• Sonuç bulunamadı

CĐNSELLĐĞĐ TABU OLARAK GÖRMEYEN KADINLAR:

CĐNSELLĐK VE KADIN

4.4.2 CĐNSELLĐĞĐ TABU OLARAK GÖRMEYEN KADINLAR:

4.4.2.1 Özgür Cinselliği Kadının Bireysel Özgürlüğü Olarak Gören Kadınlar:

Ölmeye Yatmak, Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanlarının başkarakteri Aysel’in hayatının önemli bir bölümünde cinselliği bir tabu olarak gördüğünden söz etmiştik. Ancak Aysel’in Engin’le yaşadığı cinsel deneyim, onun için bir dönüm noktasıdır. Aysel için Engin’le olan birlikteliği, bir öğretmenin bir öğrencisiyle olması anlamının dışında, kadın kimliğinin farkına varması demektir. Aysel, bunu ‘kızlık zarının bir kez daha yırtılışı’ olarak yorumlar. Fiziksel olarak mümkün olmayan bu durum simgesel olarak; kadınlığın başlangıcı, kadının cinsel özgürlüğü anlamında kullanılmıştır. Aslında evli olduğunu bildiğimiz Aysel, kadınlığının başlangıcı olarak öğrencisi olan, ancak onu cinsel olarak arzulayan Engin’le birlikteliğini kabul etmiştir. Yıllarca aklı, bilgisi ve akademik başarılarıyla bilinmek isteyen; Ömer’le onu bu özellikleri nedeniyle sevdiğini bildiği için evlenen Aysel için Engin’le birlikteliği bir aydınlanma anıdır; Ağaoğlu’nun da ‘kahramanın hayatının kırılma noktalarına bir kez baktığı bir aydınlanma anı’ dediği andır:

Aysel, bedeni ve kafasıyla bir bütün olarak kendisini aynada seyreder. Engin onun aynadaki tamamlanmışlığıdır. Kadınlığının mutlaka irdelenmesi gereken zamanıdır. Aysel bedeniyle ve cinsel kimliğiyle barışır. (Ağca,2003:125)

Aysel, sadece cinsel kimliğinin farkına varmakla kalmaz, aynı zamanda kadınlığının ve güzelliğinin de farkına varır ve bundan ayrı bir coşku duyar. Bu coşku, aslında ideolojinin ve toplumsal kimliğin de çöküşüne işaret eder. Bir kavrayış anı, bir değişim ve dönüşümün dayanağını oluşturur.

Gözlerim yanaklarıma ışıklar yağdırıyordu. Bu aydınlık altında burnumun iki kanadından aşağı inen iki ince çizginin; o her zaman yorgun günlerin akşamlarında bakıp görmeye bile fırsat olmadan banyoda, dişlerimi fırçalarken gözüme şöyle bir çarpıveren iki çizginin bu derece anlamlı bir yüz verişini kıvançla seyrettim. Kendimi kovalamakta bir adım daha attım: topuzumu çözüp saçlarımı uzun uzun fırçaladım.

O sabahtan başlayarak ilk kez gövdemin elle tutulur, bakılıp görülür somut bir şey olduğunu anladım. (Ağaoğlu, 2005a: 177)

Aysel bu birliktelikle sadece bedenini tanımaz, aynı zamanda cinselliğin ne demek olduğunu da tanır. Tabuların üstüne çıkan, hepsini yıkacak bir deneyim yaşamıştır:

Kadınlık zarı gerçekte nasıl yırtılır? Kan nasıl şorul şorul akar? Sonra nasıl unutulur bir yandan da kadın olduğumuz? Gecikerek de olsa bir şey, yani yeni bir şey öğrendim işte. Uygun bir birleşme hiçbir kadının hiçbir yerini parçalamaz, yırtmaz, eskitip, atıp, değiştirmez. (Ağaoğlu, 2005a: 268)

Aysel’in bu cinsel deneyimde sadece cinsel kimliğiyle değil, bu cinsel kimliğin şekillenmesinde etkili olan bütün geleneksel ve ideolojik unsurlarla hesaplaşması vardır ve bu hesaplaşmadan Aysel, ideolojik ve cinsel duvarlarını yıkarak çıkar.

