BÖLÜM III: ATÛFÎ’NİN KEŞFÜ’L-MEŞÂRİK ADLI ESERİ’NİN TAHLİLİ 39
3.7. Hadîsleri Şerh Metodu
3.7.3. Hadîslerde Görülen İhtilafların Çözümünde Takip Ettiği Yöntem
3.7.3.1. Cem‘ ve Te’lif
Aslında bir te’vilden ibaret olan cem‘ve te’lif, hüküm çıkarmaya elverişli iki ihtilâflı hadîsin birlikte değerlendirilmesidir. İhtilaf genellikle tahsîs, takyîd ve haml yollarından biriyle giderilir.485
Tahsîs, âm bir lafızla, kapsadığı fertlerden bir kısmının kastedildiğinin bir delille açıklanmasına denir.486Âm lafzı tahsis eden delile de muhassıs denir. Muhassıs bazen muttasıl bazen de munfasıl olabilir.487
Tahsîs, hadîsin hadîsi, Kur’an’ın hadîsi, hadîsin Kur’an’ı, kıyasın hadîsi tahsîs etmesi şeklinde gerçekleşebilir. Aşağıdaki örneklerde Atûfî’nin tahsis yoluyla ihtilafları gidermeye çalıştığı görülmektedir. Atûfî,“Ümmetim hakkında en çok korktuğum şey Lût kavminin davranışıdır”488 hadîsini yorumlarken, Lût kavminin ölçü ve tartıda hile yapıp, münkere davet etmelerine, herkesin içinde yellenme ve geğirme gibi birçok çirkin davranışlar içinde olmalarına rağmen helaklerine sebep olan davranışın homoseksüellikle tahsis
482Ebû Dâvûd, “Tahâret”, 13; Tirmizî, “Tahâret”, 9.
483
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 268b.
484Müslim, “Büyû”, 11.
485Tekineş, “Muhtelifü’l-hadîs”, DİA, XXXI, 75.
486Ferhat Koca, “Tahsis”, İstanbul: DİA, XXXIX, 432.
487
Abdülkerim Zeydan, Fıkıh Usûlü, Çev. Ruhi Özcan, İstanbul: İFAV, 1981, s. 290.
edilmesini, bu davranışın şer‘an ve aklen şirk ve haşrin inkârından sonra en çirkin davranış olduğuna bağlamıştır.489
Atûfî, “(Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram
kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah’ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helâl kılındı. Onlardan (nikâhlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir”490 ayetinin umumunun, meşhur kabilinden sayılan َلا ِة َلخا ىَل َع ِتخلأا ُةنبا لاو ، خلأا ِتْنِب ىِلَع ُةمعلا ُحكنُت لا" /Hala, kardeşin kızı üzerine
nikâhlanamaz, kızkardeşin kızı da teyze üzerine nikâhlanamaz”491
hadîsiyle tahsis edildiğini ifade etmekle birlikte bunu zayıf (ليق) bir görüş olarak kabul etmektedir.492Atûfî’nin bu yorumundan hadîsin meşhur olduğuna dair çekincesinin bulunduğu anlaşılmaktadır. Burada Atûfî’nin haberi vahidle kitabın umumunun tahsis edilemeyeceğine dair Hanefîler’in genel görüşüne meylettiği anlaşılmaktadır. Cumhur ise bu ve bu anlamda diğer rivayetleri493
dikkate alarak bunlarla ayeti tahsis etmişlerdir.494
Atûfî, “ ُهَِحمَر ْلِصَيْلَ ف ،هِرَثَأ في هل َأَسنُيو هُقْزِر هَل َطَس ْبُ ي نأ هَّرس ْنَم /Kim rızkının genişletilmesini ve ömrünün uzatılmasını isterse akrabası ile ilişkisini devam ettirsin”495
hadîsinde görülen ihtilafı Bâbertî ve Nesefî’den yaptığı nakillerle çözmeye çalışmıştır. Atûfî’nin naklettiğine göre, Bâbertî’nin öncelikle bu hadîsteki ihtilafı tespit ettiği, sonra ihtilafın çözümü için iki farklı görüşe yer verdiği ardından da kendi çözüm önerisini ortaya koyduğu
489
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 82b.
490
Nisâ, 4/24.
491Müslim, “Nikâh”, 35.
492Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 237b.
