• Sonuç bulunamadı

4.3 TOPLUM YAPISI ĐÇERĐSĐNDE KADINLAR

4.3.3. ALDATMA 1 Eğitimli / Aydın Kadınlar

Aldatma, Ağaoğlu’nun eserlerinde genellikle eğitim düzeyi ya da sosyo- ekonomik düzeyi yüksek kadın karakterlerde daha çok işlenmiştir. Evlilik kavramının sorgulanması, geleneksel ahlâkın yüzyıllardır telkin ettiği gibi, kutsal olmadığının ve içinde birçok sorun barındırdığının kavranmasıyla başlamıştır. Bu yapıya karşı olan inançsızlığın, düşünce yapısı her zaman yeni şeylere açlık duyan, arayışı bitmeyen kadın tipinin bir sonucu olarak evlilik bağları zayıflamış; ilişkiler arasındaki geçirgenlik artmış ve bu da beraberinde aldatmayı getirmiştir.

Ağaoğlu’nun eserlerine bakıldığında, toplum tarafından bir tabu sayılan ve bir ahlâk göstergesi olarak kabul edilen ‘aldatma’ kavramına da yer verildiğini görmekteyiz. Özellikle evli kadınların kocasından başka diğer erkeklerle birebir

ilişkisinin tümüyle kesildiği toplumlarda aldatma, kadının dışlanması anlamına gelmektedir. Ancak bu durum, özellikle eğitimli kadınlar açısından gerçekleşince aldatma basit bir ihanet durumu olmaktan çıkıp başka anlamlar kazanabiliyor. Örneğin Ölmeye Yatmak’ ta Aysel’in Ömer’i, Engin adlı bir öğrencisiyle aldatması oldukça farklı boyutlar içeren bir aldatma şeklidir. .Bu aldatmanın önemli yanı Aysel için bir dönüm noktası olmasıdır. Aysel bir cinsel dürtüyle, kadınlığını yaşamanın verdiği hazla başladığı bu süreçte, aldatmanın verdiği vicdan azabının da etkisiyle; geçmişiyle, bugünüyle, kendisiyle, Ömer’le, cinselliğiyle, inancı ve yaşam şekliyle, ülkenin içinde bulunduğu siyasî ortamla bir hesaplaşmaya girer; bu hesaplaşmada yenik düşer ve ölmeye yatar. Daha önceki bölümlerde de belirttiğimiz gibi, bu intihar denemesinden sorularını cevaplamış daha güçlü bir Aysel çıkar.

Tezel ise herhangi bir bağlılık duygusu yaratmayan evliliği, rahat ve özgür bir bakış açısıyla yaşamaktadır. Onun duygusal, düşünsel ve cinsel doyumu tam olarak yaşayamadığı evlilikleri; resim sanatında elde edemediği başarı; siyasal alandaki inançsızlığı onu bir nihilizme götürmüştür ve yerleşik değerlerden olan evliliği de hiçlemek zor değildir. Bu durum da beraberinde aldatmayı getirmektedir ki Tezel, bunu yaşarken sınır tanımaz. Evlilik Tezel için; çok fazla anlam yüklediği bir şey, bir tabu değildir. Bu nedenle de kendisinin ya da ilişki içinde olduğu kişinin evli olması onu hiç rahatsız etmez. Aldatma, Tezel için ahlâkî bir sorun değildir:

Öyle ya, o fıkra yazarına değil, onun son yıllar bir kahraman gibi gençlerin omuzları üstünde taşınışına vurulmuştur Tezel. Adamı karısından ayıramadı. O zaman da kadıncağızla sıkı fıkı oluverdi. Son görüşmemizde, ‘ Kötü mü? Hepimiz bir arada geçinip gidiyoruz işte. Ne gereği var bir yığın problem yaratmanın?’ demişti. (Ağaoğlu, 2005a: 182)