Evet, bir kez yattım öğrencimle. Bu yatıştan kısa süren, değişik bir tat aldım. Burası gerçek. Bedenimden çok beynimde kurulan bir imparatorluğun şehvetiydi belki. Đnsan kendini tek başına özgürleştiremezse ve tek başına özgürleşme düşü içinde boğulmuşsa, kendinden sonra gelenlerin altına yatmalıdır. (Ağaoğlu, 2005a: 44)

Toparlayacak olursak, eserde kadın cinselliği; eğitimli, çalışan ancak modernle geleneksel arasında yaşadığı çatışmaları hep kendini saklayarak azaltmış olan Aysel’in üzerinde bir sorgulama ve çatışma alanı olarak işlenmiştir. Sibel Erol bu konuda şöyle söyler:

Adalet Ağaoğlu, ana karakteri olarak bir kadını alarak, bir dönemin hesaplaşmasını o dönemin en önemli toplumsal başarısını simgeleyen ‘çalışan kadın’ odağından yapar ve cinsiyet rollerini, cinselliği bu dönemin sosyal, psikolojik incelemesini genişletmekte kullanır. (Esen ve Köroğlu, 2003)

Hayır’da ise Aysel’in ilerlemiş yaşına bağlı olarak cinsel hayatıyla ilgili daha az bilgi verilir. Eserin bir bölümünde Aysel’in hayatına giren iki erkeği, kendi deyimiyle tenine bu kadar yakın olan iki erkeği ve bununla ilgili cinselliği özleyişi işlenir:

Belirgin değişler, okşayışlar, sırtından, göğsünden aşağı doğru akışlar… Ömer’in okşayışları mı, Engin’in öpüşleri mi? Tenine o kadar yakın gelmiş iki erkek. Đkisi de yok artık. Duygularını belli belirsiz uyandıran onların

eğiş. Yetiniş. Bir şeftalinin, bir üzümün tadı. Takılması unutulmayan mercan küpeler, günlerin grisini renklendirecek pembe tırnak cilası ya da mavi bir sabahlık. Hayat başka nedir ki? Alçak gönüllülük istiyor, kendini beğenmişlik değil. Suyun gövdemden aşağı kayışı. Ne hoş, ne hoş… Daha ne istiyorsun be kadın! (Ağaoğlu, 1991: 29)

Bir Düğün Gecesi’nde Aysel’in hissedilen ağırlığına rağmen, ön plana çıkan Tezel’se Aysel’in aksine, cinsiyetiyle ve cinselliğiyle ilgili hiçbir tabuya sahip değildir. Hatta daha önce aldatma bölümünde belirttiğimiz gibi, bu konuda sınır tanımamaktadır. Birçok etik değerini yitirmiş, hepsini hiçlemiş durumdadır. Kendisine erkeklerin yaklaşımı nasıl olursa olsun, bunu temelde bir cinsellik arayışına bağlar ve bu arayışın sonuca ulaşıp ulaşmaması noktasında sadece güdüleriyle hareket eder. Ancak Tezel hiçbir zaman düşmüş bir kadın değildir, sadece değer yargıları diğer roman kişilerinden farklıdır. Erkekle kadın arasındaki çizginin kalın bir cinsellik çizgisine dayanmayabileceğine inanmaktadır. Hasan’ın ona şişmanladığını söylemesi üzerine, Tezel “Şişmanlıyorsam yatağına almazsın ne yapalım?” (Ağaoğlu, 2005b: 26) der. Kendisiyle sürekli birlikte olmak isteyen, aynı zamanda arkadaşı olan Sami’ye de “Sonunda sen ille yatalım iki aydır kimseyle yatmadım diye tuttururdun. Ben de git hamama iyice yıkan paklan gel de yatalım, derdim. Yıkanmayı göze almaktansa benimle yatmaktan cayardın sen de.” (Ağaoğlu, 2005b: 59) diye cevap vermekten çekinmez.

Romantik Bir Viyana Yazı’nda, Kâmil Kaya’nın Viyana’daki sevgilisi Clea, Kâmil Kaya’yı hem sevmekte hem arzulamaktadır. Cinsel paylaşım konusunda bir sıkıntı yaşamaz. Düşünsel ortaklıkları da bulunan Kâmil Kaya’ya cinsel isteklerini dile getirmekten çekinmez.

“Seni yine istiyorum. Otelime gidelim. Sevişelim.” (Ağaoğlu:2004b: 203)

Hayır romanında, Engin’in sevgilisi olan Petra, batılı kadın tipinin temsilcilerindendir. Buna uygun olarak da cinsellikle ilgili bir tabuya sahip değildir. Engin’le birlikte olmaktan çekinmez. Hatta Engin’den hamile kaldığında, çocuğu tek başına büyütmeyi göze alacak kadar da cesurdur.

