• Sonuç bulunamadı

2. TEMEL TASARIMDA KULLANILAN ÖĞELER VE İLKELER

2.2. TEMEL TASARIM İLKELERİ

2.2.5. Oran ve Boyut

Tasarımın önemli ilkelerinden bir diğeri ise, oran ve boyuttur. Her ikisi de büyüklükle ilgili olmalarına rağmen; aralarında farklılıklar vardır. Boyut, değişmez ya da normal büyüklükle ilgilidir. Örneğin; büyük çamaşır mandalı heykelini gerçeğiyle ilişkilendirdiğimizde, boyutu büyük kalmaktadır. “Daha büyük boyut” büyük olanı ifade ederken; “küçük boyut” ise küçük olanı algılatacaktır. “Büyük” ve “küçük”; tasarımda görecelidir. Eğer standart büyüklük kavramına sahip değilsek, büyüklük kavramı bize hiçbir şey ifade etmeyecektir. İstanbul’daki minyatür şehre pek çok kişi gitmiş ya da işitmiştir. Buradaki maketler ölçülerinden çok küçük yapılmışlardır. Orjinal büyüklüklerini görenler, yani standart referanslara sahip olanlar, onların küçük kaldığını gözlemleyeceklerdir. (Öztuna, 2008: 46)

Fotoğraf 13. Monument Clothepsins, Philadelphia, USA

(https://sanatkaravani.com/dunyanin-dort-bir-yanindan-kafa-karistiran-19-heykel/) 03.09.2019

Abartılan ölçü daima dikkat çekerek görsel vurgu yaratmaktadır. Örneğin; küçük nesneler abartılı büyüdüğünde, büyük nesnelerse küçüldüğünde görsel etkileri çoğalmaktadır (Foto 13). Ölçü dengesizliği, zıtlıklardan ileri gelmektedir. Eğer buna

54

bir de biçim zıtlığı eklendiyse, bu uyuşmazlık daha da artmaktadır. Bu uyuşmazlıklar, mekânların ve kitlelerin hem önemini, hem de değerini daha iyi ortaya koyabileceğinden, sanatçılar bazen böyle zıtlıklara yer vermektedir.

Oran ise; belirli elemanların bütünle ve her birinin birbiri arasındaki ilişkisi ile ilgilidir (Mittler, 1994: 46). Bir kompozisyonun içindeki elemanların birbiriyle ve kompozisyonun tümüyle, boyut olarak ilişkisine oran denir. Oran-orantı, değişik uzunluktaki iki çizginin birebirinden ne kadar uzun olduğu veya küçüğünün büyükte kaç kere var olduğunu araştırmaktan doğan bir sonuçtur (Çağlarca, 1995: 9). Bütün oranlama kurallarının amacı, görsel algıda elemanlar arasında bir düzen hissi oluşturmaktır. Böylece bir oranlama sistemi, bir bütünün parçaları arasında olduğu kadar, parçalar ve bütün arsında da tutarlı bir görsel ilişkiler dizisi oluşturur.

Tasarımda her şey öncelikle ana kullanıcı olan insan boyutuna göre ölçülendirilir. İnsan boyutuna aykırı olan, değerinin ve ölçü bilincini aşan oranlar gözü rahatsız eder. Görsel algıda küçük nesneler uzaktaymış gibi algılanırken, büyük nesneler yakında algılanır. Tasarımda dikkat edilmesi gereken önemli nokta biçimin, boyutun, ölçünün, oran ve orantının amaca uygun olması, uyumlu, düzenli ve estetik olarak kompozisyona adapte edilebilmesidir.

Bir tasarım yüzeyinde kullanılan, görsel unsurların farklı boyutlarını ve renklerini kullanarak değişken yapılar sağlamak mümkündür. Eğer yükseklik genişliğe, uzunluk kısalığa, renkli olan renksiz olana, dokulu olan dokusuz olana eşit gibi görünüyorsa tasarımda tekdüzelik ve hareketsizlik vardır (İstek, 2004, s. 91). “Bütünün parçaları ve parçaların birbiri ile olan boyutsal açısı karşılaştırılması orantı olarak tanımlanabilir” (Uçar, 2004, s. 151).

Oran-orantı, sanat eserindeki öğelerin ya da elemanların birbirleriyle veya bütünle ilişkisini işaret etmektedir. Bir objenin kendi büyüklüğünün yalnız başına bir anlamı olmadığı gibi, bir nesneyi, başka bir nesne ile karşılaştırmadıkça onun ne kadar büyük ya da küçük olduğunu anlayamayız (Balcı, 2013, s. 81).

Bir tasarımda uyumlu orantılara ulaşabilmek için, varlıkları oluşturan parçalar arasında daima uyumlu orantısal ilişkiler bulunan doğadan ve matematiksel verilerden yararlanılabilir. Parçalar arası, uyumlu orantılardan en önemlisi olan altın

55

oran, günümüzde geçerliliğini hala korumaktadır. Bir çizgi herhangi bir yerinden ikiye bölündüğünde, küçük parçanın büyük parçaya oranı, büyük parçanın bütüne oranına eşittir, sözü ile açıklanan altın oranın ipuçları doğada pek çok canlıda bulunmaktadır. Bitkilerde, papatyanın ortasında, ağaçlar ve dallarında, kar tanesinde, deniz salyangozunda, yaprakların dizilişinde, insan yüzünde ve vücudunda, birçok canlı organizmada altın oran ilişkilerine rastlanmaktadır.