Ağaoğlu durumların, düşüncelerin ve duyguların karşıtlığının yanı sıra bunun getirdiği çatışmaları kişilerle somutlaştırmıştır. Aldatma durumundan yola çıkarak da merkezinde Tezel’in bulunduğu bir çatışma yaratır. Bir Düğün Gecesi’nde Anadolu Kulübü’nde bulunan herkesin ahlâksız bir kadın olarak gördüğü, çarpık ilişkiler yaşadığını düşündüğü Tezel’in karşısına düğün sırasında, kocasının yanında bir başka erkekle cilveleşen Müjgân’ı çıkarır. Aydanur Yılmaz da bu konuda şöyle söyler:

“Adalet Ağaoğlu’nun Bir Düğün Gecesi romanında verilen Aysel ve Tezel karakterinin karşıtı kültürsüz, basit bir salon kadını olan Müjgân’dır.” (Yılmaz, 2004: 116)

Aldatma kavramı, belli düzeylerdeki kadın kişilerden yola çıkarak işlenmiş, bize göre ahlâkî bir çatışma unsuru olarak kullanılmıştır. Roman karakterlerinden birçoğunun, Aysel’i öğrencisiyle birlikte olduğu; Tezel’i iki kere evlenip boşandığı ve hâlâ erkeklerle birlikte olduğu için kınadığı ya da yadırgadığını anlarız. Ancak Bir Düğün Gecesi’nin bir bölümünde, Ömer’in Müjgân’a dair şu iç konuşması bize ‘Ahlâk ne demektir?’, ‘Kimin ahlâkı en doğrudur?’, ‘En ahlâklı olan kimdir?’, ‘Ahlâk kime göre belirlenir?’ gibi soruları sordurur:

Yine de burada Tezel’i uzaktan tanıyan üç kişi varsa, o üç kişi için de en orospu olan Tezel. Özellikle Müjgân için. Müjgân kocasıyla Đnci arasındaki ilişkiye göz yumabilir. Çünkü bu ilişkinin ortasında parlak çıkar yıldızı oturmakta. Ama Tezel’inki ne? Tezel’inki düpedüz aile ahlâkını hiçe saymak. (Ağaoğlu, 2005b: 100)

Benzer bir çatışmayı Ağaoğlu, Đnci, Müjgân ve yine Tezel arasında kurar. Bir reklâm firması sahibi olan Đnci; eşini Müjgân’ın eşi olan Đlhan’la aldatmaktadır.

Oyunlar içinde yalnızca Çok Uzak Fazla Yakın’da Selma’nın bir aldatmayı gerçekleştirdiğine, bunun da eserde örtük bir şekilde verildiğine değinmiştik. Selma; onun kadınlık yanını karşılayamayan biriyle birlikte olduğu, kendi baskın kişiliği ve iktidarının karşısında bir güç göremediği için eşini aldatmaktadır kanaatimizce.

4.3.3.2. Eğitimsiz ya da Az Eğitimli Kadınlar

Aldatma kavramı, eğitim düzeyi düşük kadınlarda Müjgân ve Hatice’de işlenmiş bir kavramdır. Müjgân’da ahlâkî bir çatışma yaratmak amacıyla kullanılan bu kavram; Hatice’de aşkın bir sonucu olarak gösterilmiştir. Eğitimsiz bir kadın olarak çizilen Hatice, âşık olduğu için, sonuçlarının çok ağır olabileceğini bilmesine rağmen, Ağaoğlu’nun bütün kadın karakterlerinden daha cesur bir davranışla eşini bırakır ve sevdiği adamla kaçar. Zinadan aranan Hatice’nin bu davranışı, yazar tarafından Nevin’in konuşmalarıyla hoş gösterilmiştir.

Sonuç olarak aldatma kavramı, yazar tarafından, geleneksel aile yapısındaki kadınlık ve erkeklik rollerinin farklılaşması, aile algısının değişmesi gibi nedenlerle bağlantılandırılarak işlenmiştir. Yazar, aldatma kavramı ile alt metinde ahlâkî tartışmaların önünü açar.

