• Sonuç bulunamadı

BM BarıĢ Gücü Operasyonları 1990‟ların ortalarına gelindiğinde baĢarılı bir Ģekilde yürütülmüĢ olsa da, barıĢ güçlerinin Ruanda‟daki 1994 soykırımını veya 1995‟teki Srebrenitsa katliamını önleyememesi nedeniyle anılan baĢarısızlıkları daha iyi hatırlanmıĢtır. Kosova‟da NATO kara kuvvetlerinin koruması altında görev yürütme, Doğu Timor‟da Avustralya‟nın önderliğindeki güçlerin yerini alması ve ülke için geçici bir hükümet sağlaması, sorunlu bir barıĢ antlaĢması imzalayan Sierra Leone‟de Nijeryalı bölgesel güçlerin yerini alması ve DRC‟yi sarmıĢ olan bölgesel savaĢta sarsıntılı bir ateĢkes denetiminde bulunması gibi olaylar BM‟nin hızlı bir Ģekilde gündemine gelmiĢtir. BM operasyonlarındaki birliklerin ve polisin üçte ikisi Nisan 2000 itibariyle bu dört yeni görevde konuĢlandırılmıĢ ve BM BarıĢ Gücü Operasyonlarındaki toplam birlik, polis ve sivil personel üçe katlanmıĢtır. Temmuz 2000‟de Güvenlik Konseyi ateĢkesin doğrulanmasına yardımcı olmak ve Etiyopya ile Eritre arasındaki kuvvet ayrımı antlaĢmasını desteklemek için 4.300 askerle yeni bir operasyon daha baĢlatmıĢtır. Kısa denilebilecek bir boĢluğun ardından dünya kamuoyu çeĢitli operasyonlar için BM‟ye geri dönmüĢtür. Ancak, yetkiler geniĢledikçe eski baĢarısızlıklar vurgulanmaya baĢlamıĢtı. Bu çerçevede, BM Genel Sekreteri BarıĢ Gücü Operasyonlarının sorunlarına parça parça çözümlerin artık yeterli olmayacağına karar vermiĢ ve 2000 yılının Mart ayında BM BarıĢ Operasyonları Panelini göreve çağırmıĢtır.157

BM sabık Genel Sekreterlerinden Kofi Annan‟ın talebiyle Lakhdar Brahimi öncülüğünde barıĢın inĢası ve insani yardım konularında deneyimli J. Brian Atwood, Büyükelçi Colin Granderson, Dame Ann Hercus, Richard Monk, General Klaus Naumann, Hisako Shimura, Büyükelçi Vladimir Shustov, General Philip Sibanda ve Dr.

157 William J. Durch, Victoria K. Holt, Caroline R. Earle, Moira K. Shanahan, The Brahimi Report and the Future of UN Peace Operations, Washington: The Henry L. Stimson Center, 2003, s. 3-4.

74 Cornelio Sommaruga tarafından bir rapor hazırlanmıĢ ve 21 Ağustos 2000 tarihinde yayımlanmıĢtır.158Brahimi Raporu olarak literatüre giren rapor, önleyici uygulamalar,

barıĢın inĢası, barıĢı koruma doktrini ve stratejisi, anlaĢılır ve ulaĢılabilir direktifler içeren görev tanımlamaları yapılması konularında öneriler sunmuĢtur.159

Brahimi Raporu, sözlü destek ile çatıĢmayı önleme konusunda gerçek finansal ve siyasi destek arasındaki açık farkı belirterek, çatıĢmaların patlak vermesini önlemek için etkili önlemlere ihtiyaç duyulduğunu vurgulamıĢtır. Rapor, Genel Sekreterin Nisan 2000 Milenyum Raporunun çatıĢma önleme unsurlarını onaylamıĢ ve çatıĢma önleme hakkında ayrı bir Sekreterya raporunun yapım aĢamasında olduğunu kaydetmiĢtir. Gösterilen paralel çabalar ile Brahimi Raporu önleyici nitelikteki tedbirleri ancak kısaca irdeleyebiliyordu. Rapor, bu noktada Genel Sekreterin “Tansiyonun Yüksek Olduğu Bölgeler Ġçin OluĢturulmuĢ Ġnceleme Komisyonu” olarak isimlendirilebilecek bir dostane giriĢimin iĢlevsel yönüne odaklanıyordu.160