4.4.2.2 Düşmüş Kadınlar

Đncelememize geçmeden önce, ‘düşmüş kadın’ başlığıyla, sadece yaygın anlamındaki cinselliğini para karşılığında kullanan kadınları kastetmiyoruz. Cinsel isteklerine sınır koymayan ya da bazı çıkar ilişkileri nedeniyle cinselliklerini kullanan kadınları bu ifadenin içinde inceleyeceğiz. Şunu da belirtmemiz gerekir ki Ağaoğlu, eserlerinde bu kadınları hiçbir şekilde bizim ifade ettiğimiz şekilde nitelendirmemiştir. Bu sadece bizim sınıflama amacıyla yaptığımız bir tanımlamadır.

Üç Beş Kişi’de Nevâl Hanım, Türkân Hanım’ın aksine kadınlığını ve cinsel yaşamını keşfetmiş hatta hayatını bunun üstüne kurmuş bir kadındır. Osmanlı aristokrasisinin temsilciliğini yapan Nevâl Hanım, genç yaşta kendisinden büyük biri olan Behiç Fazıl’la evlenmiş, ancak kısa zaman sonra kendi ifadesiyle ‘Sevişme gücünün son damlalarını evliliğinin ilk dört yılında tüketmiş’tir. Erkeklerin etrafında olmasından hoşlanan Nevâl Hanım, Behiç Fazıl’ı bir musluk tamircisiyle aldatır. Bu aldatmanın temelinde yatan şey, Nevâl Hanım’ın cinsel ihtiyacıdır. Çünkü musluk tamircisinden hamile kalmasına, yatağında hep musluk tamircisini düşünmesine rağmen, kocasından ayrılmaz. Nevâl Hanım, bu ihtiyacı da şöyle anlatır:

Böyle azgın bir sevişme olabileceğini hiç bilmezdi. Behiç Fazıl, yatakta, açılmış gül yapraklarının bir dokunuşta dökülüvermesi gibi karısının okşamaları sırasında bir yerlerinden kırılacağını, dökülüvereceğini sanırdı. Tenine dokunmaya bile çekinirdi. Zaten kendisi de giyinik sevişirdi. Pijamasının önünü usulca açarak…

Nevâl hanımın mor dudakları arasından incecik bir salya uç verip çenesine doğru akıyor: Sizinle yatmak sevişmek mevişmek değildi Fazıl Beyciğim. (Ağaoğlu,2004:163)

Nevâl Hanım bu ihtiyacı o kadar çok hisseder ki, bir zaman sonra aslında aralarında siyasî bir ayrım bulunan iki grubu, Đttihatçıları ve Menderesçileri kadına ve cinselliğe bakışlarına göre ayırmaya başlar. Buna göre Đttihatçılar ‘Batılılaşmış yaşam biçimi’ içindeki kadınlarla arkadaşlık kurmaya çalışır, ancak çekingenliklerinden kadınların etrafındaki kibar erkekler olarak kalırlardı. Ancak Menderes’in adamları ‘…devirler devirler boyu hasretini çektikleri bir kadına doğru doludizgin koşan adamlar demek’ (Ağaoğlu, 2004: 175) tir. Kadına davranışları ve cinsel tercihleriyle bu kadar önemsediği Menderes’in adamlarından olan Melih’ten,

kızı Belgin iki çocuk aldırır ve dayak yer. Nevâl Hanım desteklediği bu ilişkinin pişmanlığını yaşlılık döneminde yaşar.

Nevâl Hanım’ın kızlarından Belgin de, annesi gibi bir hayat sürmektedir ve paraları da bittiği için, kötü koşullarda yaşamaktadırlar. Belgin buna rağmen, geceleri geç gelir, farklı farklı erkeklerle gezer, birlikte olur. Artık onun için cinselliğin haz alınacak ya da değerli olacak bir yanı kalmamıştır.