493Bk. Buhârî, “Nikâh” 28; Muvatta’, “Nikâh”, 8; Ebû Dâvûd, “Nikâh”, 13; Tirmizî, “Nikâh”, 31; Nesâî, “Nikâh”, 46, 47.
494
Bk. Nevevî, Minhâc, IX, 191-192.
anlaşılmaktadır. Atûfî’nin, Bâbertî’den naklettiği bu çözüm önerisini şu şekilde özetlemek mümkündür:
Hadîsin zahiri sıla-i rahimin rızkı artırdığını ve ömrü uzattığını ifade etmektedir. Hadîs zahiri anlamı ile Ümmü Habîbe’nin (ö. 44/664) rivayetine ters düşmektedir. Ümmü Habîbe, eşi Hz. Peygamber’in, kardeşi Muâviye’nin (ö. 60/680) ve babası Ebû Süfyân’ın (ö. 31/651-52) ömrünün uzun olması için dua ettiği bir sırada Hz. Peygamber onu işitmiş ve ona, rızıkların taksim edilip ecellerin belirlenmiş olduğunu hatırlatmış ve eğer Allah’ın seni mükâfatlandırmasını istiyorsan kabir ve cehennem azabından seni bağışlaması için O’na dua et, diye tavsiyede bulunmuştur.496
Bâbertî, bu ihtilafın çözümüne yönelik iki görüşe yer vermektedir:
1. İnsanın iki eceli vardır: Birincisi, levh-i mahfûz da yazılmış olandır ki artma ve eksilme şeklinde bir değişime uğramaz. İkincisi, meleğin yazdığı eceldir: İnsan ana rahminde iken dördüncü ayına gelip ona ruh üflendiği zaman melek der ki, Yâ Rab! Erkek mi dişi mi olacak, şakî/kafir veya fasık bir kişi mi yoksa saîd/mümin bir kişi mi olacak. Rızkı, ameli ve eceli ne olacak? Allah (c.c) bu soruların cevabını meleğe yazdırır. İşte bu ecel, sıla-i rahim yapıldığında uzar, sıla-i rahim kesilince azalır. Bu Yüce Allah’ın “O öyle bir Rab’dır ki, sizi çamurdan yaratmış, sonra (her birinize)
bir ecel tayin etmiştir. Belirlenmiş bir ecel de O’nun katındadır. Siz ise hâlâ şüphe ediyorsunuz”497
buyruğuna da uygun düşmektedir. “Kim rızkının genişletilmesini ve
ömrünün uzatılmasını isterse akrabası ile ilişkisini devam ettirsin”498 hadîsi, akrabası ile ilişkisini sürdüren herkesin ömrünün uzayacağını ifade ederken, Ümmü Habîbe hadîsinde 499 işaret edilen ve uzatılması mümkün olmayan ecel, levh-i mahfûzdaki eceldir. Şerhe konu olan hadîsteki ecel ise, meleğin ana rahminde yazdığı eceldir. Bâbertî naklettiği bu görüşü şöyle eleştirmiştir:
Allah’ın ilmi ezelîdir, kimin sıla-i rahim yapacağını, kimin sıla-i rahimi keseceğini bilir ve ecelleri de buna göre yazmıştır. Meleğin yazdığı ikinci ecele gelince, levh-i
496Münâvî, Zeynüddîn Muhammed Abdürraûf b. Tâcil‘ârifîn b. Nûriddîn Alî el-Münâvî el-Haddâdî,
Feyzü’l-kadîr, Mısır: Mektebetü’t-ticariyye, Beyrut, 1994, V, 29. 497En‘am, 6/2.
498Buhârî, “Büyû”, 13.
499
mahfûza uygunsa değişmez. Eğer levh-i mahfûza uygun düşmezse, hüküm levh-i mahfûza göre olacağından bunun bir anlamı yoktur.
2. Rızkın genişlemesi ve ecelin tehir edilmesi nicelik itibarı ile değil, nitelikseldir. Buna göre rızkın genişlemesinin ve ömrün uzamasının anlamı; sıla-i rahim berekete, manevî bir artışa ve yükselişe vesile olur. Sıla-i rahim yaşam ferahlığı getirirken, sıla-i rahimi kesmek ise sıkıntı ve hüzün doğurur.