Brahimi Raporu, BM‟ye Soğuk SavaĢın geleneksel operasyonlarına dayanan barıĢı koruma stratejisini güncellemesi ve barıĢın tesisi için daha iyi bir strateji geliĢtirilmesi çağrısında bulunmuĢtur. BarıĢı koruma ve barıĢın inĢası için bu gözden geçirilmiĢ stratejilerin daha etkili ve karmaĢık barıĢ operasyonları üretmek için sahada icraata dönüĢmesi gerekmektedir. Raporda, çatıĢma sonrası ortamlarda barıĢın inĢası çabalarının barıĢı güçlendirme konusunda oynayabileceği rol kabul edilmiĢtir. Bu alandaki çalıĢmada kalkınma çalıĢmalarını tamamlayan hükümetlere ve sivil toplum kuruluĢlarına görevler düĢmektedir.161

Üye ülkelerin antlaĢmalara katılımları konusunda cesaretlendirilmesi gerektiğini vurgulayan rapor, BM BarıĢı Koruma Departmanının yeniden yapılandırılmasını ve barıĢın tesisi bakımından bu amaçla kullanılmak üzere kendi bünyesinde bir fon oluĢturmasını tavsiye etmiĢtir. Hızlı etki projeleri ve silahsızlanma, silahların bırakılması ve yeniden entegrasyon alanlarındaki ilk çalıĢmalar için BM‟nin sahada barıĢı inĢa etme kapasitesini güçlendirmek için barıĢı koruma misyonlarına bütçe desteği eklemeyi önermiĢtir. Rapor, yerel yaĢam kalitesini yükseltme, yeni bir misyonun güvenilirliğini oluĢturma ve anında sonuç almak için yeni 158 http://www.un.org/en/events/pastevents/brahimi_report.shtml (08.02.2019) 159 http://www.un.org/documents/ga/docs/55/a55305.pdf (08.02.2019) 160 Durch vd., a.g.e., s. 13-14. 161A.g.e.,s. 25.

75 bir BM barıĢ misyonunun ilk yıl bütçesinin küçük bir yüzdesi olarak finanse edilen hızlı etki projelerinin kullanılmasını tavsiye etmiĢtir. Projeler, etkinliği sağlamak üzere BM ülke ekibiyle eĢgüdüm içerisinde misyon baĢkanı tarafından oluĢturulacaktır. Genel Sekreter, Güvenlik Konseyi ve BarıĢı Koruma Operasyonları Özel Komitesi, hızlı etki projelerini onaylayacaktır. Özel Komite proje seçiminde yerel istiĢarelerin yanı sıra projelerin tarafsız ve Ģeffaf olmasının da altını çizmiĢtir. Silahsızlanma, silahların bırakılması ve yeniden entegrasyon programları devam eden çatıĢmaları azaltan çatıĢma sonrası istikrarın temel unsurlarıdır. Rapor, bir misyonun ilk aĢamasında değerlendirilen barıĢı koruma misyonu bütçesine silahların bırakılması ve yeniden entegrasyon baĢlatma fonunu eklememiĢtir. Ayrıca, hızlı etki projeleri önerisinde olduğu gibi kalkınma ve yeniden yapılanma donörlerinin dikkatini çekebilecek erken sonuçlar yaratması amaçlanmıĢtır.162

Raporda, çatıĢma öncesi önlemlerin geliĢtirilmesi, çatıĢma sonrası oluĢan barıĢın inĢa sürecinde sivil unsurların önemi ele alınmıĢtır. BarıĢın tesisi ve korunması için oluĢturulan güçlerin daha kısa sürede ve etkili bir Ģekilde çatıĢma bölgelerine yerleĢmesi ve görevlerine baĢlaması için öneriler raporda yer almıĢtır.163Brahimi raporunda bu reformların baĢarılı olması için AB, Afrika Birliği, IMF ve WB gibi uluslararası kuruluĢlarla BM‟nin ortak hareket etmesi gerektiği özellikle vurgulanmıĢtır. Böylece, uluslararası örgütlerin NATO ve AB gibi barıĢ süreçlerine daha etkin katılması öngörülmüĢ ve bu sayede daha caydırıcı ve etkili operasyonların icra edilmesi planlanmıĢtır. Brahimi Raporu ayrıca barıĢ güçlerinin mali sorunlarının çözümü için yardımın ülke esasına göre değil, bölgesel olarak toplanmasını tavsiye etmiĢtir.164

