerin de incelenmesi faydalı olacaktır. Cinsel istismara ilişkin sosyo-kültürel bulgular ise şu şekildedir:

Topçu (2009b) ilkel toplumların sosyal yapısı ve eşcinsel uygulamalar arasında bir ilişki olduğu ve bunun sonucunda erkek çocuklarla yetişkin erkekler arasında törenselleşmiş biçimde eşcinsel ilişkilerin yapıldığı bildirilmektedir. Erdoğan vd. (2011) yaptıkları araştırma sonuçlarına göre cinsel istismarcıların eğitim düzeyinin düşük olduğunu, evli olmama ve madde ve/veya alkol kullanım öyküsü oranının yüksek olduğunu bildirmektedirler. Choi ve diğerleri (2015) araştırmalarında cinsel istismarcıların % 25’inin mağdur ile beraber yaşadıkları, mağdurların %20,7’sinin ailelerinde ihmal bulgusuna rastlandığını bildirmektedirler. Ayrıca araştırmada istismarın nerede gerçekleştiği ve ilk önce kimler tarafında farkedildiği ile ilgili iki önemli sonuçtan bahsedilmiştir. İstismar olaylarının % 30,4’ü kurbanın evinde, % 23,9 istismarcının evinde ya da arabasında, % 32,6’sı halka açık yerlerde gerçekleştiği;

istismarın ilk önce anneler (%45,7) ve öğretmenler (%33,7) tarafından farkedildiği bildirilmektedir. Araştırmada istismarın bildirilme süreci ile ilgili olarak da olayların % 56,5’inin bir yıldan kısa sürede bildirildiği, % 41,3’ünün ise 1 yıldan daha uzun süre sonrasında bildirildiği saptanmıştır.

Urazel ve diğerleri (2017) cinsel istismarların %34’ünün aynı gün, %50,4’ünün ilk 3 ay içerisinde, %15,6’sının da 3 aydan daha uzun sürede adli makamlara yansıdığı bildirilmiştir. İstismar olaylarının %20,7’si açık alanda, %74,1’i kapalı mekânda,

%5,2’si araç içinde gerçekleşmiştir. Kapalı mekânlar içerisinde, istismar olayının en sık gerçekleştirildiği yer istismarcının evi olarak saptanmıştır.

Cinsel istismar için riskli durumların belirlenmesi de korunma için önemli bir adımdır (Aktepe, 2009). Cinsel istismar için belirtilen risk faktörleri şu şekilde sıralanabilir: 6 yaş civarında ve kız çocuğu olan, arkadaş çevresi olmayan, aile içinde ve okulda sorunlar yaşayan, izole olmuş veya fonksiyonsuz bir ailede yaşayan, kız ise biyolojik babalarından ayrı yaşamakta olan, ailesinde alkol ve uyuşturucu kullanımı olan, düşük sosyo-ekonomik sınıfta bulunan, annesi genç bir erkekle evli olan, annesi gece çalıştığından babası veya üvey babası tarafından bakımı üstlenilen, benlik algısı düşük olan, yetişkinlerle aynı odayı paylaşan, ebeveynlerinin geçmişinde cinsel taciz ve

istismar bulunan, düşük zeka ve eğitim düzeyine sahip olan, baba sevgisinden uzak olan, uzun müddet annesinden ayrı yaşayan, ebeveynlerinin geçmişinde intihar veya suç girişimi bulunan, cinsel eğitimi cezacı bir tutumla kazandırılan, anne ile yakınlık ilişkisi kuramayan çocuklar (Polat, 2007), çocuğun engelli ya da istenmeyen çocuk olması, tek ebeveynli olma, anne ya da babada fiziksel ya da ruhsal rahatsızlıklar, geniş aile, sosyal izolasyon, aile içi şiddet, toplumsal özellikler ve kültürel normlar (Turhan, 2006)

Çocuğun cinsel istismarına dair karşılaşılan risk faktörlerinden birisi de yaygın tutum ve inançlardır. Bu tutum ve inançlar cinsel istismarı gerçeğini maskeler ve yetişkinlerde ve çocuklarda sahte bir güven duygusu yaratır. Bu, çocukları daha büyük bir risk altına sokabilir. Bu inançlar Sanderson (2010) tarafından şu şekilde sıralanmıştır:

 Çocuk cinsel istismarı insanların sandığı kadar yaygın değildir

 Kız çocukların cinsel istismara uğrama riski erkek çocuklardan daha fazladır

 Çocuk cinsel istismarı sadece belli toplumlarda, kültürlerde ve sınıflarda görülür.

