• Sonuç bulunamadı

Bağlanma teorisi isteksiz ayrışma ve kayıba yol açan kaygı, öfke, depresyon ve duygusal ayrılmayı içeren duygusal üzüntü ve kişilik rahatsızlığının çoğu şekillerini orijinal bir şekilde açıklamak için geliştirilmiştir. Bağlanma ilişkisinin temel ilkesi, bebek-bakım veren ilişkisinde gelişen bağlanma stilinin gelecekteki ilişkileri etkilemesi, diğer bir deyişle sonraki sosyal ilişkilerin prototipini sağlamasıdır. Normal gelişimde, bebeğin ilk ilişkileri içinde gelişen bağlanma sisteminin ömür boyu olan önemi açıklanmıştır. Bağlanma teorisinin temel varsayımı, bireyin sonraki sosyal yaşantılarında kendini geçerleme yollarında hem inşa edilmiş hem organize edilmiş modellere göre bilişsel şemaların, yetişkin bağlanma oryantasyonlarının işlevine iyice yerleşmiş olmasıdır (Bowlby, 1969, 1973, 1977; Bartholomew, 1990).

Bağlanma teorisine göre insan varlıklarının özünde, diğerleri ile bağlanmaları araştırmaya ve şekillendirmeye programlanırlar. Diğerleriyle ilişkilerin şekillenmesine, bu şiddetli isteğin, bazen bakım alan rolünde ve bazen bakım veren olarak bağlanmaya yol açtığı belirtilmiştir (Bowlby, 1988b). Bebeğin başlıca bakım veren(ler)den harekete geçirici kritik tepkileriyle gencin hayatını devam ettirmesini sağlayan ve hâlâ fonksiyonlarının çalışmasına göre bu eğilimin evrimsel öneme sahip olduğu düşünülmektedir. Yaşamın ilk yılı içinde bebeğin yakınlığı araştırma davranışları ve bakım verenin tepkileri görülmektedir. Bebeğin ve bakım verenin yaklaşma amacına has eğilimin sürdürülmesi amacına uygun sistematik organize yapılır. Bu amaç eğilimli davranışlar her ikisiyle başlamıştır- örneğin, bakım veren kişinin beklenmedik yokluğu veya çocuğun keşfedici hareketi arzu edilen yaklaşmanın sınırlarını geçmiştir. Çocuğun başlangıçta güvenli olduğu, ihtiyacı

olduğunda tepki veren bir bağlanma figürü elde edebileceği, Bowlby’nin bağlanma teorisinin daha sonraki zamanlarında kabul edilmiştir. Çocuğun keşfedici davranışlarını düzenlerken, gittikçe artan etkili kendini düzenleme kapasitesi olur. Bowlby, bebeklikteki “kontrol sistemi” bakım veren-çocuk ilişkisine uygun olmakla birlikte, gelişimin ilerlemesiyle daha iyi kontrol ve kendini düzenleme için özerkliğin çocuğa göre değiştiğini düşünmüştür. Bilişsel bir şekilde bu ilişkilerde beklenenlere göre çocuğun ortaya çıkan kapasitesi, hem bu ilerlemenin değişmesine hem bunun özelliğinin izlediği yolun değişmesine yardıma izin vermiştir (Bowlby, 1988b; Lopez, 1995).

Bowlby (1973) bağlanmayı anne ve bebek arasında sürdürülen fiziksel temas ve yakınlık gibi bebek davranışlarında harekete geçiren ve ifade edilen seçici, sıcak ve biyolojik ilişki olarak tanımlanmıştır. Bağlanma eğiliminde, hayatta kalan figürden ayrışma meydana geldiği zaman, hayatta kalma mekanizması ve sonuçlara karşı çıkılması dikkate alınmıştır. Bu teoriye göre sıcak, hevesli, güvenilir, özerkliği teşvik edici olan ilk bakım verenlerle deneyime sahip bireyler özel diğerleriyle ilişkilerinde hem yakınlık hem ayrışmışlıkla karakterize edilmişlerdir. Aynı zamanda bu bireyler “güvenli” yetişkine bağlanma oryantasyonu doğrultusunda bir eğilimde olurlar. Diğer yandan yakınlıktan kronik sakınma, ayrışmışlık ve terk edilme veya her ikisi hakkında her zaman hissedilen kaygıyla karakterize edilen “güvenli olmayan” bağlanma oryantasyonu olasılıkla soğuk, ihmalci ve zorlayıcı olan bakım verenlerle deneyime sahip bireylerde ortaya çıkar (Bowlby, 1969, 1988).