Bu çerçevede ele alınabilecek tecrübeler, çatıĢmaların bölgesel örgütler bağlamında asker görevlendiren diğer ülkelere sıçraması ve bölgesel güçlerin oluĢabileceği kaygısı BM‟yi bu seçeneği yeniden ele almaya sevk etmiĢtir. Liberya‟da yapılan operasyonun katılımcı devletlerin çıkarları için kullanılmasıyla bu çekince ispatlanmıĢtır. Bölgesel örgütlerin istenilen baĢarıya ulaĢamamasının ardında çıkar

162

Durchvd., a.g.e., s 26.

163 http://www.un.org/en/events/pastevents/pdfs/Brahimi_Report_Exec_Summary.pdf (08.02.2019) 164Siret Hürsoy, “BirleĢmiĢ Milletler BarıĢ Operasyonlarının Yeniden Yapılandırılması Çerçevesinde

76 çatıĢması yatmaktadır. Örgütlere üye ülkeler milli ve bölgesel çıkarlarını korumak maksadıyla bazı kiĢi ve grupların güçlenmesi için çaba sarfetmekte, maddi ve askeri yardımlarda bulunabilmektedir. Ayrıca, Liberya örneğinde olduğu gibi söz konusu ülkelerin karaborsa ve yağma olaylarına karıĢmaları, bu örgütlerin askeri güce sahip olmalarına karĢın sivil görevliler olan diplomatlar, seçim gözlemcileri ve adli görevlilerinin bu kapsamda görev yapan unsurlar arasında bulunmaması bölgesel örgütlerin istenilen sonuçlara ulaĢamamasına sebep olmuĢtur. Brahimi Raporunu takip eden dönemde BarıĢı Koruma Operasyonları Departmanı, Brahimi‟nin tavsiyesini uygulayarak 2007‟de yeniden yapılandırılmıĢtır. Departmanda daha etkin çalıĢma Ģartları oluĢturulmaya çalıĢılmıĢtır. Raporun BarıĢı Koruma Operasyonları Departmanının personel sayısının iki katına çıkarılmasını sağlama, tedarik ve dağıtım süreçlerini verimli hale getirme ve BM yönetim kademesinin yetersiz bütçeli ve belirsiz görev tanımlı operasyonlara karĢı çıkmasını mümkün kılma gibi baĢarıları, BM operasyonlarının daha baĢarılı olmasında etkili olmuĢtur.165

Brahimi Raporu, BM‟ye üye ülkelerine acil durumlardaki geleneksel operasyonlar için 30 gün, ulus inĢası operasyonları için 90 gün içinde müdahalede bulunabilecek asker, polis, sivil yönetici ve adli uzman kapasiteleri geliĢtirmelerini istemiĢtir. Rapor ayrıca, bu ekiplerin belirlenmesinde ivediliğin sağlanması açısından olası adayların bulunduğu kaynak listeler oluĢturulmalarını ve ortak eğitimler düzenlemelerini talep etmiĢtir.166

Bu operasyonlara 5 bin ve 10 bin asker ve bu sayılara denk 4 bin ve 8 bin polis ve diğer sivil unsurların görevlendirilmesi öngörülmüĢtür.

Brahimi Raporunun BM BarıĢı Koruma Harekatlarının nitelik, nicelik ve hızlarını artırmak maksadıyla ortaya koyduğu vizyon sonrasında anılan operasyonlarda,

- Yeni Yüzyılda Kollektif Güvenlik için yapılması gerekenlerin ana çerçevesinin belirlenmesi için yapılan Tehditlerin, Mücadelelerin ve DeğiĢimlerin konuĢulduğu Yüksek Seviyeli Panel (2004),

- 2005 BM Dünya Zirvesi‟nde BarıĢ ĠnĢa Komisyonu‟nun kurulması (2005),

165Virginia Page Fortna, “Does Peacekeeping Keep Peace? International Intervention and the Duration of