 Çocuk cinsel istismarı sadece işlevsel olmayan ailelerde görülür.

 Benim çocuğum cinsel istismar riski altında değildir.

 Çocuk cinsel istismarı yükselişe geçti.

 Çocuğu cinsel olarak taciz eden, yabancılardır.

 Çocuk cinsel istismarcıları canavardır.

 Çocuk cinsel istismarcıları kolayca tanınabilir.

 Çocuk cinsel istismarcıları, deli, kötü ya da iç karartıcı kişilerdir.

 Çocuk cinsel istismarcılarının tümü kendi çocukluğunda cinsel istismara uğramıştır.

 Sadece eşcinsel erkekler erkek çocukları istismar ederler.

 Kadınlar çocukları cinsel olarak istismar etmezler (çocuğun cinsel istismarının %5-15’inin kadınlar tarafından yapıldığı araştırmalar tarafından ortaya koymuştur.)

 Çocuklarımızı korumanın tek yolu, çocuk cinsel istismarcılarını afişe etmek ve utandırmaktır.

 Çocuk cinsel istismarı her zaman şiddet içerir.

 Çocuk cinsel istismarında çocuk asla haz almaz.

 Çocuk rıza gösteriyorsa cinsel istismar yoktur.

 Okul öncesi dönemdeki çocuklar, cinsel istismar riski altında değildir.

 Çocukların cinsel istismar dâhil birçok şey hakkında zengin hayal güçleri ve fantezileri vardır.

 Çocuklar cinsel istismar hakkında yalan söylerler.

 Çocuk cinsel istismarı çocuğa herhangi bir zarar ya da çok zarar vermez.

 Cinsel istismara uğrayan çocuklar bunun yanlış olduğunu bilirler ve istismarı anlatırlar.

 Anne babalar ve yetişkinler bir çocuğun cinsel istismara uğradığını anlayabilirler.

 Pedofiller tedavi edilmezler

 Erkekler her ne şekilde olurlarsa olsun cinsel ihtiyaçlarını karşılama hakkına sahiptirler.

 Çocukları korkutmamak için onlara cinsel istismardan bahsetmemeliyiz.

 Çocuklar medya ve moda endüstrisi tarafından cinselleştiriliyor; onları istismara açık kılan bu.

Bu tutum ve inançlar cinsel istismarın çoğu zaman toplum tarafından göz ardı edilmesine ve pek çok olayın ortaya çıkmasını engellemektedir. Bununla birlikte burada belirtilen risk faktörleri bu şartları taşıyan çocukların kesinlikle cinsel istismara uğrayacakları anlamına gelmemektedir. Bu nedenle risk faktörlerinin dikkatli değerlendirilmesi yerinde olacaktır.

2.1.7. Çocuk Cinsel İstismarın Etkileri

Wurtele (2009) çocuk cinsel istismarının kurbanı, aileleri, toplulukları ve toplumu olumsuz etkileyen geniş çaplı sosyal bir problem olduğunu ifade etmektedir.

Dolayısıyla cinsel istismarın etkilerinin de sadece kurbanla sınırlı kalmayacağı; hem kurbanın ve hem de istismarcının ailelerini, toplulukları ve toplumu etkileyen sonuçları olacağı söylenebilir.

Gabel ve diğerlerine (1988) göre cinsel istismar çocuğun yetişkinlerin dünyasına olan güvenini yok eder. Şiddetli güvensizlik duygularının yanında yoğun öfke ve suçluluk duyguları çocuğun omuzlarında yük olmaktadır. Çocuk artık güvende olduğunu ve korunduğunu hissetmez ve bu güvensizlik duyguları çaresizlik ve umutsuzluk gibi duyguların ortaya çıkmasına neden olabilir. Gökler (2002) kritik bir gelişim döneminde, cinsel istismar gibi genetik olmayan bir risk etmeniyle karşılaşmanın nörogelişimsel sorunların ortaya çıkmasına neden olabileceğini belirtmektedir. İstismara maruz kalan çocukların duyusal ve algısal deneyimleri, çoğu zaman, korku, tehdit, ketlenme ya da yoksunluk içerdiğinden, beyin yapılanması da bu deneyimlerin bir yansıması olacak ve bu çocuklarda, stres tepkisini ortaya çıkaran

uyarılma sistemi aşırı etkin duruma gelecektir. Ergenlik ve yetişkinlik dönemlerine doğru da uzayan ve devam eden beyindeki bu değişimin, duygusal, bilişsel ve davranışsal işlevler üzerinde olası olumsuz etkileri söz konusu olduğunu ifade etmektedir.