4.3.4 BOŞANMA

4.3.4.1. Eğitimli/ Aydın Kadınlar

Yukarıda da belirttiğimiz gibi evlilik kurumunun zayıflaması beraberinde aldatmayı ve boşanmayı getirmiştir. Nadine Lefaucheur, yirminci yüzyılda tüm dünyada artan boşanmalara ilişkin şunları söyler:

Refah devleti ev bakımı, çocuk bakımı, hasta bakımı, yaşlıların bakımı… vb. yükleri hafifleterek ve bir dizi sosyal koruma sağlayarak kadınlar için çalışmayı olanaklı hâle getirdi. Bu durum evlilikten sakınmayı ya da yararlı maliyetlerinden fazla gibi görünmüyorsa bir evliliğe son vermeyi olanaklı kılarak kadınları bir kurum olarak evliliğe daha az bağımlı hâle getirdi. (Duby ve Perrot, 2005: 414)

Bu durum, bizim toplumumuzda da karşılığını buldu ve edebiyat ürünlerimizde işlenen bir konu hâline geldi. Adalet Ağaoğlu’nun eserlerinde de eğitim düzeyi, ekonomik, kültürel ve sosyal yapılara bağlı olarak ortaya çıkan boşanmalara rastlamaktayız. Özellikle Dar Zamanlar üçlemesinde, dikkatimizi çeken bir nokta, eğitimli kadınların hemen hepsinin boşanmış oluşlarıdır. Aysel, Ömer’i aşkla sevmese de evliliğinden hoşnuttur, ancak yine de Ömer’in isteği sonucunda boşanmayı kabul eder. Bu boşanma Aysel’in çalışmalarına daha fazla yönelmesi sonucunu doğurur. Daha akademik ve sistematik bir insan hâline gelir, çeşitli başarılar elde eder. Fakat bir daha ciddî bir ilişki yaşamaz. Tezel, üç yılda iki kocadan boşanır ve bu boşanmalar onun için sadece kocadan boşanmak anlamına gelmez; Aysel’in aksine bütün sorumluluklarından da ‘boşanmak’tır. Kendi deyimiyle ‘çocuğu Oktay’ın başına attığı gibi’, yeni sevgilisine gider.

Yine Ölmeye Yatmak’tan tanıdığımız savcının kızı Sevil de, bir armatörün oğluyla evlenmiş, bir süre sonra da boşanmıştır. Tıpkı Tezel gibi, oğlunu eşinin

ailesine bırakır; ancak Tezel’den farklı olarak o bunu istemeden yapıyormuş gibi davranır. Tezel’in her şeyin anlamsız olduğuna inanması ve bunu, annelikle ilgili duygu ve düşüncelerine yansıtması, onu samimi bir roman kişisi olmaya yöneltir. Bizim kendisinde edebiyatımızın “Alfranga/Züppe Tipi”nin izlerini gördüğümüz Sevil ise, toplumda kabul gören ve olumlanan annelik kimliğini üstünde bir rol gibi taşımaktan hoşlandığı için böyle davranır. Bu durum, onu samimiyetsiz bir roman kişisi yapmaktadır.

Bir Düğün Gecesi’nde ülkenin bütün üst düzey isimleriyle birlikte evliliğine şahitlik ettiğimiz Ayşen’in Hayır’da boşandığını ve Ömer’le evlendiğini öğreniriz.

Ruh Üşümesi’nde de Kadın adlı roman karakterinin boşandığını bunun da cinsel ve ruhsal anlamda bir tatminsizlikten ileri geldiğini görürüz.

Yazsonu adlı romanda ise, romanın iç hikâyesindeki Nevin de eşinden boşanmıştır.

Çok Uzak Fazla Yakın adlı oyunda, Meltem eşini sevmesine rağmen kardeşi, Aydın’ın etkisinde kalarak eşinden ayrılır. Çünkü ikizine bir hayranlık duymaktadır ve bu hayranlık karşısında kendini ona kanıtlamak ister. Ancak bu kanıtlama çabasıyla evlilik bir arada yürümemektedir; çünkü kardeşi Meltem’in eşini kıskandığı için onu sürekli yargılamaktadır

Burada dikkat etmemiz gereken nokta, eğitimli kadınlar için boşanmanın karakterlere göre değişen nedenlerinin oluşu ve eğitimli kadınlar için boşanmanın, hayata devam etmelerine engel teşkil etmemesidir.