Bâbertî’nin kendi görüşü özetle şöyledir:
Hadîs sıla-i rahimi mübalağalı bir şekilde teşvik etmektedir. Yani rızkın genişlemesi ve ecelin uzaması mümkün olsaydı bu sıla-i rahimle mümkün olurdu. Bu anlatım biçimini Yüce Allah’ın “(Ey Muhammed!) De ki: “Eğer Rahmân’ın bir çocuğu
olsaydı, ona kulluk edenlerin ilki ben olurdum”500
ve “Eğer onları çağırsanız,
çağrınızı duymazlar. Duysalar bile çağrınıza karşılık veremezler. Kıyamet günü de sizin ortak koştuğunuzu inkâr ederler. Bunları sana hiç kimse, hakkıyla haberdar olan (Allah) gibi haber veremez”501
buyrukları ile ilişkilendirmek mümkündür.502
Atûfî’nin, “Kim rızkının genişletilmesini ve ömrünün uzatılmasını isterse akrabası ile
ilişkisini devam ettirsin”503
hadîsi ile ilgili Nesefî’den naklettiği çözüm yöntemi ise özetle şöyledir:
Nasların delaletleri ile rızıklar ve eceller takdir edilmiştir, eksilip artmazlar. O halde bu hadîsin yorumu nasıl yapılmalıdır? Bu soruya şu şekilde cevap verilir. Bazı şeyler levh-i mahfûzda şartlara bağlı olarak yazılır. Meselâ filan sıla-i rahim yaparsa ömrü yetmiş yıl, yapmazsa elli yıldır. Umulur ki dua ve kesb de bu kabildendir. Bu “Allah,
dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır”504
ayetinin anlamına da uygundur.505
500
Zuhruf, 43/81.
501Fâtır, 35/14.
502
Bâbertî, Tuhfetü’l-ebrâr, Süleymaniye Ktp. Fatih, nr. 987, vr. 21a-b; Krş. Atûfî, Keşfü’l-Meşârik,Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 268b.
503Buhârî, “Büyû”, 13; Müslim “Birr”, 20.
Atûfî, naklettiği görüşlerden hangisini tercih ettiğini sarâhaten belirtmemiştir. Bâbertî’nin naklettiği birçok görüş arasından bir tercihde bulunmaması, son görüş olarak Nesefî’nin görüşünü nakletmesi sebebiyle Nesefî’nin görüşünü tercih ettiği şeklinde yorumlanabilir. Buna göre hadîsin,“Allah, dilediğini siler, dilediğini de
sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır” 506
ayetinin manasına uygun bir şekilde anlaşılması gerektiğini savunan Nesefî’nin görüşünden tahsis anlamı çıkabileceği gibi delil gösterilen ayet dikkate alındığında nesih anlamı da düşünülebilir.
Atûfî’nin, ihtilaflı hadîslerin cem‘ ve telifini bazen takyid507 yoluyla gerçekleştirdiği görülmektedir. Hammad b. Seleme’nin (ö. 167/784) Sâbit’ten rivayet ettiği “İnsanlar
namaz kılıp uyudular, sizler ise namazı beklediğiniz sürece namazdasınız”508
hadîsi hakkında Atûfî, Bâbertî’nin şu görüşlerini nakletmektedir: Yatsı namazının vakti ile ilgili mezhebimizin görüşü şudur. İlk vaktinde kılmak caiz, gecenin üçte biri geçince kılmak müstehab, gece yarısında kılmak kerahetsiz caiz, bundan sonra kılmak ise mekruhtur. Müstehab olmanın sebebi de namazı beklemektir. Ancak Atûfî müstehab olmanın sebebi olarak namazı beklemeyi görmez. Ona göre müstehab olmanın sebebi namazı beklemek olsaydı, namazı gece yarısına kadar ertelemek de müstehab olmalıydı. O halde bu iki bekleme arasında fark vardır. Birinci bekleyiş sünnetle takyid edilmiştir.509
Abdullah b. Ömer’in rivayet ettiği “Anlaşmalı bir gayri müslimi (zimmî) öldüren bir
kimse cennetin kokusunu alamaz. Hâlbuki cennetin kokusu kırk yıllık mesafeden bile duyulur”510
hadîsi hakkında Atûfî şöyle bir açıklamada bulunmaktadır:
505
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 44b-45b. Krş. Nesefî, Ebû Hafs Necmüddîn Ömer b. Muhammed b. Ahmed en-Nesefî es-Semerkandî, et-Teysîr fî (‘ilmi)’t-tefsîr, Süleymaniye Ktp. Hamidiye nr. 63. vr. 63.