Wenar (1994) cinsel istismarın en çok gözlenen etkilerinin korkular, Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) (Posttraumatic Stress Disorder), davranış problemleri, cinselleştirilmiş davranışlar ve özgüven düşüklüğü olarak bildirirken; Amado, Arce ve Heraiz (2015) cinsel istismarın etkileri ile ilgili yaptıkları derleme çalışmasında cinsel istismar mağdurlarının normal bireylere göre anlamlı şekilde daha fazla kaygı bozukluğu, depresyon, fobi, sosyal fobi ve panik bozukluk yaşadıklarını bildirmektedirler. Ferrera (2002) cinsel istismara karşı gösterilen tepkileri karmaşık artetkiler (aftereffects), normal gelişimdeki engeller, benliğin inkârı ve yükselmiş hassasiyet şeklinde incelemektedir. Cinsel istismarın etkilerini ise azalmış kendilik değeri, ergenlerin şiddetli tepkileri ve duygusal tepkiler başlıkları altında incelenmiştir.

Cinsel istismarın genellikle bir çocuğun hayatında travmatik bir olay olduğu için istismara uğrayan çocukların %50’sinin travma sonrası stres bozukluğunun semptomlarının tamamını ya da bir kısmını göstermesi şaşırtıcı olmayacaktır (Deblinger ve diğ., 2006). Keskin ve Çam (2005) çocuğun cinsel istismarında, istismarla birlikte yaşanan travmatik cinsellik, ihanete uğramışlık hissi, güçsüzlük ve damgalanma gibi dört travmatik dinamik yer aldığını belirtmektedirler. Bahar ve diğ. (2009) bu dinamiklerin travmatik olayın etkilerini ağırlaştırdığını ve çocuğun dünyaya bilişsel ve duygusal uyumuna zarar verdiğini ifade etmektedirler. Bu durumun yetişkinlik döneminde gelişimsel bozukluklar, uyku bozuklukları, yeme bozuklukları, alkol veya ilaç bağımlılığı, depresyon, anksiyete, panik bozukluğu, suç isleme ve şiddet davranışında artış, kendine zarar verme ve intihara eğilim, kendi çocuklarına da aynı yöntemleri kullanma eğilimi gibi sonuçlarının olabileceğini ifade etmektedirler.

Ekinci, Topçuoğlu, Çelik ve Bez (2010) bir ilkokul öğretmeninin öğrencilerine cinsel istismarda bulunması sonucunda çocukların yaşadığı ruhsal belirtileri inceledikleri araştırmada öğrencilerin % 42’sinde travma sonrası stres bozukluğu olduğunu belirlemişlerdir. Yüce ve diğ. (2015) yaşları 1 ile 18 arasında değişen cinsel istismar mağduru 590 (507 kız, 83 erkek) çocuk ve ergen ile yaptıkları araştırmada istismar mağduru bireylerin % 75,2’sinde psikiyatrik bulgular (% 45,9 depresyon, % 31,7 TSSB) olduğunu belirtmektedirler. Türkmen ve diğ. (2017) yaptıkları çalışmada cinsel istismarı mağdurlarının %83,5’inin istismar sonrası en az bir ruhsal bozukluk

tanısı aldığı belirtmişlerdir. Bunlar; %37,6’sı ağır stres bozukluğu, %27,1’i depresyon,

%22,4’ü davranış bozukluğu, %12,9’u Travma Sonrası Stres Bozukluğu (TSSB) olarak sıralanmıştır.