Çağlar boyunca insanlar, uyum ve güzellik idealini yaratabilmek için oranı sürekli olarak araştırmışlardır. Buna da figür ve yapılara dair yaptıkları araştırmalarla ulaşmaya çalışmışlardır. Eski Yunan Filozofu Euclid; bir dikdörtgenden yukarıya bir çizgi çıkarılarak geride karenin kalıyor olmasından, o dikdörtgenin altın oranlı dikdörtgen olduğu yargısına varmıştır. Bu oran Altın Kesit ya da Altın Oran olarak da adlandırılır. Eski Yunanlılar bu oranla, doğada var olduğunu düşündükleri oranı keşfettiklerine inanırlar. Bu oran; matematikte, heykelde, mimarîde ve seramikte parçaların birbirleriyle kurdukları ilişkinin kontrolünde kullanılmıştır. Klasik Yunan heykellerinde figür başının toplam yüksekliğin sekizde biri olması gerektiği üzerine ideal bir karar alınmıştır. Benzer bir şekilde, Yunan Mimarîsinde, vazosunda ve resminde oranlar, altın kesit ilkesiyle uygulanmıştır.

Diğer taraftan sanat yapıtlarında altın kesit; büyük parça bütünle ilişki kurarken; küçük parçanın büyük parça ile ilişkisini göstermektedir. Altın oran, bir çizgi ile anlatılacak olursa ki ilk çıkış noktası budur. AB çizgisi, C noktasıyla ikiye bölündüğünde, uzun parça AC’nin kısa parça BC’ye oranı, toplam uzunluğun (AB) uzun parçaya AC’ye oranına eşit olur. BC/AC=BC/AB işleminden de görüleceği üzere bu altın oran, 0.6180’in sayısal değerine sahiptir. Çizgiden çıkarak saptanan bu oranı, Yunanlılar geometriye uygulayarak, altın dikdörtgeni bulmuşlardır.

Ortaçağ matematikçisi Leonardo Fibonacci, bağlantılı numara serileri aracılığıyla (0, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, vb.) kendine özgü bir dizin yaratmıştır. Bu dizinde her numara bir önceki iki numarayı toplayarak oluşturulmuştur. Fibonacci

Serileri olarak adlandırılan bu sistemde her numaranın bir öncekine oranı, numaralar

ne kadar büyürse; o kadar çok altın orana yaklaşıldığı gözlenmiştir. 1202’de “Liber Abaci” de (Abakus Kitabı) yayımlandıktan sonra bu dizin, “Fibonacci Serileri” olarak adlandırılmış ve aynı zamanda 1: 1.618034’ün altın oranı kanıtlanmıştır. Bu

56

dizin ilerleyen zaman içerisinde bilim adamları tarafından açılara ve spirallere uygulanmıştır. Doğada spiral altın oran sistemini deniz kabuğunda, çam kozalağında, ayçiçeğinin tohum motiflerinde, papatyanın merkezinde, keçiboynuzunda görmek mümkündür.25

Doğru bir eser yaratabilmek için tasarım ilkelerinin dışında uygulanması gerekli olan farklı konular da bulunmaktadır. Bunlardan biri de kâğıdın kullanımı, kompozisyonun neye göre şekillendirileceği hususlarını kapsayan Altın Oran’dır. Bir çizginin yaklaşık 8:13 oranında bölünmesi, uzun bölümün kısa bölüme olan oranının, uzun bölümün tamamına olan oranıyla aynı olması anlamına gelir. Bu orana sahip nesneler göze hoş görünür ve incelendiğinde Fibonacci sayıları olarak adlandırılan sayı dizileri bulunabilir. Bu oran doğada görülebilir; örneğin bitkilerin büyüme motiflerinde ve salyangoz gibi bazı hayvanların kabuklarındaki motiflerde. (Ertan- Sansarcı, 2016: 136).

Altın Oran, görsel sanatlarda, kâğıt boyutlarının temelini oluşturur ve onun ilkeleri, dengeli tasarımlar elde etmek amacıyla kullanılabilir. Kadrajın, üç yatay ve üç dikey eşit parçaya ayrılması sonucunda çizgilerin birbirleriyle kesiştiği noktalar, dört can alıcı noktayı oluşturmaktadır ve bir tasarımda vurgulanmak istenen görsel ya da metinlerin, bu dört can alıcı noktanın dikkate alınması sonucunda yerleştirilmesi de tasarımın izleyici üzerindeki algısını güçlendirici bir etkendir. (Ertan-Sansarcı, 2016: 137)

Zaman zaman oran - orantının doğadaki orandan daha mükemmel bir şekilde idealize edilerek kullanıldığı görülmektedir. Bunun en güzel örneklerinin Antik Yunan heykellerinde görüldüğü ve oranların matematiksel formüllerle idealize edildiği belirtilmektedir. Klasik Yunan, tapınaklarında oran, çok kesin matematiksel formüllerle oluşturulmaktaydı. Örneğin; a:b = b: (a+b) gibi. Burada, eğer "a" tapınağın genişliği ise, "b" uzunluğudur.

Bugün Yunan tapınaklarına baktığımızda bu formüllerin farkında olmasak da, bu oranlardan en üst düzeyde tatminlik duyarız. Benzer durumu tapınağın dikdörtgen

57

zemin planında, Yunan vazolarında ve heykellerinde de görürüz (Hurwitz ve Day, 1995: 290).