Protesto ve umutsuzluk, depresyon dönemini takip eden ajitasyon devresi Bowlby tarafından işaret edilen ayrışmaya iki farklı tepkiyi annelerin onaylaması, genç ve çocukların ayrışmaları sırasında psikolojik veri olarak kaydedilir. Çocukların annelerinden ayrışmalarını, genellikle umutsuzluk takip eder. Özel konutların bulunduğu semtteki çocuk yuvalarında ve hastane servislerindeki bebeklerin ve genç çocukların davranışları buna kanıttır. Çocuklar, ayrışmaları sırasında anneleriyle güvenli ilişkilerinde, birbiri ardından gelen tahmin edilebilir davranışlar gösteren yaşantılar geçirmişlerdir. Bu birbiri ardından gelen Bowlby’nin protesto, umutsuzluk ve ayrılma olarak isimlendirdiği üç safhadır. İlk safha, protesto, hemen hemen derhal

başlar ve birkaç saat ila bir veya daha fazla haftada sona erer. Bu safhada çocuklarda annelerinin kayıp olabileceği durumuyla ilgili üzüntü, yüksek sesle ağlama, kendilerini atma ile herhangi bir görüntü veya sese karşı bakma tepkileri görülmüştür. Bazı çocuklar annesinin yerine geçen kimse olarak dadıya yapışırlar. Umutsuzluk safhasında çocuklar, artan savunmasızlık gösterirler. Çocuklar içe kapanık, bedenen aktiftirler, sadece araklılı olarak ağlarlar. Bu durum, bazen iyileşme ile karıştırılır. Ayrılma safhası genellikle memnuniyetle karşılanır, çünkü çocuklar yeni ortamlarına daha çok ilgi gösterirler, genellikle gülerler ve sosyaldirler. Bununla birlikte anneleri ziyaret ettiği zaman, çocuklar uzak ve ilgisiz kalırlar (Bowlby, 1969).

Bowlby (1973)’e göre ebeveynler, güvenli bağlanma ilişkileri ile çocukların güvenilir ve değerli varlığını severek ve bakarak aynı zamanda onların kendine güvenmesini sağlarlar. Bağlanma ilişkilerinin güvenliği-beslenmesi, biyolojik-temel niteliklerini vurgulamasıyla Bowlby, bağımlılık hakkında geleneksel psikoanalitik kaygılara ve pozitif deneyim, önemli diğerleri ile devam eden ilişki bağının gerçekten sağlıklı keşfetme ve uyum için ön koşul olma tartışmasına karşı fikir sunmuştur. Kısaca, uyum çalışması içinde bağımlılık ve bağımsızlık tamamlayıcı ve ortak olmayan kimse veya grupların yapıları olarak görülmüştür. Bu teori, gelişen bebeğin erken bağlanmayla ilgili olan deneyimlerini ve diğeri hakkında içsel çalışan

modeller olarak ortaya koymuştur. Bu bağın kendi ve diğeri hakkında (örneğin “Ben

değerliyim; diğerlerine güvenilebilir.”) içsel çalışan modellerin veya bilişsel yapıların gelişimini kolaylaştırdığı düşünülmüştür.

Bu şekilde güvenli bağlanmanın, çocuğu etkileyen kurallara ve gerçek bağlanma figürüne daha az bağlı olma ve bağlanma ilişkisinin içselleştirilmiş açılarına daha fazla güvenme nihaî amacına hizmet ettiği görülmektedir. Aynı zamanda güvenli bağlanmanın diğer baş etme yeteneklerini kolaylaştırdığı düşünülmüştür. Problemli durumlarda veya güvenli olmayan bağlanmalarda, çocuğun güvenle gelişimsel meydan okuma deneyimleri daha az; kişisel ve kişiler arası uyumundaki zorluk deneyimleri daha fazla olabilir. Teorik yapılarda temel olarak inançlar hakkında içselleştirilmiş eğilimlerin varlığı bireyin kendi yeteneği ve sevilmeye değer olduğu

(kendilik modeli) ile birlikte bağlanma figürlerinin elde edilebilme beklentisinin ve olası hevesliliğinin (diğeri modeli) bütünleştirilmesidir. Bowlby, bu gösterilen şemanın özellikle gerilim zamanlarında harekete geçtiğini belirtmiştir (Bowlby, 1973, 1998; Lopez, 1995). Bowlby (1973) ilişkilerin bireysel çalışan modelinin, sadece ilişkilerin önceden var olan modeline göre eşinin özelliklerini özümseme sürecini değil, eşinin özelliklerine uyumdaki değişimi de kapsadığını belirtmiştir.