Görüldüğü gibi cinsel istismarın etkileri çok çeşitli şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada Sanderson’ın (2010) çocuk cinsel istismarının 6 göstergesi şeklindeki sınıflandırması cinsel istismarın etkilerinin tartışılması konusunda kolaylık sağlayacaktır. Bu göstergeler şu şekildedir; duygusal etkiler, kişiler arası etkiler, davranışsal etkiler, bilişsel etkiler, fiziksel etkiler ve cinsel etkiler.

Duygusal etkiler: Utanç, aşağılanma, nefret, kendinden bezme, kendini hor görme, kendi halini düşünme, suçluluk, mahcubiyet, korku, kaygı, kafa karışıklığı, şaşkınlık, güçsüzlük, çaresizlik, kendinden şüphe etme, güvensizlik, inisiyatif kullanamama, aşağılık duygusu, değersizlik, yetersizlik, öfke, kin.

Kişilerarası Etkiler: Samimiyetten korkma, yakınlıktan/sarılmaktan kucaklaşmaktan/başkalarıyla iletişim kurmaktan kaçınma, yakınlığı, öfkeyi kini erotikleştirme, kendine ve başkalarına güvenmeme temkinli olma, kendisini saklama ihtiyacı, utangaçlık, yalnızlık, soyutlanma, yabancılaşma, iletişim becerilerinde azalma, duygularını dışa vuramama, içinden geldiği gibi davranmama, rol karmaşası (çocuk/görünüşte yetişkin), başkalarının ihtiyaçlarına ve duygularına karşı aşırı itaatkâr, aşırı duyarlı olma, kendine yetme, başkalarına karşı düşmanca ve saldırgan davranma.

Davranışsal Etkiler: Cinselleştirilmiş oyunlar, resimlerde, oyunlarda, hikâyelerde cinsel temalar, yatağını ıslatma, başparmağını emme, sımsıkı yapışma gibi gerilemiş davranışlar, davranış bozuklukları, yangın çıkarma, öfke nöbetleri, uyku ve yeme yapılarında değişiklikler, tehlikeli davranışlar –kaçma, sakarlık vb., kendini örseleyici davranışlar- kendine zarar verme, intihar girişimleri, rastgele cinsel ilişkide bulunma, açıklanamayan hediyeler ve paralar.

Bilişsel Etkiler: Konsantrasyon ve dikkatin zayıf olması, kişilik çözülmesi, bellek bozuklukları, inkâr, hayal dünyasına çekilme, okulda az/çok başarılı olma, aşırı uyanıklık, bilişsel çarpıtmalar (ya hep ya hiç-her şey kötü, tam anlamıyla değersizim-, aşırı genelleme-bütün erkekler istismarcıdır-kötüdür-, olumlu düşünceleri göz ardı etme, abartma, -meli –malı ifadeleri –bu olayı engellemeliydim-).

Fiziksel Etkiler: Morluklar, kanama, ağız/cinsel organ/anüs çevresinde fiziksel zedelenme, göğüste/kalçalarda/uylukta/alt karında fiziksel zedelenme, ağız, cinsel organ ve anüs çevresinde kaşınma/kızarma/enfeksiyon, sperm bulunması, vajinal bölgelerde

olağandışı kokular, cinsel yolla bulaşan hastalıklar, hamilelik, psikosomatik ağrılar ya da hastalıklar, bedenden rahatsızlık duyma, uyku bozuklukları-kabuslar, uyurgezerlik.

Cinsel Etkiler: Yetişkinlerle, çocuklarla ya da oyuncaklarla sürekli olarak uygunsuz cinsel davranışlar, resim, hikâye veya oyunda cinsel temalar, cinsel davranış hakkında bir hayli ileri düzeyde bilgi sahibi olma, takıntılı bir şekilde mastürbasyon yapma, teşhircilik, cinsellikten korkma, rastgele cinsel ilişkide bulunma, fuhuş, adet sorunları, ergen hamileliği.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta duygusal, kişiler arası, davranışsal ve bilişsel etkiler herhangi birinin tek başına olması cinsel istismar olduğu anlamına gelmemesidir. Hatta bazen fiziksel ve cinsel etkilerin bazıları da tek başına cinsel istismar kanıtı olarak kabul edilmez. Fakat bütün bu belirtilerin cinsel istismar şüphesi bulunan durumlarda dikkat alınması gereklidir.