Peace after Civil War”, International Studies Quarterly, Vol. 48, 2004, s. 289

77 - BarıĢı Koruma Operasyonları Departmanı reform stratejisini de içeren BarıĢ

Operasyonları 2010 Reform Stratejisi (2006), - Capstone Doktrini (2008),

gibi faaliyetler politika ve reform stratejilerini ele almıĢtır.167

Brahimi Raporu yayımlandıktan sonra BM‟nin BarıĢı Destekleme Operasyonlarının planlama ve icra süreçlerinde önemli değiĢiklikler yapılmıĢ ve bu sayede BM daha etkin bir uluslararası örgüt olma özelliği kazanmaya baĢlamıĢtır. Her ne kadar bağımsız bir silahlı gücü ve bu alanda tahsis edilmiĢ özel bir bütçesi bulunmasa da BM öngörülen reformlarla birlikte BarıĢ Gücü Operasyonlarının etkinliği ve verimliliğini artırmaya devam etmektedir. Brahimi Raporu teorik ve teknik destek vermesi bakımından BM operasyonlarına önemli katkılar sunmuĢtur. Ancak, raporun hayata geçirilmesi sürecinde meydana gelen 11 Eylül 2001 saldırıları uluslararası toplumdaki terörle mücadele algısını tamamen değiĢtirmiĢtir. ABD‟nin teĢvik ve zorlamasıyla hayata geçen bu yaklaĢım küresel terörle mücadelede teröristin görüldüğü yerde etkisiz hale getirilmesini öngörmüĢtür. Bu dönemde BM kurum ve organları ortak aklın iĢletildiği ve kararların alındığı, uluslararası toplumun hadiselere somut delillerle ikna olduğu ve gereken kararları aldığı bir örgütten çok ABD ve Ġngiltere‟nin daha sonra Ģaibeli ve hatta gerçek dıĢı olduğu ortaya çıkan deliller vasıtasıyla istediklerini alma yoluna gittikleri bir organizasyon haline dönüĢmüĢtü. Bu konjonktürde Brahimi Raporunun icrası çok da mümkün olmamakla birlikte mevcut barıĢ harekatlarının sürdürülmesi ile Afganistan ve Irak‟ta hayatın normalleĢtirilebilmesi bakımından yine de oldukça önemli katkıları olmuĢtur.

Son tahlilde, üçüncü nesil operasyonların teorik olarak ihdası aynı baĢarıyı alanda gösterememiĢtir. Hafif teçhizatlı personelin BMGK kararı sonrasında mücbir harekatlara evrilmesi ve güç kullanımı teknik olarak olanaklı değildi. Bunlara ilaveten operasyonlara birlik gönderen ülkeler, kuvvet kullanmayı gerektiren operasyonlarda yer almak istemeyebilmekte ve Güvenlik Konseyinin operasyonların görev ve yetkileriyle ilgili sonradan yapacağı bu değiĢimler, ileride ihtiyaç duyulabilecek barıĢ operasyonlarına katılım konusunda tereddütler yaratabilmektedir. Anılan tüm bu

78 çekincelerin önüne geçmek, etkin ve hızlı müdahalelerde bulunmak suretiyle insani katliam ve krizlerin önüne geçmeyi hedefleyen Brahimi Raporu da 11 Eylül terör saldırıları sonrasındaki uluslararası sistemin güvenlik eksenli değiĢimi ve yaklaĢımı sonrasında sonuçsuz kalmıĢtır.

79

3. BÖLÜM

SOĞUK SAVAġ SONRASI DÖNEMDE TÜRKĠYE’NĠN DEĞĠġEN DIġ POLĠTĠKASI VE BM BARIġ GÜCÜ OPERASYONLARINA KATKISI

Türkiye, gerek bulunduğu coğrafya gerek kültürel ve tarihi geçmiĢiyle uluslararası iliĢkilerde ve sistemde önemli yeri olan ülkelerin baĢında gelmektedir. Türkiye‟nin BM BarıĢ Gücü Operasyonlarına katkısını ve bu katkının evrimini idrak edebilmek için Soğuk SavaĢ döneminde ve sonrasında dünyada yaĢanan diplomatik iliĢkileri, krizleri, iki kutuplu dünya düzenini ve Türkiye‟nin bu ortamdaki manevralarını ele almak ayrıca önem arzetmektedir. Bu çerçevede, Türk dıĢ politikasının pragmatist yaklaĢım ve icraatlarının BarıĢ Gücü Harekatlarına katılımına etkisi bu bölümde ele alınacak olup, özellikle Soğuk SavaĢın bitimiyle birlikte 1990‟lı yıllarda Türkiye‟nin destek verdiği operasyonlar irdelenecektir.