4.3.4.2. Eğitimsiz ya da Az Eğitimli Kadınlar

Ağaoğlu, eserlerinde eğitimsiz ya da az eğitimli kadınlarda boşanmayı eğitimli kadınlara göre daha az işlemiştir. Bu da toplumsal bir yargının ya da toplumsal bir gerçekliğin edebiyata ya da yazınsal gerçekliğe yansıması olarak kabul edilebilir.

Üç Beş Kişi’deki Kısmet için boşanma, kendini gerçekleştirme sürecinin başlangıcıdır. Kısmet’in tüm yaşamı boyunca gerçekleştirdiği ilk ve tek karşı çıkışı eşinden ayrılmaya karar verişidir. Bu karar, aynı zamanda onun annesine, ailesine, toplum tarafından çok uygun görülen evlilik yapısına, eşine, yerleşik düzene ve hatta etrafındaki herkesin eşinin hatası olmasına rağmen, kabullenmesini istediği oğlunun ölümüne karşı çıkışıdır. Boşanma, Kısmet’in birey olarak kendini ortaya koymasının, gerçek kişilik arayışının önemli bir simgesi olarak kullanılmıştır:

Kısmet, önceki gün avukata vekâletname verip aşağı inince, koluma girmişti. Yukarı çıkarken ölü gibiydi. Đş bitince, kolumda baygınlık geçirir sanmıştım. ‘Otuz üç yaşındayım, hayatımda ilk defa kendi kendime bir karar aldım!” demişti. Çok güzelleşmişti. Hiç o andaki kadar genç olmamıştı. (Ağaoğlu, 2004: 77)

Aynı eserde, Belgin de eşinden boşanmıştır ve onun için de boşanma bir kurtuluş biçimidir. Annesinin zoruyla evlenen Belgin, bu evliliğe dayanamaz ve eşinden ayrılır. Kendini gerçekleştirme amacıyla girişilen bu boşanma, romanın ilerleyen bölümlerinde başarıya ulaşmaz. Boşanmadan sonra akıbeti belirsiz, çıkış veya çöküş ihtimallerini içinde barındıran bir Kısmet’e karşılık tükenmekte olan bir Belgin görürüz.

Türkân Hanım için aile birliğini bozmamak ve Kaymazlı ailesinin adına Murat’tan sonra ikinci bir leke sürdürmemek asıl amaçtır. Her konuda takdir görmüş bir aileyi toplumun genelinde bir başarısızlık olarak görülen bir boşanmayla yüz yüze getirmek doğru bir şey değildir ve bu nedenle de damadı Orhan’ı destekleyecektir.

“Hem zaten burada, evli bir kadının tek başına boşanmaya kalkışması bile kendini yardan aşağı koy vermesi değil de neydi ki?” (Ağaoğlu, 2004: 112)

Boşanma aynı zamanda bir çıkış yoludur. Evcilik Oyunu’nda evlilik bir boğulma durumu, bir çeşit ölüm olarak çizilmiştir. Bunun karşılığında ise boşanma bir çözümdür. Boşanmanın, evlilik kurumu içindeki tarafları kurtaracak bir çözüm olduğuna inanan oyun kişisi Kadın, ilk sahnede hâkime şöyle itiraz eder:

Sonuç olarak, toplumsal yapı unsurları içinde saydığımız aile, evlilik, boşanma, aldatma kavramlarına bağlı olarak kadın karakterlerin düşünce, algı ve duygu farklılıkları gösterdiğini gördük. Bu kavramları, eğitimli ve eğitimsiz kadınların, algılayış ve yaşayışlarının oldukça belirgin bir biçimde ayrıldığını söylemek mümkündür. Kadın karakterlerin aile içindeki konumlarına göre de evlilik, aile, boşanma ve aldatmayla ilgili görüşleri birbirinden farklıdır. Ayrıca Ağaoğlu’nun yine bu kavramlar etrafında kadın karakterleri dönemsel değişikliklere bağlı olarak çizdiği görülür.