2.1.8. Cinsel İstismardan Korunmaya Yönelik Yapılan Çalışmalar

Cinsel istismarın nedenleri ve etkileri incelendiği zaman Çeçen-Eroğul ve Kaf Hasırcı (2013)’nın da belirttiği gibi çocuk cinsel istismarı nedenleri açısından karmaşık, sonuçları açısından kısa ve uzun vadede psikolojik yönden ağır olumsuz sonuçların yaşanmasına, bireyin yaşam kalitesini ve yaşam doyumunu olumsuz etkilemeye neden olan toplumun her kesimini ilgilendiren ciddi bir sosyal problemdir.

Alanyazın incelendiğinde çocukların cinsel istismar ve bundan korunma ile ilgili çok az şey bildikleri anlaşılmaktadır (Wurtele ve Kenny, 2010). Wurtele ve Owens (1997) 406 çocukla yaptıkları çalışmada 3,5 ile 5,5 yaş arasındaki çocukların sadece % 38’inin kötü dokunuşları doğru tanımlayabildiklerini; geri kalan kısmın ise cinsel istismar içerikli dokunuşları kabul edilebilir olarak tanımladıklarını bildirmektedirler.

Aynı araştırmada çocukların yarısının cinsel istismarın kendilerinin suçu ve hatası olduğunu ve sadece birkaç katılımcının cinsel istismar içerikli dokunuşları bildirebileceklerini düşündüklerini bulmuşlardır. Zhang, Chen, Feng, Li, Zhao ve Luo (2013) Çin’de yaptıkları araştırmada 3-5 yaş arasındaki çocukların yarısından azının istismarcıların tanıdıkları kişiler olabileceğini bildiklerini, % 25’inin de baş etme becerilerine (hayır diyebilme ve oradan uzaklaşma) sahip olduklarını ifade etmişlerdir.

İstismarın önlenmesi çalışmaları; hem istismara uğramamıș çocuk ve ergenler için hem de istismara maruz kalmış olanların yineleyen istismarlara uğramaması açısından son derece değerli ve tedaviyi de destekleyen yaklaşımlardır. Çocuk ve

ergenlerin istismardan korunmasında en etkili yol eğitimden geçmektedir (Aktepe, 2009). Keskin ve Çam (2005) önleme çalışmalarını 3’e ayırmışlardır. Birincil önlemeye çalışmaları; halka yapılacak eğitimi, sağlık ekibine yönelik yapılacak eğitimi, istismar ile ilgili risk gruplarının tanımlanmasını ve bu gruplara danışmanlık ve koruyucu hizmetlerin sağlanmasını içerir. İkincil önleme çalışmaları ise daha çok cinsel istismar davranışı sonrasında genellikle hastayı ilk gözlemleyen ekip elemanlarının girişimlerini içerir. Bu dönemde çocuğun bilişsel ve duygusal özelliklerini tanıma ve yaşadığı travmatik duruma nasıl yaklaşılması gerektiği üzerine çalışılmalıdır. Üçüncül önleme çalışmaları istismarın gerçekleşmesi durumunda zararın hafifletilmesine yönelik, yinelenmesini önleyici, tedavi edici ve rehabilite edici çabaları kapsar. Turhan, Sangün

ergenlerin istismardan korunmasında en etkili yol eğitimden geçmektedir (Aktepe, 2009). Keskin ve Çam (2005) önleme çalışmalarını 3’e ayırmışlardır. Birincil önlemeye çalışmaları; halka yapılacak eğitimi, sağlık ekibine yönelik yapılacak eğitimi, istismar ile ilgili risk gruplarının tanımlanmasını ve bu gruplara danışmanlık ve koruyucu hizmetlerin sağlanmasını içerir. İkincil önleme çalışmaları ise daha çok cinsel istismar davranışı sonrasında genellikle hastayı ilk gözlemleyen ekip elemanlarının girişimlerini içerir. Bu dönemde çocuğun bilişsel ve duygusal özelliklerini tanıma ve yaşadığı travmatik duruma nasıl yaklaşılması gerektiği üzerine çalışılmalıdır. Üçüncül önleme çalışmaları istismarın gerçekleşmesi durumunda zararın hafifletilmesine yönelik, yinelenmesini önleyici, tedavi edici ve rehabilite edici çabaları kapsar. Turhan, Sangün