3.1. Soğuk SavaĢ Döneminde ve Soğuk SavaĢ Sonrasında Türk DıĢ Politikası

Soğuk SavaĢın baĢlangıcı olarak kabul edilen II. Dünya SavaĢı sonrasında dünya, Sovyetler Birliği ve onun etki ve askeri baskısı altında bir araya gelen devletler ile ABD ve Ġngiltere ekseninde toplanmıĢ devletler Ģeklinde kutuplaĢmaya baĢlamıĢtır. Söz konusu ayrıĢmada ideolojik bir yön de bulunmakla birlikte, dünya komünist Doğu ile kapitalist Batı arasında on yıllarca sürecek olan kamplaĢmaya hazırlanmaktaydı. II. Dünya SavaĢı her ne kadar dünyayı Nazilerden kurtarmıĢ olsa da, Almanların mağlubiyeti ufukta görünmeye baĢladığında Batı ve Sovyetler arasındaki makas da açılmıĢ, savaĢ sonrası farklı gündemlerin takip edileceği ortaya çıkmıĢtır. Avrupa‟da Sovyetlere karĢı çıkabilecek bir gücün kalmaması Stalin‟i emperyal siyaset izleme yolunda cesaretlendirmiĢ ve bu geliĢme Sovyetlerin Avrupa‟da nüfuzunu artırmasına neden olmuĢtur.

Türk diplomasisi Osmanlı Ġmparatorluğundan tevarüsle gelen birikimini Mustafa Kemal Atatürk‟ün “Yurtta Sulh, Cihanda Sulh” prensibi doğrultusunda168

ulus devletin

80 varlığını sürdürmek üzere görevlendirilmiĢtir.169

II. Dünya SavaĢından sonra Türkiye- Sovyetler Birliği iliĢkilerinde yeni bir dönem baĢlamıĢtır. Sovyetler Birliği bu dönemde, boğazların yeni bir statüye kavuĢturulmasını talep etmiĢ ve bu konuda yeni bir mutabakata varılması gerektiğini belirtmiĢtir. Bu yeni statüyle birlikte, Sovyetler Birliği askeri birliklerine boğazlardan serbestçe geçebilme imkanı tanınmasını ve ortak savunma gerekçesiyle kendisine boğazlarda üs kurma hakkının tanınmasını istemiĢtir. Sovyetler Birliği, Türkiye‟den Ardahan ve Kars‟ı da talep etmiĢ, anılan yayılmacı talepler benzer yaklaĢımlarla bir imparatorluğu kaybeden Türkiye‟yi oldukça tedirgin etmiĢtir. Öte yandan, Sovyetler Birliği 19 Mart 1945‟de Türkiye‟ye nota vererek, 7 Kasım 1945‟de süresi dolacak 1925‟te genç Türkiye Cumhuriyeti ile imzaladığı Türk- Sovyet Dostluk ve Saldırmazlık AntlaĢmasını güncellemeyeceğini bildirmiĢtir. Sovyetler, bu notaya II. Dünya SavaĢı sonrasındaki uluslararası düzeni gerekçe olarak gösterse de asıl amacın sıcak denizlere inme olduğu görülebilmekteydi.170