Nevâl Hanım’ın -musluk tamircisinden olan- diğer kızı Selmin ise annesine göre farklı bir yaşamı seçmeyi dener. Şarkı söyler, ezen ve ezilen üzerine sözler yazar. Cinselliği annesi ve ablası gibi her yerde ve herkesle birlikte olmak olarak algılamaz, fakat bir tabu olarak da görmez. Sevdiği insanla birlikte olmak, onun için önemlidir. Bu nedenle de Murat’la, Eskişehir’de otel odasında sakınmadan sevişir. Selmin herkesle birlikte olmamasına rağmen, herkesin olabilecek bir kadın izlenimi verir. Kadınsılığını göstermekten çekinmez. Bir süre sonra çocuksu bir Murat’tan sıkılan Selmin, tam bir erkek olarak tanımladığı Ferit’le birlikte olur. Bu Selmin için özel bir deneyimdir, ancak Ferit’in bu birlikteliği Murat’ı Selmin’den ayırmak için ayarladığını anlayınca, büyük hayal kırıklığına uğrar.

…Beni yine ben hiçleyebilirim! Hiçbir Ferit Sakarya… Kimse beni yarı yolda bırakıp gidemez. Bende yolun yarısı, ortası falan yok! Sonundayım. Bitti!

Yaşamında ancak bir kere, insanın yücelebileceği yere kadar yüceldiğini, taa doruklara çıktığını duymuştu. –Yoksa kendini sahnelere fırlatışı hep böyle bir yerin özlemi miydi?- Ancak, gövdesi Ferit’in gövdesiyle birleştiği zaman, o birkaç saat içinde tam bir doygunluk, bütünlük duygusu. Hemen ardından da aynı hızla aşağıya, aşağıya… Đndin mi de tam ineceksin! Ordan öteye inecek yer kalmayacak. Göğsüne takılı Rifatzade armanı söküp atacaksın. Anadan dopma çırılçıplak soyunacaksın. Ne idiğü belirsiz bir adın olacak. Seli. (Ağaoğlu, 2004: 244)

Selmin bu cinsel paylaşımın getirdiği duygusal yükü kaldıramaz, bir yandan da onun yaptığı müziğin zamanı dolmuştur. Para kazanıp ailesine para göndermek zorundadır. Uyuşturucuya da başlamıştır; bedenini satıp para kazanmakta ve uyuşturucu ihtiyacını karşılamaktadır. Selmin, artık düşmüş bir kadındır.

Ayrıca kadının cinsel gücünü çıkar amaçlı kullanmasına da Çok Uzak Fazla Yakın adlı oyunda, Nur adlı genç bir tiyatro oyuncusunun tiyatronun yönetmeni Aydın’la birlikte olması noktasında değinilmiştir:

“NUR: Kendimi sana verişimin karşılığı bu mu olacaktı? (Boş bulunur) Ben daha büyük bir rol beklerken, tiyatrosuz kalmak…(Toparlanır, Meltem’e) Hem ne yiyip, ne içeriz, değil mi ama?” (Ağaoğlu, 2005e: 99)

Yalnız burada dikkat etmemiz gereken bir nokta Nur’un klâsik anlamda düşmüş bir kadın olmamasıdır. Sadece yaşadığı dönem ve içinde bulunduğu koşullar, bunu gerektirmektedir ve o da çağının ahlâkına uygun davranmaktadır

Yukarıda Fikrimin Đnce Gülü eserinin kadın karakteri olarak söz ettiğimiz Kezban’a karşılık, Bayram’ın vapurda karşılaştığı Ayfer vardır. Bayram, Ayfer’e Almanya’ya gideceğine dair bir umut vermiş olsaydı kolaylıkla Bayram’la ilişkiye girebilecek bir kadın izlenimi verir. Ayrıca Almanya’da çalışmakta olan Bayram’ın köylüsü Solmaz, Bayram’ı kendi televizyonunu arabasıyla götürmesi için ikna etmek amacıyla Bayram’la birlikte olur.

Romantik Bir Viyana Yazı’nda, Kâmil Kaya’nın öğrencisi Yunus’un uyuşturucu bağımlısı sevgilisi Antonia, Yunus ortadan kaybolunca Kâmil Kaya’nın yatağına girer. Ona bakacak bir erkeğe ihtiyacı vardır ve buna ulaşmak için cinselliğini kullanmaktan çekinmez.

Bir Düğün Gecesi’nde bir reklâm şirketinin sahibi olan Đnci, kocasını Aysel’in ağabeyi Đlhan’la aldatacak kadar rahattır. Cinsellik, onun için bir tabu olmadığı gibi, cinselliğin boyutlarıyla ilgili ahlâkî kaygılar da taşımamaktadır.

4.4.3 CĐNSELLĐKLE ĐLGĐLĐ ÇATIŞMA YAŞAMAYA DEVAM