506Ra‘d, 13/39.
507
Takyîd, birbirine muârız mutlak ifadeli iki hadîsi birbirine zıt kayıtlara bağlayarak veya biri mutlak diğeri mukayyed iki hadîsten mutlak olanı mukayyede göre yorumlayarak aralarındaki tearuzu gidermek demektir. Çakan, s. 189.
508Müslim, “Mesâcid”, 222.
509
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 117b.
Hanefîler;“Nebî (s.a) bir müslümanı bir zimmîye karşılık öldürdü ve şöyle dedi:
Zimmeti altındaki insanların haklarını korumaya en lâyık olan benim”511
hadîsini delil göstererek müslümanın zimmîye karşılık öldürülebileceğini savunmuştur. İmam Şâfiî ise,“Mümin kâfire karşılık öldürülemez” 512
hadîsini delil göstererek müslümanın kâfire karşılık kısas edilemeyeceğini iddia etmiştir. Hanefîler son iki hadîsin arasını uzlaştırmak ve Şâfiîlere cevap olması için buradaki kâfiri, harbî statüsünde olan kâfirle takyîd ettiklerini belirtmişlerdir.513
Atûfî, hadîslerde görülen ihtilafları cem‘ ve te’lif ederken bazen de haml yolunu kullanmıştır. Haml; çelişkili görünen hadîslerin, farklı vürûd şartlarını ortaya koyarak bağdaştırılmasıdır.514
Ancak haml, her zaman hadîsleri vürûd sebepleri doğrultusunda yorumlamak anlamı taşımamaktadır. Çünkü “Sebebin hususiliği, hükmün umumiliğine mani değildir”515
prensibi, âlimler arasında yerleşik bir kural olarak benimsenmiştir.516
Hadîsler arasında görülen ihtilaflar, yerine göre durum, nitelik, zaman veya mekân farklılığına hamledilerek çözümlenmiştir.
Atûfî, Hz. Peygamber’in saçını boyaması ile ilgili müteârız rivayetleri zaman farklılığına hamlederek çözme cihetine gitmiştir.
Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği, ْمُهوُفِلاَخَف َنوُغِبْصَي َلا ىَراصنلاو َدوُهَ يلا َّنإ /Yahudiler ve Hıristiyanlar "
saçlarını boyamıyorlar; siz onlara muhalefet edin”517
hadîsi ile ilgili yaptığı açıklamada Atûfî şöyle demektedir:
“Hz. Peygamber’in bazen saçını boyadığı bazen de boyamadığı rivayetlerden açıkça anlaşılmaktadır. Bu konudaki farklı rivayetlerde herhangi bir tenakuz yoktur. Çünkü rivayet edilenlerde bir zaman birliği yoktur.”518
511
Dârekutnî, Ebü’l-Hasen Alî b. Ömer b. Ahmed, Sünen, thk. Şuayb Arnaût v. dğr. Beyrut: Müessesetü’r-risâle, 2004, IV, 156.
512Nesâî, “Kasâme”, 9, 10.
513
Atûfî, Keşfü’l-Meşârik, Süleymaniye Ktp. Hacı Selim Ağa, nr. 230, vr. 59a-b.
514Çakan, s.194.
515
Kâsânî, Alâüddîn Ebû Bekr b. Mes‘ûd b. Ahmed, Bedâ’i’u’s-sanâ’i’, y.y: Dâru’l-kütübi’l-ilmiye, 1986, II, 175.
516
Çakan, s. 195.
Atûfî, “هدمبحو للها ناحبس للها لىإ ملاكلا بحأ نإ/Allah katında sözlerin sevimlisi sübhanallahi ve
bihamdihidir” 519 hadîsini yorumlarken; bu hadîsîn “Benim ve benden önceki
peygamberlerin söylediği en faziletli söz, Lâ ilâhe illallah’tır”520
hadîsine ters düştüğünü iddia edenlere şu iki şekilde cevap verilebileceğini belirtmektedir:
Birincisi; Kulun “Sübhanellahi ve bihamdihi” sözü, Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ettiği ve O’nun ulûhiyetine yakışır bütün vasıfları kapsadığı için tesbih kelimelerinin Allah’a en sevimli olanıdır.
İkincisi; “Allah katında sözlerin sevimlisi sübhanallah ve bihamdihidir” hadîsindeki بحأ /en sevimli ifadesi tafdil/üstünlük için değildir.521