Türkiye, II. Dünya SavaĢı sonrasında Sovyetler Birliğinin yayılmacı taleplerine karĢı çıkmaya çalıĢırken diğer yandan da savaĢtan kuvvetlenerek çıkan ABD‟nin desteğini kazanmaya çalıĢmıĢtır. Türkiye bu suretle iki süper gücü dengeleme yönünde bir dıĢ politika yürütmüĢtür. Türkiye‟nin bu tutumu uzun sürmemiĢ, zira Batılı devletler ile Sovyetler Birliği arasındaki iĢbirliğinin sürdürülemeyeceği ortaya çıkmıĢtır. SavaĢtan çıkmıĢ Avrupa‟nın içinde bulunduğu harap durum, Yunanistan‟da yaĢanan iç karıĢıklıklar ve Ġran üzerindeki Sovyetler baskısı ABD‟nin Türkiye‟ye yönelik yaklaĢımını değiĢtirmiĢtir. 1946 yılı itibarıyla ABD de Sovyetlerin Türkiye üzerindeki politikalarının neticelerini daha iyi idrak ediyor görünmüĢtür. Bu durum Türkiye‟ye özel olmamakla birlikte, Soğuk SavaĢ politikalarının yürürlüğe girmesiyle yakından ilintiliydi. Sovyetler Birliğinin Doğu Avrupa üzerindeki hakimiyetini tahkim etme faaliyetleri ve Yunanistan‟daki iç savaĢta komünistlerin öne çıkmasında Sovyetler Birliği‟nin destek verdiği algısı ABD‟nin Türkiye baĢta olmak üzere bölge ülkelerine

169

Baskın Oran (ed), Türk Dış Politikası Kurtuluş Savaşından Bugüne Olgular, Belgeler, Yorumlar Cilt I: 1919-1980, Ġstanbul: ĠletiĢim Yayınları, 2011, s. 24.

170 Mehmet Gönlübol, Haluk Ülman, Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1995), Siyasal Kitabevi,

81 daha fazla kulak vermesine neden olmuĢtur. Sovyetler Birliğinin Ġran‟ı terk etme sürecini uzatması da ayrıca bu duruma katkı sunmuĢtur.171

ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki yükselen gerilim Türkiye‟nin çıkarına olacak Ģekilde Batıyla iliĢkileri olumlu etkilemiĢtir. Türkiye ile ABD‟nin politikaları Sovyetler Birliği‟nin yayılmacı politikaları dahilinde ortaklaĢmıĢtır. Bu durumda, iki ülke arasındaki iliĢkilere hız vermiĢ, ABD, Sovyetler Birliği‟nin Akdeniz‟e inmesini engelleme maksadıyla politikalar geliĢtirmeye baĢlamıĢtır. Bu bağlamda, dönemin ABD BaĢkanının adıyla anılacak Truman Doktrini uygulamaya konulmuĢtur. Soğuk SavaĢın yerleĢmeye baĢladığı bu süreçte ABD BaĢkanı Harry Truman, 12 Mart 1947 tarihinde bir doktrin yayımlamıĢtır. Sovyetlerin yayılmacı politikalarına karĢı Truman Doktrini olarak tarihe geçecek bu konuĢmada, Türkiye‟nin ve komĢusu Yunanistan‟ın Sovyetlerin yayılmacı politikalarına yönelik desteklenmesini istemiĢtir. Truman konuĢmasında, “Yunanistan ve Türkiye bugün komünizmin pençesine düşerse, Batı Avrupa, Kuzey Afrika, İran ve Ortadoğu da benzer bir sondan kaçamayacaktır. Artık yeter deme zamanı geldi.” Ģeklinde Türkiye ve Yunanistan‟a özel önem atfetmiĢtir. Bunun bir sonucu olarak Türkiye‟ye ve Yunanistan‟a toplam 400 milyon Dolar nakdi yardım ve kullanılmıĢ askeri malzeme yardımı yapılacaktır.172

Truman Doktrini Türkiye-ABD iliĢkilerinde önemli bir aĢama olmuĢtur. Yardımın asıl amacı içinde bulundukları zor ekonomik Ģartlar nedeniyle askeri giderlere kaynak ayırmakta zorlanan Türkiye ve Yunanistan‟a askeri harcamaları konusunda ayni ve nakdi yardım etmek suretiyle ekonomik geliĢimlerine destek vermektir.173

Anılan desteğin altında Sovyetler Birliğine sınır iki ülkenin Batı bloğuna çekilmesi de yatmaktaydı. Türkiye ve Yunanistan‟ın kalkınması sağlanabilirse Sovyetler Birliğinin sıcak denizlere inmesini engelleyecek ortak bir güç de oluĢturulabilecektir.174

Türkiye‟de iç politikadaki değiĢimler dıĢ politikayı da değiĢtirmiĢ, daha ziyade geliĢtirmiĢtir. Her ne kadar Türk dıĢ politikası Ġnönü yönetiminde Batı blokunda ve

171 Süleyman Seydi, “Sovyetler Birliği'nin Ermeniler Ġçin BaĢlattıkları Anavatana DönüĢ Projesi”. Ermeni Araştırmaları Enstitüsü (8), 2003, s96-113.

172 Norman Friedman, Fifty year War: Conflict and Strategy in the Cold War, Annapolis: Naval Institute

Press, 2007.

173 Ali Balcı, Türkiye Dış Politikası İlkeler, Atörler, Uygulamalar, Ġstanbul: EtkileĢim Yayınları, 2013, s.

71.

82 ABD‟den yana bir tavır almıĢ olsa da söz konusu yaklaĢımı derinleĢtirmek Demokrat Parti‟nin iktidara gelmesiyle mümkün olmuĢtur. Truman Doktrini ve Marshall yardımlarıyla ABD ile sağlanan yakın iĢbirliği bu dönemde ilerletilmiĢtir. Türkiye, Batı blokunun ihdas ettiği kurumlara üyelik için çaba sarfetmiĢtir.175

II. Dünya SavaĢı sonrasında dünya düzeni iki kutuplu hale dönüĢmeye baĢladığında, Eylül 1948‟de Fransa, Ġngiltere, Hollanda, Lüksemburg ve Belçika Sovyetler Birliği‟ne karĢı Batı Birliği Savunma Örgütünü (Western Union Defense Organization) kurmuĢtur. Daha sonra örgütün kurucu ülkelerine ek olarak 4 Nisan 1949‟da ABD, Kanada, Ġtalya, Danimarka, Norveç, Ġzlanda ve Portekiz, Kuzey Atlantik AntlaĢmasını (North Atlantic Treaty Organization) imzalayarak Batı blokunun en önemli örgütü olan NATO‟yu kurmuĢtur. Avrupa Konseyinin kurucu üyesi olan Türkiye, NATO üyeliğinin de kendisine verilmesini bulunduğu bloğun doğal bir sonucu olarak görmüĢtür.176

Ancak, Türkiye‟nin NATO‟ya üyeliği beklediği kadar kolay olmamıĢ, bu uğurda bazı bedeller ödemek zorunda kalmıĢtır.

Öte yandan, Truman Doktrini kapsamında ABD‟den destek gören Türkiye, 5 Haziran 1947 tarihinde ABD DıĢiĢleri Bakanı George Marshall‟ın açıkladığı ve kendi adıyla tarihe geçen Marshall Planından da istifade etmek istemiĢtir. Anılan plan savaĢtan harap bir halde çıkan Avrupa‟nın altyapısını ve ekonomisini ayağa kaldırmayı hedeflemekteydi. Bakan Marshall, Avrupa‟ya acil ekonomik yardım yapılmadığı takdirde Avrupa‟nın Sovyetler Birliği‟nin etkisine gireceğini öngörmüĢ ve bu çerçevede Avrupalı ülkelerden talep listesi istemiĢtir. Marshall Planı Avrupa ülkelerinde büyük memnuniyetle karĢılanmıĢ ve Ġngiltere BaĢbakanlarından Bevin, planı “boğulmak üzere

olan birine atılan bir can simidi”177

Ģeklinde tasvir etmiĢtir.

Avrupa ittifaklar ve bloklarla yeni bir düzen kurmaya çaba sarfederken, Uzakdoğu‟da ise aynı adanın halkları farklı ideolojiler nedeniyle sıcak çatıĢmaya giriĢmiĢtir. Soğuk SavaĢ döneminin ilk sıcak çatıĢması 25 Haziran 1950‟de Kuzey Kore ile Güney Kore arasında baĢlamıĢtır. BM, bunun üzerine Kore‟ye askeri birlik

175 Oran, a.g.e., s. 543. 176 Oran, a.g.e.,s. 544.

83 göndermeyi kararlaĢtırmıĢtır. Demokratik Parti iktidarı, Kore SavaĢını Türkiye‟nin NATO„ya kabulü için bir imkan olarak görmüĢtür. Türkiye, Kore‟ye 4.500 asker

Benzer Belgeler